26 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

26 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Teşrinisani a kabul ett gibi, en hakiki Türkler olan (Ama- Zon) muhar! b | kadınlı Mİş; bağırmaktan, sövmeklen Zziya- de, öpülmeğe daha lâyık olan dudak- larını, seven ve sevmesini bilen du- daklardan esirgememeğe başlamıştı. Uzun, mevzun beyaz vücudünü, aşk için yaltaklananlara (gösterirken; Sunulan şarapları, yakıcı, baygın ma- Yİ gözlerini süzerek, o kadar nazlı bir eda ile içerdi ki.. Bunu görmek bile bir saadet, bir bahtiyarlık, yetişilmesi imkânı olmıyan bir devlet olurdu Zevk, neşe, aşk, şarab.,. Uzun harb senelerinin getirdiği bu tatlı hayat; erkekliğe mütemayil kırıcı tablaf- ları unutturtuvermiş; (kadınlığını, Aşk için sevilmek ve okşanılmak için yaratıldığını hatırlatmış; tabla- tın kendisine verdiği bu muh güzelliği, seven kollar arasında etmeğe başlamıştı, Sandeti bütün manasile tatanlar « ve ona ebedi sahib olduklarını zan- nedenler; bilinmiyen ve beklenilmi- yen bir hadise ile birdenbire felâkete düşmelerinin mukarrer olduğunu unutmak İsterlerse de; nereden gel- diği bilinmiyen acı ve elim bir darbe; tablatte daima gülmenin ve daima ağlamanın bulunmadığını; gülen için ağlamak, ağlıyan için de gülmek mu- karrer olduğunu gösterir. İşte bu acı darbeyi Antiope de, pek ziyade sevdiği Erakın kucağında sarhoş ve baygın yattığı bir dakikada tatmıştı. Güzelliği, işvebazlığı, bir bülbül ahengile öten tatlı sesinin şöhreti, bu esatiri devrin her köşesine yayılı- vermiş; zarif endamını tasvir eden flâhi destanlar; mabetlerde okunan dualar kadar bir kutsiyet peyda edi- vermişti. Bu mutantan güzelliği te- rennüm eden şarkılar, Yunanistan- da hüküm süren kral Thözönin de kulağına gitmiş, görmediği tanıma- dığı bu kadına ilâhi bir aşk ile kal- bini raptedivermişti. İşte Antlope de aşkın bin bir hayal yaratan füsunkâr fısıltıları arasında, Erakın kolları ile sıkılmış bulundu- ğu bir zamanda, kendisini görmek için kral 'Thözö tarafından gönderi- len bir heyetin geldiği haber verildi. Bu tatlı dakikada rahatsız edilmek ne fena bir şeydi!.. Fakat merak ve tecessüs, kadınlıkta kendisini daha ziyade gösteren bu iki hassa, aşkın gevşettiği vücudüne birdenbire bir hareket bir çeviklik vermiş, onu bir çelik gibi sağlam yaparak heyetin bulunduğu yere getirivermişti. Mağrur nazarlarile heyet diye ge- len cılız ve zayıf insanları tepeden tırmağa kadar süzmüştü, Ve sonra müstehzi sormuştu: — Ne için geldiniz? — 'Thâzönin selâmı var. Sizi keps disine' kraliçe yapmak istiyor. Evvelâ şaşırmış, sonra kahkaha- larla gülmüştü. — Benim kraliçe olamiyacak bir kral olduğumu bilmiyor mu? — Biliyor, fakat Thözönin bu tek- Mini kabul etmemek, bütün krallı- demektir. AAntiope birdenbire kadınlığını unut- tu. Cesur, yılmaz ve yenilmez bir mu- 'harib olduğunu düşündü: — Uzun söze. lüzum yok, gelsin bekliyorum. Dedi. Hiddet ve tehevvür içinde tekrar Erakın yanıma geldi. Bir kadeh şarab ve bir iki buse ancak, ancak bu asa- biyeti teskin edebilmişti. .. Nekirler çalınyor, münadiler bağı- rıyor, harbin başladığı haberi Antio- penin bütün ülkesinde ilân edili- yordu. Antlope ordusu ile gelen Thâzâyi karşılamak üzere çoktan yola çıkmış- tı. Şimdi yanında Erakm sarılacak sevimli vücudü yoktu. Mızrak, kılınç, yay, ok vardı, İki ordu karşı karşıya bulunuyordu. 'Thözö son defa olmak üzere ban ğırdı: f , fakat bu güzel muh- teşem vücud ile harb etmek ne kadar zordu. Thözö korkmıyor, korktuğu için titremiyordu. Bir adım attı Bu levend boyun karşısında, o dakikada taç ve tahtını bile terketmeğe ve bir &sir olarak yaşamağa razı olmuştu: — Antiope, dedi. Seni vuramam! Bırak esirin olarak yanında buluna- yım!... Fakat benim ol! Antiope güldü: — Ölüm korkusile kalbini satan- | lardan değilim!... Silâhını çek... i Dedi 'Thâz& silâhını çekmiş, fakat vuru- Jacağını bile bile yürümeğe başla- miştı. Generalleri bu hali korku ve dehşet içinde seyrediyorlardı. Vazi- yet vahimdi, 'Thözânin krallığı mahv oluyordu. Kurnazca bir hilekârlık | yapmak lâzımdı, | Rakibinin gelmesini bekliyen An- | | tiope, birdenbir? arkasından atılan bir ağın ipleri arasına dolaşıvermiş, süratle çekilerek Thözönin ordusuna esir düşmüştü, Maksad hasıl olmuş, Antiope tutul- muştu. Thâzönin ordusu artık An- tiopenin ülkesinin fatihi idi, ... İlk zifaf gecesiydi. Bülbül ötme- sile şöhret bulan Antiope şimdi bir taş kesilmiş, güzelliğini bile yok et- tirtecek bir durgunluk almıştı. 'Tnâ- | gö memnun etrafında dolaşıyordu. — Antiope, dedi, Gördün mü seni nasıl aldım?!... Güzel gözlerini baktı. Ve: — Evet, dedi. Kalelerimi fethettin! kaldırdı. Nefretle İ neşriyatı, İ İpek. 19-1930 Türk musikisi ve halk şar- Ülkemi zapteyledin, beni esir aldın! Nezle Başağrısı Kırıklık Dikkat ediniz 24 Teşrinasani 837 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1350: Havadis: 13,05: in Türk musikisi, 1330: Muhtelif pik 4 - Strleh: 5 - Manfired: Drigo: Laflüt enehanife, Sringende knoppen, valse, Dle bösen Buben, 2215: Ajans haberleri, 2230: Plâk'a sololar, öpera ve operet parçaları, 2250: Bon haberler ve erlesi günün programı, 28: SON. Anakra: Öğle neşriyatı: Muhtelif plâk neşriyatı. E Türk musikisi ve halk şarkıl Dahili ve harlel haberler. Akşam neşriyata: Saat 1840-1840 Plâk 1840-19 İngilizce ders: o Azime Bast 1230-1250 rı) 1930-1045 1945-2015 | (Hikmet kıları, (Hüsniye ve arkadaşla, saat ayan ve arabca neşriyi Türk musikisi ve halk şarkıları Rıza Besgör ve arkadaşları) 2015-2030 Konferans: Parazitolo, Nevzat. 2030-21 Baksofon solo: Nihad Esengin (Piyanoda Marsel Bi) 21-215 Ajans haberleri. 2115- 21,55 Stüdyo salon orkestrası: 1 — Thomas — Mignon. 3 — Honegger (İntruduetlon. 3 — Offenbach (La johle Parfumeuse 4 — İvanoviri o Henres Dordes, 5 — Sehumann (Andante espressiuo. 2155-22 Yarınki program ve İstikldi Marşı. Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga- zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA mülesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde ki mec mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilin kabul, abone kaydedilir. Ündervedd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377, Sen bir galipsin, ben de bir mağlüb oldum. Fakat unutma ki bir şey yer pamıyacaksın!.. Ben bundan böyle muharib bir amazon değilim, bir ka- dınım... Eğer kuvvet ve iktidafın var- sa kalbimi de fethet!... Gi Bu ilk tehlike alâmetlerini görür görmez derhal NEVROZIN Almak lâzımdır. NEYROZİN soğuk âlğınlığının fena akıbetler doğurmasma mâni olmakla beraber bütün ıztırabları da dindirir. icabında günde 3 kaşe alınabilir isim ve markaya dikkat. Taklitlerinden sakınınız Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Artritizm, Romatizma GRIPi Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser, İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Çalisleiln sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. Keke Ala NM ORAY ER, Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli sum Tefrika No. 69 3) İhtiyar balıkçı, ıssız adada yirmi yıldan- beri münzevi yaşıyan Kardinalın ma- cerasını şövalyeye anlatıyordu İhtiyar, genç kadının yüzüne baktı,| gücenir banâ... — Bu kadın neyiniz sizin? Greçyano düşünmeden cevap ver- di: — Karım. — Zaten karınız olmasaydı, evime kabul edemezdim. Greçyo, balıkçının çok müteassıp bir adamı olduğunu anlamıştı, Vazi- yetini düzeltinceye kadar Rozayı ka- rısı olarak tanıtmaktan ne çıkardı? — Karımla Türklere esir düşmüş- tük” Bu gece kaçmak fırsatını bülun- sizi | ca kendimizi denize attık. — İyi yapmışsınız amma... Burada esir gibi yaşıyacaksınız, Sinyor! — Niçin?2... — Çünkü adamıza yılda bir kere büyük paskalyada bir gemi uğrar. Buradan kurtulmak için © gemiyi beklemeğe mecbursunuz! — Buradaki insanlar ne Yiyip içerler? — Balık, kuş eti, keçi boynuzu... İhtiyar balıkçı acı bir tebessümle dâve etti: — Adamızdaki insanların hepsi fa- kir kimselerdir. Ne bulurlarsa yerler. — Ekmek yemez misiniz? — Dedim ya... Büyük paskalyada gelen bir korsan gemisi bize birer çu- ş , val un verir. İşte o kadar. — Bu gemi neiçin yılda bir kere gelir buraya? Balıkçı içini çekti: — Bunun sebebini hiç sorma Sin- yorl,Bu, acı. ve tüyler ürpertici bir mâceradır. Greçyo biraz daha doğruldu: — Benden bir şey saklam! hiç bir fenalığımız dokunmaz. İhtiyar anlatmağa başladı: — Bu ada tıpkı bir manastıra ben- zer, Burada kadın yoktur. Bir balıkçı arkadaşımızın karısı vardı. Onuda bir gece sahilde dolaşırken ayı balığı kapıp gitti. Burada hepimiz sürgün gibi, vaktile işlediğimiz suçların ceza- larını çekerek yaşarız. Biraz ileride yine böyle bir küçük kulübede uzun yıllardanberi yaşıyan bir rahip var- dır. İşteher yıl büyük peskalyada buraya uğrıyan korsan gemisi ada mıza onun için gelir. Greçyo bu macerayı hayretle dinli- yordu. Sordu: — Rahibin burada ne işi var? — Dedim ya, burada suçsuz insan yoktur. Onu buraya papa beşinci Sana (Pey) sürmüştü. O zamandanberi bu- rada oturur. — Yeni papa onu affetmedi mi? — 18 üncü Greguvar onu affetti amma, o kendi kendini affetmiyor. Mesih ona bir gece rüyasında görün- müş: «Ölünceye kadar dünyadan uzak olarak burada yaşıyacasın ve kadın yüzü görmiyeceksin. Böyle ya- seni affederim!» demiş. Oda burada ölmeğe karar verdi, Şimdi di- şi mahlüklardan nefret eder, dişi ba- lık bile yemez. Greçyo güldü: — Adı ne bu rahibin? — Kardinal Antoni... Greçyo bu ismi kendi kendine bir kaç kere tekrarladı: — Antoni... Antoni... Antoni... — Ne var? Onu tanıdın mı yoksa? — Hayır, hayır... Eskiden bu adı taşıyan bir dostum vardı da, onu ha- tarladım şimdi. Balıkçı sözüne devam etti: — Antoni gençliğinde yaman bir adammış, Vatikanda arasıra hayvani heveslerine kapılarak, hücresine - kü- mühim bir meseleyi haber vermeğe gelen bir şövalyenin karısını Vatikan- da görünce dayanamamış, genç ve güzel kadını höcresine götürmüş ve bir gece sabaha kadar bu kadını ora- da alıkomuş. — Bu kadının kocasi kimmiş? Söy- lemedi mi? — Söyledi amma, onu benim ağ amdan duymanı İstemem, Duyarsa, — Ben geveze bir adam değilim, — Nerelisin sen? — Floransa ... — Ne iş yaparsın? — Çifçi idim. — Denizde neden dolaşıyordun? — Arşipeldeki kardeşimi görmeğe gitmiştim. Yolda yakalandım. Türk- lerin eline düştüm, Balıkçı yerde yalan Rozaya baktı — Kari neredeyse uyanacak. O gözlerini açmadan Jâfı bitirelim. Ha, ne diyordum! , Antoni işte böyle ya- man bir erkekmiş. Şövalye Graçyano- nun karısını O gece koynuna alıp yat- mış ve dokuz ay sonra bu kadın bir kız çocuğu doğurmuş. Anteni kızını gizlice vaftiz ederek, kızına Rosita ismini vermiş ve: «Bu sır aramızda kalsın.. Köcana, sen sefere giderken ben gebe idim. Sen seferde iken do- gurdum, dersin!» demiş. Fakat Graç- yo seferden dönünce papa meseleyi haber almış. Papa zaten Antoniyi sevmezmiş. Bir rezalet çıkmasın diye kardinal Antoniyi buraya sürmüş. Sinyor Graçyo bu hikâyeyi dinler- ken, olduğu yerde buz gibi donup kalmıştı. Balıkçıya bir şey sezdirme- mek için itidalini kaybetmemeğe ça- Yaşıyordu. Balıkçının anlattığı bu macöra, Greçyonun kendisine siddi. — Demek ki Rozita, şövalye Greç- yonun Kızı değilmiş, öyle mi? Diye mırıldandı. Balıkçı güldü: — Evet. Rozitanın babası kardinal Antoni imiş, Fakat, Greçyo onu Kızı sanıyormuş. — Zavallı budala!.. Balıkçı sakalını okşıyarak hafif bir göğüs geçirdi; — Oh. Dünyada böyle budalalar ne kadar çoktur, Fakat, sen akıllı bir adama benziyorsun! — Nereden anladın? — Yola çıkarken, karını da birlikte göltürmüşsün! Ben, karısını uzun müddet yalnız bırakıp ta, o kadından sadakat bekliyen zavallılara çok acı- rım! Sen onlardan değilsin! Venedikli şövalyenin ağzını açmağa mecali kalmamıştı. — Şimdi Röozitanın babası nerede imiş. Bunu söylemedi mi sana kardi- nal? — Antoni uzun yıllardanberi ha- yattan uzak yaşıyor. Bir şeyden ha- beri yoktur ve bu macerayı çoktan unutmuştur. Onun unutmadığı bir şey var. — Nedir 0? — Kızı Rozitayı unutmıyor. «Ne zeki bakışları vardı, Onu son defa ku- cakladığım zaman şövalye Greçyo se- ferden yeni dönmüştü. Rozita o va- kıt tam bir yaşında idi. Sarı kıvırcık saçlarını okşarken içimde ne derin bir acı duymuştum. Aradan yirmi yıl geçti. Bu acıyı halâ duyuyorum içim- de. diyor. Son günlerde Rozitadan da bahsetmez oldu. O artık çok uslanmış bir adamdır. Cennete girebilmek için gece gündüz Allaha dun ediyor ve her dakika ölümünü bekliyor. .. İspanyol rakkasesi şövalyenin karısı mı oluyor? Kardinal Antoninin elini öpmek, Greçyanoya çok ağır geliyordu. Adaya geleli bir hafta olmuştu. Onu herkes adada Floransalı bir çifçi olarak tas nıyordu. K Greçyano adada Ciyovani adile yaşi” yordu, i (Arkası var) | | 1 | i | MİES emeğim e öy Ey 7 it

Bu sayıdan diğer sayfalar: