12 Ağustos 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Ağustos 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Ağustos 1934 Me AKŞAM AKDE NIZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: Üstat, mücevheri görünce doğruldu: “Güzel prensesim' İSKENDER FAHREDDİN Tetrika Mo. 141 J Siz de (Şirinlik muskası) isterseniz, çirkinler ne yapsı Murat kasabin elindeki bıçağı çekti: — Sen şu boynuzlari sıkıca tut bakayım. ! Ve bıçağı bir vuruşta azgin öküzün boynunu yarı yarıya uçur. du, e Bir daha... Bir daha... Üçüncü Yuruşta öküzün başı kasabın elin- de kalmıştı. üstat (!) ın evinde Demirkapıda sihirbaz ( nin odasında, bir saattenberi bek- liyen kibar bir müşteri vardı. Saçları ağarmış., Fakat, yüzce güzel. Uzun boylu, etine dolgun, heyecanlı bir kadın, sihirbazın hizmetçisile konuşuyordu: — Ostadın hangi saatte avdet min kâhyası gel ber gittiler, — Nereye ve niçin gittiğini de bilmiyor musun? — Hayır. — Müşteri biraz daha bekle meğe karar vermişti. — Buraya Murat bey isminde bir Türk geliyor mu? — Hayır... — Ostat Jüzetta) isminde bir kadınla meşgul oluyor mu? — Hayir. 7 — Sen çoktanberi burada mi- sin? Evet... — Ustat her; mi? — Hayir... — Ziyaretçiler kendisi burada mı — Evet... — Evlere çağırılırsa gitmez mi? — Hayır... in sokağa çıkar irler? şka bir söz tavırlı müşterinin canını ki intizar Kapının önünde bir ayak sesi işitildi ve hizmetçi söylenerek koştu — İşte üstat geldi... Sihirbaz çok yorgundu.. Alnin- dan ter akıyordu. Burnundan s0- luyarak odasına girdi. (Yani) bu kibar müşteriyi tani- yordu. — Sizinle on sene evvel fa görüşmüştüm prenses hazretleri! Diyerek genç kadıni başile 8€- Iâmladı.. Ve sokak elbisesini ından çıkararak, kendini ge bir sedirin üstüne attı, — Görüyorsunuz ya..! Ne ka- “dar çok yorgunu © — Sizinle görüşmek itiyordum.. — Bugün maalesef kabil olm yacak, prenses! Genç kadının cani sıkıldı: — Sizi sabahtanberi bekliyor. dum. söylememesi ir de- zannederim, — Ağzımı açmağa mecalim yok... Çok rica ederim, bent bugün Yalnız bırakınız! Padişahın haz nelerine kavuşacağını umsam da kımıldıyamam... Yorgun, bitkin bir haldeyim. ölen bir kadını di- Tiltim., Bir iskelete can verdim.. Onu Azrsilin pençesinden kurtar. - Azgın boğalarla güreşmiş bir adam gil rıldı.. Vücudum tutmuyor. Pestil gibi ezildim. İstirahate muhtacım, anladınız mı? Prenses gözlerini açarak, hay- retle sihirbazın yanına koştu — Ne diyorsunuz, üstat. Bir kadını ölümden mi kurtardıniz?... Bir iskelete can mi verdiniz? — Evet... Fakat, bu tel bep ne? Size ne oluyor?! — Azrailin pençesinden Kur. tardığınız bu kadın Muradın zev. cesi midir, üstat? — Evet... (üzetta) yi siz de Hanıyor musunuz? O halde sevi- (Çünkü, bu bedbaht kadın imden kurtuldu. Prenses elini boğazina götüre- İ rek güçlükle nefes aldı. Ve saş- kın bir halde sihirbazın baktıktan sonra, teessürünü gizle- meğe çalıştı; — Murat bey kim bilir ne ka- dar çok sevinmişti — Şüphesiz... yle fedakâr ve cesur, bu derece ince ve hassas bir kadının ölümden kurtulduğu- nu görür de sevinmez mi? Fakat, beni rahat bırakınız, rica ederim! İlki öküz kanı akıttıktan sonra, saat olsun gözlerimi kapayıp isti- rahat etmeliyim... — Jüzetta bundan sonra ölmi- yöcek, değil mi üstat? İyileşecek ve yaşıyacak: — Bu işi para mukabilinde mi Hatır için kendimi yoramam ya — O halde ben sizi onlardan fazla memnun edeceğim. Ve koynundan kıymetli bir mi cevber çıkararak sihirbaza uzattız Bu hediyemi kabul eder mi- iniz? (Yani) mücevhere şöyle attız — Çok parlak... — Babamdan kalan | metli mücevherimi göz iricik kıy- ize veriyo- İmit ederim ki İstanbulda bulamıyacaksır riyosun! gok kıymetli mücevherleri vardı. Onların hepsi size intikal etti, de- Zil mi? — Evet amma... Şimdiye kadar hepsini yedik. Elimizde bundan başka değerli bir şey kalmadı | — Bunu sahiden bana hediye ediyorsunuz, öyle mi — O ancak size lâyıktı, üstat! Buna mukabil ufak bir muska istiyeceğim... Şirinlik mus- indeki elması evirip çe- — Ben bu ana kadar sizin gibi şirin ve sehhar bir kadın görme- im. Siz de (şirinlik muskası) terseniz, çirkinler ne yapsın, güzel prensesim?! Sevdiğim erkeğin yalnız be- ni sevmesini, yalnız benim olma- sını istiyorum. — Kendisi görünmek | istediğiniz erkek Türk müdür? — Orasını sormayın, “üstat! Yani güldi — Adı lâzım olursa. — Söyliyemem... — Pekâlâ! o (Arkasi var) 7 | Bu, dev cüsseli, kızıl Çelyuskin vapuru mi Öğleden sonra ufukta yeni Zemblenin sahilleri bulutları arkasından göründü. önümüzden adı gemi gidiyor. Bunlari Pravda ve Volodose bunlara yetiştik, hattâ arkamızda bile bıraktık, Yeni Zemble arlık gözümüzün. önünde duruyor. El kar kasırgası hi e tarafa baksak, kalın bir buz tabakasile örtülü görünüyor. Gemimizin her tarafı pek az bir zamanda bembeyaz kesildi. Bir buz dolabı içinde bulunuyoruz gi- Geçtiğimiz dar boğazın iki tarafında karlarla tülü, yalçın ve yüksek kayalar duruyor. Lagemi burnu. civarında yeni bir vapura rasladık. Bu, kereste taşıyan Arcos vapurudur. Kaptar ımız Vorenine eline meğafonu alarak haykırdı. — Arkos dinle bakayım. — Evet, dinliyoruz. ir sandal indir. Bir yolcuyu ve limon sandıklarını al dir. Murmansk sahilinden ayrıldık- kömür Denize tan sonra gemi maki ambarını muayene ederken, ora- da meçhul bir adam bulmuştu. saçlı bir adamdı. Kaptan derhal bu adami sorgu- ya çekerek — Sen ki — Ben şimal kutbu denizlerin- de yapılan seyahatlere bayılırım. Bu seyahatte, size refakat etmek ve geçireceğiniz bütün tehlikeleri | sizinle paylaşmak isterim. Sizden yegâne ricam, beni kovmamaktır. Kaptan Şmit cevap verdi. — Arzunuzu isaf edemem. Bü- tün yerlerimiz doludur. Erzakı- mız da adamlarımıza göre hesap ve taksim edilmiştir. Binaenaleyh ilk uğrıyacağımız yerde, sizi ka- raya çıkaracağım, Arkos vapuruna rasgelinceye kadar, bu meçhul yolcu, kendisi- ne tahmil e: feyi mükem- melen görmüş, aleşçilik yapmış. tir. 13 ağustes — Gün doğuyor. Alçak bulutlar, yüksek dağların yamaçlarından denize kadar be- yaz bir tülbent gibi yayılıyor. De- niz çok dalgalıdır. Çelyuskin yeni Zemblenin sa- hil boyunca, kendi ale | doğru bir yol açabildi, Bu taraf- sin diye sordu. a yaz mevsimi hâlâ gel | Çünkü her taraf buzlarla duruyor. Kutup denizlerinde bir çok 1e- yahatlere i iş tayfa Ser- olan guct, etrafında toplanmış arkadaşlarına elile, buzlu sahaları göstererek: — Bu sene, vaziyet çok fena. Civarda hâlâ karlar, ve buzlar du- ruyorlar. Bu hal, biraz daha şi- malde denizlerde c galarına rasgeleceği yor. Saat dörlte, güverte üzerinde dolaştığımız esnada, denizde sa- bih buz parçalarını görmeğe baş- ladik, 73 üncü arz ve 58 inci tul derecelerinde bulunuyoruz. Sa- bih buz parçaları, hepimizin key- im buz par ri gösteri- fini kaçırttı, Maamafih sinema operatörleri, — buz parçaları nın filmini çekmek için ma- kinelerini güvertede yerleştirmek le harıl harıl meşgul oluyorlar, Artık bu dakikadan itibaren ha- mal kutbu buz girmis oluyoruz. l — Mabadi var — | denizine ir Rejan pek hayalperest bir ka- dindi. Ta çocukluğundanberi on- da hayalâta düşkünlük görülüyor. du. Bi likçe bu merak artti. ini masallardaki gibi bi hükümdar kızı telâkki eder, gi nün birinde memleketine döne rek başına taç giyeceğini hülya eyler, uydurduğu romanın zevki içinde yaşardı. Sonra, evlendi, bir notere var- dı. Fakat gene hayalöttan vaz geçmedi. Şimdi de kocasında ga- yet müstesna meziyetler hülya et- meğe başlamıştı. Meselâ, onun kurşun kalemile çizdiği adi re | simleri en büyük bir sanat eseri diye düşünüyordu. Bugünkü hayat Rejan için pek sade ve tatsızdı. O bunları bir | takım hayalüt ile değiştiriyor, si lüyordu. Maamafih onun bu hi yalâtında da bir mantık ve cam yoktu. Bir yol tutturarak derken, sonra birdenbire ymeti çevirir, başka şeyler hülya et- meğe başlardı. Bugün kendisini bir prenses ye düşünüyor, yarın kalbinde bü- yük bir ana şefkatini hülya ede- rek çocukları uğrunda hayatını feda eder, derken tayyareci bir kadın olmak, dünya sürat rekoru- nu kırmak ister, öbür gül eşkiyalar elinde bir esir sıfati günler geçirir, sonra kendisi eşkiya çetesi başında harikulâde vakalar yapardı. İşte Rejan bu hülyalar içinde | iken günün birinde Marko Morel- lonun metresi oluverdi. Biribirlerine Altın sahilde bir şenlik gününde rasgelmişlerdi. Ka- labalık arasında Rejan kocasını kaybetmişti. O sırada tesadüfen Yanında bulunan Marko Morello Yanlışlıkla ayağına basan bir ada min yüzüne bir tokat attı, Rejan derhal masallardaki gibi kahra- man bir adam ile karşılaşmış ol- duğunu düşündü. Beraber deniz kenarına indiler. Sonra bir ot den içeri girdiler, Fakat Rejan piş- man olmuş, kocasını aramağı koşmuştu İki gün sonra, sehirde kader gene onları biribirlerine yaklaş tırdı. Rejan bu defa Umilta cad- desinde biraz murdarca bir apar- amanın kapısından içeri girdi. Rejan o gün hatıra defterine şu satırları kaydetti: «Gözleri ateş gibi parlıyor. Aman Yarabbi ne müthiş bir adam!» Marko Morelle uzun boylu, es- bir adamdı, İlâncı- Kazandığı para in karambol oynıya- lığı ederek biraz daha para ka- zanmağa bakıyordu. Sevimli ve hilekâr bir adamdı. Rejanın ne geşil bir kadın olduğunu derhal anlamıştı. Güzel bacaklarına pek bayıldığı için onu uzun müddet elden kaçırmamak emelile istedi- tarzda bir erkek gibi görünme- ğe çalışıyordu. İkinci buluşmalarında — Müthiş bir bakışın var, de- mişti, Öyle zannediyorum ki be- ni göğsüne baslırdığın sırada zih- ninden geçen şeyleri bana söy- lesen pek müthiş şeyler söyliye- ceksin! Se Fakat içimden öyle geliyor Marko Morelle gülerek — Belki düşündüklerin doğru- dur! dedi. Rejan Bir kadın ve bir halka italyan hikâyesi — — Görüyorsun ya, seni ne ii anlıyorum. Sen müthiş, fena: bi adamsın. İraden çelik gibi, insan korkutuyorsun! Marko Morello bilâihtiyar kaşa, larını çatarak korkunç bir adan gibi göründü. Çehresi tehditkâi bir mana aldı. Rejan titriye tite | Tiye delikanlının göğsüne dayane dı ve gözlerini kapadı. #. Rejan ile Markonun randevulüx Ti âdeta facinlı bir tiyatro sah nelerini andırmağa başladı. Re jan katil bir serseri ile senli ben İi yaşıyorum zannına kapılmıştı, Aşıkı adam öldürebilir, evler, yakabilir, kasalar soyabilirdi. Marko bu hayalâtı tekzip edecek | bir Harekette bulunmuyor, met resini istediği hülyalarda serbes bırakiyordu. Buluştuklari zaman genç kadi nı şiddetle kollarından tutup çes kiyor, müthiş bakmağa çalıştığı mazarlarla gözlerinin içine bakı. yor, tehditlerde bulunuyordu. .. Yavaş yavaş Marko da kendisi ni bu oyuna kaptırdı. On beş gün devam etmiş bir seyahatten avs dette biribirlerine | kavuştuklari, zaman Rejan sordu: — Hani parmağındaki halka me oldu? 3 — Kaybettim. Rejan fşıkının gözlere garip, garip bakarak: ği kardığı bir gazeteyi tı: Zengin bir adam köşkünde, katledilmişti. Zabıta tahkikatı mayetin “sebebi sirkat olmadığı: mi. gösteriyordu. Naşın yanında bir halka bulunmuştu. Hi ler bunun maktule ait olmadığı" nı temin ediyorlardı. Marko: | — Rejan, dedi, ben bu kadar ileri gitmem! — Bana da mı yalan? Bana bi- le itimadin yok. Ah amım sev. gilim! Artık cinayetten bahsetmediler; Fakat Rejan bu dakikadan i ren katilin Marko olduğuna dair | içinde kati bir kanaat beslemeğe başladı. l Aradan bir kaç gün gesti. Ga- | zeteler bir bahçıvan; fatile tevkif edildiğini yazınca Re- janın, vicdanında derin bir mür €ndele başladı. Zavallı bir ma. sum beyhude yere mahküm ola- caktı, Bile bile bir adamın mah- kümiyetine müsade edebilir miy- di? Gecelerle uykusuz kaldı, vic- danile mücadelelerde bulundu. Tanıdığı kadınlarla, işi belli et meden münakaşalara girişti, Fi- dı. Nihayet müddeiu- mumiliğe imzasız bir mektup ile hakiki katilin Marko olduğunu ihbar etti. > > Marko Morello on üç sene ağır hapse mahküm oldu. Tahliye ediz len mazmun, nasıl olup ta yaptı ğı cinayetin yanına kâr kaldığı nı tayinden âciz bir hölde keyif evine döndü. Rejan, artık hep siyahlar gi- yerek âğıkının matemini tutmağa, larnıştı, Marko şimdi yaptığı cinayetin cezasını çektikten sonra ve büyük bir adam. tekrar yükse mile onun hapishaneden çılmasız, ni beklemeğe başladı. Rejanın kocası artık karisinin on üç sene kendisini hiç aldatmı:

Bu sayıdan diğer sayfalar: