23 Ağustos 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

23 Ağustos 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Tefrika No. 12 AŞK DİLENCİLERİ Nakleden: ISKENDER FAHRETTİN 23 Ağustos 1932 Kaçakçı gemisine iltica etmişlerdi. Genç bir kaptan: “Mis yorgun görünüyorlar zannederim, dedi, buyurunuz size kamaranızı göstereyiml,, Cebinden çıkardığı ufak bir kâğıt parça- sını uzaktan gösterdi: — Bu mektupla, işlediğin cinayeti itiraf eden sen değil mi- sin? Barney (o mektubu okumak istedi. Cim: — Yazını tanımıyor musun ? Dedi ve mektubu uzatarak yüksek sesle okudu. Barney kendisi için kurulan tuzağın deh- şetini şimdi obiraz daha yakından görü- yordu. Elini başına götür- dü... Birkaç saniye düşündü. Cim'in elin- den kurtuluş yoktu. Zaten tevkifhane- den kaçtıktan sonra cinayet ( etrafındaki (o şüpheleri tamamile (üzerine (Oalmış bir vaziyette olduğunu kendide bili- yordu. Kaçmaktan başka çarei halâs yoktu. — Haydi, yürü- dedi- seni takip edeceğim! * »» Londra civarında kimsenin şüp- helenmediği bir sahilde, o gün Amerikaya hareket edecek olan bir kaçakçı gemisinin suvarisi (Cim ) in çok eski ve samimi bir dostu idi. Cim bir gün evvel suvariye bir haylı para vererek © sevgilisile beraber gemiye kabul için suva- rinin muvafakatini almıştı. Saat on bir raddelerinde ufak bir kotraya binerek Times lima- nından ayrıldılar. Barney kotraya bindiği zaman şaşkın ve mütereddit etrafına bakinıp duruyordu. Cim: — Niçin korkuyorsun? Diyerek sevgilisini teselli ediyor ve: — Dünyanın bütün şeytanları, detektifleri bir araya gelseler, izimizi bulamazlar - diyordu - hiç merak etme! Artık kanunun pen- çesinden kurtulduk.. Barney kotrada giderken Cimin boynuna sarılmıştı. Kalbi kopacak gibi çarpıyordu. Kırk beş dakika devam eden heyecanlı bir yolculuktan sonra, sahilde duran beyaz yat biçiminde iki direkli bir vapurun iskelesine yanaşmışlardı. Vapurda çok sıkı bir inzibat vardı. İskeleden içeriye kimseyi almıyorlardı. Geminin anbarlarına bükümetten müsaadesi alınmış ham tütün doldurulmuştu. Vapur zahir de tütün yüklü gibi görü- nüyorsa da balyelerin (altındaki gizli katlarda kaçak eşya ve içki yüklüydü. (Torino) ismini taşıyan kaçakçı gemisine yanaştıkları zaman, kap- tan köşkünden bir ses işidildi: — Bırakınız, Geçsinler... Bu emri geminin süvarisi veri- yordu. Onları uzaktan kotra ile gelirken görmüştü. Torinonın süvarisi gemidej Cim ile Barmey'e yataklı bir kamara ayırmıştı. Çim sevgilisile beraber güver- Cim ellerini kalçasına koyarak mütehakkimane bir tvurla sevgilisine sordu: — Nasıl, beni şimdi biraz daha fazla sevmeğe başladın, değil mi? teye çıktılar ve genç bir kaptanla karşılaştılar. Cim tehalükle sordu: — Suvariyi göremez miyiz? — Hareketten sonra görebilir- siniz.. Şimdi meşguldür. Genç kaptan mültefit ve sevimli bir babriyeliydi. Barneyi göste- rerek: — Mis yorgun görünüyorlar, biraz istirahate ihtiyacınız var zannederim. Buyurunuz, size ka- maranızı göstereyim | Geminin ikinci katında güzel, havadar bir kamaraya indiler. Genç zabit : — Bir şeye ihtiyacınız olursa, yatağınızın başındaki 3 numaralı zili çalarsınız ! Diyerek kamaranına çekti ve uzaklaştı. Barney hayatında bu kadar güzel ve sevimli bir bahriye zabiti görmemişti. Cim ellerini kalçasın koyarak mütehakkimane bir tavırla sevgi- lisine sordu : — Nasıl, beni şimdi biraz daka fazla sevmeğe başladın değil mi? Çünkü, sen: “ Harikalar yaratan erkeği çok severim! ,, demiştin..! Londra'dan ayrılırken.. Kaçakçı gemisi demirini alırken, güvertede genç kaptanle arkadaşı konuşuyordu: — 8 numaralı kamaraya bir mal geldi, gördünmü? — Hayır... — Süvari bu sefer metresini götürmiyor. Bu bir misafir Fakat, azizim, ben şimdiye kadar böyle şen ve işvebaz bir kadın görmedim. — Haydi canım... Kimbilir ne mendebur bir şeydir. Sen zaten her kadını güzel görürsüh! — Merak etme.. Şimdi güver- teye çıkarsa göreceksin! Öyle tatlı gülüşü, öyle kayğın bakışı varki... Bittim azizim, bittim. Bu esnada alt salonun merdi- venlerinden mis Barney çıkıyordu. Genç kaptan arkadaşının kolu- nu dürttü: — Jşte.. Dediğim kadın geliyor. Dikkat et! Genç kaptanın arkadaşı gözü- nün ucile bu güzel yolcuya baktı: — Aman yarabbi çıldıracağım. — Insanı çıldırtacak kadar gü- zel değil mi? kapısını A YENİ NEŞRİYAT İhtisas raporları - 981 ziraat kongresi - raporları Milli iktisat ve tasarruf cemiyeti, geçen sene Ankarada umumi bir ziraat kongresi toplamıştı. Bu münasebetle memleketimizin muhtelif sahadaki ziraat mütehas- sısları kongreye birer rapor ver- mişlerdi. Bu raporların birinci cildi obundan bir kaç ay evvel çıkmıştı. Ikinci cildi de yeni inti- şar etmiştir. İkinci cilt, 2492 sahifeden mürekkeptir. Bu kitapta, sütçülük, hakkında dört rapor vardır. ( Bunlardan başka sütçülük encümeninin bir raporu da bulunmaktadır. Iktisat vekâleti merkez sütçülük laburatuvarı şefi Ekrem Rüştü beyin, sütcülük (hakkında şayanı dikkat bir rapor yazmıştır. Bu raporda şehir (o sütcülüğünden bahsedilirken, çocuk vefiyatının önüne geçmek için temiz süt satılması lüzumu ileri sürülmek- tedir. : Ekrem Rüştü bey, temiz sütle, çocuk vefiyatı arasındaki müna- sebetleri izah etmek için, Alman- yadan bir misal getirmektedir. Bu misal şudur: Almanyada Nan- bhuym şehrinde 1912 senesinde halke temiz ve hastalıksız süt veren bir fabrika yapılmiştır. Bu fab- rika işe başlamış, çocuk ve- | yaati diğer senelere nisbetle yüzde 40 nisbetinde azalmıştır. Raporun muharriri, başka mem- leketlere ait bu istatistiklerden bahsettikten sonra, memleketi- mizde belediyelerin süt işlerine ne dereceye kadar ehemmiyet vermesi lâzım geldiğine de işaret etmektedir. Sütçülüğün esaslı bir surette (Okontrolu bir teşkilât yapılması teklif (o edilmektedir. Şehrin muhtelif yerlerinde, veya belediye dairelerinde süt kontro- luna birer oda tahsis edilmelidir. Bu odalarda orta ziraat mekte- binden mezün bir kaç memur . kullanmak kâfidir. Bu memurlar, her sütcüden, arasıra numune alırlar, bu süt numunelerini, laburatuarda tahlil etmelidir, asgarı 30 tahlil netice- sinde, sütü iyi olan esnafa ikra- miye vermeli, diğerlerini tecziye etmelidir. o Bunun neticesinde sütcüler, daima temiz süt bulun- durmağa mecbur olurlar. Ihtisas raporlarında, sütcülük gibi memleketin muhtelif işlerini alâkadar eden mevzular vardır. Meselâ: Celâl Davut beyin arı- cılık, Cafer Fabri beyin tavukçu- luk, Sait Tahsin beyin şarapçılık raporları, küçük ziraat erbabını, şehir civarında, sayfiyelerde, köy- lerde oturan halkı, bahçe sahip- lerini yakından alâkadar etmek- tedir. Milli iktisat ve tasarruf cemiyeti, memleketimizin mütehassıslarının raporlarını, bir kitap haline geti- rilmek hususunda, büyük bir hiz- met ifa etmiştir. Ziraatcılığa ait kütüphanemizde, | bu tarzda eserlerin artması lâzım- dır. Barney bir az daha ilerledi: — Ne oluyorsun, Kayt? — Nemi oluyorum?! gir azizim, yoksa burada düşüp bayılacağım... — Güneşin cazibesine tutulup | eriyen yıldızlar gibi, sen de bir | anda eridin mi yoksa?.. Barney genç kaptana selâm vererek yürüdü. Genç kaptın arkadaşına : — Ne kibar, ne sevimli kadın, değil mi? Ne 0..?! Buhran hâlâ devam ediycr..?! Biraz metin ol! ( Arkası var ) başile koluma | | sonra Evet, hırsızların da his ve duy- guları oluyor. Bilmem, vaktile, gazetelerde okumuş muydunuz? Hırsızın biri, aktristlerden Hu guette Duflos'un evine girmiş. İçeride kimsenin bulunmamasından bilistifade, yükte hafif, bahada ağır ne bulduysa derlemiş, toplamış; denk etmiş. Tam götüreceği sırada, gözüne, duvardaki resimler ilişmiş : “ Sevgili (o dostum (Huguetta Duflos'a... ,, “ Muhterem sanatkâr Huguctta Duflos'a... ,, “ Sinema âleminin en parlak yıldızı Huguetta Duflos'a , lik... Ilh... Ufacık bir araştırma daha... Hırsız, bu evin ve eşyanın meşhur sinema akterisine ait olduğunu anlamış. Derhal bir itizar mektubu yazmış: “Muhterem efendim. “Sizin prestişkârlarınızdan olan bir hırsızım. Daima piyeslerinizi zevkle seyrederim. Burasının size ait olduğunu bilmeden, hasbelmes- lek içeri girdim. Gözüme kestir- diğim eşyayı derledim, topladım. Fakat, bana heycanlı dakikalar yaşatan sizin gibi büyük bir sanatkârın malını çalmak isteme- diğim için, eşyanıza dokunmıyo- rum. Evinizi alt üst ettiğimden dolayı affınızı rica ederim.,, Bu hadisenin ayni, bizim mem- lekette şair Ahmet Haşim beyin başına gelmiş. Yan kesicinin biri, üsdadın cebinden cüzdanını aşır- mış. Fakat içindek kartivizitlerden cüzdanın kime ait olduğunu öğre- nince onu sahibine iade etmiş. Birde itizar mektubu yazmış. Hattâ Ahmet “muhterem yankesici, sernamesi altında bir aleni teşekkür yazmıştı. Geçenlerde, bunun gibi bir bakiki hadise vukua gelmiş. Beyoğlunun en zenğin musevile- rinden Levi efendiyi pek yakından tanırım. Daima görüşürüz. Beni bir kaç kerre telefonla aramış, bula- mamış. Geçen gün Adaya gidi- yordum. Vapurda, birde baktım, oturuyor. — Ooo... Merhaba.. Ne var, ne yok bakalım.. Beni avutmuş- sunuz? — Gel, gel, bak sana bir hi- kâye anlatacağım... Yaz.. Mükem- mel mevzu olur! - diye, Levi efendi, kolumdan tuttu, beni ya- nına oturttu. (Yahudi taklidi yaparak “gel,, yerine “yel, demiyorum. Zira, levi efendi, türkçeyi mükemmel konuşur.| İşte anlattığı hikâye: Geçen sene, bir iş için, Selâ- niğe gitmişim: Atinada işim çıktı. Oraya da sarktım. Seyahat- lerde daima âdetimdir: Paramı iki üç yere koyarım. Biri kaybo- lursa öteki kalsın diye... Küçük cüzdanımı, bilet alırken, paltomun cebine indirmişim. Dalgınlık. Son- ra da, paltomdan cegetime ge- çirmeği unutmuşum. “Paltoyu askıya astım. Kompar- tımanda bir kişi var. Traşı uzamış, bedbin tavırlı bir adam. Hali nazarı dikkatimi celbetti. Adam- cağıza acıdım. Hele elbisesinin vaktile iyi bir terzide dikilmiş, fersudeleşmiş (o olduğunu görmem uzun, büsbütün yüregim acıdı. “Bir aralık dışarı çıkmam lâzım geldi. On dakika kadar gaybu- betten Oo sonra, (o kompartımana döndüm. Deminki komşum yok. Aklıma, her nedense, paltomun cebindeki cüzdan geldi. Elimi attım. Yerinde yeller esiyor. Halbuki, içinde iki bin fransız franğile bir kaç yüz drahmi vardı. — ee İ Her ak <6 fire Hassas,, hırsızlar Haşim, bunun üzerine, | “Aramak, taramak, kondöktöre, hâttâ polise haber vermek para vermedi. Adamı bulamadık. Esa- sen, tren, o zaman zarfında iki istasiyonda durmuştu. Herif, her halde bir yerde inmiş olacaktı, “ Üzüldüm; fakat, sarsılmadım. Zira, Elhamdülillâh esasen zengi- nim. Sonra, - yukarda da söyle- diğim gibi - paramı ceblerime taksim etmiştim. “Aradan epice bir zaman geçti. Yanı takriben on bir ay kadar... “Bir mektup aldım. Bak, oku... Levi efendi, cebinden bir mek- tup çıkarup bana uzattı. Bozuk bir fransızcayla yazılınış. Hattâ, rumcada olmıyan “j, harfleri “z, harfisri kullanılmış, Maali şöyle: “ Bilmem beni hatırlıyacak mısı- nız? Hani Selânikten Atinaya gitti- giniz esnada paltonuzun cebinden cüzdanınz aşırılmıştı. Ondan evvel, kompartımanda soluk benizli bir adam oturuyordu da sonra kay- boldu. Işte o adam, benim... Sizin cüzdanınızı (ben aşırdım. İçindeki kartlardan da adresinizi öğrendim. “Paraniz bana ugurlu geldi. Bir iki işe teşebbüs ettim; sovra, Montekarlo'ya uğradım. Şimdi, artık, değil kendi hatta evlât ve ahfadımın istikbalini temin etmiş derecede zenğinim... Bu zenginliği sizin paranız sayesinde temin ettim. Onun için, vaktile sizden aşırdığım meblağı, maaş- şükran, maafaiz takdim ediyorum. Çeki kabul buyurunuz efendim. (imza yok) İşte böyle “namuslu, ve hassas hırsızlarda var... Nakili: (Hatice Süreyya) ras asus Kartalda ekmekler iyi çıkmıyor Kartalda ekmek işleri bir türlü düzelemiyor. Evvelce ekmeklerin bozuk çıkması rekabetsizliğe atfe- diliyordu. Fakat şimdi Kartalda bir fırın daha açıldığı halde ek- mekler gene bozuk çıkmakta de- vam ediyor. Mahsulün bu kadar bol ve ucuz olduğu bir zamanda Kartal ve Yakacık halkının bil- hassa yaz omünasebetile birçok hastaların sayfiye için bu havaliye gittikleri bu mevsimde Kartal belediyesinin ekmek işine biraz daha ehemmiyet vermesi lâzım- gelir. Yangın başlangıcı Düm gece saat 21 de Maçkada Teşvikiye palasta 7numaralı daire- de, hava gazı ocağının muslukları açık bırakılmasından yangın çık- mış, fakat ateş derhal söndürül- müştür. Bundan başka Şehremininde Mevlâhane kapısında Arapkirli Mustafanın kahvesinde ocaktan kıvılcım çıkmış, bahçe tarafındaki tahta kaplamalar (tutuşmuştur. Ateş sirayetine meydan verilme- den bastırılmıştır. Çalarken tutuldular Beyoğlunda bir kahveci, elek- trikçi İsmail beyin mağazasına girmiş, bir. gramofon diyaframı çalarken, yakalanmıştır. Beyoğlunda Jak isminde biri Karaoğlan sokağında Salih beyin evine girmiş, bakır tencere iki yatak çarşafı, bir lâmba aşırırken cürmü meşhut halinde yakalar- mıştır. Iki memurun beraeti Osman Nuri ve Refik efendiler isimlerinde iki memur Beyoğlunda bir dayak atmak cürmünden maznunen adliyeye verilmişlerdi. Yapılan muhakemede isnat olu- nan cürüm sabit olmadığından ikisinin de beraetlerine karar verilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: