13 Şubat 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

13 Şubat 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAĞCILIK: ——— Asma çubukları yerle- rine nasıl dikilmelidir? Arazi kirizme edilip, hazırlandıktan sonra, sonbahardan başlıyarak bu mev- sime kadar köklü, aşılı asma çubukları- nın yerlerine dikilmiş olması lâzımdır. Bağ ihdas edilecek mahalle, en iyisi dir. Bu suretle vakitten kazanılmış ve biran evvel asmalardan mahsul elde edil- miş olur, Çubuklar şu tar?da Yerlerine dikilir- ler: A üzerinde çubukların dikilecek» leri yerler, evvellemirde işaret edilir. Bu da ya murabba şeklinde veya müs- tatl şeklinde dikilirler. Çubuklar dikilirlerken, sıralar arasın- daki mesafenin. İstanbul muhiti için 1 - 1.5 metre olması kâfidir. Kaidei umumiye olarak, kuvvetli ol- mıyan âsma nevilerinde birer metre ara ve mesafe verilir. Mütavassıt derecede kuvvetli asma neviletinde | » 1,5 metre, gok kuvvetli asma nevilerinde 1,5 - 2 > metre mesafe bırakılırsa kâfidir. Çekir- b 'dekniz üzüm nevilerinde 2 - 3 metre me- safeli garsiyat yapılır. Bazan, sıralar arasındaki mesafe, #- ralar üzerinden daha ziyade olunur. Mesafeler belli olduktan sonra, arazi üzerine işaretler konur ve çubuklar ora- lara dikilirler, Köklü çubuklar kilirlerken sedelen» miş kök kısımlarını kesmek, budamak ve ondan sonra dikmek lâzımdır. Esasen bu kesilen kısım üzerinde kolaylıkla kökler peyda olur, Çubukları dikmezden önce, köklerini 10 . 15 santim uzunluğunda budadık- tan sonra dikmelidir. Dikilecek çubukların yalnız bir gözü toprak haricinde kalmak şartile yerleri- ne dikilirler. Dikme ameliyatı ya husu- si kazıklarla ve yahut çapa ile dikilirler. Kazıklarla yapılacak ameliyatta, de- likler açıldıktan sonra bu deliklere çu- buklar oturtulur ve kazıklarla yan taraf larından, çubuklar, tazyik edilir ve bundan sonra sulanırlar. Hatta, kurumaminleri iğin de, çubukla” rın hariçte kalan baş tarafların da elen- miş hafif toprakla - örtülmesi faydadan hali değildir. Bazar, her ihtimale karşı; iki çubuk yanyana dikilirler, hangisi tu- tarsa o kalır ve yahut her ikisi de tutar- sa en kuvvetli olan çubuk bırakılır, di- gerleri çıkarılır. * Çapa ile çubukladın , ettiğinde, evvelâ, boydan g İn İş : yesinde dır. Bu kısmın gömülmesi katiyyen değ- ru değildir, zira bilâhare aşı mahallin. | harap olurlar. Sebze tohumları nasıl ekilmelidir? Sebze bahçesin- de yetiştirilecek sebze fideleri için tohumların evvel emirde yastıklara , ekilmesi Jâzımdır. Tohumlar şu üş usul ile ekilirler: 1. — Serpme usulü ile, 2 — Çizgi usulü ile, 3 — Ocak usullerile dikilirler.. tava veya tahtalara ekilecek tohumlar, serpi- lerek ekilirler.. ancak toprağın güzelce bellenmiş, işlenmiş, tesviye edilmiş, güb- relenmiş olması lâzımdır. Tohum ekile- cek toprağın tavında olması lâzımdır. Tohumlar el ile atılmalıdır. Şeyet ekile. cek sebze tohumları çok ince ise bir kaç kısım ince, beyaz, dere kumu ile karış- tnlarak ekilmesi icab eder, Bu usul ile tohumları bir defada serp- mek doğru değildir. Zira tohum munta- zam serpilmiş olmez. onun içindir ki, tohumun bir kısmını boydan boya tah- taya veya tavaya atarız, avdette tekrar tohumun diğer bir kısmını ayni tavaya serperiz. Tohumu serpecek olan kimse elini tahtanın sathından 20 santim yukarısın- dan tutarak atmalıdır. Daha alçak tuta- rak atılması doğru değildir. Zir tohum iyi serpilmiş olmaz. Resmimiz sebze to- humlarının nasıl serpilerek ekildiğini gös- termektedir. İnce tohumları toprağa ta- rakla hafifçe karştırırak gömdükten son Ta üzerini tahta ile tazyik etmek lâzımdır. Daha kalınca tohumlar da bu suretle tarakla karıştınlarak toprağa ekmeli ve bundan sonra üzerlerine biraz çürümüş gübre atmalı ve sulamalıdır. Bilâhare çapalanacak iri tohumlar ise, çizgi usulile basık veya seyrek olarak ekilirler. Evvelâ iki dişli bir tarakla çizgiler açı- hr, sonta tohumlar bu çizgiye el ile atı larak kapatılır. © Çukur veya ocak açarak tohumların ekilmesi: Meselâ fasulye, kavun, karpuz, patates, kabak ve sair sebzeler küme ola- zak ekilirler. Ocak usulünde her ocağa 2-3 tohum konür, ocâk arasındaki mesafe cinsi ve nevine göre, 30 - 40 santim ol sa kâfidir. Ocakların muntazam olması Memleketimizde yerleşmiş TAVUKÇULUK: m La Fl&che cinsi tavuklar Ws it ü Resmini dercettiğimiz tavuk ve horoz, memleketimizde Hacıkadın namile ma- raf, Fransanın Lâfleşe cinsidir. Bu cins memleketimizin bilhassa İs- tanbul civarında, Trakyada oldukça ta- amımüm etmiş, mühim bir ark. Oldukça yumurtlayıcı, eti beyaz, kör- pe ve lezzetlidir. Bu cinsin tüyleri siyah Yeşili andıran kuzguni paıltsı vardır. Mühim evsafı şunlar: Horozların sa“ kalları uzun, kulaklarının küpe kısmı be- yazdır, öne doğru uzanmış boynuz şek- İnde iki ibiği vardır. Tavukların da ay- pik fakat horozdan biraz daha küçük- ei m tavukları, iyi bakılırsa, muntazam yem verilirse, senede, (70 - 75 gram) sikletinde 160 - 200 yumurta verirler. Bu cinsin yumurtası çok İezzet- hi, rengi de beyazdır. Yalnız, Hacıkadınların, semirmeğe isti. dad ve kabiliyetleri fazladır, binagnaleyh pek fazla yem vermeğe gelmez, yağla. nırlar ve yumurtalarını keserler.. Memleketimizin iklim (şartlarına uy- gun, o kadar müşkülpesend bir cins de- ğildir. Civcivleri tüy atma zamanında fazla rütubetten müteessir olurlar, bu- mun için kümeslerin havadar kurak bir mahalde yapılması lâzımdır. Piliçler, bol yemlerle beslenirler se 4 - 5 ay zarfında, kolaylıkla semirirler. İyi böslenmiş hörozların sikleti 4 - 5 ki- lo kadar gelir. Fazla soğuk ve bilhassa orütubetten derbal müteessir olurlar ve ayaklarında, bacaklarında romatizma razı gör rülür. Resmimiz Hüneleşiln tavuğu ile he- AKŞAM'ın (AKŞAM) m ziraat mütehassısı her nevi ziraat bahislerine dair sorulacak suallere cevap verme- ğe hazırdır. Gönderilecek mek- #upların üzerine (Ziraat muhar- riri için) kelimelerinin ilâvesi W- zamadır. MEYVACILIK: Meyva bahçelerinde ' budama nasıl ve ne vakıt yapılmalıdır? kii Meyva bahçelerinde, ağaçların cins- lerine, takib olunan maksada göre, faz- la ve hüzumsuz dalların ağaçlardan ke- silmesine budama deriz. Budama, en zi- yade ispalya şeklindeki meyva ağaçla- rında çok mühimdir. Yüksek boylu ağaçlarda o kadar mühim değildir. Bun- lar, bir kere dikilirlerken, genç Yaşta budanırlar, ondan sonra, üç dört senede bir, nk ve kura dalların kesilmesi gibi, seyreltme, ayıklama ameliyatına tâbi tu- tulurlar, bundan başka bir şey yapılmaz. Halbuki, ispalya gibi muntazam şekiller- de her sene muntazaman budanmaları lâ- zundır. o Budamanın faydaları çoktur: Meselâ, hiç budanmamış kendi haline terkolunmuş ağaçlar biz sene çok meyva verirler, fakat ertesi sene gayet az ve bazan hiç meyva vermezler, İşte ağaçlarda bu intizamsızlığa mey- dan vermemek, önüne geçmek için ağaç- larda budama yapılır. Budama sayesinde meyvaların büyük- lüğü, nefaseti temin edilmiş olur. Zira, budama ile ağaç üzerinde lüzumsuz kı- sırlar kaldınlmış olacağından, geri ka- Jan bilümün! kısımlar gibi meyvalar da iyi besleneceklerinden dolayı, bunlar hem büyük ve hem de lezzetli olurlar.. Ağaçlarda istenilen şekiller ancak bu- dama sayesinde temin edilir. Budams ile ağaçların diğer aksamı arasındaki mu- vazene temin edilmiş olur. Meyva ağaçlarında budama ne vakit yapılmalıdır? Muntazam ağaçları herhalde kış bu- damasna tâbi tatmak lâzmdir. Buda- ma zamani, ağaçlar yapraklarını dök- tükten sonra ilkbahara kadar yapılabilir. Yalnız, memleketimiz gibi iklimi mute- dil olan yerlerde ağaçları geç budamak doğru değildir. Esas itibarile ağaçlar (filizlenmeden evvel budanmaları lâzımdır. Meyva ağaçları budanırlarken, açılan yaranın mümkün mertebe küçük olma- sna dikkat etmek ve keskin kısmın düz ve pürüzsüz, perdahlı olması lâzımdır. Resmimiz ağaçlarda dalın nasıl bu- Tunduğunu göstermektedir. Ağaçtan dal kesilirken, gözün biraz üzerinden ve tır- nak kalmıyacak bir tarzda ve kesilen makta pürüzsüz olmak gşartile, buda- malıdır. Kesilen maktam meyli, gözün karşısında (olmalıdır, gözü hemen pek dibinden kesmek doğru değildir. Resmi- miz bir dalın nasl budandığını gösterir a vaziyeti iyi budanmış, b vaziyeti fazla tırnaklı bırakılmış ve c vaziyeti de gö- zün hemen dibinden kesilmiş vaziyetini gösterir ki: e, b vaziyetleri yanlış, a va- Zeytin ağaçlarına ârız olan hastalıklar Ayvalık İ. Y. Narişli: Mektubunuzu alâka ile okuduk, gazetemizin zirai ya- zılanma tahsis ettiği saha maalesef, pek mahdud bulunması basebile, bütün #ey- tin ağaçları hastalıkları hakkında izahat yermek imkânı görülememiştir. Bu yazımızla, ancak, Marmara havali- sinde zeytinlere en ziyade zarar veren, tahribat yapan, fümayin Antenaria ele- eophila yani kara balık hastalığı hakkın- da izahat verelim: Zeytin“ oğağli Yağlkıkllkmci Ber Bi satımda ve dallar üzerinde görülen ve ve kömür tozü manzarasını alen hasta- hık fümajin veya kara balık hastalığıdır. Hastalık mantari ve saridir. Çok yerler- de mühim zararlar yâpan hastalık siyah renkte olup yaprak ve dalları temamile örter ve bulunduğu tevziat bazan el ile kolaylıkla çıktığı halde bazan da yap- raklar üzerine pek kuvvetli olarak yapış- maştır. Hastalığın âmil bulunan o manzaralar zeytin ağacının yaprak ve dalları içeri- sine girmez, yalnız satıhlarında bir taba- ka teşkil eder. İşte bu siyah renkte olan toz - yapraklarda, Klorofil maddesinin teşekkülüne mâni olur, ayni zamanda yapraklarının oda, lâyıkile mâni teşkil eder. Bu hastalık zeytin ağaçlarında ilkba- har, pek erken olarak zuhur ederse ağaç ya hiç veya pek az çiçek açar, genç fi- lizler de kurur veya pek cılız kalırlar. Şayet çiçek açtıktan sonra hastalık zu- hur ederse açılan çiçekler solup kurur- lar. Şayet, genç meyvelarm O busulünü müteakıp zuhur ederse, o takdirde has- talk bu meyvaların kemale gelmeden yere düşmelerine sebeb olur. Bu has- talığın mantarları zeytin ağaçlanna ânz olan Lecanium Olea denilen bir nevi huşnil haşeresinin ifrazatı | sikriyesinden ileri gelir. Çünkü, bu mantarlar bu gibi mevaddı sikriye üzerinde yaşarlar. Bi nacnaleyh haşerenin ifrazat sikriyeleri. ni yıkıyacak kadar şiddetli yağmurler hastalığı defedebilir. Şutertip ilâçlar pek iyidir: I — Bir kilo gaz yağı, bir kilo arap sabumu, bir kilo göztaşı, 100 kilo su ol- olmak üzere hazırlanan mayii, hastalığın şiddetine göre iki, üç defa ağaçlar üze- rine serpmelidir. 2 —2.5 kile kükürt, yağlı sönmemiş kireç ve yüz kilo sudan ibaret üze- re bir bulamaç hazırlanır, bunu bazırla- mak için evvelâ kiroç üzerine söndürül- pek üzere yavaş yavaş su dökülür ve bu esnâda kükürt o ilâve edilerek hamur haline (o getirildikten sonra geriye ka- Ten su dökülerek hamur selandırılır, sü- züldükten sonra püskürgeç ile bu mah- öl ağaca pulverize edilir. Diğer hasta hklar hakkında sıras gelince izahat ve- rilecektir. tenelfüsüne ziyeti doğru kesildiğini gösterir Meyva ağaçlarında, yaz ve kış buda- ması namile ikiye o ayınnız. Bu mesele hakkında aynca izahat vereceğiz. Tefrika: No. 22 ö Eylül bitmek üzere olduğu için nis- beten tenhalaşan caddede yavaş yar vaş yürüyorduk. Emeli sevmemekle beraber aldığım izahat beni müteessir etmişii, Demek güzel Emel tertemiz yüzünde ilelebet babasının lekesini tar şıyacak? Bu ne haksızlık! Bir anda bütün benliğim isyan etti, kendimde onu korumak için büyük bir cesaret buldum. — Babasının dolandırıcılığından on yedi on sekiz yaşlarındaki melek gibi kızı niçin mesul olsun? Ben o adam- İa şimdiye kadar konuşmadım, yal- nız uzaktan görüyorum ve ben de s6- nin gibi o adamı sevmiyorum, lâkin ğ kızı öyle değil baba, faziletir kendisi... : Babam «neme lâzım» der gibi omuz- j larını sikti, Onun namuslu nazar- larında bir dolandırıcı kızının kıymeti ; artar mı hiç?. Koluna asılarak yal- şi varmağa başladım. Sert bakışları bi- bie raz sonra ciddiyetini kaybetti. > — Haklısın Süzi dedi, vazallı kızın belki haberi bile yoktur, Su birikmiş küçücük hendekleri ate larken ikimiz de neşeli görünüyor. KIRILAN BEBEKLER Nakleden : Zeyneb İdü duk. Fakat ben içimden: «Demek Bmelin babası namussuzun biri imiş» diyor, uğuldıyan başımı ellerimle tu- tuyordum. Köşeyi döner dönmez beş on adım ölede onlarla yüzyüze geldik. Gayri ihtiyari babamın kolunu sıkarak; — «Onlar; dedim. Selâmlaşmadan geçemezdik, çün- kü Emel bize doğru yürümeğe başla- mıştı. İster istemez bay Mehmedi ba- bamla tanıştırdım. Babam şapkasını çıkardı bay Mehmed de hararetle eli- ni sıktı. Alelâde mânasız bir iki cüm- le konuşulduktan sonra ayrıldık. Ba- bame sarıldım: —«Ne temiz kalbli bir adamsın, 4€- ni çıldırasıya seviyorum; dedim. —Ben de seni yavrum. Dikkat ettin mi, ahbabın, bay Mehmedin rengi bügün fazla sarı idi... Yeni işile çok uğ- raşıyor galiba? Gülüştük. ki evimize döndük. İlk iş olarak doğ- ru Pervine koştum. Yazdan beri onu görmemiş Mithat hakkında bir havadis! alamamıştım. Onlardan bir müdet uzak lar bütün canlılıklarile gözümün önü- | ne geldi ve derhal Pervine koştum. Kapıyı Pevrin açtı, beni doğru, nafta» Min kokusunu hâlâ muhafaza eden sa- lonuna götürdü. Arkadaşım gözle gö- rülecek derecede değişmişti. İki evvel bıraktığım gamsız, neşeli Per- vinin yerinde şimdi zayıflamış, âdeta ağa GEY Ez biraz Büyükadadan bah- set» dedi, Adada geçirdiğimiz günleri isteksiz isteksiz anlattım, Beni dinliyor gibi görünüyordu. Birdenbire: — Aklıma gelmişken sorayım dedi, duydun mu? — Neyi? — Mithatla bozuştum. Mi — Bahi mi söylüyorsun? — Senin yüzünden, — Ne dedin? m m ey yım, belki tamamile senin yüzünden değildir. Sen de biliyorsun ki esasen çok üzülüyordum, artık bu işe bir ni- hayet vermek zamanı gelmişti. Şakaklarım zonklamağa başlamıştı. Pervin sözüne devam etti: — Yakacıktaki halimiz tahammül edilmez bir hal almıştı. Seyrek buluş- lahım karşımda bü sözü söyliyen Pervin mi idi? Acı acı gülümsedi, ince ay | parmaklarını asabiyetle sedirde gezdi- riyordu. — Evet keşki dönmeseydi, çünkü avdetinde bana o kadar çirkin şeyler söyledi ki... — Ya!... — Ben budalanın biri imişim. Ne nezaket değil mi? Mukayesesinde sen üstün geldin Süzan, evet artık gizle- mekte mâna yok. — Ben mi? — Kendimi tutamayıp: «O halde ne duruyorsun eylensene, evlen de fikri- ni o zaman sorarım» dedim, «Bunu düşünmek için sana ihtiyacım yok» c2- vabını verdi. Ve seni nasıl sevdiğini anlatmağa başladı. Hem de bunlur nerede anlattı biliyor musun? Eski bir harabeyi gezmek için bana iki buçuk saat yol yürüttükten sonra. Eğer çok yorgun olmasaydım Mithat ağlayışı- mi görmek zevkinden mahrum kali- caktı. Olanı bileni anlattım Süzi, Mithat artık senin, onu sana birakiyorum. Bunun üzerine bir siğara slıp yak- ti. Söyliyecek söz bulamıyordum. Ağ- zımdan çıkacak en küçük lâf bu sn- da onu coşturmağa kâfi idi, belki de sinirlerine hâkim olamayıp eline ge- çeni başıma atacaktı. Her ne olursa olsun Pervinle dargın ayrılmak iste- miyordum. O asabi asabi sizarasını içerken ben düşünüyordum: Mithat- tan ayrıldığına esef mi ediyor? Yok- daha iyileşemiyecek derecede üzüldü- günü anladım. — Ben bir budalar imişim! Ha! Hal Ha! Ha!... Fakat zannettiği kadar de gil. Hiç bir şey anlamadığımı mı tah- min etmiştiniz? İkinize de emniyetim olduğu için kendimi aldatıyordum. Şimdi sana tek bir sual soracağım, bu defa doğru söylemeni isityorum; Onu seviyor musun? — Artık sevmiyorum. — Demek sevmiştin? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: