20 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

20 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Mayıs 1937 —— AKŞAM Sahife $ SİYASİ İCMAL Şu sırada Orla Avrupa umumi poli- fikanın en mühim sahası olmuştur. Burada ve civarında yaşıyan devlet- | lerin şefleri ve devlet adamları biribi- rinin payıahtına mekik dokuyorlar. | Orta Avrupa ile yakından alâkadar | olan ve Romanya ile askeri ittifakı bulunan Lehistan Cümhurreisi ge çenlerde gayri resmi olarak Bükreşe gelmişti, Arkasından Lehistan Hari- tiye nazırı Baron Beck Bükreşe gele- rek mühim siyasi müzakerelerde bu- lunmuştu. Yakında Romanya veliah- dı prens Mişel Varşovaya giderek Leh Cümhurretsini Bükreşe resmi ziyare- te davet edecektir. Bu ziyaretlerin gayesi Romanyayı Çekoslovakyanın teklif ettiği karşılıklı yardım misakı akdetmekten menet- mektir. Ayni zamanda İtalya, Roman» Ya ile anlaşmak ve yakınlaşmak için müzakerede bulunuyor. Bunun da ga- | mms m Görüyor mu dersiniz!.. | » Geçenlerde Nev-Yorkla ölen zengin - | bir Amerikalının vasiyetnamesi açıl- dığı zaman herkesi hayrette bırakan bir maddeye raslanmıştır. Huliy is- Mindeki bu adam vasiyetnamesinde öldükten sonra konacağı mezarın içi- nin aydınlık olarak muhafaza edilme- $İ için burada dalma 500 mumluk bir Ampul yakılmasını bunun için icap €den masrafı karşılamak üzere ser- Yetinden kâfi miktarda para ayırdı- Zını bildirmektedir. Amerikalının vasiyetini yerine ge- tirmek için mezarın yanında 500 mum- luk ampulu idare edebilecek küçük bir elektrik merkezi tesis edilmiş, ve buradan giden teller mezarın içine sarkıtılarak ucuna ampul takılmıştır. İki aydan beri B. Hully'nun arzusu Veçhile mezarının içinde ampul yan- makta ve dolgun maaşlı bir adam #inpulun sönmemesine. gayret et- mektedir. Vasa nişanı İsveçin en değerli nişanı Vasa'dır. Bu nişan pek nadir olarak bir yaban- Ciya verilir. Buna rağmen, bu Nişan bu hafta küçük bir balıkçı gemisinin kaptanile sahibine verildi. 1936 da Valansia civarında balık tutarı kaptanlaı geminin sahibi, tay- Yaresile denize düşen İsveçli tayyare- Ci Kurt Bjorkvalin imdadına koş tular. Buna mükâfat olarak İsveç Hari- “iye nezareti de, Paristeki sefareti va- $itasile bu iki gemiciye Vasa nişanını Bönderdi, Dışarıdaki Fransızlar Harpten evvel Fransa haricinde 1348,000 Frunsız yaşıyormuş. Bu Tâkkam harpten sonra 1,717,000 ol- Muş, Fransa nüfusunun yüzde on biri Fransa haricinde, fakat Avrupada yar iyor, yüzde yetmiş beşi de Afrikada oturuyormuş... Bu haberi veren gazete, bütün bu Fransızlar, Fransız kültürünü ya Yan vatandaşlardır, diyor, | Küçük ttlâfın karşılıklı yardım itti. ! BEZ in Orta Avrupada ziyaretler yesi Yugoslavya gibi Romanyayıda | jakı şekline konulması tasavvurund meydan vermemektir. Orta Avrupa büyük devletlerin şef ve hükümdarlarına da ziyaretgâh ©- tuyor. İtalya kralı ve kraliçesi Macar devlet şefini ziyaret için Peşteye gel diler, İtalyanın Romanya ile anlaşabilme- sini güçleştirmemek için şimdilik Ma- caristan milli davalarını genişletmek- ten sakıniyor. İtalya, hükümdarının ziyareti ile Macaristana büyük cemile ve milzaheret gösterdiği halde Macar- ların nihat gayelerini aşikâr bir su- tette müldafaayı ihtiyata muvafık bulmuyor. Bunun delili Kont Clano'- nun son söylediği nutukta kullandı ğı mutedil lisandır. Feyzullah Kazan Rİ Margonun nükteleri Bayan Margo İngilterenin meşhür sinema yıldızıdır. Amma şöhreti yal- nız sinema yıldızı olduğundan de- ğildir. Bayan Margo, 1914 de İngilte- re başvekili Askitin dul karısıdır. Mar“ go adına filim çeviriyor. Bayan Margo nüktedandır. İleri ge- | ri köhuşur. Hafif sözden hoşlanmı- yan İngilizler ise yalnız bayan Mar- gonun nüktelerine bayılırlar. Bir iki- sini yazalım. — Askite neye vardım bilir misiniz?, Çünkü üzerime düşmediler, eğer üze- Time düşselerdi muhakkak bir seyisle evlenirdim. Bir gün bir kadının çirkinliğinden bahsediyorlarmış. Biri demiş ki: — İyi amma siz onu tanımazsınız, çirkin olduğunu nereden biliyorsu- | nuz?. — «Öpüşme aleyhtarları birliğis re- | isi değil mi? Güzel olmasına imkân var mıdır?, Amerikadan dönüşte sormuşlar: — Amerikayı nasıl buldunuz?. — Eğer orasını keşfeden ben olsay- dım, kimseye haber vermezdimi!... Kulaktan konuşan Amerikanın cenup vilâyetlerinden birinde oturan 45 yaşlarında Kinsbi isminde bir adam harikulâde bazı ma- rifetler göstermekte ve hergün etra- fında topladığı binlerce insanı hayret- ler içinde bırakmaktadır. B. Kinsbinin en şayanı hayret marifetlerinden biri de kulağile konuşmasıdır. Geçenlerde gene büyük bir meydanda halka sağ kulağile kısa bir söylev ver- miş ve kendisini hayli zengin edecek miktarda'para toplamıştır. B. Kinsbinin kulağından gayet kes- kin ve yirmi yirmi beş metre murab- balık sahada bulunanların kolaylık- la işiteblecekleri derecede gür bir ses çıkmaktadır. Acaba ağzile de dilniyor mu der- İN gösteri - Sivas (Akşam) — Zarada merkez ilk okullarında okuyan fakir ve yoksul Yavrular menfaatine Orduevinde hlmaye heyeti tarafından tertib edilen mü- hasılâtile 27 yavrunun ders levazımile, elbise ve ayakkabıları temin İştir. Yukarıki klişe, giydirilen fakir yavruları himaye heyetile bir ara- ahiliye vekâleti merkez teşkilâtı Kadro ve cedvellerinde bazı değişiklikler yapıldı ” Ankara 19 (Akşam) — Dahiliye vekâletinin bugünkü merkez kadro- suna göre umum müdürlüklerin maaşı en aşağı derecede bir valinin maaşına muadil bulunmaktadır. Hat- tâ bazı vali muavinlerinin maaşları bile umum mümürlerin maaşların- dan fazladır. Halbuki umum mü- dürler vazifeten valiler de dahil ol- duğu halde bütün mülkiye teşkilâ- tanın mürakibi ve nâzımı mevklin- dedirler Maaşlardaki bu nisbetsizlik yük- sek derecedeki valilerin merkezde ça- lıştırılmalarına mâni teşkil ettiği gibi vekâlet işlerinde ihtisas kesbe- den umum müdürlerin terfilerini de imkânsız kılmaktadır. Bugün umum müdürler ancak taşraya gönderii- mek suretile terfi ettirilebilmekte- dirler. Hühkümet tabii osayılamıyacak olan bu hale nihayet vermek üzere Dahiliye vekâleti merkez teşkilât ve vazifeleri hakkındaki kanuna bağlı kadro cedvellerinde bazı değişiklik- ler yapılmasını lüzumlu görmüş ve bunun için bir de kanun projesi ha- zırlıyarak Meclise vermişti. Bu pro- jede yalnız umum müdürlerle mu- avinlerinin maaşları bir derece ari- tırılmakta, merkezde çalışan diğer memurların maaşları gösterilmemekte idi. Dahiliye encümeni projeyi ol- duğu gibi kabul etmiş, yalnız sefer- berlik şubesi müdürünün maaşını seksenden doksana, çıkarmıştı. Bütçe encümen! İse cedvele umum müdür ve muavinlerden maada merkezde çalışan bütün memurların derece - ve maaşlarını da ilâve etmiş ve bunlardan bazılarının maaşları- nı arttırmıştır. Bundan başka sefer- berlik şubesi müdürünün maaşını hükümetin teklif ettiği şekilde sek- sen lira olarak tesbit etmiştir. Guraba hastanesi Doktor ve memurların İmaaşları hakkındaki lâyiha meclis ruznamesine alındı Ankara 19 (Telefonla) — Vakıf. lar umum müdürlüğü memurları aylıklarının tevhid ve teadülü hak- kındaki kanun hükümlerinin İstan- bul Guraba hastanesinde çalışan doktor ve memurlara da teşmili za- rTuri görülmüş ve bunun için hazır- lanarak Meclise verilen kanun lâ- yihaşı Meçlisin ruznamesins alın- mıştır. Buna göre hastane operatör, göz hastalıkları mütehassısı, lâboratuar şefi, intai hastalıklar mütehassısı, idrar yolları hastalıkları mütehassı- s1, röntgen ve elektrik tedavisi mü- tehassısı ile harici poliklinik şefinin barem derecesi altı ve maaşları 70, asabi hastalıklar mütehassısının de- Tecesi 8 maaşı 45, teşrihi marazi mü- tehassısının (o derecesi 7 maaşı 55, dahli poliklinik şefinin derecesi 9 maaşi 40, baş eczacının derecesi 9 maaşı 40, cozacıların dereceleri 10 - i2 ve maaşları 25 - 35, hastabakıcı hemşirelerin dereceleri 16 ve maaş- ları 16, idare memurunun derecesi 10 maaşı 30, depo memuru ve ayni- yat kâtibinin dereceleri 12 ve ma- şaları 25, iaşe mübayaa memuru ile kâtibinin dereceleri 14 ve maaşları 20 lira olacaktır. Giresun civarında bir kamyon devrildi Bir ölü, on beş yaralı var Giresun 19 (A.A.) — Bugün Gire- sun ile Kasap nahiyesi - arasında bir yolcu kamyonu devrilmiş sekizi ağır olmak üzere 15 kişi yaralanmış ve ha- mile bir kadının da çocuğu ölü olarak doğmuştur. Vilâyetçe kaza mahalline doktor ve malzemei sıhhiye gönderilmiş ve İlk tedavileri yapılan yaralılar mömle- ket hastanesine nakledimiştir. Zabıta tahkikat yapıyor. Ankara Mektupları Ankara Halkevi binası artık dar gelmeğe başladı 936 yılında buraya girenlerin adedi 385 bini bulmuştur ye i ii â Ankara, 19 Mayıs 957 Bundan senelerce evveldi.. İkisi de bugün memleketin sosyal camiasında önemli mevkiler İşgal eden yüksek kültür ve ideal sahibi iki genç, Beyazıdda, Permakkapıda, ahşap, viran bir evin birer odasın- da istibkalin karanlıklarını deşerek kendi mukadderatını sezmeğe çalı- şıyorlardı. İkisi de şairdi. Lâkin biri mutlak surette şiir perisinin hükmü ve nü- fuzu altında yaşadığı halde, öteki bu hüküm ve nüfuzden sıyrılmağa baş- lamış, kendini daha müsbet bir ide- ale vakfeylemişti. Bu evde barınmış olmayı da bu ideale borçlu idiler. Burası «Türko- cağı: idi, Ana yurdda milli duygu- yu uyandırmak, alevlendirmek ve o alevi yer yüzünde Türk olan hangi köşe, hangi küme varsak oraya da si- rayet ettirip, türklük arasında vah- det husule getirmek için kurulmuştu. TTekmil idealistler, gibi, bunu ku- ranların yegâne zenginliği gönülle rindeki milliyet ateşi idi. Cemiyetle- rinin merkezi olarak, tuta tuta, Be- yazıddaki bu viran evi tutabilmişler- di. O iki kimsesiz gence de, burada yatıp kalkmak mjisaadesi verilmişti. İki arkadaş, bazı günler, biran için manevi gayelerinden tecerrütle başbaşa vererek, zamanla gittikçe si- kışan mağdi ihtiyaçlarını nasıl kar- şılıyabileceklerini düşünüyor, hasbi- hal ediyorlardı. Bu hususta, şair, refikinden daha endişeli görünüyordu. — İdeal güzel şey amma, takibi için birazda refah lâzım. fikrinde idi. Ve öteki, bütün düşüncelerini, me- saisini, rüyalarını türklük vahdeti- ne hasrediyorken, beriki de bütün gecelerini refaha nasıl kavuşacağını teemmülle sabaha erdiriyordu. Gene bir gece, sabaha karşı yala- ğından fırladı.. bulmuştu... Zaruretten kurtulmak için yegâne ve mutlak çare olarak keşfettiği ş6- yi arkadaşına tebşir etmek üzere he- men sofaya çıktı, merdiven basa- maklarını dörder dörder atlıya- rak - o vakit nisbeten zayıf ve çevik olan vücudü buna müsaitti - üst kata tırmandı. Hümmalı parmakla- rile oda kapısını vurdu: — Hamdullah!. Hamdullah!. Kalki, — Ne var, Yahya Kemal? — Çabuk, kapıyı aç!, Kapı açıldı.. — Hayrola, Kemal?, Hasta mısın? — Hayır, bulduml.. — Neyi buldun? — Refaha ermenin çaresini... —ıu — Sen antikadan anlarsın.. benim de az çok ticarete aklım erer. Or taklaşa bir antikacı dükkânı açalım. Sen topla, ben satayım... Gece yarısı bu kadar saçma -bir sebepten dolayı - tatlı uykusundan uyandırılan Türk idealisti kızdı, Kırk |' EZ: yılık dostunu kırabileceğini nazarı itibara almaksızın odasından kovdu. önünde, şair, saf, samimi olduğu nisbette komik bir oda ile hâlâ söyleniyordu: — Ne tuhafsın, Hamdullah! Şim- di biri gelip te sana, Yenicamide Buharalı heci bilmem kim pabucu- nun tekini kaybetti dese, bulmak için evden dışarı fırlar, İstanbulu alt üst edersin de, “maişetimize ta- allük eden mühim bir mesele için beni dinlemeğe tahammül edemiyor- sun., hoşundul!. ... Bu vakadan on beş sene sonra, Türkocakları bütün Türkiyede dal budak salmış, Türk.inkilâbına hiz- met ediyordu. Onu kuran, yaşatan, bir baba şefkatile onun üzerine ka- nad geren Hamdullah, Ankara hü- kümet merkezi olunca buradada ocağa lâyik muazzam bir bina vü- cude getirdi. Lâkin Cumhuriyet re- jiminin tesisile beraber Panturaniz- min mânası kalmamış, Türkocakları- nın da vazifeleri bitmişti. Yerini ve teşkilâtını, Cumhuriyet Halk Partisi- ne devretti. Parti de buralarda Hal- kevleri tesis eyledi, İşte, Ankara Halkevi, bugün o gü- zel ocak binasını işgal ediyor. Bilhassa Türk gençliği için bir penaholan bu faydalı müesseseyi bir kaç defa ziyaret ettim; ve etmek- lede pek büyük haz duydum. Benim bu hazzıma iştirik için, Ankara Halkevini gidip görmeli, ça- lışmalarına şahld olmalı, neler ba- şardığını, ne meşkür hizmetler gör- düğünü bilmelidir. Halkövinin beş yıllık çalışma bilân- çosu oldukça yüklü ve zengindir. Yalnız geçen bir yıl içerisinde (1936) Halkevine gelen ziyaretçilerin sayısı 385,000 kadar olması, halkın bu yur- da bağlılık derecesini isbata yeter. Bu yurddaşların Halkevini kendi evleri gibi saymaları ve bu çatı al- tında kendileri için en nezih ve sa- mimi bir muhit bulmaları bu teha- lükün en büyük âmilidir. Bizzat şahid olduğum bu halk akı- nı önünde, resmini göreceğiniz aza- metli bina artık dar gelmekte, ge- niş salonları, şık ve modem tiyatro- su, kitabsarayı, ve beden terbiyesi salonu, devam edenlerin ihtiyaçları" na karşılık verememektedir. Nasıl versin ki, bu yurdda, halka hizmet ödevini üzerirelne almış bu- lunan azim ve hüsnüniyet sahibi zevat durmadan, dinlenmeden çalışa mada, her gün bir yenilik vücude getirerek burasının cazibesini arttır. mağa uğraşmaktadırlar, Düşününüz ki sade 1938 yılında, Ankara Halkevi misafirlerine 51 ti- yatro temsili, 16 konser, 80 konfe- rans, 68 sinema temsili verdirmiş ve onlara 6 resim ve sairç sergisi aç- (Devami 10 uncu sahifede) Ercümend Ekrem Talu

Bu sayıdan diğer sayfalar: