20 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

20 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bahife 10 in “AKŞAM Haftalık piyasa Yeni mahsul hakkındaki ümidler kuvvet buluyor - Piyasada son vaziyet Piyasada durgunluğu icap ettirecek bir hâdise yoktur. Yalnız ihracat tacirlerimiz, bazı memleketlere gön- derdikleri malların bedellerini aimak için hükümetin bulacağı şekilleri bek- liyorlar. Yakında İstanbul Ticaret odasında bu münasebetle bir toplantı yapıla- rak, ihravat tacirlerimizin dilekleri dinlenecektir. Bu toplantıda şehrimiz- de bulunan İktisad vekili Celâl Baya- rın da bulunacağından bahsedilmek- tedir. Rekolte vaziyeti Gün geçtikçe, yeni senenin rekolte vaziyeti daha ziyade inkişaf etmek- tedir. Önümüzdeki senenin bol ve be- reketli bir sene olacağı hakkındaki ü- midler kuvvet buluyor. Son günlerde yağan yağmurlar bu ümidleri Gha ziyade arttırmaktadır. Bilhassa Trak- yadan gelen haberlere göre, mahsul vaziyeti çok iyidir. Fn ziyade yağmur beklenen mıntaka Konya ve Eskişe- hir arasındaki mntakaydı. Son haf- taiçinde bu mıntakaya da faide- 4l yağmurlar yağmıştır. İhracat maddelerimizin vaziyeti Zeytin, zeytinyağı — Zeytin mah- sulünün bereketli olacağından b.h- setmiştik. Son günlerde Ayvalık ve ci- yarına yağan yağmurlar, zeytin #ğuç- ları için çok faydalı olmuştur. İstsn- bul mıntakasındaki zeytin ağaçları da geçen seneye nisbetle daha çok zey- tin verecektir. Halbuki iki üç sene- denberi İstanbul mıntakası az mahsul veriyordu. Bu sene, bol miktarda zeytin, ve zeytinyağı ihraç edeceğiz. İspanya muharebeleri yüzünden, en büyük zey- tinyağı müstahsili olen İspanyada, ih- racat durmuştu. Halbuki İtalyaya karşı zecri tedbirler başladığı devre de, İspanya 21 milyon kilo zeytinya- ğı İhraç etmişti. Bugünkü şerait al tında İspanya en ulak mikyasta bile ihracat yapacak vaziyette değildir. İspanyada dahili muharebelerin daha ziyade devam edeceği anlaşılmakta- dır. Bu itibarla ihracat mevsiminde, zeytinyağlarımıza karşı Avrupadan büyük talepler başlıyacağına şüphe yoktur. Buğday — Önümüzdeki sene, gene bol buğday ihraç edeceğimiz bir sene clacaktır. Geçen sene muhtelif mem- leketlere yalnız Ziraat bankası tarar fından 10 bin tondan fazla ihrecat yapmıştık. Ziraât bankası yeni ihra- — senesi için her tarafta hazırlıkla” , Bu geneki buğday alı- dei arasında Almanya, İsviçre, İn- gillere, Belçika, Hollanda bulunmak- tadır. San günlerde, Mersin yolile Su- riye ve Filistine ihracat yapılmakta» dır. İstanbul piyasazında fiat itibari- le geçen haftaya nisbetle bir değşik- lik yoktur. Mısır — Fintlerdeki yükseliş de- vam ediyor. Ziraat bankası Karadeniz kasabılarındaki Mısır ihtikârına kar- Şı koymak için muhtelif mıntakalar- “dan mal almaktadır. pin büyük bir rolü vardır. Yukarıki klişe yedirilen Brupu gösteriyor. Hollanda için küçük partiler halinde gatışlar yapılıyor. Fakat bütün bu sa- taşlar, ortada mevcud olan durgunlu- Bu kaldıracak vaziyette değildir. Afyon — Uyuşturucu maddeler in- hisarı direktörü Anadoludaki seya- hatlerine devam etmektedir. Henüz hiç bir tarafta afyon almamıştır. Yal- nız hazırlıklar yapılmaktadır. Yumurta — Birkaç gün evvel, yu- murta tacirleri Türkofisde bir topian- tı yaparak yumurlalarımıza karşı mahreçler bulmak imkânları etrafın- da görüşmüşlerdir. Bu arada, İspan- yaya ihraç edilen yumurtaların para sı meselesi de ileriye sürülmüştür. Ya- görüşül! Yumurta tacirleri ihracat olmadı- ından şikâyet etmektedriler. İç piya- sada da sarfiyat gün geçtikçe azal maktadır. Bu azalış, yumurtacıların şikâyetini arttırıyor. Balık ihracatı artıyor Son bir iki hafta içinde ihracat mad- delerimiz srasında en ziyade hararetli bir surette satılan balıktır. Sirkeci is- kelesinde dört İtalyan, dört Yunan vapuru mütemadiyen balık almakta- dır. Diğer taraftan Romanyadan Bul- garistandan torik balığı isteniyor. Bar lık tacirleri fıçı, tuz, kutu gibi madde- lerin pahalılığının ihracatın artma- sına mâni olduğundan şikâyet edi- yorlar. Şikâyetler Ticaret odası tars- | fından tedkik edilmektedir. On beş kuruşa kefal yiyebiliriz. Bir balıkçı, İktisad vekâletine gön- derdiği bir raporda açık deniz balık- çılığından bahsetmektedir. Eğer bu tarzda balık tutulacak olursa, halkın on beş kuruşa kefal, ve lüfer balığı yiyeceğini temin etmektedir. Vaktile bu fikre şu şekilde itiraz ediliyordu: — Açık denizlerde bol miktarda, ba- | lık tutulacak olursa, balık yatakla | rını mahvederiz. Vakıâ ilk senelerde, bol balık tutabiliriz, fakat diğer sene- lerde, yiyecek balık bulsmayız. Açık deniz balıkçılığını ileri süren zat diyor ki — Bu fikir çok yanlıştır. Bunu söy- liyenler, balık yataklarında muayyen miktarda balığın yaşadığını zannedi- yorlar, halbuki balık yataklarında, ba- lıklar arasında şiddetli bir mücadele vardır. Bunlar daimi surette birbirle- gelırlar. Bu balıkları biz tutup yemez- sek kendi kendilerini yiyeceklerdir. Zaten de öyle oluyor. «Bu yalnış fikri terkederek, açık denizlerde bol balık tutalım.» Bu fikre, şu noktadan da itiraz edi- lebilir: «Fazla tutulan balıkları ne ya- meselâ: Fazla miktarda to- rik balığı tutulduğu zaman, denize dö- a e Meli e Me kullanılır, doğrudan doğruya yenii- mez. Bu itibarla torik fazla tutuldu- ğu zaman piyasada halk tarafından pek aranmıyor. Fakat lüfer v kefal balıkları torik belığı kadar ucuz ve bol olursa, herkes 60 kuruşa kuzu eti yi- yeceğine, bu balıkları seve seve yiye- bilir, buna şüphe etmemeliyiz. H.A, Van gö gölünde seyrüsefer Istanbulda inşa edilen iki motör yola çıkarıldı Van (akşam) - Van gölünde sey- rüsefer gün geç- tikçe daha mun- tazam bir hale ifrağ edilmekte- dir. Bu gölde Tat- vandan Vana ka- dar işliyen baş küçük © motöre ilâve edilmek üze- re İstanbul ter- sanesinde inşa ettirilen iki bü- yük motörün par. Wan gölü işletme ça parça Van müdürü Tevfik gölüne sevkine Çirik başlanmıştır. Bu motörlerin monta- jına memur edilen İstanbul fabrika ve havuzlar müdürü B. Cemil Ark- San refakatinde on üç usta olduğu halde şehrimize gelmişlerdir. B. Ce- mil Van gölünde yüz ellişer tonluk bu iki geminin kızak üstünde monta- jına nezaret ettikten sonra dönecek ve bu işlere nezaret etmek üzere İs- tanbuldan syrı bir mühendis gönde- recektir. Birinci gemi eylül nihaye- tinde, ikinci gemi de kânunuevvel 80- nunda ikmsli edilip işlemeğe başlıya- caktır. Bunlarla beraber büyük kü- çük olmak üzere gölde yolcu ve eşya | nakleden motörlerin adedi yediyi bul- müş olacaktır. Van gölünde, Tatvanda geçen tem- muz ayında yapılmasına başlanmış olan tersane fabrikası tamamen bit- miştir: Motö*ler elektrikle tenvir edil- miştir. Gölde halihazırda işlemekte olan Cumhuriyet, Van, Erelş, Ahlat ve Erek isimlerindeki molörlerdir. Bunlar gün aşırı yolcu ve eşya naklet- mektedirler. Bu motörlerden başka nakliyata elverişli dubalar da verdır. "Tatvan ve Van iskeleleri de elektrik- le tenvir edilmiştir. Van gölünün ke- narı müdür B. Tevfik Çirikin çalış- kanlığı sayesinde âdeta medeni bir şehir halini almış her şeyde büyük bir yenilik ve inkişaf hasıl olmuştur. Vanla Van iskelesi urasında vapur- dan çıkan yolcuları iskeleden şehre kadar götürmek üzere Van gölü işlet- me idaresi tarafından konforlu oto- büslerle nakliyat yapılmakta ve hal- kın bütün esbabı istirahati temin edilmektedir. Ankara mektupları (Baş tarafı 5 inci sahifede) Gene ayni yıl içinde kütüphaneye devam eden kültür teşnesi yurddaş- ların adedi 28,000 4 bulmuştur. Ankara Halkevinin . her yerde ol duğu gibi bir de sosyal yardım kolu vardır. Sessiz, sudesız, reklâmsız çalışan bu kolun gene bir yılda 9,500 yoksul yurddaşın yardımına koştuğu- nu, 6,000 e yakın mektepliye mektep Jevazımını dağıttığını kıvançla kay- debiliriz. ... Cumhuriyet Halk Partisinin, Türk ulusuna en güzel bir armağanı olan bu kutlu ve mutlu ocağın yukarıki beş on satırda pek kısa hulâsa etme- ğe yeltendiğim faaliyeti ve hizmet- leri böyle bir tek mektubun dar çer- çevesine sığabilmekten çok uzaktır. Hükümet merkezimizin her sınıf halkına, hayatın bin bir meşakkatin- den bitab düştükleri vakit böyle ne- gih, temiz, kültürel bir muhitte dinlenmeyi temin için canla başla uğraşanları milletin şükranına âr- zetmek bir kadirşinaslık vazifesidir. Bu itibarla, Ankara Halkevinin çok sevilen başkanı, aziz ve mühte- rem meslekdaşımız Ferid Celâl Gü- ven ile onun etrafında toplanan seç- kin gençleri burada hayır ile, min- netle kaydetmeyi kendime borç bildim. İleride, başka bir mektubumda, Halkevinde tanımış, iş başında gör- müş olduğum bazı kıymetli şahsiyet- lerden uzun uzadıya bahsedeceğim, Ercümend Ekrem Talu Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses « Işık» müessesesinde sati- SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme iktibas hakkımahfuzdur. Tefrika No: 884 Avrupaya kaçma usulü - Tazyik gittikçe artırılıyor Sözünü kestik: — Efendim! Siz fen adamısınız! Bu işleri tebil anlarsınız. Biz dedikleri gi- bi bağırmadık, Dört duvar ortasında aksi sada oluyor da ses başka türlü işitiliyor galiba! Bize iflira ediyorlar. Marko paşa etrafımızı sarmış olan- iara döndü. Bu defa da onlara çıkıştı: — Doğru söylüyorlar, fennin dedi- ği doğrudur! Sizin yanlışınız var! Mesele böylece kapandı. O günler- de Tıbbiye duvarlarındaki bu aksi sa- da bizim en büyük tesellimiz idi.) Marko paşa idaresinde böyle haller zararsız geçebilirdi, Fakat bu seneler- de artık tazyikler gittikçe artıyordu. Dahiliye zabitleri talebenin böyle (padişahım baş aşağı!) bağırmaların- dan dalma şüpheli bulunuyorlardı. Buna meydan bırakmamak için se- lâm esnasında yüzleri talebeye müte- veccih dururlar, talebeyi nazarlarının ve kulaklarının kontrolü altında bu- lundurdukları halde kendileri nefes borularının bütün kuvvetile bağırır- lardı; talebeden ise ancak ön sırada- kiler cılız seslerle duaya zaruri iştirak ederlerse de arkadakilerin hançerele- rinden yalnız bir (aaaa...) notasın- dan başka şey çıkmazdı! Ramazanlarda Askeri mektep- ler talebesine Yıldızın arka tara fındaki barakelarda iftar verilir, bu barukular Arnavut neferlerle muha- fuza altına alınırdı, Barakaların pence- Teleri açılamazdı. Açılacak olsa neferin süngüsü derhal kendisini gösterirdi. Yemeğin sonunda talebeye bermutad (padişahım çok yaşa!) (bağırtılırdı. Kalabalık arasında çok defa Tıbbiye- lilerden ses çıkmazdı da ikinci fırka kumandanı Şevket paşa gür sesile: — Tıbbiyeliler bağırsanızal Diye ihtarda bulunmak mecburi- yetini hissederdi, Talebeye birer, 2a- bitlere üçer Vira diş kirası verilir, tev- zint bittikten sonra avdet edecek ta- lebenin saray dahilinde geçeceği yol- lar neferlerle beklenirdi. Bu kadar emniyetsiz ve gönül aldatıcı bir ziya- fetti bul O senelerde Türkler için Avrupaya gitmek yoktu; ancak kaçmak vardı denilse doğru olur. Tanılmış şahsiyetler tedavi için git- mek isterlerse uzun, uzun uğraşıp irade çikartmak mecburiyetinde idi- ler, Türklerden ticaret kastile gidenler ise yok denilecek kadar azdı. Genç- lerin tahsil için gitmelerine resmen müsaade almak ise imkânsızdı. Bunlar- dan gidebilenler mutlaka bir dolap çevirip polisleri atlatmağa muvaf- fak olanlar yahut kaçabilenler idi. Bu kayıkçılar firari hangi gün, han- gi vapur ile kaçacak ise o gün deniz- de nezarete memur polis memurunu göz kapamağa ikna ederdi. Yolcu kı- yafetini tebdil ile Haliçlen kayığa bi- ner, ecnebi gemisine nakledilirdi.. Bu iş aşağı, yukarı pazarlıkla on beş, ni- hayet yirmi altma görülürdü. Maarif nazırı Münif paşa mülkiye mezunlarından Emrullah efendiyi Emrullah efendi başlıyan hürriyet hareketine iştirak etmek üzere Ada- nalı Nevzad bey isminde bir genç ile birleşerek ve İzmir maarif sandığın- da buldukları parayı yanlarına âle- rak 1890 senesinde Avrupaya kaçmış- maarif sandığından para çaldıklarını beyan ile «bu iki hırsızın» iadesini İs- viçre ve Fransa hükümetlerinden is- temişti, İsviçre iadeye razı olarak bunları Cenevrede yakaladı. Mahpus- lara mahsus bir vagonla Marsilya» ya sevketti. Marsilyaya bunları tesellüme ge- len polis memurları «bu iki hırsız» vapurda birinci sınıf kamaralara yer- leştirdiler. Bunu gören zabita memur- ları işin siyasetle alâkası olduğunu tanbulda ne mahkemeye sevk, ne de nefyedildi. Yalnız mektep arkadaşı Gelenbevi zade Said beyin İstinyede- ki yalısında uzun müddet tarassut altında yaşadı ve maişetini kalemile temine çalıştı. Adanaya gitmiş olan Nevzad bey ise çektiği ıztırab ve mah- rTumiyetlerden müteessiren kendisini Seyhan nehrine atarak genç yaşında hayata veda etti. Emrullah efendinin küçük kardeşi olup pek parlak bir zekâ sahibi olan ve Jön Türk partisine intisab eylemiş bulunan Mehmed efendi mülkiye Tıb- biyesine devam ederdi. Maişeti Em- rullah efendi tarafından temin edili- yordu. Emrullah efendinin Nevzad beyle birlikte firarından biraz sonra maişet- çe büyük sıkıntıya uğrıyan Mehmed efendi ortadan kayboldu. İntihar mı ettiği, başka fena bir akıbete mi uğ- radığı anlaşılamadı. 0 1891 de İstanbulda ulema arasında bazı hoşnutsuzluk tezahürleri olmuş- tu. Saray adamlarının tavr ve ha- reketleri hakkında halk arasında ya- pılan tenkitler ramazanda vaz kür- sülerinde makesler buluyordu. Hele Kılıçali camlinde pek şiddetli sözler söyliyen bir vâlz jurnai edilince hemen yakalanarak nefyolunmuştu. Ulemadan oKasapzade efendi de bir gün isim zikretmiyerek, fakat şahsi- yetleri hakkında imalarile kimlerden bahsetmek istediğini anlatarak ma- beyin erkânının hareketlerini sert sözlerle tenkld eylemişti. Kendisini dinliyenler arasında sa- ray adamlarından ser hafiye Ahmed Celâleddin beyin de dahil bulunduğu bir grup gözüne ilişince hoca kendi- sini zaptedemiyerek bu beylere karşı mütecavizane sözler sarfeylemişti. Abdülhamid ulemayı yatıştırmak yollarını bilir ve bulurdu. Onu kuş kulandıran başkaları idi. Mısıra, Av- rupaya firarların tevalisi onun uy- kusunu kaçırıyordu. Sarayca mülkiye mektebinin gidişi de beğenilmemeğe başlamıştı. Leskovikli Rauf bir defa Murad be- yin (turfa mı, tarfanda yı) romanı nın cüzülerini tevzi maddesinden ya» kalanarak Zaptiye kapısına götürük müş, nisbetle kolayca yakayı kurta- rabilmişti. Fakat bir sene sonra İs- hak Süküti tarafından hükümet aley- hine tertib ve fotografi İle nüshaları teksir edilmiş bir beyannameden do- layı tekrar yakayı ele verdi; Hasan paşa karakoluna sonra Zaptiye ne- zaretine gönderildi; oradan belediye- ce haline münasip bir memuriyette öğ üzere Selâniğe nefyedil- > iki defasında emniyet edilen birer kişinin birincisinde mükâfat ar- zusile, ikincisinde tazyik İle ihbarları üzerine ele geçmişti. (2) Bay Rauf Selânikte maarif müdü- rü Reşid bey tarafından Mitat paşa- nın eseri olan Sanayi mektebi müdür muavinliğine tayin edildi; Selânikte hürriyetin ilânına kadar cemiyet programı dahilinde çalışmaktan hali kalmadı. Böyle şüpheli haller üzerine Abdül- nezaretine alınmıştı. Düyunu umu- miye komiseri Murad bey tarih der sinden kaldırıldı. Hocaların ağızları kilitlendi. Mülkiye talebesinin Beyoğ- Ju cihetine çıkıp dolaşması yasak edile di. Talebeye mahsus *hafiyeler ta yin olundu. Talebeğen de elde edilen bir kaçı arkadaşları arasında hafiye» ik etmeği kabul ettiler. Bunlardan bir tanesini hatırlarım, ki üçümüzü, dördümüzü bir yerde toplanmış görünce hemen yılan gibi sokulur, tam bir casusa yakışacak tarzda her lâfa kulak kabartırdı. (Arkası var) (1) M. Rauf; İttihad ve Terakki ce miyeti ne idi? (2) M. Rafı İktihaşl ve Terakkı ee» miyeti ne idi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: