17 Nisan 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

17 Nisan 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e 17 Nisan 1927 aaa aaa “ Müsahipzade ,, gecesi dolayesiler..- “19 piyes yazdım. Fakat evimde doğru dürüst bir yazı masam yoktur,, Babıâli tercüme odasında kâtipken nasıl üyatro muharriri oldum? Bizde eserleri en çok oynanan ti yatro muharriri Müsahipzade Ce- İl için İstanbul Halkevlerinden biri büyük bir gece yapacak... Tiyatro Muharririnin sanat hayatı kutlana- cak. Müsahipzadenin bir de piyesi temsil edilecek, hattâ bu piyeste tanmmış muharrirlerimizden biri de rol oynıyacak. Bu münasebetle Müsahipzede ile görüşmeği faydalı bulduk. Müsahip- yade kimdir? Nasıl yetişmiştir?. Nerelerde çalışmıştır? Hangi mek- tepte okumuştur? Tiyatroya nasil atılmıştır? Nasıl yaşar?. Zevkleri, eğ- enceleri, çalışma tarzı nasıldır?. Bunları meşhur tiyatro muharri- Tinin kendi ağzından dinlemek için Tepebaşı tiyatrosuna gittim, Artist- ler Anadoluya gittikten sonra Suyu çekilmiş bir değirmen haline giren bomboş tiyatronun üst katma çık- tam. Pek eskidiği için dekorluktarı tekaüde çıkarılan meşhur bir piye- sin ilk perdesinde gördüğüm mobil- yalara yan geldik. Muhatabım kadın olmadığı için Sorgularıma evvelâ «yaş» meselesin- den başladım: — Üstadım.. kaç yaşındasınız? — Bu ağustosta tam 70 yaşına bar Sıyorum... Otuz seneye yakın bir za- man da sahne hayatile meşgulüm. — Hayata piyes yazarak atılmadı- nız değil mi?. Sonra nasıl tiyatrocu oldunuz? Evvelâ ne olmak niyetinde idiniz? — <Nümunei Terakki, idadisini bitirdim. Ağzım süd kokarken tut- tular beni «Babıâli tercüme odası hülefalığına» mülâzimeten tayin et İiler. Para almıyordum. 10 sene son- Ta 200 kuruş maaş bağladılar. Fa- kat ne yalan söyliyeyim, Bir türlü iyi bir memur olamadım. Memur olmak için yaratılmadığımı anlamakta ge- Cikmedim ummane çare ki bir kere bu yola girmiştim. Memurlukta sar Yılabilecek yegâne meziyetim varsa O da dürüstlüğümdü. Nitekim küçük bir pürüz yapmadan uzun bir meru- riyet hayatımdan sonra tekaüd ol dum. Tekaüd cüzdanımı bir dü- rüstlük şehadetnamesi olarak sak- Jarım, — Sahne hayatına nasıl geçtiniz?. Memurluktan piyes omuharrirliği ne?... — BiMiil sahne hayafına atılışım 40 yaşımdan sonra başlar. Yahut 40 Yaşı sularında... Memurluk zama- nımda ve bilhassa bunun son devre- lerinde Manakyanla ve bazi sanat düşkünü ahbaplarımla düşer kalkar- dım. Onların teşvikile ilk eserimi Yazdım. Manakyana verdim, Büyük rağbet gördü. — İlk eserinizden kaç para kazan- dinız?.. — Çok... İlk eserimin ilk gecesin- den 17 altın ira aldım, Manakyan hasılatın yüzde onunu verdi. ve parayı verirken; — Görüyorsun ya, dedi, eserin tut- tu. Utangaçlığı, Sıkılganlığı bir ta- rafa bırak.. mütemadiyen yaz, oynı- Yalım.. ben de ondan sonra yazdım. — Demek ozamanlar tiyatrolar Çok iş yapardı. Altın para, bir gece- de 170 Tira yapmak iyi bir şey... — «Lâle devri» ismindeki eserim Son derece tutmuştu. Altın para 600 lira yaptı. 60 lira aldım. — En çok oynanan hangi eserleri nizdir?. — İstanbul Efendisi 300 defadan fazla oynandı. Şehir tiyatrosundaki Aynaroz Kadısı ve Bir Kavuk Deyrildi de yüzer kere oynandılar, Müsahipzade bunları anlatırken içimden bir hürmet hissi kabardı Bizde bir esöri 300 kete temsil edi- ettim. 300 İstanbul Efendisi, 100 Bir Kavuk Devrildi, 100 Aynaroz Kadısı 500 temsil eder, Üç Piyesi 500 kere oynanıyor. Müsahipzadenin yirmiye yaklaşan diğer eserlerinin de beş' yüz kere Bay Müsahipzade Celâl oynandığını farzetsek - ki bundan çok fazladır - 1,000 temsil eder... Yani Müsehipzade üstüste3 sene oynanmış demektir. Bu da sahneye az hizmet midir?. Müsahipzade ken disi için yapılan geceyi hak etmiştir. Onun titrek sesi beni daldığım dü- şünceden ayırdı: — Fakat evlât. sen bunları böy- Je yazarsan şu piyesten şu kadar al- dım, şundan şu kadar altın kıvır. dım, şu eserim. 300 kere oynandı dersen herkes şöyle söyliyecek: «Vay biz Müsahipzadeyi züğürt bilirdik. meğer one kirli çıkı imiş... Hele şu- na bak. mademki para kazandı. Bu ihtiyar halinde niçin ikinci mev- ki tramvay arabasını saatlerce bek- liyor.. bir/ otomobil alsa ya..»... Bel- Ki bir çokları böyle düşünebilir. Lâ- kin unutmamalıdır ki bualınanpa ra 30 Senelik bir sahne hayatı mu- kabilindedir. Sonra bu kazancı devamlı zannet- meyiniz. Araya koskocaman bir «harbi umumi; fasılası girmiştir. Harbi umumide eserlerim oynanma- dı, — Sanat hayatınızda, tiyatroya ait pek çok hatıralarınız olsa ge rektir?... — Hatıra dediniz de klıma <dL&- le devri» piyesimin ilk temsili geldi. Bu piyes bir hadise yapmıştı. O za- mana kadar geceleri kadınlarla er- keklerin bir arada tiyatroya gelme- leri yasaktı. İlk müsnadeyi localara kalın tüller çekmek, ve ışık yakma mak şartile bu piyes için aldık. Şeh- zadebaşındaki tiyatronun arka ka pısı kadınlara tahsis edilmişti... Ka- dınlarla &rkeklerin bir arada tiyat- roya girmesi! Hayretl. Tiyatro mah- şer gibi kalabalık oldu. Herkes bu mühim (!) hadiseyi görmeğe gelmiş- ti. Tiystronun arka sokağı yüzler- ce kapalı lândon ile dolmuştu. Geçi- lecek yer yoktu, Atların kişnemeleri ayuka çıkıyofdu. — Nasıl çalışırsınız?.. — Bu epice hoştur... Şimdiye ka- dar 19 eser yazdım... Lâkin evimde bir yazı masam yoktur. Şöyle çap- raz ayaklı, iskemleyi andıran bir kü- çük masacı kvardır. İşte bütün piyeslerimi çıkardığım yazı tezgâhı budur. Ona yapıştım mı nereye istersem oraya götürürüm. Bahçeye, taşlığa, sofaya, hattâ ye- mek odasına... Meselâ ben bahçede piyes hazırlarken, bayan da karşım- daki mutfakta meşguldür. Evde cs nımın istediği yerde piyesimi yaza- rım. Öyle yazı hususiyetim filin yoktur. Piyesime ait yüzlerce not alırım. Bunları küçük küçük kâğlt lara yazıp cebime atarım. Yalnız ka- nca yazacağım piyesteki kahraman» larla konuşurum... Bazan aylarca cebimde duran notlarım âdeta çürür, yırtılır, Haydi tekrar yeni baştan yöp zarım, -— Roman üstadı Hüseyin Rahmi der ki: «Bu kadar cild eser yazdım. Eğer hayatımda bir kadın olsaydı bu cildlerden ikisini veremezdim» se çalışmanızda evliliğin tesirini gör- dünüz mü?.. — Ben evlilik hayatında daha iyi çalıştım.. daha sakin yaşadım. da- ha iyi eser çıkardım. — İnsan yetmiş yaşına gelince et- rafındaki tipleri nasıl görüyor?.. Me- selâ yetmiş yaşındaki bir erkek için son derece güzel bir kadının mâna- sı nedir?.. — İnsan ihtiyarlığa doğru yürü- yünce, 70 yaşma gelince etraftaki bütün güzellikleri sadece «bedayis- den ibaret bir şey addediyor. Bugün 70 yaşında bir adam için güzel bir çiçek görmek nasıl bir tesir yaparsa, güzel bir kadın görmek te ayni te- siri yapar... Gençken: «Şu çiçeği acaba koklayabilir miyim? Ay bir koklasam..> diye düşünürsünüz. yet- mişine geldiniz mi?.. Çiçek sadece çiçektir. Görmek <ha.. evet. güzel- miş.» demek kâfidir. koklamak ak- Uunızdan geçmez. Evet. güzel bir kadın. güzel bir kadın amma bana ne.. güzel bir kadına, güzel bir şafa- ğe, güzel bir manzaraya, güzel bir tulün, güzel bir mehtaba bakar gi- nezih eğlenceyi tatsız rakıcılığa ter- cih ederim. Boğazımla derdim yok- tur. Şimdi yaşımın icabı az yemek- ten kuvvet buluyorum. Kışın öğle yemeği yemem.. yazın kahvaltı et- mem.. Aklıma Müsahij Karaca» ahmed mezarlığı ortasındaki seneler- denberi oturduğu eski ahşap evi geldi. — Niçin İstanbula inmiyorsunuz.. sizin için gidip gelmek çok müşkül olsa gerek.. dedim. — Hayatımda en korktuğum şey nedir bilir misiniz? Bakın anlata- yım... Tek başına ordularla çarpı- şan, ölümden zerre kadar korkmı- yan müthiş cesur bir adama Sor muşlar; «Senin demişler, korktuğun şey yoktur değil mi?., Ölümden kork- miyan adam başını önüne eğmiş: «Vardır.» Hayret etmişler: «Neden korkarsın?.> demişler. (Kahraman korktuğu şeyin hayalinden bile tit- riyerek cevap vermiş: «Kiracılıktan» Ben o adam kadar kahraman de- ğllim. fakat kiracılıktan ödüm pat lar. onun için zarar yok. Karaca ahmed mezarlığının ortasında otur- mayı tercih ederim. — Mevsuunuzu daima tarihten alıyorsunuz. niçin bugünkü hayuta ait bir eser yazmıyorsunuz?.. — Onu da yeni yazdım... Şehir ti- yatrosunda oynanacaktı... Belki ge- lecek mevsim temsil odilir... İstan- bulun imarına ait bir eser. bir dram... Hikmet Feridun E$ açılacak Ankara (o (Akşam) — Ziraat ve- kâletinde doğrudan doğruya bakan- lığa bağlı olmak üzre bir kombinalar yurdu kurulmuştur. Yurt kombinala- ra mahsus traktör ve diğer ziraat ma- kinelerinin vasıflarını tesbit ile uğraş- maktadır. Kombinaların önümüzdeki harman sonundan evvel faaliyete geç- mesi için azami bir mesai sarfedik mektedir, İzmirde tarla farelerile mücadele İzmir (Akşam) — Urla kazasile İş- mirin Bornova nahiyesinde bazı buğ- day tarlalarında tarla faresi çıkmıştır. Mahsüle çok zarar veren tarla farele- rini imha için ziraat mücadele teşki- lâtı faaliyete geçirilmiştir. Ziraat mü- dürü bay Nadir Uysal, mücadele İşle rini bizzat teftiş ediyon » » Tefrika No, 73, Hüsrev Saminin menfası neden Kasta- “Ittihad ve Terakki , nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazan: Mustafa Ragıb monudan Yozgada değiştiriliyordu? Talât bey, validen aldığı bu kati iş- ar üzerine Hüsrev Sami ve Sabancalı Hakkı hakkında tertip edilen plânın suya düştüğünü görmüş ve Kastamo- nu kâtibi mesulünü değiştirmek Üze- Te (Merkezi umumi) den bir karar çi- kartmağa mecbur olmuştu. Pilhakika (Merkezi umumi) den gölen bir tel- graf üzerine Kaslamonu kâtibi me- sulü derhal Kastamonudan ayrılmış ve Taşköprülü kaçakçılar da, bir taraf. tan hâmisiz kaldıklarından, diğer ta- raftan da vali tarafından şiddetle mu- ahaze edildiklerini gördüklerinden al dıkları beşer yüz liraile Kalarak B. Hüsrev Sami ile B. Hakkıyı vürmak fikrinden vazgeçmeğe mecbur olmuş- ladı. Niçin Cemiyet fedailerini kullanamadılar? Kaçakçılar, şimdi Sabancalı Azmi çavuşa açıldıklarının cezasını çeki- yorlardı. Fakat bu hususta asıl ha- tâ, sulkasd plânını tatbik ettirmeğe “memur olan Bahaeddin Şakir bey- le beraber, Kastamonudaki kâtibi mesule alti. Çünkü, sırf para he- ves ve hırsile bu işi üzerlerine alan Taşköprülü bu iki tütün kaçakçısı, «İttihad ve Terakki »nin meşrutiye- tin bidayetindenberi kullandığı fe- dailerden hiç birine benziyecek Ku- rakterde değildiler, Bunlar, alelâde şekavetle melüf olan ve siyasi hiç bir gaye takip etmiyen adamiardı Bittabi siyasi emel ve maksatlarla hareket eden bir komitecinin enerji ve ketumiyetini bu gibi şamslarda aramak abesti, Maamafih gerek Bahaeğin Şakir bey, gerek Kastamonudaki murah- hası mesul, Hüsrev Sami ile Siban- calıyı imha ettirmek için cemiyet fe- dailerinden birini tavzif edemiyecek- lerini takdir etmişlerd. Bunun bir iki sebebi vardı: Evvelâ: (Yakub Ce- mil vakası) henüz unutulamıyacak kadar eskimemişti. «İttihad ve Te- rakk» nin en müşkül ve tehlikeli za- manlarında kendi nefsini ateşe ata- cak derecede celâdet ve cesaret gös- teren Yakub Cemil gibi bir fedal nin «İttihad ve Terakki» hükümeti tarafından kurşuna dizilmesi, cemi- yetin- diğer fedaileri üzerine çok fe- na bir tesir yapmıştı. Binaenleyh vaktile cemiyetin siyasi faaliyetinde mühim roller oynamış ve şmdi de, sebebi pek te izah edilemeksizin, sü- rülmüş bu iki İttihadeının öldürül mesini cemiyetin fedailerinden hiç kimse üzerine alamazdı. Enver paşanın mukabil hareketinden korktular Bundan başka - farzı muhal Ola rak - eski fedallerden biri kandırıla- rak bu suikasde memur edilse bile hükümet tarafından ele geçtiği tak- dirde fedainin hüviyeti itibarile Ba- haeddin Şakir ve dolayısile "Talât beyler için hiç teiyi bir netice ver- miyecekti. O zaman bittabi işe En- ver paşa müdahale edecek, mahalli divani harbe yaptıracağı tahkikat neticesinde hadisenin İstanbuldan mürettep olduğunu öğrenecek ve bu suikasdin siyasi bir gaye ile tertip edildiğini, bu hadisenin kendi şahsı aleyhine hazırlanan bir plânın mu- kaddemesi olduğunu anlıyacak ve Talât beyle arkadaşları aleyhine şid- detle mukabili harekete geçecekti. Bu takdirde Enver paşanın vereceği bir emirle (Yakub Cemil vakası) üze- rine sürülenleri tekrar İstanbula getirtmiyeceğini kim temin ederdi? Harbiye nazırının vereceği böyle bir emrin tehlikesi âşikârdı: İstan- la dönmeğe muvaffak olan Talât beyle arkadaşlarının bü muarızları, intikam slmak için eilerinden ne ge- lirse yapmaktan oçekinmiyecekler, belki de Enver paşayı kandırarak Harbiye nazırının askeri müzahereti- le (Merkezi umum!) yi iskat ve Ta- lât beyle arkadaşlarını imha edecek bir teşebbüse geçeceklerdi. İşte bu mahzurlardan dolayı Hüs- rey Sami ile Sabancaı Hakkıyi imha cimek üzere cemiyet ile uzak- tan, yakından alâkası olmıyan bu iki kaçakçının bu işe memur edil mesi muvafık görülmüştü Şayet, herifler gevezelik bu işi başarmış olaydılar, buna şah- si bir garaz süsü vermek çök müm- kündü. Fakat kaçakçıların boşbo- gazlıkları, Enver paşanın lüzumunda istinad edebileceği bu iki şahsiyetin harcanmasına mâni teşkil etmişti. B. Hüsrev Saminin menfası değiştiriliyordu Bu imha plânının suya düşmesini gören Talât bey, bundan sonra Hüs- rev Sami bey ile Sabancaı Hakkı beyin bir arada bulunmalarını doğru görmedi. Çünkü bu iki menfi, aleyh- lerinde tertip edilen bu sulkasdden bu suretle haberdar olduktan sonra istikbal için hayatlarının her vakit tehlikede bulunduğuna kanaat getir- mişler demekti. O gün için imkân haricine çıkan bu imha teşebbüsü- nün, yarın için başka bir fırsatla ve daha esaslı tertip edilmiş bir şekil. de tekerrür etmiyeceğini kim temin ederdi? Binaenaleyh Hüsrev ile Sa- bancalı Hakkının (o Kastamonu- da el altından bir teşkilât vücude ge- tirerek bu havali halkını ayaklandır- maları ve Talât beyle arkadaşların- dan intikam alacak bir vaziyete geç- meleri ihtimali çoktu. yem bu ihtimalleri düşündü- Zu içindir ki birbirinden kuvvet ve Yozgada tahvil edildiği ve hemen yola çıkarılarak o Yozgada gönderik mesi emrediliyordu. Hüsrev Sami, kendi (hakkında verilen bu emre hayret etmişti: O, henüz Kastamonuya yeni gelmişti. Kastamonu le Yozgad arasın da - halkını ve muhitini tanımama» 81 İtibarile - bir fark olmamakla be- ve hükümetin de buna mufavakat ettiği kendisine bildirildi. Yolda imha edileceğini düşünerek. (şimdi mütekaid) o sıralarda Yozgad. jandarma kumandanı bulunuryordu. B. Hüsrev Sami, biran için, B. Tevfik tarafından böyle bir müracaat yapıl» ması ihtimalini düşündü. Fakat eniş- tesinin mizacını yakından bildiği için, kendi reyi alınmaksızın, enştesinin kendiliğinden böyle bir teşebbüste bulunmıyacağını muhakkak görüyor- du. Şu halde bu kararda Şimdiden henüz anlamadığı başka bir sebep vardı. Hüsrev Sami, arkudaşı B. Hak- kı ile aleyblerinde tertip edilen imha plânının bu sefer yolda tatbiki ihtimalini düşündü, bu düşünce ile Kastamoniden ayrılarak Yozgada doğ» ru yola çıktı, (Arkası var) izgi o

Bu sayıdan diğer sayfalar: