4 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

4 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

owell gel- der eder, kar, adar at et- yazır kes- iakat . kat- L DİS 1 saç- ığraş- m ay- ir kah ir. O Müte- Geble tsta — di, dik. İbinde eti or- :raber, #tmek- ti mü- 1OMUK- asris- un ka- ilan ve hasıl... “4Dözan 1938 Hollivudda gece hayatı BEŞAM Geceleyin her şeyin fiatı değişir en az fark bir mislidir Hollivudda reklâm merakı - Mayolarla dolaşan kıyafetlerle gezen erkekler kızlar, garip Sinema şehrinin en meraklı, en tu- haf zamanları öğle üstleri ve geceleri» dir. Öğleyin stüdyoların pahalı lokan- talarında yemek yemek istemiyen ikin- ci derecede artistler, figüranlar, ys- hud öğle tatilinden istifade ederek şöy- le bir dolaşmak istiyen sirema sanat kârları sokaklara dökülürler, Bunun için öğle üstleri Hollivud 80- kakları, Napolyonlar, Jül Sezarlar, Kleopatralar, Lükres Borjiyalar, Mar- kiz dö Pompadurlar, Neronlarla dolar, Kaldırımlardan kol kola girmiş Çin ve Japon askerleri, Eskimolar, kuru- Du vusta şövalyeleri, rasputinler, Mısır Fıravunları, Afrika vahşileri geçerler. Hele otomat -denilen lokantalar ömürdür. Burada Napolyonun Kleo- Patranın ağzına portakal soktuğunu, Rasputinin kısacık boylu bir Eskimo kızlle Aşıkdaşlık ettiğini görürsünüz. Figüranlar ve ikinci derecede artist- İer sokakta dalma oynadıkları flimin kıyafetinde gezerler. Onların bu kilik- ta gezmeleri için stüdyolar kendileri- ne emir vermiştir. Çünkü Amerikada İnsanların her hareketinden bir rek- lâm vesilesi'çıkarmak istenilir. Eğer gevrilen bir filmin artistleri sokaklar- da © acaip kılıklarile dolaşırlarsa si- nema şirketleri bundan çok memnun olurlar. Acaip kıyafetleri ile gezen Na- polyonlar, Jül Sezarlar, Kleopatralar, Lükres Borjiyalâr, Neronlar, Markiz dö Pompadurlar, Rasputinler, Mısır Fira- Yunları çevrilen filmin canlıve İki ayaklı birer reklâmı olurlar. Bunun için Hollivud sokakları dai- MA acaip giyinmiş insanlarla dolu- dur. Hepsi de sokağa yüzlörindeki kir- muzı sinema makiyajı ile çıkarlar, Öğleyin Hollivudun meşhur «Dü: Yanın dönüşü» adındaki moda mağü- zasının etrafındaki lokantalar hınca hinç dolar. Muazzam bir moda mağazasi «Dünyanın dönüşün moda mağazası yıldızların giyindikleri yerdir. Burası hakikaten görülmeğe pek değer. Ma- Bazanın üstüne uzun bir elektrik ku- lesi yapılmıştır. Bu kulenin üzerinde gayet büyük bir mücessem küre var- dir, Bu.yalancı dünya mağazanın üs- tünde mütemadiyen döner durur. Ge- celeri elektrikle aydınlanan Dünyanın dönüşü uzaktan görüleğik şeydir Öğle üstleri Dünyanın dönüşü ma- azası kalabalıktan mahşer haline gi- Yer. Bu büyük moda mağazasını da Holiyudda muazzam bir bar açan es- Ki sinema artisti Clera Bow ilö ortağı , Yıldızların terzisi John işletir. Mağa- zanın her köşesi yeryüzündeki bütün Milletlerin giyinişlerme, modalârına s'olunrnuştur. ; Bu küşelerde elbiseleri üzerlerine gi- yerek teşhir eden genç kızların çoğu başka başka milletlerdendir. Meselâ Çin köşesinde nadide çin pijamalarını Üzerlerine giymiş çekik gözlü; küçük Ağızlı, çiçek gibi Çinli kızlar size garip Mngilizcelerile: — Buyurmaz mısınız?.; derler, Bunların tam karşısında zenci 'kız- ları vardır. Bunlar Nevyorkun karalar Mahallesi Harlemde güzellik kraliçesi olmuş üç. genç kızdır. Bunlardan biri. 1937, biri 1936, biri de 1935 Harlem gü- zellik kraliçeleridir. Hollivuda sinema artisti olmak ümi- dile gelen bu üç Arap güzeli nihayet burada canlı manken olmuşlardır. Üçlü de değme beyaz kadınları gölgede bırakacak derecede, harikulâde bir gü- Zelliktedirler, Bilhasas vücudleri birer Şaheserdir, Bu üç zenci kızın yanında siyah inci denilen Jozefin Baker bir ejderha ka- dar çirkin ve korkunç kalır, Mağazadaki Fransız köşesi için can- U mankenler Paristen gelmişlerdir. Bunlar ingilizce bilmezler. Yahut bi- Hirler de konuşmazlar. Gelenlere yalnız İransızca söylerler, Her ne hikmet bu da Amerikalıların pek hoşuna gider, Hollivudun hazmedemediği bir bü- yük şey daha.vardır, Hollivud şuna kanidir. Bütün dünya kadınları, bütün dün» Ya erkekleri sinema artistlerinin giyi- nişlerini taklid ediyor. Meselâ bun- dan evvel moda olan külâh şeklindeki şapkayı, sarık şeklindeki şapkayı ilk defa Marlene Dietrich giymiştir, Bun- dan sonra bütün dünya onu taklid etmiş, bu şapkalar moda olmuştur. Bütün moda gazetelerinde yeni çıkan modalar diye basılan resimler artist- lerin, yeni giydikleri elbiselerle çıkar- dıkları fotoğraflardır. Artık dünya ye- ni modayı ne Paristen, ne Landradan almıyor, Hollivuddan alıyor. Hollivud moda hususunda böyle dü- şünür. «Vaziyet böyle iken, Parisle Londra biri kadın modasını, öteki er- kek modasını Hollivuddan taklid eder- ken niçin hâlâ moda merkezi burası addedilmiyor? Neden hâlâ birçokları- nın gözü eski dünyadadır?» deniyor. Hakikaten bu moda meselesi Ameri- kada anlaşılmıyan bir iştir. Bütün Amerikada dükkânların üzerinde «Hol- livudun bu seneki modasın diyeilân- lar vardır. Amerikada Hollivud modası hâkimdir. Ve burada kadınların giyi- nişi bambaşkadır. Daha cazip, daha çe- kicidir, Biraz da -tabiri mazur görül- sün- bu giyinişte tatlı bir külhanbey- lik vardır, Amerikada Hollivud modası bu de- rece hâkimken burada bazı artistler elbiselerini Parise ısmarlarlar. Buna mukabil Paristen sırf model almak için Hollivuda gelmiş terziler de var- dır. Velhasıl karmakarışık birşey... Gece âlemi «Dünyanım dönüşü, mağuzasının * önündeki kalabalık saat ikiye kadar sürer, İkiden sonra Hollivud sokakları birdenbire bomboş bir hale gelir. Her; kes filim çevirmeğe gitmiştir. Asıl âlem gece başlar. Gece artist- lerin mahallesi âdeta korkunç dere- cede sessizdir. Burada her yer erken- den kapanır: Elayak çekilir. Fakat bu- na mukabil Hollivud bulvarmda çıl- gınca bir hayat başlar. Her sinemanın, her büyük mağazanın önüne gayet kuvvetli dört, beş projektör konul- muştur. Bu projektörler renk renk gökyüzünde dolaştırılır durur, En kü- çük lokantada bile cazband vardır. Bazen bir barın önünde bir otomo- bil durur. Yürüyemiyecek derecede sarhoş figüran Kızlar sallana salla- na, etrafa çata çate, bağıra bağıra içe- Ti girerler, Elbiseleri gene filimde oy- nadıklarının aynidir... Meselâ bağıra bağıra ingilizce şarkı söyliyen bir Mısır Firayun'unun karşı- sında step denilen Amerikan dansını çok iyi oynıyan bir-Roma imparato- rTunu görürsünüz, Fakat gece ile bera- ber birdenbire herşeyin fiati değişmiş- tir, — Hollivudda herşeyin gündüz ve gece fiati ayrıdır, Meselâ öğle yemekleri 80 sent ise akşam size verilen ayni yemek- ler mutlaka 2 dolardır, Sinemalar gün- düzleri gayet ucuz, geceleri ateş paha- sıdır, Sabah gazeteleri 3 sent akşam gazeteleri beş senttir... Bir arahk sıra sıra otomobillerin caddeyi doldurduklarını görürsünüz, Hollivudda Dünyanm Dönüşü büyük moda mağazası hepsinin içinde de mayolu çıplak dans kızları vardır. Stüdyodan. çıktıktan sonra mayolarla otomobillere binerler, şirketlerinin filimlerini gösteren sine- maların önüne gelirler, Sinemanın ka- pısında danselmeğe başlarlar. Tabil biraz sonra sinema tıklım tıklım do- lar... Bazen sinemaların kapısı önünde f#ilimlerin yıldızlarına da raslarsımız. Bunlar kendilerine uzatılan binlerce fotoğrafı imzalarlar.' Buradaki sine- malarda reklâm müthiş bir şeydir. Meselâ evvelki gece Hollivuddaki 10 sinemanın çatısından dumanlar çıktı- ğını gördüm. — Acaba yangın mi var? diye te- lâşa düştüm. — Hayır... dediler. Yangın değil rek- iâm... Bu sinemalarda «Eski Şikago» diye bir filim gösteriliyor. Bu fi- Emde eski Şikagonun büyük yan- gını çokiyibir şekilde gösterilmiş- tir, Bu yangın filmine reklâm olsun diye bu sinemaların her . tarafından böyle dumanlar yükseliyor... Hikmet Feridun Es Sefer 3 — Rorukasım 148 X İzmsek Güneş Öğle İkindi Akşam Yatı BE. 9201102 54) 9181200 134 Va. 358 538 12,17 15,54 1837 2011 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk So. No. 17 Yazan: Sermed Muhtar Alus Bahife. 7 Tetrika: No, 23 ANEMOLLA — Şapsıhi mısın, Ubuh mu, Kabar- | tay mı, yoksa Abaza mu dadıcığım?. | Ne diyorsun, ben de Çerkesim, hem | de senin gibi Şapsıhım. Cennetme | kân sultan Mahmud, sultan Mecid efendilerimizin, padişahımız Abdülâ- | ziz han hazretlerinin baş kadın efen- dileri de Şapsıhdır. Ve hemen, çerkesçeyi tutturup, körüklü çalgı çalıyormuş gibi yapa- rak, Çerkes oyunu oynamalar.. Herifçioğlu, Giyas ve Hilmi efen- diler müstesna, bütün gönülleri fethetmişti. Artık her gün, her ge- &e konakta... $ Ayağını soktuğu bir çok dalka- vuklar da geliyorlar, evde biraz çö- kıldıktan sonra bakla kırların çekti- Ğİ faytona dolarak Tavukpazarında- ki Hâcı' nin meyhanesinde masa ku- ruyorlar, İrfan bey üç dört kadeh te orada İçip yalpalamağa başlayınca, koltuklarına girilip arabasına bindi- riliyordu. O gece Gedikpaşa tiyatrosunda (übiyat) varsa, daha doğrusu o Jübiyatta maşukası çıkacaksa, sah- neye bitişik (2) numaralı locaya, çıkmıyacaksa Pirinççi'nin gazinosu- na yahut (Kafe Flam) Bir cuma gecesi gene Güllü Ago- bun tiyatrosunda idiler. Maiyette Sabri ve Tuğrakeşten maada hanen- de Flurya Behçet ve santuri Balatlı Avram da var. (Hatayı Nisvan) dramı oynanıyor. Kapı önündeki lâvhalarda, el ilân- larında (Kristina) rolünde Küçük Karakaşyânın adı yazılı. Birinci perde açıldıktan biraz son- ra Büyük Karakaşyan buyurmaz mı sahneye? Aktör Atamyanda: (Le- yikontes Kristina cenabları!) diye karşılamaz mı? Hokkabaz Sabride derhal koltuk- tan sıçrama ve çengele asılı paltoyu yakslama: — Giy paltonu, çabuk giy vezirza- dem, burasr bize paydos... Seninki Güllüyü mantepsiye getirdi; mırın- kırın edip atlattı... Efendim, bu kadın beğenmediği rolü oynamaz. Bana sorun siz, hoş lanmadı mı, kafasını kes gene şano- ya çıkmaz. Vakit geçirmiyelim, ka- çalım buradan!... Öyle ya, artık orada ne işleri var? Arabacı Dursun faytonu gece ya- rısından sonra getireceğinden, beş kişi yallah bir kira ârabasıma; ça- Jakamçı Köprü'ye ve Karaköy'e... Beygirler Voyvada yokuşunu #şama- dıkları için, maiyettekilerin yarısı ya- yan ve dilleri bir karış dışarda, Şişhane karakolunun karşısından, kabristan duvarlarının yanından (1) sağdaki çamur deryasına; oradan da Kuledibine... Gazinonun içi balık istifi. Otura- cak yer değil, iişecek yer bulan bah- tiyar, Beşiktaşlı Sofi (2) ismindeki gü- zelliğile -ve - mededinin. (muhrik) li- gile derunları'yangın yerine çevirmiş: olan meşhüre, saz yerine daha gel- memiş. Bütün gözler arka kapıda; bekli- yen bekliyene... Vakia gazino kibar yer, burada uygunsuzluk sökmez; kımıldıyanı omabeyinciler, hünkâr yaverleri saniyesinde sallasırt edip paparasını verirler. Buna rağmen etraftan sabırsızlıklar eksik değil; se- sine güvenen borazancı başılar bâ- ğırtıda: — Bıçak kemiğe dayandı, artık çık be Beşiktaşlı!.. Bir. (Devrilâlinde) (3) oku, dördüncü Osmaniyi taktıraca- (1) Bir kaç sene evvel, (Löna Park) hk etmiş olan yer, şimdiki kahve, (2) Bundan 17, 18 yıl evvel tesadüfen bu kadına rasladım. 65, 7S11kt. Fakat camı yıkılmış, mihrabı baki. Dlerkezefendi ci- varında (Hanımın Bağı) denilen yerde, iki odalı bir barakada yazı geçiriyordu. Başında namaz bezi, sırtında yeldirme, elinde tesbih, besmele le “oturup kalkı- yordu. Vaktinde dükkân tezgâh sihibi iken sonra dervişliğe ve hocalığa vurmuş, **e zade isminde, kendinden en aşağı 20 yaş genç bir eski hovarda ile evlenerek #htida etmiş... (3) O zamanlar Beşiktaşlının döktüre- rek okuduğu meşhur gazel: Devri hâlinde baş eğmem badel gültama ben Sayel piri mugande minnet etmem cana ben Daim isuğnadayım rindanı derd aşama b ği ğım boynuna!... — Men de murassa Şirihurşidini dolatacağım gerdânına!.. — Bizler e firengik, Lejyon do- nörün şövalye Tütbesini celbettir mek te tarafımısdan suvenir olsun!» İrfan beyle Hdkkabaz Sabri ayak- talar; gözleri masalarda; Küçük Ka- rakaşyandan eser yok. Buraya -gel- mediyse muflakâ ötede olacak... Araba savılmağtış, Galata kulesi- nin dibinde beklemekle. Beygirler çekemiyeceği için, gene yarısı Mev- lâhsnenin önüne kadar yayan yü- rüdükten #onm, kupaya dolarak verelini (Kafe Flam). Buradaki halk hep ecnebi, tatlı su frengi ve züppe takım; her ağızda fransızca... Çalgıcı Romanyalı dilberler, gö- ğüsleri, kolları çıplak, etekleri kisa cık, Ellerinde kemanları, kranetele- ri, #âvteları,: boruları, davulları; Yanlarındaki masaların üstünde, altlarına tabaklâr yığılımş bira bar- dakları, likör Kadehleri. Bu tabak- Jarın, kadehlerin seyısna alâmet Garsonların el çâbukluğile bir yerine İki, üç konuverip sütun halini almış- lar. , Bir şapkalı, mutlaka ecnebi sefa retler mensüblafından bir sivri sa kalı, bastonile süngü talimi yapıyor. muş gibi atilıp atılıp avaz avaz hay- kiriyor: — Garçon, gâfçon!.. Mais voyons donne espece de töchon, un absinthe icir... Alabros saçlı, pancar suratlı, to- puz gibi bir'adam, - bu da her halde Nemse devleti tebaasından olacak - boks yapacakmış gibi yumruklarım sallıyor: — Verfluchter Kerl, çshnel!.. Ve türkçeye çevirip, Kemeraltmda- ki Lehli kadınlarin gaga dilile bağı- rıyor: — Garson gel buğda bre, sana biğ dayak veriyoğumi şimdi!... Buyurun, çâkar almaz franwz- casile bir de'rüppe beyim: — Kosti, mon agneau, apporlez â (matmazel) Nina un Martel cognae encore. Craöhez â mon visâge Guc je donnerâi bon bahchiche!, y Gene İrfan beyle Hokkabaz Sabri içeride, ötekiler kapı dışında... Ölür müsün, öldürür müsün, Küçük Ka- rakaşyan burada da yok. Haydi tersyüzü geriye. Delikanlı göğsünü ; — Benimkini burada da bulama- dık. Şimdi nereye gitsek?... Bu yöre onun yüzünü görmezsem emin olun » ki kendime kıyacağım!. Burada gene söyliyeim Bu derece gönül kaptırdığı halde maşu- kasile daha iki çif lâf konuşmamış. Yalnız sahneden tebessümlerine, te- şekkürlerine nâil olmuş; o kadar... Tam, plâtenik aşk dedikleri, “Tıpkı kocakarı masallarındaki hal: Hani, Yemeni pâdişahınin şehzadesi pende- rede olururken, karşıki çeşmeden tes- tisini doldurmağa gelen göçebe kızı- na vurulur... Yemez, içmez, uyumaz, eridikçe erir; nihayet demir çarık, demir asa ile, diyar diyar kızı arama- ğa koyulur... Hemen hemen ayni hesab. (Kendime kıyacağım!) kelimeleri- ni duyar duymaz, etraftaki dört dal- kavuk yarıştalar: (Arkası var) Bir izah 20 Şubat tarihli nüshamızdaki Nane- molla tefrikasında- şu cilmle vardı: «it baytarları, kim Şeneyi, şimdi oraya çı- karsam topunusu İkiye bölerim». Muhte- rem bir baytarımız bu cümleyi baytarhik hakkında hakaret şeklinde telâkki citi- ğinden kendisine İâzımgelen izahatı ver- komm biler miştik, Dün de Ankara Veteriner fakültesi talebe cemiyeti. tarafından bir mektub aldık. Mektubda cemiyetin bu cümlenin hüs- nüniyetle yağmış olduğundan emin ei- makla beraber 'bu neşriyatın gelecekler üzerinde fena tesir yapmasından endişe gösterilmektedir. Bu münasebetle evvelce verdiğimiz İza- hatı bir kere daha tekrar edeceğiz: Bu sözleri söyliyen deli diye tanınmış bir adamdır. Vaka bundan 60 - 70 sene ev- vel cereyan etmektedir. O zaman bir de- Yinin bu tarzda söz söylemesi baytarlığa karşı hakaret addedilemez. Gerek Akşam, gerek romanın muharriri baytarlığın yüksek bir meslek olduğunu pek iyi bilirler. İnsanlığa çok büyük hiz- met edenler urusnda bir çok ba; vird, mi j kei Ü öbek ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: