1 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

1 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VACERA NUVELİ pd mani olan hortlak Şefik beyin zevcesi Bedia hanim © gün bana: — Nebileciğim! Kocam gayesine Muvaffak oldu. Ermeli olan çifliği ni. bayet alabildi! - dedi, - Söylediğine Mâzaran, bu bir iyi işmiş. Arazinin or- tâsında bir de güzel köşk varmış. Ya- Ni geçirmek üzere oraya gideceğiz. Fa- Kat ben her nedense pek sevinemiyo- Tüm. Bilâkis o 1ssiz yerde sıkılacağım, Üzüleceğim diye korkuyorum. Bili- Yorsun ya, ailemiz de kalabalık değil: Bir oğlum, bir kocam... Çok üzülüyo- — Canım! Bir ahbabınız, bir akra- IZ yok mu? Yanınıza çağırın... Uzun uzun bana baktı. İnce par- Maklarına başını dayıyarak: — Evet, düşündüm. Hem de bul- dum. Benim için en iyi arkadaş, en #âmimi dost olâcak insan sizsiniz... Bu teklif beni şaşırttı, Fakat Ee- i& hanım cevap vermeme vakit bı- Takmadan elimi yakalıyarak: — Ne olur?.. Yapyalnızsınız... Kim- #eniz yok... Hayatınızı kazanmak için Kalışıyorsunuz... Halbuki, bize gelir- #eriz hem #emimi bir muhit bulursu- Muz, Hem de yaşlı bir arkadaş! DE '€si yükünden kurtarırsınız... i hin havası pek güzelmiş... Sıhhatiniz- den de şikâyetçi değil misiniz zaten... inim, bu husustada östifladeniz w Hem hepimizin sizi ne kadar Sevdiğini de bilirsiniz... Gözlerim sevinçle yaşardı. Bu hali- Mİ gören muhatabım neşeyle: — Oh... Kabul ediyorsunuz... Pek Memnun oldum... Oğluma müjdeyi m... Oğlu Ragıh, sevimli bir delikanlıyı. paşa İsminde bir zatın kızını Sever ve beni biraz yaşlı bir abla telik- ki ederek daima derdlerini yanardı. Bu yüzden aramızda samimi bir arka. daşhık hasıl olmuştu. se Üç dört hafta sonra hep birden çif- taşındık. Manzara harikulâde... » Coşkunlukla: — Aman burası pek şairane bir Yer! - diye etrafı dolaşıyor, boyuna iyordu. Annesi ise mütemadiyen şikâyetçi... —— Bundiyede, plâja yakın bir köşk tlsâydık bin kat daha iyi ederdik. Burası cehennemin bucağı... Her ye. Me uzak. Delikanlının çifliği neden bu kadar iğini ben için için anlıyordum. Kendisini cezbeden manzaranın gü- ?elliği, asırdide ağaçların büyüklüğü ziyade, Tahir paşa çifliği ile burasının komşu olmasıydı. ir paşalar kış yaz İstanbul dı- Şoda otururlardı. Vaktile pek zengin- en, şimdi borca batmış bir aileydiler. Matti rivayete göre bu aldığımız yer bile dedelerininmiş. .. Koca köşkü idare için hizmetçi bul- Mak çok güç. Maaşların yüksekliğine, Müamelenin iyiliğine rağmen, gelen #damlar az müddet sonra - ve şayanı Mayret, esaslı bir sebep göstermeden - terkedip gidiyorlardı. Nihayet bir meseleyi Ragıb anladı; ve bize, bir şey süyliyeceğim, şaşa- ! - dedi, « Aman Yarabbi! we Bulun bakalım niçin evden Iyorlarmış... Efendim, meğer aldi- çiflik, yeniçerilerin ilgası zama- , bir facıaya sahne olmuş... Bu- Tanin kâhyası, mal sahibinin parala. Mn Yedikten sonra, hilesi meydana diye, onun saklandığı yeri haber vermiş... Fakat kendi de İhanetinin cezasını çekmiş... Neti- de Paşanın taraftarları hain ada- Mm kafasını uçurmuşlar. İşte o gün- İ, Ani surette ruhu vücüdün- Ayrılan bu adam, her akşam gelip ta dolaşıyormuş... Ağlar, inler; Alemi rahatsız edermiş... Bedia hanım, inanmıyarak: Na Aman, ne saçma şeyler... Bun. sana kim anlattı? Mi) Saçma, yahud saçma değil... Fa- hizmetçiler işte bu yüzden otur- iyorlar... Bunu bana anlatansa tam ardaki tiplere benziyor... bana dönerek: pi ne Tİ, ii Nakleden: (Vâ-Nü) — Nebile abla... Birlikte gidelim, size adamı gösteririm... Harab, küçü- cük bir kulübede oturuyor... İhtiyar, bekâr bir köylü... Bütün işini kendi görüyor... Ne kadar eski püskü eşya bulmuşsa odasına, tıkmış... Kırık kilit. lerden paslı kazmalara kadar... Pek hoşuma gidiyor bu Osman baba... Hem hemşiresi de hizmetçilik ediyor. muş; isterseniz bize gelecek... Kendisi de: eGündelikle bahçede çalışırım'; .. » dedim. - İyice saçmala İzmetçi meselesini hallet- tiği için gene aferin!.. Ertesi gün, Ragıbla ve annesile bir- likte ihtiyara gittik. Cidden hoş bir adamdı. Kumbara ilânındaki resme benziyor. Beyaz sakallı, temiz yüzlü, saf bakışlı bir köylü... Bedia hanım, hafif wüstehzi bir sesle: — Çifliğin tarihini epey biliyorn.uş- sun... Osman baba, sakalını okşıyarak" — Bizim okumuşluğumuz yoktur... Ama ne de olsa, buralıyız. Çocuktan» beri burada büyüdük. Kulağımız dol- gun... Annemin büyük annesinin an- rada olup bitenleri görmüş... Nah şu ileriki kapıda otuz kişi kadar ölmüş- ler... lar.. Çoluk çocuk hep beraber... Fa- kat hain herifin vaptığını da Allah yanına koymamış... Şu Tahir paşa yok mu, onun büyük amcasının amca» #1, işler düzeldikten sonra gelmiş, edepsiz herifin kafasını uçurmuş... Ragıb, gençliğinin heyecanile; — Çok iyi etmiş! - dedi. Ve gülerek: — Şu herifin ruhuna bir gece ras- larsam mülâkat alıp gazeteye yolli. yacağım! Bedia hanım asabiyetle bağırdı: Sus! Söze katıldım: Canım! Üzülmeyin... Bu asırda hiç bir perinin ortalıkta dolaştığı yok ki... Ragıb bey mülâkatını yapamıya» caktır... Merak etmeyin... Osman baba, mırıldandı: — Hortlak olmaz olur mu?.. Evvel â&hır vardır... Ben beş yaşındayken an- nem öldü. Gecelerce babamla ben onun çıkrık çevirdiğini işittik... Bedia hanımın büsbütün evhama kapıldığını görünce hemen koluna girerek: — Haydi gelin bahçeye gidelim, gülleri bahçivan nasıl dikmiş baka. hım... - dedim, Sam Çiflik günden güne güzelleşiyordu. Her yerler tamir ediliyor, bahçe park haline giriyordu. İyice yerleştikten bir kaç gün son- ra komşumuz Tahir paşanın kızını ve teyzesi Perihan hanımı çaya çağır- dık. Masa fevkalâde hazırlanmıştı. Pek hoş vakit geçiriyorduk. Fakat birdenbi- ye kahvaltının ortasındayken tavan daki avize koparak şangır şungur düştü. Bardaklar, tabaklar kırıldı ve Tahir paşanın kızı Barikayı kolundan hafifçe yaraladı. Genç kız, kanı görünce bağırdı. He. pimiz üşüştük. Bedia hanım bin bir özür diliyor. Ragıb ağlıyacak gibi: — Yaralanmanız evimizde olduğu Için büsbütün müteessirim! « diyordu. Akşam üzeri, hizmetçilerin arala. rında şöyle konuştuklarını işittim: — Hortlağın marifeti!., Kötü herif her şeyi yapar... Tabii: Düşmanları. nın bu eve girdiğini ister mi ya?. Bu sözleri ey sahiplerine tekrarla. mamaâğı daha muvafık buldum. ses Ragıb, Osman babayla artık canci. sarı olmuş bir kâğıdı açtı. Acemi bir elle yazılan şu satırları okudu: İ | ğer olmuştu. Onunla beraber köşkte araştırmalar yapıyordu. Emeli: Kâh- yanın çalıp sakladığı paraları bul- mak Bir gün bahçede otururken ihtiyar adam kan ter içinde bize yaklaştı. — Gelin! Gelin!.. Ragıb bey hepi- nizi çağırıyor... Hortlağın haznesini bulmuş... Hemen gittik, Delikanlı bizi görünce: a — Olur şey değil yahu... Bakın bul- duklarıma... Bir çömleğin içinde bir sürü man- gır, bir kaç ta Mahmudiye altını. Vay köpoğlu herif... Bunlar için efen- disini satmış... Durun, durun! Bir de yazı var... Ragıb dört köşe, balmumu gibi sap- «Her kim ki bu çömleği çalar, Cena- bıhak başına bir belâ getirecektir.» İmza da şu: Allı parmakoğlu Zekeriya. Bu ismi işitince Bedia hanım fena halde şaşırdı. — Ne garib! - dedi. - Benim de ba- balarımın böyle bir soy adı vardı, Osman ağa: — Evet! Şimdi aklıma geliyor... Kâ- fası kesilen kâhyanın İsmi Altıpar- mâkoğlu Zekeriya imiş... Müthiş bir vehme kapıldığını da belii ederek: — Vah vah... Keşki küçük bey şu gömleği bulmasaydı.. Esmayı üstü. müze sıgralacağız! EDA | Ragıb, Tahir paşanın kızile sevişiyordu! Şefik beyin zevcesi coşkunlukla oğ- Tunu sardı ve asabiyetle çömleği güs- tererek: — Kuyuya atmâlı.. Bunların bize lüzumu yok! - dedi. ... Bir sabah çamaşırları sayarken Os- man babanın hemşiresi bana: — Siz hortlağa inanmıyorsunuz ğım! - dedi. - Belkide size dökünmaz. Çünkü buralı değilsiniz. Fakat bana etmediğini bırakmıyor. Her akşam gelip mumumu söndürü- yor. Solumasını da kulaklarımla du- yüyorum... Buralarda az daha kalırsam vallahi korkudan gebereceğim... Hes Je çömlek bulunduğundanberi öfkesi büsbütün arttı, İstanbullu bir biçkin olan şoför gü- lerek: — Canım! - dedi. - Mademki bizim hanım da Altıparmaklardanmış de- mek mirası hak etti, Omuzlarımı silkerek: — İsim benzerliği olmaz mı? « de- dim. Fakat geri yandan da Bedia hanım han harıl bu işle meşguldü. Sağa 50- Ja müracaat edip dedelerinin kim ol- duğunu, nereden geldiğini anlamağa çalışıyordu. Evin içinde fırtınadan €y- velki o müthiş sükünetler gibi ağır ve elektrikli hava hâkimdi. Herkes asa- biyet içindeydi. İstanbuldaki işlerini bitirmemiş olan Şefik beyin biran ey- vel gelmesini dört gözle bekliyordum. Zira onun muvazeneli ve sakin kafası belki bu ev halkım tabii haline iade ederdi, Artık kimse yalnız gezinemez ol. muştu. Hizmetçiler sürü halinde do- laşıp ayni işi yapıyorlardı Kocaman ahşap binada işliyen rüzgâr, hafif bir gürültü çıkarsa herkes irkiliyor; bar- dâklar çıngırdasa, evin içinde bir «destur! Bismillâh!» fısıltısıdır duyu- Tuyordu. Yalnız arasıra bahçede Barikanın küçük iki erkek kardeşinin neşeli kah- kahaları çınlıyor; ve genç kızın sesi de onlara katılıyordu. Bedia hanımı kara düşüncelerin- den ayırtcak için onu bir takım pro- jelerle oyalamak istiyordum: — Bakın! - diyordum. - İki sevişiyorlar. Yakında düğün olacak... Herhalde Tahir paşa Ragıb bey gibi bir damadı memnuniyetle kabul eder. Hem genç, hem güzel, hem zengin... Bu bahçede mükemmel bir ziyafet çekeriz... Köşk büyük... Bütün ahbab- larımız gece yatısına gelse dahi yer var... Ragıbın annesi memnuniyetle gü- Mimsüyor; fakat; ii — Bir şeyden korkuyorum... İçim balecanlı... Allah muhafaza etsin! - diyordu. Sonra bir gün, yavaş sesle bana: — Ayol, Nebile!,. Hortlak hakika- ten bizim ecdaddânmış... Biz © soy- dan geliyormuşuz... İşi anladım!.. - di i Ve ürkek bir eda ile ilâve etti: — Tahir paşa da bunu duyarsa bel- ki kızını vermez... — Aman canım! - dedim. » Seneler geçmiş; devirler değişmiş! Hem ne malüm? Zaten paşa borç içinde... Ra- gib bey gibi zengin bir damadı nere- den bulacak? 2 Ragıb fotoğraf meraklısıydı. Güzel güzel resimler çekerdi. Lâkin asıl he- defi olan Barikanınkiler her nedense daima silik çıkıyordu. Ne kadar poz alırsa alsın, nafile! Netice hep men- fi! Bir gün güneşin münasip ışığında gene sevgilisine vaziyet aldırmış, mu. vaffakıyetinden emin, bize seslendi: — Gelin, bakın... Ne güzel tablo olacak... Fakat tam o sırada, sanki biri itmiş gibi, sendeledi. Elinden makine düş- tü, çarpıldı ve camı kırıldı. Delikanlı bir şey demedi ama, yüzü sarardı. Be. dia hanım, oğlunu teselli etmeksizin dışarı fırladı. Yanına geldiği zaman, şaşkın bir halde söyleniyordu: — Bir şey var... Bu işte mutlaka bir şey var... Ve beni görünce: — Ah burâya ne demeğe geldik... Gitmeği, uzaklaşmağı ne kadar ister- dim... ses Bir kaç gün sonra Bedia hanım- la oturmuş, konuşuyorduk. — Nasıl oldu da Şefik bey buraya gelirken düştü, bacağını incitti, hay- ret... - dememe kalmadı. Birdenbire Ragıb, saçları havada, yüzü perişan bir halde odadan içeri girdi, Arkasında Osman baba da ne- fes nefese koşuyordu. Bu hali görün- ce hemen fırladık; — Ne oldu, Ragıb?.. Ne var? - diye telâşla etrafını sardık. Osman ağa da: — Beyciğim, üzülme! Kabahat sen- de değil... Ne yapalım? » diyordu. Delikanlı ise, perişan bir halde in- Myordu: — Bittir.. Her şey bitti... — Yok canım, beyim yok... Ölmez... İyileşir... Meseleyi anladık: Meğer nişan ati- yorlarmış. Tahir paşanın küçük oğlu dikkat etmeden koşmuş; Ragıba çarp- miş Tüfek patlayıp saçmalar öteki oğlanın yüzüne dolmuş. Eğer çocuk yirmi metre daha yakında olsaymış mutlak ölürmüş. Şimdilik canı kur- tulmuş ama, gözleri tehlikedeymiş. O günden itibaren çifliği büsbütün bir. hüzün kapladı. Ragıb mütemadiyen inliyordu: © — Hortlak istedi de böyle oldu... Hortlak yaptı... Müthiş bir hümma ile yataklara serildi. O gece, nöbeti biraz sakinleş. | Bedia hanımı usulle kapıdan baktı: — Rağıbın yatağı boş! Hemen koştuk. Delikanlı kalkmış, Bahçeye inmiş... Arkasından seğirt- tik. Seslendik. Fakat o bize cevap ver- meden kaçıyordu. Dereye doğru gidi. yordu. Bedla hanım bağırdı: — Eyvah! Eyvah... Kendini ata- cak... Can havlile feryadlar koparıyordu: — Ragıb!.. Ragibi.. Nöbetin tesirile, zavallı oğlan, yap- tığından bihaber, akan sulara kendi- ni fırlattı. Allah bize acımış olacak, yetişip çıkardık. Fakat başını bir taşa çarp- mıştı. Kahlar akıyordu. sr Hastalık uzun sürdü. Başından bir de ameliyat lâzım geldi. Artık bundan böyle Ragıb o.eski zeki, neşeli halini bir daha bulamıyacaktı. İki aile arasında da münasebet ta- mamile keslidi, Zira Tahir paşanın oğlu da, bütün itinalara rağmen ebedi şekilde kör kalmağa mahküm olmuş... Bir sene sonra Barikanın zengin bir tüccarla evlendiğini duyduk. Bedia Hanım, hazin hazin bana: — Hortlak bunu yaptı... Ne dersen de... Ben inanıyorum... Menhus ced- dim, bu izdivacın aleyhindeydi. İşi bozmak için hiç bir fenalıktan geri kalmadı. İnsanlar ve zamanlar istedi. ği kadar değişsin, mazı kendilerini takib ediyor. Yakalarını bırakmıyor... sis Seneler geçtikten sonra ben bu hi. kâyeyi aziz dostum doktor B. «Rv e anlattım. O da bana: — Evet! - dedi. - Dünyada insan. ların anliyamıyacağı ne muammalar var... Böyle şeylere dikkat edenler bazı hâdiselerle karşılaşırlar... Bu gi- bi harikulâdelikleri ne büsbütün in- kâr etmek kâbildir, ne de tamamen kabul etmek doğrudur... Henüz keş- fedilmemiş muazzam bir saha... Nakleden: (Vâ - Nü) BULMACAMIZ 4 1 — Bir hayvan. 2 — Başına «Ç, konursa çevirmekten emir olur - Hazır. 3 — Toplama - Rus parası. 4 — Erkek - İşlenmesinde bels olmı- yan - Sorgu edatı, * 6 — Yelken sarılan direk - Çok değil 6 — Boy değil - Derisinden Kürk yapı- Jan bir hayvan. 7 — Masal, 8 — Alev - Sert tüy. 9 — Coşkun akan su - Meslek. 10 — Ziya - Bir nevi kılıç, Yukarıdan aşağı: 1 — Bir çiçek.. 2 — Evlendiren - Hayvan cesedi. 3 — Tersi bir deniz mesahası olur - tüylü kilim, 4 — Cevizin büyüğü. 5 — 'Tersi geminin baş ve kıçındaki öl- çü işareti olur. 6 — İbadethane - Başın yan kısımları, 7 — Görmemezlikten gelme. 8 — Damarlarda cevelâin eden - Söz. 9 — Öküz yavrusu - Tersi kasabın sat tığı olur. 10 — Cebren (argo). Geçen bulmacamızın halli; Soldan sapa: 1 -— Müsmahacı, 2 — Aferin, Şal, 3 — Rüya, Toklu, 4 — İri, Ald, İt, 5 — Püsunkâr, 6 — Er, Gnlata, 7 — Aha, Işık, 8 — Nar, Kek, 9 — Paurya, İr, 10 — Ant, Taze, Yukandan aşağı * 1 — Marifet, Pa, 2 — Üfürük, An,3 — Seyis, Anut, 4 — Ara, Har, 5 — Mi, An- garya, 6 — Antika, 7 — Odalik, 8 — Aşk, Raşe, 9 — Caji, Tıkız, 10 — Tutmak, Re,

Bu sayıdan diğer sayfalar: