29 Eylül 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

29 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

>. İM MM MMM<A<<”<><£”£&£ÖAA—— <> AKŞAM 28 Eylül 1934 Göç mevsimi başlarken. “Lâstik kim?. Biz kim beyim?. Biz yavaş yavaş arabamızı çekeriz!. ,, «Bizim belimizi büken şey nedir biliyor musun?.. Kamyonlar... Şimdi herkes gibime yi taşıtıyor!» |tahvilinden çı Artik sabahları iyiden iyiye se- olmağa başladı, Eh teşriniev- ri vel geldi. Bir kaç zamandanberi Galata rıhtımının arkasındaki 80- kak yaylı yaysız yüzlerce araba ile doluyor. Göç eşyası bekliyen arabacılar. Sabahları erkenden buranın ba- Ti görülecek şey. Hava ne kadar serin olursa arabacılar o derece memnun görünüyorlar. Araların- 'da konuşmalar: — Canim bu serin havalarda da sayfiyede oturulur mu ya?.. Arabaların içine konulan bop tenekelerde küğit yakıp kahye Pişiriyorlar. Sabah ayazı fazla olursa yanan kâğıtların karşısın- da ısmıyorlar da... Yanlarına yaklaştım, behsediyorlar: — Beyim şekercilerin bayramı var, Hayvan yetiştirenle- göçten şener rin kurban bayramı var. Bizim bayram da göç mevsimleridir. İş- te o zaman cebimiz bir kaç kuruş yüzü görür, Onun için mevsim ne kadar kadar makbulümüzdür. — Nasıl göç zamanı güçlük çe- ker misiniz? — Kolay mı beyim. Kolay mi Bir de bakarsın ki kayısı pestil gibi ipineecik bir şiltenin arasına koskocaman endam aynasını yer- şler... Gel de sen bunu am- Şiltenin üstüne ağır bir şey koydun mu... Haydaaa... Çatur çutur, gitti endam aynası. Daha belâlı işlere de çatarız efendi ağabey.. Büyük hanım tu- tar evin kedisini kuş kafesine ka- patır, Arabacının eline verir: — Oğlum... Kıymetli hayvan- der, Evlâdım gibi, ün be beği gibi severim. Aman yavrum. hayvanı üzme, Kafesi önümüze yerleştiririz. Yola çıkarız. Biraz gittikten son- ra kedi içeride kaf. ğa, bağırmağa, çağırmağa başlar. Arabanın sarsıntısından da kafe- kapağı açılmaz mı?. Haydi hayvan dışarıya... Zaten bir kere örkmüştür de... Artık tutabilirsen tut... Yani diyeceğim bu... Arabacı lığı hor görme, Kuyumculuktan ince sanattır beyim. — Arabalar fazla gürültü yapı yorlarmış. Tekerleklere lâstik ko- yulacakmış... — Avucumuza, elimize geçen pa- ra ne kadar ki a beğim... Lâstik kim, biz kim yahu?., Zarar yok. Biz gürültü etmeden ağır ağır gitmeğe razıyız beyim. Hiç kim- seyi uyandırmayız. alimallah... Şimdi bu zamanda lâstiğe nasıl para verilir efendi ağabey?. Öleden başka bir arabacı atı dı, lâstik meselesi bamteli imiş ki: — Beyim... Gürül bizim li Hâşâ... Katiyen bunu kabul et- meyiz. Gürültü yapan sokakların bozukluğu... Yerinden çıkmış taş- ların üstünden gürültü etmeden nasıl gidelim... Bak Büyükdere yolunda istersen dörtnala git. Ge- ne gürültü o kadar çok olma: Sonra srabanın yaylısı var, yay: 71 var .Yaylı araba o kadar gi “iltü etmez. ken başlarsa © kendilerinin Sabah serinliğinde ar, eşya bekliyen sıra sıra arabalar — Sizinkiler yaylı mı? iftiharla cevap verdiler: — Yaylıdır evel Allah... — Peki işler nasıl bakalım? Yüzlerini buruşturdular: — İçgüveysinden hallice... Ne- zede o eski işler yahu?... Bizi mah- veden nedir biliyor musun?. Bu kamyonlar beyim... Şimdi göçle- rin çoğu kamyonla yapılıyor. Hal- buki göç için arabadan şaşmayın... Sayfiyeye | gideceksin.. Bebeğin tepesinde bir köşk tuttun değil mi?. Gelsin de kamyon buraya çıksın bakalım... Zor bir parça. Amma ben yol bulurum. Yol ol mazsa icat ederim, gene senin köşkünün önünde arabami dur. duturum. Amma gel de sen bunu ahaliye anlat yahu... «Kamyon da kamyon» deyip duruyorlar. Bereket versin ki yeni apartı: manlar: — Yeni apartımanlardan size ne? — öyle deme beyim... Onlar da olmasa biz hapı yuttuk git tik... Beyoğlunda apartımanlar yapıldıkça bize de iş çıkıyor. Son- ra İstanbuldan bir çokları Beyoğ. luna geçiyor. — istanbuldan Beyoğluna ge- genler mi çok?. Beyoğlundan le- tanbula, geçenler mi?. — Tabi lıtanbuldan Beyoğluna geçenler çok... Beyoğlundan İs- tanbula geçenler devede kulak, Amma en ziyade taşıdığımız eş- ya beyoğlunun bir semtinden öteki semtine götürdüklerimi Arabacılardan şehri: De tara- fa doğru ilerilediğini öğrenmek pekâlâ tanbul kabil., Muhakkak ki Beyoğluna doğru İs yaf Baksanıza arabacıların özlerine, Çoğumuza artık kübik, iğri büğ- rü eşya tabii gelmeğe başladı am- ma siz bunu bir kere gelin de arabacılardan sorun. Taşıdıklari bu neviden eşyalarla öyle bir alay ediyorlar ki değme gitsin... Biri diyor ki — Beyim... Şimdi dünyada de- işmiyen bir şey kalmadı ki... Es- kiden taşıdığımız eşya ayna, kon- sol, karpuz lâmba, oklava, hamur kanape takımı, karyola na babasına pay vermiş te çarpık mış gibi bir takım öteberi... Ge bir apartımana çelikten hi, tallahi kanapelerin oturulacak yerlerini ş hu... Bu kenapenin sel rahat ederler bilmem... Sonra eski eşyaların arasinda bir çoklari da kayboldu. Nerede 'könsollar.. Hamur tahtâsi Izmir mektupları Halkapınar şayak fabrikasındaki hadise Mesele yevmiyenin, İzmir (Hususi) — Halkapmar şayak fabrikasında amele ile mü- &ss6se arasinda çıkan ihtilâf, ad: liyeye intikal etmi; ka, kaba ve çulâ iki çeşit imalât yapar... Kaba ku- maş kısmındaki çalışma tarzı, (metre başına para) dır. Halbuki gulâki kısmında yevmiye usulü İhtilaf; çulâki kısmının. da ayni sisteme, yani (metre ba- gına para) sistemine bağlanmak istenmesinden. ileri © gelmiştir. Fabrikadaki salâhiyettarlar diyor- lar ki: «— Bunda amele için hiç bir ziyan mevzuu bahis değildir. Biz, ayni kadro ile daha çok imalâtı düşündük. Metre başma çalışma- nın başka faydaları da vardır. Her amele daha çok çalışacak, daha çok kazanacaktır. Bu çok alışma keyfiyeti amele- mizin ihtisas ve vukufunu daha kıymetlendirecektir. Saniyen ça- lışanla çalışmıyan arasında bir adalet tesis olunacaktır. Bunu ameleye söyledik. Fakat her ne- dense kabul etmediler. Araların- da bazıları buna itiraz ediyor, di- ğer arkadaşlarını da kendileri gi- bi itiraza sürüklüyorlardı. Bu sis- tem, 18 amele üzerinde bir ay tecrübe edildi.. Netice şu oldu: 11 amele muayyen olan yevmi- yelerinden fazla, beşi ayni para- Yı, ikisi daha noksan aldılar. Fa- kat mademki amele buna muva- fakat etmiyordu. lebar edilemez- di ve etmedik... Fakat bunu mü- teakip ustabaşı ile amele arasın- da bir aletin kırılması yüzünden ihtilâf çıkmış. Bu amele, diğer arkadaşlarını, ustabaşı ve ayakçı denilen diğer bir amele aleyhine tahrik etti, mesele bu suretle bü- yüdü. Bu hadise çarşamba günü oldu. Kendilerine bu gibi teferrüat üzerindeki ihtilâflarim büyültme- melerini, mensup — bulundukları bunları halledeceğini, hü- kümet ve matbuat kapılarının bü- tün dileklerine tercüman olacağı: m söyledik, olmadı. Müesseseden, metro başına paraya kmıştır. Tahkikat yapılıyor bazı amelelerin işten uzaklaştırıl. masını istediler ve işi bıraktıl | Bunlar evvelâ yedi kişi idi.. Onla. | ran teşviki ile grup halinde diğer | arkadaşları da çalışmadılar, Bu suretle fabrikada yarım gün için, bir kısım makineler çalışmadı. Fabrikanın faaliyetten sakit kak dığı doğru değildir. Burada 600 kişi çalışıyor. e tahkikata başlamıştır. Haklarında takibat yapılan bu ye- di kişidir. Çünkü diğer arkadaşla- rını onlar teşvik etmişlerdir. Böy- le, tahrik üzerine işten uzaklaşan- ları, biz tekrar işe alıyoruz, Fakat zabıtadan, hadise ile alâkadar ol- madıkları hakkında vesika i yoruz.» Fabrikadan bu malümatı aldık- tan sonra, adliyede keyfiyeti tetkik ettim, Müddeiumumilik bu yedi kişinin tevkifini istemi; kat sulh hâkimi serbes birakmış- tır, Neticede evrak, hadisenin ten- viri için ve ilk tahkikat a üzere müstantikliğe verilmi Bütün hadise bundan ibaret- tir. Diğer amelelerin de bugün- İlerde iş tutması muhtemeldir, Incir kurdile mücadele İzmirde açık bulunan 12 incir imalâthanesinde incir kurdu mü- cadelesine devam olunmaktadır. Izmir ziraat mücadele müdürü Suphi bey bu yerlerde tetkikat yapmaktadır. | İacir kurtlarına düşman olan bir nevi parazit ye- öştirilmesi için de çalışılmaktadır. AKŞAM APHANESİ NEŞRİYATI inde Kadıkö: NET Kırtasiye mağazasında satılmaktadır. Kadıköy, Altıyol No, 1 Tel. 60623 Eskişehirde sporun güreş kısmında büyük bir çalışma vardır. Müsabakalar çok rağbet görliyor. Resmimiz son yapılan güreş ile oklava da yok. Börek yemek: ten miltet vaz mı geçti yoksa... Biri atıldı: — Şimdi hanımlar yemeği le- 'kantadan getirtiyorlarI Börek yemi- şişmanlatır | Hava bulutlu idi. meğe başlayınca yüzleri büsbütün güldü: | — Ver Allahım ver... Artık adamakıllı sonbahar geldi ya hu... Haydi bir de fırtma... Hava bozdukça yüzleri gülü- yordu. Yanlarından ayrıldım... Hikmet Feridan

Bu sayıdan diğer sayfalar: