9 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

9 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM AŞK NUVELİI Mazi zorla ihya edilmez! Şahin bey, sekiz gündenberi İstan- buldaydı. Bu koca şehirde bir başına kalmak, onu üzüyordu. Ah, biran ev- vel işi bitse de gene köyüne dönüp karısile çocuklarına kavuşsa... Sahil de duran sandâlına atlayıp balık tut- Bıcak bir gündü. Akşam üstü, elin- de kitab, Taksim bahçesinde oturdu. Çünkü Şahin bey, edebiyata, şiire meraklı bir zattı. Talebeyken bütün gayesi muharrir olmaktı ama, mu- kadderat onu mekteb hocası yapmıştı. öss Dalgın dalgın okurken kulağına in- ce ve asabi bir kadın sesi çarptı: — Bütün erkekler alçaktır! Şahin, başını kaldırarak, gözlüğü- nün kenarından baktı. Çok yakın bir masada, iki genç kadın oturmuş, ko- nuşuyor. — Evet, alçaktırlar... İşte sana söy- lüyorum, Leylâcığım!.. Onlarda ince- likten zerre arama... Misal de... Ses, uzun bir aşk macerasını anlat- mağa başladı. Bunun İçinde, para, #hanet, yalan... Neler yoktu... Bu, hem aptalca, hem hazin bir hikâyeydi: Ağlanacak kadar hazin... Ve ses bazan Adi kelimelerle kirleni- yor, bazan titreyip kırılıyor, bazan da bir heyecanın alevile yıkanıyordu. Biran süküt. Daha kısık, daha tatlı bir ses cevab verdi: — Sen gençsin, Salihacığım!.. Be- nim gördüklerim başından geçse... Er- kekleri oldukları gibi kabul ederdin... Gene biran süküt, — Ya sen, Leylâ?... ediyor mu?.. — Hayır! Bitti... — Şimdi yalnız mısın? — Yapyalnız. Saliha saatine baktı: — Eh, ben artık gideyim.. Ahlâk- mx herif, beni bekliyor!.. — Naz etme! Biran evvel kavuşma- ğa can atıyorsun, Haydi git yavrum git... Sakın kavga da etme... Şahin bey, yan gözle, sinsi sinsi bak- ta: Tombul ve sarı saçlı olan genç ka- dın asabi bir hareketle kalkarak uzaklaştı. Leylâ, dalgın, yerinde ötü- a. «— Leylâ!.. Bu isimi. Şiirlerin, şar- kıların melikesi!.» Yahya Kemalin mısralarını mınli- dıyarak, bu güzel ismi taşıyan kadını süzdü: Siyah hasır şapkanın altında arif, ince bir yüz; güzel bir endam; tatlı, buğday bir ten! Artık akşam oluyordu. Leylâ ile Şahin bey, Ani olarak, birden kalkti- lar. Biri sağa, biri sola döndü; bu he- reket, çarpışmalarına sebebiyet ver- di. Erkeğin elindeki kitabla kadının çantası yere düştü. Leylâ, gülerek: — Affedersiniz, beyefendi. — Asıl siz beni affedin, hanımefen- di. Erkek iğilip çantayı kaldırdı; ka- Bedri İle devam dın da kitabı... Şimdi o, karşısındaki | simayı iyice görebiliyor: Yarabbi! Ne kadar benziyor!.. Ötekine... O da bu yaştaydı... On Iki sene evvel... Ne se- vişmişlerdi... Aşkları tem bir sene sür- müştü... Evli bir kadındı... O sıralarda kocası Yunanistana gitmişti... Avde- tinde karısını da alıp götürmüştü. Kadriye tekrar geleceğim!» demişti... Şahin bey de «beklerim!» demişti. Fakat Şahin artık beklemekten yorul- muştu... Annesinin israrı üzerine ev- lenmiş; işte böyle, çoluk çocuk sahibi olmuştu... yaz —A..Siz İstanbullu değilsiniz. Derhal anladım... Erkek hayretle baktı: —'» — Kıravat bağlayışınızdan, şapka- nizın tarzından... Taşralı hissini der- bal veriyorsunuz... Hatlâ eminim ki #üccarsınız... — Yarısını bildiniz, yarısını bileme- &iniz... Taşradan geldim, fakat mu- allimim... Öbür gün de vazilemin bâ- gına dönüyorum... Kadın gi seyerek konuşuyordu. Erkek muharvereye devam etmek isti- yerek: — Leylâ hanımefendi... Ben şehrin acemisiyim, pek te yalnızım... Akşam Nakleden: (Vâ-Nü) yemeğini beraber yesek nasıl olur? — Ay... Benim ismimi nereden öğ- rendiniz? — Demin gayriihtiyari muhavere- Şahin bey, kendi cesaretine kendi de şaşarak tekrar etti: «— Sahi... Beraber yemek yesek... Konuşurduk, ahbablık ederdik... Ben, pek hoşsohbet bir insan değilim ama, #iz cıvıl civil öttükçe zevkle dinlerim... —Hoş bir adama benziyorsunuz... - diyerek, Leylâ, teklifi kabul etti... Şahin bey, çalgılı lokantalardan hâzetmezdi. O, kendini gösterecek de- ZİL, iyi yemek yenecek yerleri tercih ederdi, Ahçisile maruf olan bir dük- kânı seçtiler. Erkek sordu: — Bir şey içer misiniz? — Mersi.., Hayır... Alkol yüzünden şişmanlamaktan korkuyorum. Fiiha- kika, sabahlıkla, balo elbisesile etli canlı bir kadın güzel oluyor; ekser er- keklerin de, itiraf etmemelerine rağ- men, şişmandan hoşlandıklarını bili- yorum. Fakat bizim gibi çalışan in- sanlar için fazla et elverişli değildir: Daima tayyör giyiyoruz... Hem benim tipime yakışmıyor... Bacaklarım ince uzun, kalçalarım dar, göğsüm az... Kadının bu tarifleri üzerine Şahin bey, içinde bir şeylerin kaynadığını hissetti. «— Ne kadar dr kadriyeye benzi- yor!.. Fakat hayır!» 'Mazinin hayalini kirletmek istemi- yor, Bir artist gibi, yalnız gözlerile zevk alacak; yemek yedikten sonra, biribirlerinden ayrılacaklâr... — Daha bir emriniz var mu? Bir şey ister misiniz? — Hayır, teşekkür ederim... Fakat çıkalım... Şöyle biraz hava alalım... Otomobille azıcık gezsek... — Hay hay.. Erkek hesabı gördü, Kalktılar, Bo- gaziçine doğru bir gezinti yaptılar, Avdette Leylâ mütereddid, muhatgbı- na baktı. Şahin bey, kadının sormak istediği» ni anlıyarak:; — Şey... Bir ahbabımın evinde yatı- yorum... Dönmeğe mecburum... Fakat yarın... İsterseniz sizinle bir gezinti yaparız... Olur mu efendim?.. İğlidi; kadının elini öptü, — Bilseniz size ne kader müleşek- kirim Leylâ hanım... Kadın, mütebessim, sordu: — Neden öfendim? — Ne bileyim ben?.. Siz, siz oldu- Kunuz için... Böyle gözleriniz, böyle ei olduğu için... Benzediğiniz — Kime? — Gençken tapındığım bir hayale... — Aman efendim... Şimdi ihtiyar değilsiniz ki... Ben de memnunum... Güzel bir akşam geçirdim... — Sahi mi? Kadır güldü: — Öyle ya... Sizin gibiler pek az- dır... Cidden hoşuma gittiniz... Yarın buluşalım. — Evet, gündüz gezer, âkşam bir- Mkte yemek yeriz. Şahin, yalnız kalınca şöyle düşün- dü: «— Bu kadın benimle alay ediyor galiba... Komik vaziyete düştüm. Benden, alışık olmadığı bir hürmet gördü... Yok ama, kimbilir, belki ha kikaten memnundur... Onun için bu bir değişiklik.. Ah karşımda Leylâ yerine Kadriye olsaydı nasıl coşar- dım... Ne hazin işler bunlar!..» Şaş Vapur köprüden kalkınca Şahin bey sordu: — Bugünkü gezintimiz acaba hoşu- nuza gidecek mi? — Ben vapuru pek severim, Sonra çantasından o sabah Şahin beyin tezkereyle beraber yolladığı mi- neli, gümüşlü bir pudra kutusu çıka- rarak; — Çok ince bir gustunuz var... Hedi- yeniz pek hoşuma gitti Erkek, mahcup bir eda ile: — Canım... Bahsi bile değmez... Lüt- fen kabul ettiğiniz ehemmiyetsiz bir hatıra... Büyükadayı sever misiniz?.. — Çok güzeldir... Sustular... Şahin bey, elinde tuttuğu gazeteyi göstererek: — Okudunuz mu? Büyük bir cina- yet olmuş... Bir avukat, metresi olan maruf bir aile kadınını boğmuş. Leylâ, helecanla sordu: — Kadın onu aldatıyor mu imiş? — Evet, — İşte aşk diye buna derim... Anima da seviyormuş... Hemen! gazeteyi kaptı. Çarşaf gibi açarak, arkasında kayboldu. bey: — Yooo! - dedi. - Okuyunuz, fakat yüzünüzü görmeme mâni olmayın! Leylâ okuyordu; Şahin bey de mem- nundu. Çünkü o hem manzarayı, hem kadını seyrediyor; konuşmak zahmeti- ne ihtiyaç duymuyordu. Bir sigara yak- tı ve maziyi gözleri önünde canlandır- dı: Bir ağustos günü, böyle, sevgilisile beraber, başbaşa, ayni seyahati yap- mışlardı, Faka! o zaman Kadriye, şap- ka yerine başına mai krepdamurdan bir sargı sarmıştı, Adaya çıkmışlardı; çamların altında biribirlerine sokulâ- rak yürümüşlerdi. O erkeğe tatlı tat- lı bakıp birşeyler anlatıyordu. Şahin bey ise, genç coşkun ruhile yaptığı şi- irleri okuyordu. Akşam üstü sandalla Heybeliye geç- mişlerdi. Otelin küçük odası onlara ne cennet görünmüştü... — Beyefendi... Ne dersiniz?.. Şimdi ana ne yaparlar?. Düşünüyordu: On İki sene evvel Kad- riye ile beraber buraya gelmişlerdi! — Kime? — Avukata! — İnşallah cezasını verirler... Leylânın gözleri isyanla açıldı. Er- kek devam etti: — Siz galiba aşk cinayetlerini mazur görenlerdensiniz?.. — Bir kadını yüz üstü bırakmaktan- sa öldürmek daha hayırlıdır. — Ben kan dökmekten nefret ede- rim. Leylâ içini çekti. -— Aşk daima ayrılıkla bitiyor... Ne hazin! Siyah gözleri büsbütün karardı ve Hâve etti: — İnsan sevdiğinden hiç ayrılma” — Bazen sebepler olur, -- Ne sebebi olacak? Kimi cesaretle, kimi de alçakça sever... İşte fark... ve Adada gezdiler; çamların altında, Şa» hin bey, Leylâya şiirler okudu. Hattâ irticalen bir de beyit söyledi: Bevgilim benimle burda başbaşa Maziden çalınmış bir günü yağa... Akşam üstü: — Size haber vereyim!.. - dedi. - Bu- rada kalmıyacağız.. Sandala binip Hey; beliye geçeceğiz. Kadın bu sözleri işitince, düşünceli düşünceli; — Heybeliye mi?.. Pek âlâ... - Fakat © andan itibâren üzerine bir dalgınlık geldi. Erkek sordu: İ Dost mıydılar? Ölmüşler miydi? Kal- — Yoruldunuz mu? — Hayır efendim, hayır... Şahin bey olelciye:; — Bahçede yemek yiyeceğiz... Fakat sonra, şu köşedeki yeşil perdeli odayı istiyorum! - dedi. Mal sahibi, hayretle: — Burasını biliyorsunuz, demek. beyefendi? Erkek cevap vermedi. Şahin Bey etrafına bakındı: Masalar bomboştu. Vaktile Kadriye ile geldiği zaman, burada, iki çift daha, neşeli neşeli yemek yiyorlardı. Onlar acaba ne olmuşlardı? Karı koca mıydılar? mışlar mıydı?.. Ya Kadriye? Şahin bey'in içi sızladı. Mazinin kendisini bu derece saraca- ını doğrusu ummamıştı. — Daha metin olduğumu sanıyor- dum. Buraya geldiğim iyi olmadı! - di- ye mırıldandı. - Şimdi bu kadını ne ya: pacağım? LAkayidIiğim izzetinefsine dokunacak, Sonra, omuzlarını silkerek: — Adam sen de... Öyle güzel kadın ki... Ötekini düşünmemeğe gayret ede rim... Halbuki o, buraya bilhassa maziyi ihya etmeğe gelmişti. Bir ağacın altında karşılıklı yemek yediler. Ne hazin yemekti bu... Uzak- tan gelen vapur düdüğü, tren ıslığı, Adeta onları istihfaf eder gibi: «— Burada işiniz nedir? Gidin!» di yordu. Sinirleri gerilen Şahin bey, bu bas- tıran geceden sanki ürküyor, korku- yordu. Çünkü bu, İstanbulun patırtıh, ışıklı gecesi değildi, Sessiz, münzevi, kapkaranlık bir Bizans sürgün adası gecesiydi!.. Zülmetin nemli bir kefen halinde omuzlarına sarıldığını hissederek, yal- nızlıktan korktu ve kadına sokulmak Ahtiyacını duydu. Onun canlılığı, onun yakınlığı, onun buselerden kaçmama- 81. biran için, erkeği memnun etti, ses Odaya çıktılar. On iki senedenberi hiç birşey değiş- memişti. Duvarda ayni kâğıd... Yerde ! yırtılmış soluk halı... Sallanan rahatsız bir yatak.. Bir tehdid gibi, üstlerine çökmüş olan alçak tavan... Aşk odası olan yer, bu muydu?.. Fa- kat vaktile Kadriye ile Şahin burasını bambaşka görmüşlerdi... Onlar bu çir- kinlikte, bu sefalette başka bir şiir bul. muşlardı... Sevgileri, bu rahatsiz husu- siyette zevkle kabarmıştı!.. Neşeleri et- rafın hüznünü örtmüştü. Fakat şimdi, bu raslaştığı lâalettayin kadınla burasının mezelleti Şahin be- yi irkiltiyordu. «— Ah onu aşkla sevsem, bana hiç birşey batmazdı ya...» diye mırıldan- dı. Hasır bir koltuğa oturup uzun müddet hüznünü yudum yudum içti, | Bu acı şarap onu Adeta sarhoş etti, Ha- yaller birer birer canlandf; ve ıztırap o kadar arttı ki, derisinin titrediğini, kanının başıma çıktığını ve göğsünde ezici bir darbenin vurduğunu duydu. Ancak kendinin işilebileceği > şekilde mırıldandı: a w— Kadriye! Kadriye!» Şimdi o kadını ne kadar sevdiğini bir kat daha anladı. Onun biraktığı boşluğu hiç bir zaman dolduramamış- tı. Bütün gençliğinin hararetile, zekâ- sının bütün inceliklerile o kadına s8 rnlmıştı, Sonra nasıl ulımaklık etmişti de onun gitmesine mâni olmamıştı?.. Leylâ da köşede, kımıldamadan du- Tuyordu, Şahin bey, kalktı; yanına yaklaştı. Kadına derdin! anlatacak, mazeret beyan edecekti. “ayıgsuye Sö) £ opun3 vpugvoj — Leylâ hanım! Size birşey söyliye- ceğim... Kadın irkildi ve elini büsbütün yüzü ne kapadı, Parmaklarının arasından yaşlar aktığını erkek gördü. — Ağlıyor musunuz? Neniz var? Susuyordu. — Hasta mısınız? Yoksa bilmiyerek sizi üzdüm mü?.. — Yok, yok, beyefendi... Siz, çok nazik bir insansınız... — O halde, rica ederim, söyleyin, nes niz var?.. — Çok iyisiniz de sizi kırmak iste miyorum. Ve yavaşça ilâve etti: — Burâya gelmemeli idim. — Ne? — Buraya gelmemeliydim diyorum... Beni götürün, götürün! Başka yere gi- delim... Erkek kadının hissini anladı: — Vaktile buraya bir kere daha mı gelmiştiniz? — Evetl.. İlk sevgilimle. mesuddum o zamanlar... Göz yaşları şiddetle akmağa başla» dı. — Onu çok mu severdiniz? — Çek — O sizi? — Bilmem. Göz yaşlarını sildi. — Buraya gelmeği söylediğiniz 78- man, fena halde şaşırdım. Fakat han- gi otele gideceğimizi bilmediğim için ses çıkartımadım... Halbuki ayni ye- re, ayni odaya gelince... Tahammül edemedim... Bütün mazi canlandı... Şimdi, Şahin bey mazisini bu suret- Je ihya etmek isteyişini çok kaba bir hareket telâkki ediyordu, Bazı hatıra- ların tek başına ihya edilmesi Iğzım geldiğini artık anlamıştı. Maziyi zorla canlandırmak Stamak, en büyük hö- ta idi. — Ben de buraya gelmemeliydim! - dedi. - Şimdi ayrı odalarda yatarız... Yarın ayrılırken ikimiz de biribirimi- zi atide samimiyet ve zevkle hatırla- An, ne 12... Çileyen yağmur camlara çarptı. Ha- fif bir rüzgâr esti. Leylâ ile Şahin bey, dalgın dalgın, köşelerine çekildiler... Maziyi düşünerek sabahladılar. Nakleden: (Vâ-Nü) Kebilihir 19 — Ruzuhunr 27 4 İmsak Gözeş Öğir İzinli Akşam Tate E. 629 848 434 635 1200 202 Va, 2,08 427 12,13 16,14 1939 2141 İZ mm İdarehanei Babıkli civan Acımüsluk NN “19891 Teydap ıztuLıupuğe upang SA HıpLıoş “fyelasu “euızyyeuioa *d113 “ojzou “iıp “Seg ML a

Bu sayıdan diğer sayfalar: