19 Ağustos 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

19 Ağustos 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Ağuston 1934 Yazan: SULEYMAN KÂNI SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ $ Tereüme, iktibas halkı mahfuzdur « Tetrika No. 340 & Müslüman Türkleri hıristiyan yapmak için teşebbüsler Hayali efendi şair, yatına vâkıf, lisanı fasih, hoşgü, deryadil bir rint idi; tavrını, li- basını Parislilere uydurmuştu. Alemiâpta Paris mazeninlerinin işve ve efsunu hakkında bilbeda- he söylediği beyitler ve-kıtalarla meclise şenlik ve tarayet verirdi tasavvufla melüf i Tahsin efendi münazara ve mi nakaşa osnasında bazan nefsini zaptedemez, itirazlarını. tecavüz. derecesine vardırır, fakat Hayali efendi muledilüne sözlerle arka- 'daşını idare ederdi. ç © Fikir ve nazarı gibi boyu da ki- #a olan İskender efendi Hint üle- masından geçinir, barit bir taas- sup izhar ederdi; Tahsin efen. ilbat, Hayali efendiye zindiklik is- mat eylerdi. Tahsin ve Hayali hocalar birle- Sip İskender hocayı müdafaadan âciz bir hale getirince beriki l&- havle çekerek aralarından sıyri- ardı, Ramazanda Paris yaranı bir ra- mazan programı tertibine karar verirler. İşi en sofulari olan sağır Ahmet bey zade Mehmet beyle Haci Nuri beye havale eylerler. İmamlığı dolayısile en mühim v: zife Tahsin hocaya terettüp edi yordu. Fakat o: — Ramazanı tutabilsem, yer. lira! Havasinda gizer! İskender efendiden (yarı hoşlanmazdı; hoca Hayali ise «cübbe ve ammameyin çoktan de- Biştirmişti. Yapılan bir kaç iftar taklidin- de Ali Suavi efendinin. mevize makamında sathi bir kaç konfe- rans vermesile iktifa (1) zaruri olur. Ramazan böyle boş geçer. Ya. Tan bayramı tesit için büyük bir Ziyafet tertip ederler. Sofrada müverrih Leon Cahun İle Yeni Osmanlıların frenk ra- fikleri de bulunur; yenilir, içilir; © nutuklar irat olunur; Fransızlar yatan ve hürriyet şarkıları söyler. ler; bizim yarana d. bulunmasile yan — Siz de milli şarkılarinizi söy- leyiniz de dinliyelim? Teklifinde bulunur! Yaran ne söylesin? By gaziler! Yol göründü göle garip ile Sivastopol özünde yatın gömer den başka milli cümbüşü okşıya- cak bir şey bilmiyorlar. Bunları da bir ahenkte söyliye bileceklerine emin değiller! Mehmet bey bilâtereddüt he- men ayağa kalkar, yüksek sesle tekbir almağa başlar; arkadaşla rıda ayakta kendisine iştirak ederler. Priste tahsilde olup sofrada ha- Zir bulunan Azaryan efendiye de « ikinci meşrutiyet dan olan zattır - işaret olunur, o da bunlarla ağız birliği eder! Fransızlar bu milli marşı pek nında âyam- (6) Tarih mtsahabeleri, bur konferans: lar için (Buyyenin lüzalı tarihiyasindanı çalıp almaca öğrendiği mevzular üzeri ne) diyor, beğenirler; ricaları üzerine yarat bunu bir kaç defa tekrar eder ler. (2) Muhbir gazetesi Âli paşa tara- fından 1284 te bir defa tatil ve 55 nüsha çıktıktan sonra büsbü- tün lâğvedilmişti. Mısırlı Fazıl paşa bu gazeteyi ihyaen meşret- mek istedi. Paristeki genç Türklerle iyi ge- çinemiyen Ali Suavi efendiyi Lon- draya gönderdi. O da Londrada Osmanlı hükümeti aleyhinde başlı Bir izlerle münasebet peyda etti. Türk mubiplerinden ve parlâ- mento âzasından mister Urguhart ile Johnston Battler ve amiral Sak vin bu meyanda idiler. Gladiston devleti aliyeri yeryü- zünden kaldırmak isterken bunla- Tin dahil ve David Urguhartin re- isi bulunduğu hizip Gladistonun arzularına muarız bulunuyordu. Bu hızıp İngilterenin islâm ve şark âlemine karşı siyasetine is- lâm ve Türk muhipliği bakımın- dan veçhe tayin ediyordu. Hindistan imparatorluğu dola- yısile bir Asya devleti de sayılan ye en çok müslüman tebaası bulu- nan İngiltere devleti icin mühim olan bu siyasetin bize tesirinin bü- yüklüğü itibarile maz zar atfına değer. Oğuz Türkleri haçlı seferlerin. 'de islâmiyetin mukavemet unsuru ine bir na- olarak mevcudiyet göstermişlerdi. | Bu seferlerden sonra artık Ana- dolu onların katiyen ellerinden alınamaz milli yurtları olarak kal- mıştı. Bir müddet sonra bu Türk- ler Osman oğulları idaresinde bu milli beşiklerinden Rumeliye taş- mışlardı. İşte bu tarihten itibaren altı asır müddetle hıristiyanlar - Balkan: lılardan başlamak üzere bütün Avrupa bi ınları - korktukları bu müslüman Türkleri Bal çıkarmak, Anadoluya <mel ve meslekini beslediler, ve takip ettiler. Daha Oğuz Türkleri islâmiyete girmeden evvel gerek Rumelide, gerek Anadoluda hıristiyanlığı ka- bul etmiş bir çok Türkler var idi; | hattâ bunlar müslüman Türklere karşı hıristiyan ordularında, hris- tiyanlık namına hayatlarını feda eylemişlerdi. Müslüman Türkler de hıristiyan olsalardı hıristiyan lik ne büyük kuvvet kazanmış olacaktı! Bir papa - düşünmüştü Ortodoks kilisesinin merkezini « İstanbulu - zapt ile şarki Roma imparatorluğu yerine bir müslü- man Türk imparatorluğu ikame eden Fatih Sultan Mehmede bu Papanın bir mektupla müracaat ederek onu milletile beraber hıris- tiyanlığa davet etmeği muvafık bulması bu düşüncenin mahsulü idi Bu suretle bu Türklerin de urmu- mi mühaceret esnasinda şarktan Avrupaya gelip hıristiyanlığı ka- bul eden kavimlerden Farkları kal muyacaktı, Hıristiyanlık itibarila ikinci Pi - bunu da (6) Tarih sahabeler, Bu ne büyük muvaffakiyet ola- caktı? İslâmiyetin bu metin muha- fızlari ortadan kalkınca huristi. lığin bütün Asyaya intişarina bir set artık mukavemet ede- miyecekti Te Bu şart ile Papa Türk padişahi- na fütuhatıni affedecekti! Fatihi bütün haristiyanlığın hâkimi, efen- disi ve Avrupa hıristiyan âleminin nâzım, belki büyük Kostantinden daha büyük bir hı olarak tanımakta tereddüt etmi yecekti! Fakat Fatih İtalyayi da zapta kıyam ederek garbi Roma impa- Tatorluğu memleketlerini de ida- resi altma almağa teşebbüsle bu haydi kombinezonları bozuver- mişti! © Romayı elde edince mu- hakkak katoliklerin bu «Rim Pa pasını» da ortodokslarin patriki- ne döndürecekti! | Fatih İtalya fütuhatini ikmale | vakit bulamadı. Avrupanın cenu- bu garbisinde, İspanyada müslü- manlık imha edilmişti. Acaba ce- nubu şarkide de hıristiyanlık na- mına bir muvaffakiyet elde edile- mez mi idi? Avrupaya getirilen Sultan Cem buna vasıta olamaz mı idi? İş tecrübeye değecek ka- dar mühim i Papa sekizinci İnosan hıristi- yan fıkarasına sadaka dağıtan Sultan Cemi: | (Hıristiyanlığa meyli var!) Diye «Nasara dinine» davet ey- lemiş, Mısırdan oğlunu getirirse ona da kardinallık vermeği deyleyince Cemden göz yaşlarile şu cevabi almıştı: — öyle günlere kalmışım ki be- hıristiyanlığa davet ediyorsu- nuz! Ben sizden Mısır yolunu is- iz bana batıl yol gösteri- Bilirisiniz ki her kişiye kendi dininden başkası batıldır. Benim itikadımca Muhammet di- ni haktır, Şimdi siz hiç dininizden Muhammet ine girebilir | Kardinallık ve Papalık | değil, dünya saltanatını verseniz ben dinimden dönmem. Hakkım- | da böyle suizanna düşülmesi Na- Sara fıkarasına merhametinden | vaki" olduysa bizim dinimizde | müslüman olmuş, olmamış fıkara- l ya sadaka vardır. dönü Bu cevap üzerine Papa ile et rafındakiler Sultan Cemi çok sev diklerinden kendi dinlerinde bu- lunmasını istediklerini söyliyerek bin türlü özürler dilemeğe kendi- lerini mecbur görmüşlerdi! (Arkası var) amm m Falk Sabri HAYVANLAR ALEMI Bu meraklı, eğlen abı okudunuz mu?) xyorda 154 iş Tevzi ve Satış merkezi yalnize AKŞAM KITAPHANESİ 121, Ankara caddesi, Para yerine posta pulu da S Akşam, ın edebi tefrikası: 67 PATRON — Bürhan Yüzünde hafif bir solgunluk | vardı, l — Ehemmiyetli değil, dedi. 'kesiklik, nasıl anlatayız izim her zamanki derdimi; İstirahat etmesem daha çok re hatsız olacağım. Böyle yatınca da canım sıkılıyor. Sabahtanberi bik seniz kaç kitap okudum. Hattâ sizden bir kitap getirttim. Kalfa söylemedi mi' — Hayır, şüphesiz söylemeğe lüzum görmediği için... Her halde dinlendiğinize | iyi ediyorsunuz. Misafiriniz yok muydu? — Maçkadan bir eski mektep arkadaşım geldi, Yemekte bera- berdik. O da bir adama nişan- lanmış. Yarı sevinç, yarı endişe işinde, — Garip şey. Hem endişe, hem sevinç. — Olabilir, bir ahbap davetin- 'de tanışmışlar. Adam alâkadar ol- muş. İnhisarda müfettişmiş. $ le bir tahkikat yapmışlar. Fena adam değilmiş, nisanlanmışlar. Fakat kız heyecan içinde. Acaba Suat Rahmi güldü: — Saadetin ölçüsü, Zamani, insan me- hududu var mı? Bugü sut gibi görünür. Yarn bakarsın, hayal olup gitmiş. Üzerine muk: vele yapılamıyacak bir şey varsa budur. Hele izdivaçlarda ne ka- dar ince düşünülse kıymeti yok... Hayat öyle garip tesadüflerle do- hu kil Bu arkadaşınız güzel mi? — Çok güzel... Görmüş olsa- vız beğenirsiniz. 20 maksatla. sormadım. San det güzellerden kaçar, derler dı — Doğrudur. Hele bedbaht ol- mak endişesi insam kurt gibi ke- 'miren bir hastalıktır. Biraz kalen- der olanlar daha mesut olurlar. — Şüphe yok, bence mesut ol. mak için arzularına bir hudut çekmekten başka çare yoktur. Herkes kendi saadet hududuna razı olsa kimse bedbahtlıktan şi- kâyet etmez, Fakat arzularını, hislerini ölçüsüz, hesapsız koyu- verenler için saadet daima peşin- de koşulan ele, avuca girmez bir ikârdır. Seviye başıni çevirmiş dikkatle dinliyordu. Gülümsedi: — Bu akşam bir âlim gibi gö- rüşüyorsun arkadaş. İzdivaç, saa- det hakkında bu güzel fikirleri nereden topladın. — Bu kadar sade düşünceleri bana çok mu görüyorsunuz? — Yok Suat bey, o maksatla söylemedim. Yalnız bu bahisler. de her zaman pek durgundunuz. Halbuki bu akşam âdeta tahliller yapıyorsunuz. — Arkadaşınızdan bahsettiniz de... Vesile oldu. — ihtimal... Bugün masıl eğ” lendiniz bakalım. Anlatın da tatli tatlı dinliyelim. — Şöyle, sade bir kır yemeği. — Boğaziçinde mi? — Evet, Hisarda... Bi ki mektebin arka sırtlarında. — Güzel yerlerdir, kalabalık mıydınız? — On, on beş kişi, — Güzel vakit geçiriyorsu muz, Ecnebilerle, hele İngilizlerle böyle kır âlemle, olur. Eğlenmesi değil mi? Suat Rahmi başini salladı herkes bilir. es — Eülenmesini Cahit Arkadaşlığa gelince, bu da anlaş- maya göre değişir. Yerli, ecnebi farkı" olduğunu zannetmem. — Bebekte yer buldunuz mu? — Henüz aramadım. — Arıyacak mısmız? Suat Rahmi dudaklarını büktü. Bu bahis üzerine konuşmaktan ziyade düşünmeğe ihtiyacı vardı. Bugünkü hadiseler kafasını ke- mirip duruyordu. Mis Lidyanın buhranları, teklifleri onu çok dü- gündürmüştü. Genç kadın onun dalgınlığıni görünce biraz eşelemek, açmak istedi. — Bebek yazın güzeldir, fakat bilmem kışın nasıl olur. Ben si yerinizde olsam Beyoğlunu tercil ederim. Şık bir küçük apartıman. İstediğiniz lokantada yemek yer: siniz. Her akşam sinemaya, &- yatroya gidersiniz. Suat Rahmi böyle arka. münakaşa etmekten hoşlandığı için genç kadının açtığı bahse alâ- kadar oldu. — Fena değil, dedi. Fakat ben biraz da evimin, odamın, kitapla- rımın adamıyım. Çok harekete, fazla gürültüye hiç yüzüm yoktur. Sp: yaptıktan sonra sakin, gürültüsüz bir yere çekilmek is- terim, Beyoğlu bir mahşerdir. — Ya Bebek... Kışın kim bi ne kadar tenha olur. Sonra insa- nin bir iki candan ahbabı da olur Sizin patron tabii kışın Beyoğ- luna dönüyor. Suat Rahmi başile tasdik etti, Genç kadın gülümsedi. — Fakat ne beis var, Bebekle Beyoğlu ayni semt sayılır. Mi Greve gibi bir sporcu arkadaş için icap ederse 8 kilometrelik bir yol ayakla da yürünür... Öyle des Bil mi? Suat Rahmi uzaklaşmak iste diği bahse genç kadının, farkın- da olmıyarak, avdet ettirdiğini gördükçe sinirleniyordu. Nihayet: — Bu gevezelikleri bırakalım efendim, dedi. Siz anlatın baka lm. Ne yaplınız, sokağa ne za man çıkacaksınız? Tenise ne za- man başlıyacr'— Seviye delikanlının bu mevzu dan kaçtığım gördükçe onda söylenilecek bir şeyler olduğu- nu keşfediyordu. Fakat lüzum- suz israr onu ürkütebilirdi. De vam etmedi. Cevap verdi — Şu rahatsızlığım geçsin, te- nise başlarım. Zaten raketim var. O halde tamam. Sabahlari gok erken bizim kortlarda kim- seler yoktur. Sıkılmadan oynıya- bilirsiniz. — Teşekkür ederim Suat bey. Yalnız bir ricam var. Bana ya- rın dört metre keten alır mısınız. Ben bir parça vereyim. Onun ay- ni olmasa bile ayni kalite olsun. Zahmet olacak... Fakat Kadıki yünde bulamadım. — Rica ederim, Arkadaşlıkta böyle bir şey konuşulmaz bile, Dört metre olacak değil mi? Rene si beyaz, 1 — Bravo. Eğer rahatsız olmaz» arın akşam yemeği burada yersiniz. Kalfa da bana gücene- eck galiba. Hazırladığı yemekle ri yemiyorsunuz. Faakt sizin kalfa çok iyi bir kadın. Dün ala- turka bir şey yapıyorduk. Bizim kız beceremedi. Ben de unutmu- şum. Onu çağırdık. Müsaade eder seniz yarın akşam © da gelsin. Ben haber yollarım. (Arkasi var) par.

Bu sayıdan diğer sayfalar: