29 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

29 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Haziran 1937 Üniversitenin dört yılı Rektör Cemil Bilsel dört senelik faaliyeti anlatıyor Ecnebi profesörler, üniversite neşriyatı, Doçentler, bina meselesi ve talebeye yardım, tahsil randımanı AKŞAM ! Rektör “İleri hamle bugünkü şekilde devam ederse üniversite beş yıl sonra dünyanın sayılı üniversitelerinden biri olacaktır,, diyor Üniversite rek- Börü B. Cemil Bil- sel, üniversite iş- leri hakkında şu beyanatta bulun- yuştu: — Üniversite bu # yl ikinci teşrin sonunda dördüncü yaşını bitirecektir, Üniversilede esas» “ çalışmalara Tosu, kitap ve di- ğer okutma vası- taları bu yl için- de tamamlandı. Profesörler ve tale- beler bu yıl içinde üniversite muhi- tine intibak edebildiler. Talebe miktarı artıyor Üniversitenin verimi bu yıl evvei- ki yidan parlaktır. Talebe, bütün fakültelerde tesis yılına nazaran iki misli artarak (5,200) e varmış te- sisat, ders vasıtaları tamamlanmış, neşriyat ve ilmi araştırmalar tan- sim edilmiş ve üniversite büyük bir ümitle inkişaf yoluna girmiştir. Bugün ünversitenin hukuk, tb, edebiyat, fen, iktisad fakültelerinde 46 sı ecnebi olmak üzere 96 profe- Sör, 103 doçent, 178 asistan ve 46 sı yabancı yardımcı olmak üzere 423 kişilik bir tedris kadrosu vardır. Ecnebi profesörler türkçeyi öğrenmişler Bütün ecnebi profesörler okendi sahalarında beynelmilel tanınmış *atlardır. Hemen hepsi türkçeyi derslerinin tercümelerini takip ede- cek ve mavuffakıyetsizlik halinde dü- zeltehilecek kadar öğrenmişlerdir. Sırası gelmişken size talebe ile profesörler arasında ilk devirlerde daha fazla göze çarpan anlaşma güç- lüğünün gittikçe ortadan kalktığını, türkçeyi gittikçe daha iyi öğrenen profesörlerin talebelerine, üniversite dil mektebinin yardımile (şimdiye kadar 3200 talebe okumuş ve öğren- mek kararında olanlar öğrenmişler- dir.) yabancı dillerden kendine iğ- zum olanı öğrenen İalebenin de pro- fesörüne son zamanlarda daha faz- la yakınlaştıklarını da söylemek is- terim. İmtihan sonlarında alınan netice- ler, rakkamlarla tesbit edilen notlar tereddüdsüz söylüyorum, üniversite muhiti içindeki bu iki büyük ve şa- yanı hürmet zümre arasında çok şa- yanı minnet bir karşılıklı takdir his- sinin inkişafına yardım etmiştir. Profesörler hayatlarını Üni- versiteye vakfetmişler Profesörlerimiz üniversiteye . bü- tün hayatlarını vermiş! rim. Sabahın saat yon ve akşamın geç sai ine ka İstanbul Üniversitesi dar devam eden çalışmalarını esir- gemeden seminer, lâboratuar, kli- nk ve ktüphane mesafilerine ve ta- ebeleri (Oarasındaki (konuşmalara tahsis ediyorlar Bu bakımdan İstanbul üniversite- si profesörleri vazifelerini iyi yap- mışlardır. Üniversitenin neşriyati İki yıldanberi devam eden hafla- huk konferanslara işlirâk eden ser- bes vatandaşların sayısı iftiharid ortaya konacak kadar çoktur. Bu konferanslardan birine yıla old olanlar 5000 nüsha olarak bastırıl- dı ve üniversite şimdiden, çoğu ilk mektep hocaları olmak üzere mem- leketin her tarafından kalabalık gü- zidelerin gene iftiharla telâkki edi- lecek talebeleri karşısında kaldı. yısı 46 yı bulan diğer neşriyatma karşı gösterilen alâka da böyledir. Doçentler meselesi Doçentlerimize gelince, bunların hepsinin Avrupa üniversitelerinde doçentlik yapan meslekdaşları ka- dar derin olduklarını söylemek cesa- retini kendimde görmediğimi sözü- mün başında kaydetmek isterim. Üniversite kurulurken memlekette bulunan ve göze çarpan elemanlar arasında tam vasıflı doçentler bul- mak kolay bir iş değildi. Onun için ilk zamanlarda sayısı çok mahdut bir kaç doçent hakkında kısmen doğru, fakat üniversite doçent kadrosunun hakiki liyakatini vermekten pek uzak bazı şeyler söylendi. Bugün söylene- cek şeyler tamamen başkadır. Üni- yersite doçentleri arasında kendile- rinden cidden iftiharla (bahsedile- cek ve kendileri şimdiden kürsüleri- nin müstakbel profesörleri olarak selâmlanacak gençlerimiz şayanı dik- kat bir yekün teşkil ederler. Bununla beraber doçentlik ve asis- tanlık, tıpkı profesörlük gibi, her şeyden önce kendini tamamen üni- versiteye tahsis etmek ve bunun ha- ricinde hiç.bir iş kabul etmemek, meselesidir ki, bu mesele hal ve te min edilmedikçe müstakbel büyük Türk profesörlerini yetiştirme ümi- dini bugünkü doçent ve asistan kad- rosuna bağlamak, gelecekte sukutu hayallere sebep olabilir. Biz bu me- seleyi hal için yeni bir talimatname hazırladık. Talimatnamede her şeyi düşündük ve bunu profesör yetiştir- me esasına göre tanzim etlik, Kabul ! ve tatbik edilirse mesele hem bu genç | ve güzide zümreyi hem de memle- keti tatmin eder bir şekilde halle- dilmiş olacaktır. Binalar meselesi ve talebeye yardım Binalar itibarile henüz bütün müş- (| küllerimizi halletmiş değiliz. (Mev- cut Şimi - Fizik enstitülerile eczaer mektebi, Nissen cerrahi Higeshelmer göz, Lippmann kadın hastalıkları ve doğum pavyonlarının plânları bit mek üzeredir. Fizik enstitüsü, talebe spor yeri ve talebe yurdu ikinci plâna kalmış, bir talebe klübünün derhal inşasına başlanmak üzere plânları ikmali edil- miştir. Talebe klübü merkez binası karşısında olacak, içinde bir kaç yüz kişilik lokantası, oyun, müzik salon- ları bulunacaktır. Üniversite şimdilik fakir talebeden pek iyi derece ile terfi edenlerin ia- şe ve ibatesini temin eder. İyi dere- cede çalışanlara gayri muayyen yar- dımlar yapar, Bütün fakir talebe- nin himayesi talebe yurdunun açıl- masile kabil olacaktır. Bu yıl üniver- sitenin talebeye yaptığı diğer bir yardım da kamptaki iaşe masrafla- mn İ rını ödemek oldu. Eskiden bu para- ymm ir şi re a İn talebeye verir, yalnız fakir talebeye | üniversite yardım ederdi. Tahsil randımanı Biz üniversitede belli başlı sıkın- tıyı memlekette lise tahsilinin müte- canis olmamasından ve liselerden ek- sik tahsille üniversiteye gelen talebe- nin lise eksiklerini üniversitede ta- mamlamaları mecburiyetlerinden çek- tik. Bu mecburiyetlerin üniversite tedris heyetini ve çalışmadan bekle- nen neticeleri ne nisbetle geciktirdi- ğini takdirinize bırakıyorum. Bunz rağmen üniversite talebesi- nin parlak zekâsı ve profesörlerini hayran edecek kadar mütebariz öğ- renme kabiliyeti ve cehdi, bu mese- lenin de üniversite için güçlük do- guramıyacağı, normal vaziyete doğ- ru inkişafın gittikçe arttığı ve bize mesud normal çalışma devrine giril- diği kanaatini vermektedir. Bu ileri hamle bugünkü şekilde devam ederse İstanbul üniversitesi beş yıl sonra dünyanın sayılı üinver- sitelerinden biri haline gelecektir. Tefrika No. 135, “Ittihad ve Terakki, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Sahife 7 Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Enver paşa halâ vaziyetin iyiliğinden, nihai zaferden bahsediyordu Fakat başta Enver paşa Oldu- gu halde «İttihad ve Terakki rica- İ dinden çoğu, bu sözlerden İngiltere devletinin Mısırı elden kaybetmek en- dişesile bir kanal-seferinden korktuğu mânasını çıkarmışlardı. Hattâ Enver ve Cemal paşaların müşterek olarak verdikleri karar üzerine -İngiliz ordu- ları henüz tamamile tahşidatını yap- madan - kanal üzerine yaptıkları alel- âcele ilk seferde Tevfik paşanm getirdiği bu haber de müessir olmuş- tu. İşte padişah, harp ilânı üzerine başka hiç bir düşman sefirine yapıl- mıyan İngiliz hükümetinin bu cemi- lekârlığını, Londra mahafilinde hür- met ve ciddiyet telkin eden Tevfik paşanın şahsına münhasır telâkki ediyor ve eski sadrazamın mütaleası- nı almakla beraber, ilk fırsatta onu sadarete getirmeği düşünüyordu. Tevfik paşanın iki saatten fazla baş başa görüştüğü hünkâr ile neler ko- nuştuğu belli değildi. Bu mülâkat, «İttihad ve Terakki» nin biran evvel yıkılıp çökmesini dört gözle bekliyen bir hükümdar ile ketum davranmağı en zaruri siyasi bir kalde telâkki eden eski vezir arasında gizli kalmış bir hakikattir. Maamafih şu muhakkaktı ki Meh- med Vahideddinin arzularına rağmen Tevfik paşa - henüz vaziyete ve orduya hâkim bulunan - <jİtti- had ve Terakki, nin yerine derhal geçmenin mevsimsiz ve imkânsız olduğunu padişaha telkin etmişti. Çünkü Talât paşa, Tevfik pa- şanın o zaman yaptığı bu mülâkatın teferruatına vâkıf olmamakla bera- ber,” kendisi istifa ettikten Son ra hünkâr İzzet paşadan evvel kabi- ne teşkilini Tevfik paşaya teklif etti- Bi zaman, bizzat Tevfik paşa, umumi vaziyet etrafında Talât paşadan iza“ hat alırken, padişahın daha bir ay ev- vel sadareti kendisine teklif ettiğini, fakat kendisinin o vakit bu teklifi reddettiğini söylemekle, bu mülâkatın mahiyetine temas etmiş oluyordu. Talât paşa, kati kararını ver- mek için Berline gidecekti.. Talât paşa, padişahla Tevfik paşa arasında geçen bu temaslara rağmen halk arasında dönen propagandala- rın asılsız olduğunu anlamış, Vahided- dinin kendi başına itilâf devletlerine müracaat edecek bir cesaret göstere- miyeceğini anlamıştı. Talât paşa, harp ahvalinin ve mem- leketin dahili vaziyetinin bütün te- ferruatına vâkıf olmakla beraber, ar- tık kati bir teşebbüse girişerek bu halden sıyrılmak zamanı geldiğine kanaat getirmişti. Sadrazam öyle dü- şünüyordu ki şayet kendisi buna bir çare bulup ta harbin günden güne bir felâket (o çığı halinde büyümesinin önünü almazsa, vukuatı affetmiyen Akibeti, kendilerile beraber memle- Merkezi devletlere nisbetle, harbin mihveri ve mihrakı Almanyanın elin- de idi: Alman ordularının sebat veya ricati, harbin kati netice ve şeklini tayin edecekti. Bu düşünce ile Talât paşa, artık daha fazla vakit geçme- den, bizzat Berline gitmek ve Alman siyasi ve askeri ricali ile temas ede- rek Almanyanın ne halde bulundu- gunu görmek istiyordu. Talât paşa, ancak bu Berlin seyaha- Almanyaya ğini anlattı, Bilhassa padişahın Tev- fik paşa ile uzun uzadıya görüşmesini çok mânalı bulduğunu, hünkârın ken- di başına bir teşebbüste bulunmasına imkân bırakmadan kendilerinin daha €vwcl davranarak vaziyeti kurtaracak bir çareye baş vurmaları lâzım geldi- Bini izah etti. Enver paşa, arkadaşının bu sözle- rinden artık Talât paşanında bir (sulhü münferid) fikrine yanaştığını ima etmek istediğini sandı. Bu fikir kadar Enver paşayı öledenberi ürkü- hata idi. Demek ki onun, geçen tem- muzdanberi Talât paşanın gösterdiği zaaftan şüphe etmesi ve sadrazamın sonuna kadar mukavemet fikrine ya- naşmak istememesi hakkındaki tah- minleri bir hakikatti. Enver paşa, şimdi sadrazamın «va- ziyeti kurtaracak bir çareye baş vur- mak» şeklindeki fikrinden çok endişe ediyordu. Harbiye nazırı, tehdid etmek veya fikrinde ısrar etmek istediğini uluorta söylemekle Talât paşa üzerin- de kâfi derecede tesir yapamıyacağını biliyordu. Sadrazam, artık hakikatleri olduğu gibi görerek hadiselerin seyir ve icablarına göre tedbirleri almak ha- leti ruhiyesinde bulunuyordu. E ş hâlâ nikbinliğini müdafaa ediyordu.. Talât paş# bu fikrin doğruluğu- nu gören Enver paşa, son günlerde al- dığı harp raporlarına istinad ederek henüz zannedildiği gibi büyük bir teh- rın mukavemetlerinin kırılmadığım, hattâ (Alman karargâhı umumi) sin- den kendisine gizlice verilen malüma- riye çekilen Alman ve Avusturya kuv- vetlerile garp cephesinin takviye edil- diğini, ililâf kuvvetlerinin iki aydan- beri yaptıkları mütemadi taarruzlarla fazlaca yıprandıklarını, buna mukabil müdafaa vaziyetinde bulunan Alman askerinin dinlenmeğe ve kendisini top- lamağa vakit bulduğunu, binaenaleyh yapılacak yeni bir taarruz nelicesin- de, son taarruzlardanı yorulan itilâf ordularının son zamanlarda aldıkları mevzileri de elden çıkararak hiç ümid etmedikleri bir panikle kati hezimete uğrıyacaklarını izah ve askeri bir ta- kım delillerle isbata çalıştı. Enver paşa, bu mütalâasını o kadar hararetli ve imanlı bir tavırla müda- faa ediyordu ki bir asker olmıyan Tar lât paşa, Harbiye nazımın bu flkirle- rini cerhedecek mukabil bir fikir bu- küçük bir yanlışlık olmuştur: «Tevfik pa- şa sadaret teklifini neden reddetmiştil?e denecek yerde, «Talât paşü..» denmiştir. Özür dilerim, MR

Bu sayıdan diğer sayfalar: