17 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

17 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l İstanbul belediyesi, Beyoğlu eadde- sinl genişletmeğe başlamıştır. Resmi- miz, Taksim Rumi kilisesi yanındaki binaların yıktırılmağa başlandığını gösteriyor. Doğrusu: Londrada bir amele yıkı- cıya verilmiş bir binayı yıkıyor. Yaşlılar Almanya, elli yaşından evvel kim- senin evlenmesine izin vermemekte- dir. Resmimizde yeni evlileri görüyor- sunuz. Doğrusu: Bir anme, 71 yaşındaki kı- zile 80 yaşındaki damadının evlenme- lerinin 50 nel yılmı kutluyor. Eczacı Veli unu ile beslenen bir ço- cuk yüz kiloyu bulunca, anasile baha- sı, sezacı aleyhine dava açmışlardır. Doğrusu: Rosie Gardner sekiz ya: #nda, 130 kilo ağırlığındadır. Para ile Kendini teşhir etmek istemiyor. evin- de Iş görüyor. Gençler Arnavutluk krallığı kabine âzaları- nın otuz yaşından yukarı olmamala- rına karar verdi. Resmimizde yeni kabine âzalarını görüyorsunuz. Doğrusu: Amerikalı sporcuların Fransaya ziyaretlerinden bir intiba, Stüdyoda Bale kızlarına dans dersi veriliyor. Her biri sol ayağını kaldırıp belini bükecek.., Kızlardan biri daldı, sağ bacağını kaldırdı, Rejisör haykırdı: — İki ayağını birden kaldıran kimdir?... İngiliz fıkrasi Bir gece Londrada sarhoşun biri bir erin kapısını bir pipo ile açmağa çalışıyordu. Bunu görenlet yanına yaklaştıları — Yahu ne yapıyorsun, dediler, elindeki anahtar değil, pipo... Sarhoş dureladı, baktı: — Eyvah, dedi. Pipo yerine anah- tar mi içtim! Sonra Erich - Maria Remargue, «Garp cephesinde sükünet var» müellifi, Saint - Moritzde, üç sene ayrı yaşa- dığı karısile barışı ve evlendiler. Bir ingiliz gazetecisi Remargue'a gördü: — Bir diyeceğiniz var mı? — Hayır, cephede sükünet devam edecek! Şöhret İsmini söylemiyeyim, yeryüzünün en meşhur adami olduğuna kanidir. Yeryüzünde ondan büyük şalr yok- tur. Geçen gün kanun! Süleymandan konuşuyorlardı, şair bir aralık: — Evet dedi, o da büyük adamdı!.. Yıldız 'Bir genç kız tanıyorum ki, ülküsü sinema yıldızı olmak, Geçen günü bana derd yandı: — Babam razı olmıyor, eğer sine- mada aktrislik edersenseni öldü- rürüm diyor. Dün gene yalvardım: «Baba dedim, namımüstear alırım; daha fazla kızdı: «İkinizi de öldürü- Öğrenmiş — Köyden getirttiğin hizmetçiden memnun musun? — Meranunum., — Nasıl, İstanbula alıştı mı?.. — Alıştı ya, bugün maaşını arttır. mamı söyledi, Pul — İzmire mektup göndereceğim, bir pul veriniz. Memur pulu verdi. Adam sordu: — Bu pul İzmir için mi?.. — Evet evet... — Ama dün Ankara için bir pul ak muştım, o da tıpkı buhun eşiydi?.. Soğuk Küçük bir köyden ilk defa İstanbu- la gelen bir köylüye: — Nasıl, İstanbul soğuk mu? dedi- ler, Başmı salladı: — Soğuk, soğuk ama, bu koca'şehi- re göre pek te soğuk değil!.. Sevinç Son perde kapanınca bir alkış tufa- nı başladı. Herkes: — Bu komedi uzun zaman oynanir! diyordu. İki kişi Bâlâ avuç patlatıyorlardı. Biri dedi ki; — Çök sevindim, muharriri arkada- şımdır. Öteki; — Ben de çok sevindim, dedi, hem onun, hem de kendi hesabıma: terzi- siyimt!., Vayl.. Vapurda... Bir bay; bir köpek, bir bayan. Köpek bayla bayanın arasın- da. Bay yan gözle, bir tekme atıp kö- peği öldürmek ister gibi'hayvana ba- kıyor, bir de bayana bakıyor: Ah se- ni kollarımın arasına slabilsem de- mek ister gibi... Bayan böyle güzel olmasa köpeği defedecek... Nihayet dayanamadı: - Bu köpek sizin mi bayan?. — Hayır. Köpeğe yumruğu bastı: — Hoşt!... Mendebur hayvani... Ee — Allo... Allol.. Ne diyorsün?... İş- lerin çok ta yazıhanede mi kalmağa mecbur oldun... Hızlı söyle, orada ça- nan cazband gürültüsünden İşite- miyoruml., — Siz benim gözüme iyi bakın... Ben sizin bildiğiniz * kizlardan deği: lim... Kâtibinizin beni öpmesine ta- hammül edemem... — İyi ama burada her şeyi ben ya- pacak değilim yal. Kelime — Şuson perdenin kepazeliğine bak, bütün aile biribirlerine girdiler, eğer birinci perdede söyledikleri o tek kelimeyi söylememiş olsalardı, bütün bu felâketler başlarına gelmiyecekti!.. İtiyat — Bunlar ne yapıyorlar?.. — Bunlar işsiz kalan cambazlardır, belediye angaje etti, ağaçları budu- yorlari.. Çocuğa bakabilmek için Çocuk nedir? onu anlamak lâzımdır Yazan: Selim Sırn Bugün de çocuk terbiyesinde bü- | yük bir salâhiyet sahibi olan ruhiyat- | çı doktor madam (Montessor!) yi din- | liyelim: «Bana zindan gibi karanlıklar için- | de yaşıyan bir insandan bahsettiler, Bu adamın gözleri bir gayya kuyusu- nun dibinde kalmış gibi en ufak bir ışık huzmesi bile görmemişti. Bana sessizlikler içinde yaşıyan ve kulakları en hafif pıtırdıyı bile duy- mamış olan birini haber verdiler. Bana acayip bir ılık suyun dibin- de yaşarken birdenbire buzlar ara- sında havaya çikan biri varmış dedi- ler. Bu adam sü içinde iken hiç nefes almıyorken, birden soğuk havaya çi- kınca ciğerlerini işletmiye başlamış, bu ona o kadar eziyetli görünmüş ki meşhur (Tantale) (1) işkenceleri buna nisbetle çok hafif kalırmış. Fa kat o mâhifiku beşer bundan muzaffer çıkmış. OÖledenberi Kahi dürün ciğerlerine giren hava onları birdeli harekete getirmiş ve o zaman bir in- san sesi duyulmuş! Bu zihayat mahlük sükünetten ha- rekele geçen insandı, Kim tahayyül edebilir ki yemek ve içmekten vares- te olan (çünkü başkaları onun hesa- bına yiyiyor); elyafının hiç birini kı- mıldatmays lüzüm görmiyen (çünkü başkaları onun vücudüne elzem olan harareti hasıl etmek için ensicesini faaliyette bulunduruyor) ; hiç bir uz- vu zehirleri ve basilleri defetmek için. işlemiyen (bu işi de başkalan görü- yor); hattâ teneffüse hâdim olan okzijeni bile almıyan bir insan yay- rusu küçük daracık bir zindanda ra- hatça yaşıyor ve büyüyor. Onun yal- nız bir uzvu harekette: Kalbi! Daha dünyaya gözünü . açmadan bu kalk yeryüzünde yaşıyan insanların kal- binden iki misli daha çabuk çarpıyor- du, Doğan çocuk tabii bir mühite da- hil olmuyor. O insanların -hâyatının inkişaf etliği medeni bir muhile giri- yor. Bu muhit tablatın yanında beşe- rin hayatını: kolaylaştırmak endişesi- le icad edilmiş sun'i bir muhittir. Çünkü yeni doğan yavrunun mahi- yeti anlaşılmamış ve anlamağa uğ- raşılmamıştır. Beşeriyet çocuğu İyice anladıktan sonra, ona daha müte- kâmil bir ihtimam ile bakmasını bi- lecek ve ona göre bir muhit hazırlı- yacaktır, Çocuğun ruhi ve cismani ahvalini tedkike daha yeni başlanmıştır. Yay- Tuya karşı gösterilecek dikkat ve ih- timam; onu yalnız ölümden koru- mak, bulaşıcı hastalıklara karşı mu- kavemetli kılmak, onun $ıhhatini her türlü emrazdan”vikaye edici tedbir- ler almak değildir. Asıl mühim olan ohun Tuhi ihti- yaçlarmı tatmindir ki yavrunun do- gumüundan itibaren bizleri çok mü- him ve muğlâk meselelerle karşılaş- tırıyor. Zengin ailelerde yeni doğan yavrunun en çok süslerile meşgul olurlar. Karyolası türlü tenteneler, renkli kordelâlarla süslenir. Ona en zarif çocuk elbiseleri hazırlanır. Fa- kat bütün bu Jüks eşya birer azab vasıtasıdır, O kadar ki eğer yavruyu doğar doğmaz dövmek âdet olsaydı, 0 zaman gümüşlen, altından veya Hldişinden üzeri işlenmiş kabzalı kır. baçlar da bu zengin çocuklarının eş- yası meyanına girecekti. İşte bu lüks merakı bizlerin hiç bir zaman çocuğu ruhi bakımdan tedkik etmediğimizi ve onun ihtiyaçlarını düşünmediğimizi göstermektedir. Var- lık içinde doğan zengin çocukları için İlk aranılacak şey lüks değil, konfor- dur, rahatlıktır. (1) Miythöloğie'de 'Tantale meşhur Lid- ya kralı bir gün kendisini ziyaret eden mmabüdların âh olduklarını denemek için kendi oğlunu öldürmüş ve pişirtip ye- dirmek İstemiş. . Bura münfall olan Jüpiter onu en elim açlık ve susuzluk iş- kencesine mühküm etmiş, şöyle ki ha- yaretlen yanıp Kavralduğu vakik önün. racağı zaman dalar yükselmiş, Çocuğu yeni dünyaya getiren bir anayı bir yerden bir yere nakletmek icab ederse onu arka üstü ufki yatış İ vaziyetinde taşıyacak hususi teskere» ler vardır ve onu usulcacık nakleder« ler, çünkü hastadır, sarsılması doğru değildir. Yalnız unutuyoruz ki doğa yavru da anası gibi bir ölüm tehli- kesi geçirmiştir. Karanlık bir âlemden çıkan yavru da hasta telâl melidir. O da anası gibi ihti nl muhtaçtır. Onu da sarsmamak, itinâ ile hattâ el sürmeden yattığı yerd dikkatle taşımak lâzım değil midir? Doğuran ana mutlak bir istirahat içinde kımıldamadan yatırılır, Çocu- ğa gelince anasının rahatını ihlâl ete memesi için ekseriya başka bir oda ya götürülür ve emzireceği saatlerd& anasının yanına getirilir, Bu meme emmek için odadan odaya - taşındı. çocuğu süslü, kordelâlı, dantelâlı,” ipekli kumaşlara sararlar, Sonra yay* rTuyu. bir banyoda yıkarlar, pudralar» Jar ki caiz değildir. İtina ile temizle- mek kâfidir, Çocuk başka bir odada yatlığı mir nimini karyoladan, kucağa alınıp kaldırılır, sonra yatağında yatan ans” nın kucağına emzirmek için götürü lür. Bu, bir lohusanın bozuk işliyen * bir asansörle bir kaç kata çıkıp in mesine: benzer. Çocuk aynı odade” yatabilir ve çok dikkatle ufki vazi$ yette nakledilir. Hiç kimse bir lohu- saya doğurduğunun ikinci veya ücün” cü günü kalkıp bir ahbabını ziyare etmesini teklif . etmeyi aklından ge çirmediği halde dünyaya yeni gelen“ bu misafire neden bukadar işkence edilir? sk Büyükler “ kendilerini mazur gös” termek için, o daha dünyadan biha” berdir, ne acı, ne teessür,ne “sevinğ ; bilir! derler. Bu tıpkı şuurunu kays i betmiş bir hastaya itinalı bakmays”” i lüzumsuz addetmek gibi bir şeydir” İlmin ve hissiyatın yardımını icabet” tiren şuur değil, ihtiyaçtır. Hayır; bü” cehlimizi örtebilecek hiç bir mazeret” yoktur. Düşünmeli bir kere rüşeym, rahmil maderde havanın ittıradsızlıklarından her türlü sarsıntıdan uzak, yumuşak şekil ve sureti ilik gibi ılık bir mayi içinde gayet rahat yatıyordu. Ne kü çük bir ziya, ne hafif bir gürültü onun göz ve kulaklarını rahatsız et” miyordu. İşte birdenbire muhitini değiştiren ve kapalı bir yuvadan açık muhite birdenbire çıkan, kurbağâ gibi hiç'bir istihale geçirmeden, o na“ zik gözleri, ö hassas kulaklarile ken di mühitine değil, bizim muhitimiz8# gelen bu yavru yorgun ve rühan ha$” tadır. Hiç bir katı cisme temas etme miş olan vücudü birden bizim hissi$ ellerimize düşüyor. Bir istirahati mut” lakâ içinde yaşıyan rüşeym, gene ken” di cehdi ile doğmuş ve çok emek saf” federek yorulmuştur. O tıpkı uzu yollardan yürüyüp gelen bir seyyahâ benzer. Biz onu anlamıyoruz. Onâ insan muamelesi göstermiyoruz. ONU karşılamasını bilmiyoruz. Halbuki kurduğumuz medeniyet ülemi onul içindir. Bizden sonra o hayatı taki edecek; bulduğunu ileri götürecek ve ona tevdi ettiğimiz işleri bizde mükemmel o yapacaktır. Dünyay& geliyörl Onun için yapılan dünyâ onu tanımıyor! Kendi evine geliyor ne yazık ki evde olanlar onu karşıla” mayi bilmiyorlar. Hayır artık bu eski prosedeleri bİ£ yana bırakalım, Bu canlı ve hassöf mahlüka nasıl bakmak onu ne yold$ büyütmek lâzım geldiğini öğrenelii ve ilk önce yavrunun halinden anlk yalım! Ona kendi düşündüklerimi değil, onun ihtiyaçlarını bilip suna” hm! Çocuğumuzun yüksek bir âmiri * değil, candan bir yardımcısı olduğu” muzu takdir edelim! Kendimizi AK lahâ onu kul farzetmekten vazgeç" im. Perestiş ettiğimiz ve güya çok it nalı baktığımız yavru bir oyunca değil, hürmete lâyık bir elsim ve ruhtur) Selim Sirri MARE, FEFLEYEŞEYNE ŞE BPBEE ESER | BETERKSEYE KEREEFEESEE RESYEBESTRABEBEEZEPUEYENERELE |

Bu sayıdan diğer sayfalar: