12 Mayıs 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Mayıs 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKDENİIZDE TURK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Drakoli, Fatihin gönderdiği elçileri kazığa vurdurmuştu. Sultan Mehmet bunu duyunca, büyük bir ordu ile Tunayı geçerek, Ulahlarla cenge tutuştu Drakoli hadisesi Murat bey, Arripası idamdan kurtarmıştı. a © Delikanlıyı müebbet kürek ce- | Zasına mahküm ederek Yedikule | Zindanına atmışlardı. — Prenses Kiveli, amcazadesini | bir defacık olsun ziyaret etmek emelile hergün Murat beye haber- | ler gönderiyordu. | Padişah bu hadiseyi takip eden | bazı siyasi meseleler üzerine Geli- boluya hareketini tehir etmişti. Murat bey de Fatihin yanında kak muşta, Sultan Mehmet Akdeniz donan- inasının başına muvakkaten Yı mus kaptanı gönderdi ve ken ne Geliboludaki inşaatın süratle bitmesini emretti, Bu esnada Ulahların hükümdarı Drakolinin Türkiye aleyhine mü- sellehan kıyam eylediği haberi gel- mişti. Halbuki Drakoli Türk sara- yında büyümüş bir prensti, Fati e Ulah memalikinin hâ- meti ölen hükümdarın biraderine tevdi etmişti, Yanko bu inkılâp- tan sonra Drakoli ğer bira- derile beraber bu havaliden uzak: laştırmıştı. Bu iki çocuk gidecek yer bula- Omıyarak o vakit Edirneye gelmiş- ler ve Sultan Murada iltica eyle- mişlerdi. Sultan Murat melcesiz ve hâmi- iz kalan bu iki kardeşi hüsnü ka- bul ederek saraya almış ve ken- dilerine ayrı bir daire tahsis ve #elerini temin ve terbiyelerine me- Zaur tayin etmişti. Sultan Muradın vefatında tah- Ta oturan Sultan Mehmet te bu çocukların terbiye ve iaşesine iti- na eylemişti. Aradan uzun seneler geçtikten sonra Ulah hükümdari hükümetten iskat ve nefyedilerek, onun yerine Drakoliye Ulah me- malikinin idaresi tevdi edilmişti. Türklere karşı daima dost ka İacağını ve o güne kadar akte, len muahede ahkâmına riayet ede- ceğini yemin ile temin eden Dra- | koli padişahın yanından ayrılırken: «— Kanımın her zerresinde si- Demiş Drakoli az zamanda bi iyilikleri, muahedeleri ve nihayet İstanbuldan ayrılırken söylediği sözlerin hepsini unuttu.. Bü; bir kuvvelte Tunayı geçerek, kiyeye tâbi Nikboli ve Vodin kı- falarına akın etti.. Bu havalideki nüfusu itlâf ve bir çok emval ve ganaimi yağma et «— Varın padişaha benden se- lâm söyleyin!» Dedi ve tekrar nehri Enemleketine döndü Fatih, birdenbire başini kaldı- Tan böyle küstah ve cibilliyetsiz bir adamın istihzasına elbette ta- hammül edemezdi. Bu haberi dığı zaman kış mevsimiydi. Eğer gecerek Tetrlka No, 49 havalar müsait olsaydı derhal or- dunun başına geçip yola çıkacakfi. Fakat, Balkanlar karla örtülüydü... Sefer imkânı yoktu, Bahar mev- simini beklemek lâzımdı. Fatih, Drakolinin fikir ve mak- sadını öğrenmek için kendisine beş kişiden mürekkep bir heyet göndermişti. Drakoli elçilerin ne maksatla geldiğini sormadan der- hal şehrin ortasına ucu sivri kazık- lar diktirerek, ahaliyi bu meyda- na topladı.. Ve Türk el kesin gözü önünde kazığa vur. durdu, Zavallı Türkler kazık üstünde rini her- kilde ıztırap çektikten sonra öl müşlerdi, ih bunu haber alınca mev- ısınmasını — bekliyemedi. ipüdalarında büyük bir or- du ile Tunayı geçerek Ulah kıta: Sını baştanbaşa İşgal eyledi. Drakoli padişahın kuvvetli hü- cumları karşısında mukavemet edemediğinden memleketin dağ- lık mahallerine ikicaya mecbur olmuştu, Drakolinin küçük kardeşi prens (Rado) sadakatini teyit için padi- şahı Tunada karşılamış ve bi derinin ihanetinden kendisi d. pek müteessir olduğunu söylemi, #i. Padişah Ulah memali lâ ederken Rado yanında Bulunu- yordu. Bir gece büyük bir dağın ete ğinde ordugâh kurmuşlardı. Dr koli bu dağdan Türk ordusunu seyrediyordu. Türkler Drakolinin nereye gizlendiğini bilmiyorlardı. Hattâ Drakolinin bir harpte öldü- iddia edenler bile vardı. Drakoli o gece yüz kişiyi ge: miyen avenesile beraber, otağı hi mayuna Drakolinin hücumunu daha ev- welden hisseden Fatih otağı hi mayundan ya? ve kendisinin yakalanması için gizli tuzaklar kurulmuşsa da, hü- .cumu müteakip avenesi tamamile ele geçtiği halde kendisi firara mu- vaffak olmuştu. Drakoli bundan sonra Maca lara iltica etmişse de, Macar hi kümeti Türk ordusunun muazzam kuvvetlerle Balkanlarda dolaştı ğumi görerek, bir ihtilâfa meydan vermemek kastile Drakoliyi hap- seylemişti. Sultan Mehmet bu hadiseden sonra prens (Rado) yu hükümdar nasbederek idarci hükümeti ona teslim etti ve yağma edilen kıy- #yayı orduya tevzi ve me leketin asayişini temin, ve tesis ettikten sonra, Tuna tarikile Edi neye avdet eyledi. Fatih Edirneye geldiği zaman, Venediklilerin tekrar Midilliyi zapt ve işgal ettikleri haberini al. | mıştı. Edirneye avdetinin ertesi günü, kendisini orada karşılamış olan donanma ümerasını yanına sağırarak: oluda ve İstanbuldaki mi? Diye sordu., Ve meşhur anlarla saatlerce görüştü. (Arkasi var), kap Radyo 42 Mayıs cumartesi İstanbul £ 15,30.19 framszen ders, 19-19,30 doktor Ali Şükrü bey tara ından (çocukla, Konferanı ve musiki neşriyatı, (Kemençe Fahire he mımbur Refik bey, ut Nevres bey, bey, Safiye hanım), 202123 Şelik bey tarafından müsahabe, ve ajans haberleri, 21,25-22,30 Necip, Yaküp, bey orkesran tarımdan ever Bükreş (304,5 m.) — 18 dans mus sikii, 19. radyo jürnl, 20.20 hafif müzik, Zİ orkestra, 22 radyo jümal, ramefon, 23 kafekonser, Budapeşte (530,5 m) — 18,30 ke- eman, 19 radyo iürmal, 19/20 opera or kenirası, 23,30 çiğan orkestrası Prağ (4702 m.) — 19,10 Alman radyosu, 19,50 opera, 23,40 gramofon, | Bratilavadan akil, Roma (420,8 m.) — 18,10 konser, 18,55 havadir. gramofon, 22 opera Varşova (1414 m.) — 18,10 kon ser, 19,55 radyo jümal, 2 piyano, 21,45 könser, 23 gramofon, 12,05 k Fekonser. Viyan (506,8 m.) — 17.10 Konser, 18,30 monoloğ, 19 keman, 19,40 yad- yo jümal, 20,25 kafekonser 21,05 melodi, 22,50 radyo jümal, 23,05 orkestra, Ecnebi memleketlerde alacağı olan tüccar Ankara 10 (A.A) — Türk ofisinden tebliğ edilmiştir. a, — Ecnebi memleketlerde mal bedelinden bloke matlubatı hakkında vaki müracaatlar, toplu. halde tetkik edilmek tarzda alacağı olan ticarethanele- rin hangi memleketlerde ve ne satışından dolayı ne cins para | üzerinden bloke matlubu olduğu: nu mayıs sonuna kadar Ankarada Türk ofise bildirmesi. b, — Bazı ticarethanelerimiz münakit ere bu dinameler esaslarını ve icaplarını nazara almadan, iti Iâf yapılmış memleketlere sevki yat yapmakta ve ihracatta düçar oldukları müşkülâttan dolayı za- rar görmekte olduklarından, bu gibilerin de mal sevkinden evvel Türkofis ve şubelerine mürac la mevcut vaziyet hakkında malü- mat almaları rica olunur, Boluda faideli yağmurlar Bolu 10 (A.A) — Vilâyetin merkez ve mülhakatında yağan yağmurlar kuraklık tehlil le ettiği gibi yağışın vaktinde ve mebzul olması ekinler için çok faydalı olmuştur. sini iza Abone ücretleri | e SENELİK 1400 kuruş 2700 İkuruş GAYLIK 750 > 1450 3 3AYLIK 400 200 > AYLIK 150 Pasta libadma dahil olmayan ecnebi memlakatlır: Sonelizi 5600, alır aylığı 1900, aylığı 1000 kuruş Aires tebdli içim yirmi Bep kuruşluk pul göndermek lâzımdır Muhariom: 28 Runhiar: 7 5 mk Güneş Oem Alya Yat 0 483 80 12 obama Babel civarı © Acimin 180, KITAPHANESI Neşriyatını Beyoğlunda Tünel sivarında büyük HAŞET kütüpha- mesinde; Ankarada: AKBA kitap evlerinde ve HAŞET kütüphanesi şubesinde bu- &ö Tasradan sipariş veren zevata Kolaylık olmak üzere posta pulu ka- bul ediyoruz. Ancak bu pulların her biri 30 kuruşluktan fazla olma: malıdır. zira büyük pulla Posta idaresi tebdil etmiyor. m Her akşam bir hikâye Eİ Cavidan arkasına baktı: — Amaaan... Gene bizi takip ediyorlar. dedi Leylâ sordu: * — Iki ahbap çavuşlar değil mi? — Evet... — Bıktım onlarin takibinden... — Ya ben?, Ya ben? iki genç kız adımlarıni siklaş- tirdılar, — Geçen gün dans ederken bu iki ahbap çavuşlardan Nuri ba- na ne dese beğenirsin?. — Ne dedi? — Ağzını kulağıma yaklaştir- «Cavidan hanımefendi., de- di. Biz Selimle bi irinden hiç ayrılmıyan iki arkadaşız. O dar ki siz bile bizim ismimizi iki ahbap çavuşlar koymuşsunuz. Leylâ hanımla siz de hiç biribi rinizden ayrılmıyor, çok sevişi- yorsunuz... Ne olurdu. zimle siz akraba olsaydık, Meselâ be- nimle siz... Leylâ hanımefendiyle Selim... O zaman dört ahbap ça- vuş olurduk... Ne eğlenirdik, ne eğlenirdik....» — Sen de bu sözleri dinledin öyle mi?.. Yazık sana Cavidan!.. Bu çocuklara öyle yüz verdin ki bak nihayet evlenmek teklifinde bile bulundular! — Ben mi yüz verdim?. Ben haaa. Katiyen onu öyle bir ters- leyiş tersledim, öyle bir ağzının payını verdim ki bir daha görün medi. di — Bize niçin musallat oluyor- lar bilmem ki... Biz evlenmiye- ceğiz... Hayatımızı kendimiz ka-| ız, Serbes yaşıyacağız.... — öyle, biz evlenmiyeceğiz... Katiyen, — Aferin Cavidan... — Bravo Leylâ... Karanlıkta ilerilediler, Bu ge- ce çok mühim bir işleri vardı. Dün evlenen Macide ile Reşadı gözet- liyeceklerdi. Yeni evlilerin bu ge- ce ikinci geceleri idi. Yatak oda- ları alt katta, pencereleri alçak, sahile bakan bir odaydı, Köşkü saran sarmaşıkların arasından onları mis gibi seyretmek kabil. “di, İşte Cavidanla Leylâ da yeni evlileri gözetlemeğe gidiyorlardı. Cavidan sordu: « — Arkamızdan geliyorlar mi7... Eğer geliyorlarsa gözetliyemiye- ceğiz... —eylâ arkasina baktı: — Gelmiyorla — Biliyor musun... Biz de pek iyi bir şey yapmıyoruz... — Merak bu... Bir Yeni evlilerin tılar, Köşkün etrafı küçük çam- larla sarılı idi. Yavaş yavaş ileri- lediler. Pencerenin önüne kadar geldiler, Pencerenin tam karşısın- da bir tümsek vardı, Yere sürü nerek bu tümseğin üstüne çıktılar. Çalıların arasında, büyük otların içine boyluboyuna uzandılar, Bu radan yeni evlilerin odasnız mü- kemmel surette görebiliyorlardı. Birdenbire gözleri parladı. Kar- şılarındaki manzara meşhur bir ressamın elinden çıkmış en meş hur bir tablodan daha nefisti. Ye- ni evliler bir divanın üzerine boy- Tuboyuna uzanmışlardı, sırtlarında ipekli pijamalar, yerde renk renk ipkli yastıklar vardı. Genç ka- 'dının saçları dağılmıştı, Delikanlı ağzını onun saçlarına yaklaştır- mış bir şeyler fısıldıyordu. Zaman zaman gelin hanım başını kaldıra- rak kıvrak gülüyordu. Katşıla- rındaki kırmızı abajurun kermizi ışığı, kırmızı kâğıtlı duvarlar, kar. Yeni evliler ye ve kırmizı pijamalı iki genel Hayatlarında katiyen evlenmemeğe, karar veren sordu: — Nasıl? — Fena değil... > Manzara itibarilg - Mükemmel bir table; Kendilerinden iş onlari seyrediyorlardı. Gülüşüyorlar, ne tatlı şakalar yapıyorlardı. Bir, aralık karyolanın etrafında ko- valamaca oynamağa başladılar. — Nasıl?, — Güzel bir sinema seyrediyoğ, gibiyim... 3 O kadar dalmışlardı ki çalıler arasmda hafif bir çıtırtı ile ken- dilerine geldiler, Tümsekte onlar», dan başka birisi daha vardı. Leye ânin yanında bir erkek gölge: Cavidanın tam yamacında bir dejikanlı hayali belirdi. ik de bağıracaklardı. Fakat kas ranlıkta iki fısıltız # — Cavidan hanımefendi Z — Leylâ hanımefendi!. diye onların isimlerini çağırınca sustu lr. Bunlar' biraz evvel kendile- rini takip eden iki ahbap çavuşe' lardı. Selimle Nuri... i Nuri Cavidanın, Selim de Ley»' lânın yanında idi. Genç kızlar hafifçe sordüla, — Burada ne yapıyorsunuz? — Sizin yaptığınızı... — A... Gözetlemek ayıp de öl mi? — Ya siz? —Biz... Biz hava alıyoruz — Biz de... Dört gencin sekiz gözü yeni evlilerin odasındaydı. Onlar hâ- lâ biribirlerini kovalıyorlardı, Nur ri Cavidanın kulağına eğildi: — Ne güzel değil mi? — Evet... Fena'değil.. |, — isterseniz böyle bir tablo da) siz yapabilirsiniz... & Cavidan ses çıkarmadı... Damat bey gelin hanımı ko Kendi doğru çeki elini tuttu. Dört genci de dehşetli bir heyecan sarmıştı, Kalpleri daimei ileri giden birer saat gibi fena hal- de, çabuk çabuk atiyordu, Damat gelinin elini tutunca Nuri Cavi- 'danın, Selim de Leylânın elini yas kaladı. iki genç kız da ellerini delikanlıların ateşler içinde ya nan ayuçlarma bıraktılar, — Nasıl Cavidan!.. — Enfes Nuri Reşat dudaklarını Macidenin ensesine yaklaştırdı, Fakat akıla larına bir şey gelmiş gibi hemen odalarının perdesini indirdiler, Perdenin üzerinde iki gölgenini dudakları birleşti. Dışarıda da dört gencin sekiz dudağı biribir-' lerine kopçalandı... Kalkıtılar, Dört ahbap çavuş kok kola dönüyorlardı: Leylâ sordu — Selim yarın nişan yüzl nü yaptırırız değil mi? — Nari yarın sabalı babamla üzecek misin? — Sorar mısın? Hattâ belki bu akşam görüşeceğim... Gi leri yeni evlilerin odasina yeni ev daha kurduklarından hiç habersiz ışıklarını söndürmüşler., mızı ipekli yorgan, kırmızı mobil dil Bir yıldız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: