22 Ocak 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

22 Ocak 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DAİ 4 İngiliz Casusu İV 7? LAVRENS İSTANBULDA! Nakleden: 1. F Haydarpaşa garında Kemali atlatmağa mecburdum. Burada, yüzbaşı Kresi tanıyan bir zabitle karşı- laşmamız ihtimalinden başka bir tehlike yoktu.. Istanbulda İttihat ve terekki hükümeti hakim olmakla beraber gayri memnunlar zümresinin büyük bir yeküna baliğ olduğunu daha Kudüs'te öğrenmiştim, Kemalin, karargâh işlerini takip etmek üzere sık sık Şamdan Istanbula geldiğine nazaran, eflârı umumiye hakkında bazı mütalâa ve intibaları olmak lâzımdı. Evvelâ harp taraftarı olmak istedim : — Altı ay sonra tekrar Şama gidecekmisin ? — Aman yüzbaşım, Allah göstermesin .. İnşallah © vakta kadar harp biter... Üç senelik mücadeleden sonra, artık taham- mülüm kalmadı. Maamafih kimde tahammül kaldı ki.. Herkes bez- ğin. Düşman askerleri bile siper- lerde uyuyorlar. Bir an evvel sulb olsa da herkes memleketine dönse ... — Hükümet beklediğin sulbu yapmağa muktedir olacak mı acaba? — Bizim hükümete kalırsa hiç bir zaman sulh yapmaz... — Neden? — Çünkü bir çok yerlerimiz işgal altındadır. Bir harp kabinesi, bu vaziyet karşısında nasıl sulh yapabilir? — Sulh yapmak için mutlaka başka bir kabinemi gelir, fikrin- desin? — Öyle icabetmez mi, yüzba- şım?! Döğüşen iki kişinin arasına bir başkası girmezse, kendi ken- dine barışma imkânı hasıl olurmu? Her halde sulhperver bir kabine gelmeli.. — Fakat, o vakit harp mesul- leri hesap vermeğe davet edilir- lerse...? — İşte ittihat ve terakki hü- kümetinin, bundan dolay: sulha taraftar olmadığını zannediyorum. Maamafib, hâdisat gösteriyor ki, beşeriyetin harbe devama taham- kalmamıştır. Atii karipte lehimize veya aleyhimize - sulh aktedilecektir. mülü Kemal vaktile muallimlik yap- mış.. Tedricen inkişaf eden bir zekâya malik. Onu bir az daha sevdim. Bana karşı çok samimi, Bu vaziyetten istifade etmeliyim.. Haydarpaşa istasyonunda. Kemal valizimi yakaladı ve ken- di eşyasını bir bamala verdi. Tetrika numarası; 112 Istasyon çok kalabalıktı. Istikbalciler (arasında büyük rütbeli zabitler vardı. Bizi Haydar paşaya getiren trenden miralây, binbaşı rütbesini haiz bir kaç türk zabiti inmişti. Kemal, bu zabitlerin Eskişehirden bindiklerini söyledi. Alelüsul, vesikalarımızı, muru mahsusuna gösterdik. Def- tere kaydettiler. Ve kısa bir tetkik O muamelesinden (o sonra, tren yolcularını bekliyen vapura doğru yürüdük. Kemali burada atlatmak lâzım- dı. Trenden çıkan yolcularla vapur salonunda karşı karşıya gelecektik. Orada da yüzbaşı Kres'i tanıyan bir zabitle karşılaşmamız ihtimali o vapuru kaçırtmağa mecbur etmişti. — Kemal, oğlum! dedim, sen vapura atla. Ben belki bundan sonraki vapurla geçerim. Beni arkadaşlarım burada bekliyecek- lerdi. Kemal bulundu: — Bir bafta sizin için evden dışarıya çıkmıyacağım. Teşrifinizi bekliyeceğim! Diyerek vapura bindi. Bundan sonraki vapurun bir buçuk saat sonra hareket edece- Zini öğrenince tekrar istasyondan içeriye girdim. Bu koskocaman garın elbette bir lokantası olacaktı. Bir biletci, somurtkan bir çehre ile: — Sağ taraftan doğru yürü.. Karşına gelen kapıyı aç! Diyerek yürüdü. Sağ koridoru takiben nihayete kadar yürüdüm. Ufak bir kapı.. Bir kaç masa.. Bir garson iki Türk polisi bir masada yemek yiyorlardı. Valizimi taşıyan hamal benden evvel içeriye girdi. Garson be- nim bir ecnebi zabiti olduğumu yürüyüşümder ve bakışlarımdan tanımış olmalı ki, derhal öne doğru yürüdü, başını eğerek selâm verdi ve yer gösterdi. Bu kadar büyük bir Gar lokan- tasınmn hem de yemek vaktiben- den başka müşterisi olmıyıcağını nasıl tahmin edebilirdim?! Kal pağımı çıkardım. Garsona: — Evvela bir bira.. Dedim. Garson büfeye Almanca olarak: me- musırrane tekliflerde — Bir bira.. 22 Kânunusani 1932 Denizlere dehşet ——— ---—— — salan tahtelbahir Bir Alman balhıriyelisinin hatıratı Mubavriri: Max Velentiner Kendi kendilerine şöyle söyleni- yorlardı: “Almanyada pek az kan döküldü. Bu kadarcık kan kâfi değildir | , Rusya'da neler olu- yorsa, bunun tıpkısı Almanya'da da yapılmalı imiş... Yani, bütün zabitleri yakala- mak... Bunları, bacaklarından biribirine bağlamak... Ucuna ağır birtaş bağlayıp denize atmak!!!... “Bu hain insanları niçin yaşat- malı ?... Bunlar, inkılâp için, daimi surette tehlike teşkil edecekler... ,, Kiel'deki inkılâp komitesinin noktai nazarı, Berlin'de teessüs eden merkezi komitenin nispeten Mütercimi : o (Vâ - Nü) idrakli ve okumuş inkılâpçı azası tarafından mantıki şekline irca edildi. Sosyal demokrat fırkasına men- sup Gustave Noske isminde bir Kiel'e gönderdiler, komitenin başıma geçi- inkılâp, daha mebusu Bu zat, rildi. Böylelikle, sakin bir mecra takip etmeğe başladı. o Moske, bu vazifeyi, takdire şayan bir şekilde idare etti. o Zannedersem, Alaman zabitleri Rusya'daki zabitlerin akıbetine uğramamağı, sade bu | zate medyundurlar. lerinde kışın gezmeğe bayılırım. Meselâ, Adalar, Flurya, Kalamış, Kilyos ve buna mümasil yerler, kış günleri, ne şairane bir met- rukiyet manzarası arzederler. Geçen gün de, o Suadiye'ye doğru şöyle bir sarkmağı canım istedi. Otomobilci asfalt üzerinde koştururken, bir mevkide yavaş- lattım. Burada ahbaplarımdan Cemalettin Cemal paşanın köşkü vardı. Cemaleddin Cemal paşa çoktandır vefat etmişti. Fakat, köşkte, oğlu oturuyordu. Pede- rinden menkul muazzam mirasla, ferih fahur bir ömür sürüyordu. Kapının üzerinde şu tabelâyı görünce, hayretimden dona kaldım: Ferahfeza oteli Mükemmel döşeme mükemmel yemekler Pek ucuz fiatlar Demek, burası kiraye verilmiş diye çekilip gidecektim ki, bağ- çeden Cemaleddin Cemal Paşanın oğlu Kemaleddin Cemal bana seslendi. — Buyrun, buyrun, otele buy- run... Hayretim o derece büyüktü ki, selâmlaşmağı bile düşünmeden: — Köşkünü otel mi yaptın?- diye sordum. — Gel, gel... Gel de anlatayım.. Hele şu taksiyi sav... —... burada, kış günü, can sıkıntısından opatlayorum. düşün, yalnız başıma... Bu tabelayi ka- pıya asmak aklıma geldi. Şüphe- sizki, tek tük otomobil yolcuları içeri gelecek böylelikle, bu bogu- NARMAN Diye seslendi. Bira, gelince garsonla Almanca konuşdum. — Souk 'kemeklerden ne var? — Rosto, tavak, börek, beyin salatası, havyar.. — Bir tavuk.. salatası. Garson ismarladığım yemekleri getirmeğe gittiği zaman, bir gazete müvezzii, birçok gazete isimleri sayarak içeriye girdi. Bu, fena bir tesadüf değildi. Artık yeni tarihli Alman gaze- telerini kolayca okuyabilecektim. Müvezziden bir resimli Alman gazetesi aldım. Gazetede ilk önce gözüme Enver paşanın resmi ilişti. Resmin altındaki cümle nazarı dikkatimi çelbetınişti: “Dün şimal Bir de beyin ordularını teftiş eden Türkiye harbiye nazırı..,, Bu satırlardan, Enver paşanın Almanyada bulunduğunu öğren- dim. (Arkası var) Bu zat, vaktile marangozmuş. Amma, marangoz olduğunu anla- mak için bin bir şahit lâzımdı. Gayet rabıtalı bir insandı. Ame- lelerle ve tayfalarla nasıl düşüp kalkmayı, onları nasıl idare etmek lâzım olduğunu biliyordu. Babriye zabitleri aleyhinde en coşkun sözler sözlenildiği ve on- lar hakkında en gülünç tekliflerde bulunulduğu esnada, Noske'nin yanında bulunuyordum. Noske, işi, şayanı hayret dere- cede ustalıkla idare etti. Gülünç iddiaların, / ittihamların O hepsini tasdik eder gibi göründü. Lâkin nutkunu o derece neşe ile canlan- dırmak muvaffakıyetini gösterdi ki, deminki hiddetler, kahkahalara kalboldu. Ciddi teşebbüsler suya düştü iş alaya döküldü... Noske, ibtidasından itibaren, meseleyi anlayıvermişti: Bir mem- hayet verilecek, burada, amatör, bir otelci rolunu oynayacağım, Heman hiç kür etmeden, yolcu lara enfes yemekler ikram ede- ceğim. — Canım, efendim... madem için sıkılıyor, dostlarım davet etsen e... Kemaleddin Cemal, sözümü kesti : — Dostlarım, beni öyle sıkr yorlar ki, uyutuyorlar... Hem, ben bildiklerle görüşmek istemi- yorum.. Yabancıları istiyorum... Onlar benim için sürpriz olacak- lar... — Şimdiye kadar otelinize kimler geldi. — Henüz hiç kimse... Fakat, akşama kadar zuhurat olacağına eminim... Bekle, görürsün. Macera, hoşuma gittiği için, eve telefon ettim. O gece dön- miyeceğimi haber verdim. Kema- leddin Cemalde misafir kaldım. Ikindiye doğru, bir otomobilin köşk önünde durduğu göründü. Içinde enfes bir kadın... Tek başına... Dostum, pürtelâş ellerini doğru: — Aman yarebbi! Allah verede içeri gire.. Şayet girerse, kendi- sine en iyi odayı geceliği on ku- ruştan kiralayacağım.. Hem de yemek dahil olmak üzere. Ye- mekte şampanya bile var. Gayet güzel kadın, içeri girdi ve sordu: — Pardon, cfendim, Maltepeye buradan gidilir mi? Dos doğru gitmeli, değilmi? — Evet, Hanımefendi. Kadın tekrar otomobiline atladı. Kayboldu. Kemaleddin Cemal, inkisarı hayal içinde.. Yanm saat sonra, hakiki bir müşteri zuhur ctti.. Gayet şık. bir adam.. — Beyefendi... Otelimizde bir oda mı istiyorsmız? — Evet... Bahçeye nazır, iyi bir oda... Fiat ne kadar?.. — Günde iki lira, efendim... Yemekte dahil, — Pek âlâ... Burada iki hafta kadar kalarak başımı dinlemek istiyorum. Tam misafir odasına yerleştiril- mişti ki, ikinci bir müşteri zubur 0 Bu yeni zat, usulla bize dedi i: — Ben, emniyetiumumiyenin adamıyım... Bülücistan veliahtinin maiyetindeyim. — Nasıl Bülücistan veliahtı mı?.. Gizli polis, esrarını bize tevdi etti: — Veliaht hazretleri, (tebdil seyahat ediyorlar. İstanbul'a gek leket, zabitansız olamaz. Aksi takdirde, umumi bir kargaşalıktır bir görültü, patırdır ortalığı kap- lardı. Bu sosyal demokrat lideri, 22- bitleri vazifeleri başlarında ipka etti. Onlara lâzım gelen hürmeti ifadan geri durmadı. Sonrada, tayfaları teskin için, onlara sureta selâhiyetler (verdi. o Böylelikle zabturaplı temin edebildi. Bütün gemilerde ve bütün askeri mües- sesatta, idare gene Zzabitin eline terkedilmişti. Fakat, onların ya- nında;bir de tayfalardan mürekkep bir komisyon teşkil edilmişti ki, sözde, umur ve hususa onlar da bakıyorlardı. Benim hususi vaziyetim sorula- cak olursa, inkılâp, benden, bütün gayelerimi ; selbetmişti. o Artık, yaşamamın da manası kalmamış gibiydi. İnsanlar, bana deliler malüm. İnkılaplar filân oldu. Kra- hn başına neler geldi. Bülucir tan'da da anarşistler zularır etmiş. Hanedanı memaliki ecnebiyede takip etmeleri muhtemelmiş. Veli- abt Türkiye'de iken kendisine bir zarar iras etmesinler diye ben göz kulak oluyorum. Bana, onun odasına yakın bir oda veriniz. Kemaleddin Cemal, fevkalâde seviniyodu: — Otelin iftitah resmini veli- abtlarla yapıyoruz... Müthiş!... — Asaletmaap! Başka bir em- riniz varmı? — Oooo.. Beni teşhis ettiniz demek.. — Nasıl (etmeyiz, Şahsi (o necabetpenahiniz dünyaca malumsunuz.. — Aman, adamlarınız bir ge- vezelik edipte benim burada bu- lunduğumu haber vermesinler. Pep korkuyorum. Ertesi sabah, Kemaleddin Ce- mal beyin uşagı, beni heyecan içinde uyandırdı: — Aman efendim, me oldu, Ne işler... — Ne işler oldu? — Veliaht neler yaptı... Gizli polisle beraber!... Meğerse bunlar, ne veliabtmış, ne gizli polismiş... Iki hırzızmış... Gece, bütün gümüş takımlarını, bütün kıymetli halıları toparlamışlar.. Köşkü soyup soğana çevirmişler... Yerimden fırladım. — Bey efendi meseleyi biliyor- mu? — Biliyor. Her şeyi kendisine anlattım. — Şimdi nere de? — Bahçeye koştu. Alla allah... Bahçede ne yapr yordu ? Merakla kapımın önüne kadar ilerledim. Dostum, bu esnada, 3abelâlarını indirmekle meşguldü! Nâkili: (Hikâyeci) efendim?.. bütün işler ERŞAR AZER RE BANKA KOMERÇİYALE İTALYANA Sermayesi ire 700,000,000 İhtiyat akçesi Liret 589,090,000 Merkezi İdare MİLANO İtalyanın başlıca: şehirlerinde ŞUBELER İngiltere, İsviçre, Avusturya, Maca- rislan, Çekoslovakya, Yugoslavya, Lehistan, Romanya, Bulgaristan, Mı- sır, Amerika Cemahıri Müttehidesi, Brezilya, Şili, Uruguay, Arjantin, kvatör ve Kolumbiyada acenteler : bulda: Alalemciyan hanında Beyoğlunda: İstiklâl . 1046. Kambiyo dairesi a Telef, «1718, İZMİRDE ŞUBE gibi görünüyordu. Hiçbirşey yap- mağı canım istemiyordu gayrı. Bir kaç gün sonra Kiel merke- zinin reisi, telefonla beni çağırdı. Bir Ingiliz filosu, Kiele mütevecci- hen yola çıkmış. Bütün tahtelba- hir kumandanları bundan haber- dar edilmelimişler. | Hepsi de Kiel'den ayrılıp başka yerlere git- meliymişler. Başlarının — çaresine bakmalıymışlar ve bunda istical lâzımmış. Aldığım bu havadisin doğrulu- ğuna ihtimal veremiyordum. Ma- mafih telâkki eylediğim bu emri de ifa eyledim. Hoş Kiel'de beni bağlıyan hiç bir şey yoktu. Bura- sını terketmekte ne gibi bir mah- zur olabilirdi; bu şehirden ayrıl dım. Hamburg'a, annemin ailesi nezdine gittim, Kendime, ilerisi için, bir hayat proğramı yapmış- tım. Artık askeri babriyeyi terk edecektim, hayatımı ticarette temin için uğraşacaktım. (Arkası var) a WE e ema ga ARR

Bu sayıdan diğer sayfalar: