18 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

18 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Artık ben tahammül edemiye- geğim. Annemin evine gidiyorum!... dedi. Salim; — Güle güle... İstediğin yere gi- debilirsin... Yolun açık!... diye cevab yerdi. Genç kadın kocasının bu sözü Üzerine büsbütün sinirlendi. Hemen m hazırladı. Salime bir «Alla- ha wmarladık!; bile demeden çıktı, gitti. Salim hayretler içinde kalmıştı. Mehlika çok iyi bir kadındı. ni fevkalâde severdi. Vakia da sik sık kavgalar olurdu. Her de- fasında da Mehlika: «Ben annemin evine gideceğim!; diye bir ültima- tom savururdu. Fakat genç kadının bu tehdidi yalnız sözde kalırdı. Şim- di Salim, Mehlikanın annesine gide- cek olsa, karısını alıp eve gelireceği- ne emindi.- Kaynanasina gider git- mez Mehlikanın kendi boynuna $sa- nlp, biraz sonra da evine döneceği- ni biliyordu. Fakat genç adam kendi kendnie: — Adaâaam sen de.. dedi, bekâr- hık sultanlıktır. Biraz da bekâr ya- şayalım... Böyle söyliyerek hemen dolaptan temiz bir gömlek çıkardı, giydi. En şık kravatlarından birini taktı So kağa fırladı. İşte artık bekârdi. Ken- di kendine mırıldanıyordu: — Bekârlık sultanlıktır. Beyoğluna çıktı. Bugün talihi kendisine yardım ediyordu. Daha Ga- Jatasaraya gelmeden Leylâ ile kar- glaştı. Salim, Leylâyı çok eskiden, #â bekârlığı zamanından tanırdı. Bu, macerayı pek seven, hoppa bir kadındı. Genç adam şimdi Leylânın ihtiyar bir zenginle beraber yaşadı- ını işitmişti. Leylâ tatlı bir tebessümle elini uzatırken: — Aman ne iyi oldu da sana ras- geldim, dedi, ben de yalnızlıktan çıl- dırıyordum. .. Balim gülümsedi: — Birbirimizi görmiyeli epey var değil mi? — Aşağı yukarı beş sene... Delikanlı: — Böyle nereye gidiyordun Leylâ? diye sordu. Genç kadın: — 'Tamamile boşum... Nereye gi- Zi bilmiyorum... diye cevab Vi hemen atıldı; — Bir otomobil gezintisi yaparız değil mi? — 'Tabit... Hemen il geçen bir otomobili çevirdiler, bindiler, Otomobil Büyükdere yolunda iler- erken tatlı tatlı konuşuyorlar, eski hatıraları tazeliyorlardı. Leylâ bir aralık: — Kadri bir haftadır İstanbulda değli... dedi, Kadri bir müddettenberi Leyiğnın beraber yaşadığı ihtiyar zengindi. Genç kadın bu sözünden sonra da Müve etti; Bu gece de gelmiyecek. de yalnızım!... Boğazda denize karşı bir biraha- nenin önünde otomobili durdurdu- lar, Bir masanın başında oturup ko- nuşmalarına devam ettiler. Bir yan- dan da yemekler, içkiler geliyordu. Salim biraz hesabını bilen bir adam- dı. Dikkat etti. Leylâ hep pahalı şeyler ısmarlıyordu. Genç adamın 4 aklına karısı geldi. O bir yere gittik- eri zaman ne kadar hesabi davra- Bu gece ün şaşırtlı. İçinden: «Her bekfirlik sultanlık ise de çök yıkım tarafları var» diyordu. Bardan çıktıktan sonra Leylâ; du. Hemen genç kadının evinin yo- lunu tuttular. Leylânn aparlımanı hâkikaten şıktı. Fakat saat gece yarısını çok- tan geçmişti. Halbuki Salim sıhhati- ne düşkün bir erkekti. Uyktıruzluk onu harab ederdi. Bir aralık evini, sabun kokulu yatağını, karısını dü- şündü. Eğer karısı Mehlika evde vl- saydı, şimdi çoktan rahat bir uyku- ya dalmıştı. Leylânın: — Ne düşünüyorsun kuzum? Sözü Üzerine kendine geldi. Karşılıklı Jikörlerini içerlerken ge- ne eski günlerden bahsediyorlardı. Bir aralık dışarıda bir gürültü oldu. Merdivenlerde bir ayak sesi işittiler. Leylâ telâşla: — Muhakkak Kaâdridir.. dedi. Geç vakit geldi. Anahtarı ile kapıyı açtı. İçeri girdi. Aman saklan... Salim dehşetli korkak bir erkekti. — Nereye saklansam.. diye oda nın içinde dörtdönüyordu. Leylâ; — Balkona... Balkona çık... Ora- dan atlarsın... dedi, Salim kendisini balkona attı. Ha» kikaten gelen Kadri idi. Salim bal kondan ouların konuştuklarını işiti- yordu. Kadri: — Bak şekerim... Senin için ne fedakârlıkları göze alıyorum... Edir- neden buraya otomobilimle geldim... Vakit gece yarısından sonra olduğu halde seni görmeden yapamadım... ne o sen yeni mi sokaktan geldin?.. diyordu. Salim balkondan aşağıya, bahçe- ye atlamak çarelerini araştırıyor, ak- si gibi balkonda epeyce yüksekti. Keskin bir ayaz genç adamı ilikleri- ne kadar donduruyordu. Şimdi içe- ride hararetli bir aşk sahnesi baş- lamıştı. Balkonda soğuktan tütrer- ken, gözüne içeride Leylânın Kadriye yaptığı bin bir iltifat ilişiyor!: «Be. kârlık sultanlıktır.» sözü aklına gel dikçe küfürler savurüyordu. Fakat uzun müddet burada da ka- lamazdı. Nihayet balkonun kenarın- daki su borularına tutuna tutuna aşağıya indi. Bu sırada hep kendi evini, Mehlikâyı düşünüyordu. Orada, karısının iken ne kadar rahattı, Böyle belâlh, tehlikeli işler - başına gelmek şöyle dursun - hayalinden bile geçmezdi. Evine gidip yattığı zaman nere de ise sabah sökecekti. Ertesi günü erkenden kalkıp dairesine gitti, Uy- kusuzluklan başı ağrıyor, gece bira- hanede, barda içtiği içkiler, yediği karmakarışık şeyler yüzünden mi- desi sancıyordu. Bir aralık arkadaşlarından biri söz arasında: Bekârlık sultanlıktır, deyince Salim ona sert sert baktı. Öğle olmuştu. Her zaman yemeğe eve giderdi. Bu sefer bir lokantaya gitti. Talihine de fena bir lokanta- ya düşmüştü. Yemeklerin yağları berbattı, Halbuki O yağa çok merak- lı idi. Bu yemeklerin karşısında hep karısını, onun hazırladığı nefis ye- mekleri düşündü, durdu. Akşam evi- ne dönünce, buz gibi odasına baktı. Bir gün içinde her tarafı darmada- ğınık etmişti. Yemek yemeden yattı. Ertesi sabah kendisine temiz bir mendil bulmak için yarım saatlen fazla öteyi beriyi aradı, Hele fırçayı hiç bulamadı. «Bekârlk sultanlık- tır» sözü aklına geldikçe çileden çi- kıyordu. Daireden evvel kaynanasının evi- ne koştu. Karısını aldı. Bir daha da Mehlika ile kavga etmedi, Hikmet Feridun Es İcabında avanansRA ErUAABBAASUAA GENEBESENUEA AREA SAUEMESAEEUUDADENUEEASEESUEEAEEESUREEUDA EEE BETEENEANI NEVROZIİN Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, 3 Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m, 153 Kes, 120 Kw. T.A. Ç. 1974 m. 1Si95 Kes 20 Kw. T.A P. 31T0m. 9455 Kes 20 Kw. ANKARA RADYOSU Cumartesi 182/939 TÜRKİYE SAATİLE 13,30: Proğram, 1345: Müzik (Cazbant - Çigan) Lantog orkestrasm, 14: Memleket saat ayarı, meteoroloji ajans haberleri, 14,10: Müzik (dans müziği - P), 1510 - 1580: Türk müziği; Çalanlar - Fahire Fersan, Refik Fersan, Okuyunlar - Necmi Rıza, | - Tanbüri Cemil - Hicazkâr peş- reri, 2 - Udi Cemil - Iicazkür şarkı - (Lâyık mı sana dil), 3 - Arif bey - Hicaz- kâr şarkı - (Açıl ey gonca satberk), 4 - Lütfi bey - Hicazkâr şarkı - (Sana poldü gönül şad olmuyor), 5 - Refik Fersan - Tanbur taksimi, 6 - Arif bey - Hicazkâr şarkı (Güldü açıldı yine gül yüzlü), 7 - Rakım - Hicazkâr şarkı (Bekledim fec- TARİHİ Bütün kışı İmil boylarında geçire- rek, yaz gelince (Saray) şehrine dön- mek istiyen Moğol prensinin Rusya- da büyük birnüfuz ve hâkimiyeti vardı. O başta kaldıkçs hiç bir Rusun aklimdan istiklâl arzusu ogeçemezdi. Keyük bu fikri kökünden silmeğe muvaffak olmuş değildi; fakat Rus- yada tatbik edilen tedhiş siyaseti re kadar), 8 - an, 1130: Prog- | Rusları istiklâl sevdasından çoktan ram, 1735: Müzik (dans saati - Pi), i ü z 18,19: Türk müziği - İncesaz heyeti - vazgeçirtmişti. Grandük bile: Şotaraban faslı, 19: Konuşma (dış poli- — Benim rahalıma dokunmasın- tika hadiseleri), 19,15: 'Türk müziği - (Halk türküleri — Sıvaalı Âşık Veysel ve İbrahim), 19,35: Türk müziği - Çalanlar; Cevdet Çağla, Refik Fersan, Kemal Ni- yazi Seyhun, Okuyan: Halik Recal, 20: Ajans, meteoroloji haberleri ziraat bor- sası (flat), 20,15: Temsil - Carmen (Ya- zan - Prosper Mörimee), tercüme ve rad- yofonik montajı (Ekrem Reşid), Temsil emasmds küçük orkestra J. Bizetin opo- rasından parça çalacaktır, 2115: Mem- leket saat ayarı, csham tahvilât kambi- yo » nukud borsası (flat), 2125: Folklor (Halk müziği ve edebiyatı - H. B. Yö- netgen: Kutsi Tecer), 22: Haftalik posta kutusu, 72309 - 24: Müzik, opera aryala- Ti, (cazband) son ajans ve yarınki prog- ram, Jar.. Moğolların yıllık vergilerini faz- lasile vermeğe ve onlara boyun eğ- meğe razıyım, derdi. Grandük, istiklâl peşinde koşan diğer prenslere de kızardı. Bilhassa Vlâdimirle bu yüzden arası açılmıştı. * « — Han geliyor...» Haberi, Saray zindanında yalan prenses Olganın da kulağına erişmiş- ti. Kapıda dolaşan nöbetçilerin ko- nuşmasından, hanın yola çıktığını anlıyan prenses Olga: — Eyvah! Bugüne kadar Şi - Tingi öldüremedim. Bundan sonra birşey Avrupa istasyonları: yapamam, Keyük gelirse beni mahve- Sant 20 de der, Berlin 20 opera parçaları — Deutschl, 6. Diyor vezindanda saçını başını 20,15 akordeon — Frankfı, 2030 köy | yoluyordu. muzikası — Ştutigart 20 operet havala- rı — Viyana 20,05 eğlenceli muzika — Budap. 2030 Macar havaları — Bükreş 20,15 piyano — Droltviç 2045 İngiliz mu- zikası — Florans 2030 mandolin kanse- ri — Helsinki 2050 orkestra — Miino 2020 hafif muzika — Nis 19 - Zi kon- ser — Sofya 20 mani — Varşova 20,15 halk #muzikası. Saat 21 de Berin 21,10 fanfar — Breslav 21,10 or- kestra — Deutechi, S. 2130 orkestra — Prankft, 2115 hafif muzika — Hambe. 21,10 «Der Vetter aus Dinsda» opereti — Kolonya 2110 karnaval eğlenceleri — Sarbr. 21,10 operet havaları — Ştutig, 2110 eğlenceli muzika Yiyana 2140 Gans Bari 2115 Yunanca neşriyat — Bükreş 21,15 dans —* Lüksembg. 2145 he- fif rvuzika — Rad, Paris 21 karışık mu- zika — Sofya 21 keman — Rad. Touoluse 21 orkestra. Olga, Keyüklen çok korkadı, Keyü- kün bi huyu vadı: Af bilmezdi. Suçlu mutlaka cezasını görürdü. Keyük: «Af, insanları ahlâksızlığa ve ayni suçu tekrar işlemeğe teşvik eder.» derdi, Bu yüzden Rusya o de- virde dünyanın en az suç işliyen bir memleketi olmuştu. Cengizin yasa- sından herkes korkardı. General Şi - Tingin de şedid mizaçlı bir adam oluşu Rusları büsbütün yıldırmıştı. Prenses Olga, kendisi için bir kur- tuluş yolu düşünüyordu: Saray zin- danından kaçmak. Bunun için beslediği ümldler çok zayif olmakla beraber, kaçmağa ka- rar verdi. —. : Saat de Berin 22 hafif muzika — Lelpsig Prenses Olganın firar 2210 - 1 tadyo balosu — Belgrad 21 or- ü. kestra — Bordo 7230 Giluck'un «Orfe opera — Milâno 22 Karmen operası — Paris P. T. T. 2230 orkestra — Roma piyano kanseri — Sofya 2245 dans — Vi- yana 22 dans. Sarayda büyük hazırlıklar vardı. Prens Keyük yola çıkmıştı. Akşama sabaha (Saray) şebrine gelecekti. Prenses Olga, Keyük gelmeden ön- ce kaçmak istiyordu, Saray zindanın- dan ve Moğol nöbetçilerinin &linden Bu, düşünüldüğü kadar kolay bir iş değildi. Artık Satno da aramiyordu onu. Olga bir sabah, kapısında dolaşan Saat 23 de Berlin, Ştutig. 23.30 - 1 dans — Bres- lav, Hambg., Kolonya 2339 - 1 dans ve eğlence — Frankit., Münih 2120 - 1 kar- naval dansları — Königsberg 2345 dans muzikasi — Bükreş 32.15 askeri muzika — Kopenhag 2320 dans — Londra 23 İngi- liz muzikaş — Lükuembg, 2315 senfon konser — Nis 23,30 konser — Sofya 2330 orkestra. Sant 2 den sonra alanda geldi mi? Alman istasyonları 1 e kadar evvelki e 7 programlarına devam — Budap. 2420 — Ne zaman gelecek?... dans — Droltriç 24 balet murikası — Ko- — Bilmiyoruz... Yakında geleceği- penhag 24,15 dans — Londra 24,30 - 130 | mu söylüyorlar. dans — Stokholm 24 - i dans — Frankft, Kolonya, Königsbe, İsipzig ve Ştütiz. 1-4 gece konseri — Lü 5 1.3 | maktan çekinmediğini görünce, ka- dans — Miâno 1 dans — Rad. Paris | pının penceresinden gülümsedi: 1 - 230 hafif muzika. demle dielnğk yn çıktı? İş bulmak için — Neden soruyorsun? — Görünmüyor da, — Eskiden görünür miydi? — Ara sıra gelir, hatırımı sorardı. — O, beş, on gün evvel Dimitriyefe — Tuhaf şey! Komutan onu nasıl ayırdı kızından?... — Şi - 'Ting yurdunu kızından çok Olga, Vlâdimirin öldüğünü biliyor- du. Bu haberi duyunca, kendi ken. dine: - Demek ki ölmemiş... Diye mırıldandı. Nöbetçi kapıdan uzaklaşınca, Olga düşündü. — Bu nöbetçi Tatara benziyor. Ta- tarlar Moğolları sevmezler. Onu şu boynumdaki mücevherle avlayabilir- sem ne mutlu. Olga o gün akşama kadar kapıda Tatar nöbetçinin bir daha dönmesini bekledi, almabilir. TURAKINA Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ Prenses Olga zındandan kaçmak için, Tatar nöbetçiyi elde etmeğe çalışıyordu ROMAN 'Tefrika No, 59 Garip bir tesadüf, o gün Olgaya yar dım etti: Tatar nöbetçi akşam üstü kargısı elinde yine zindan kapısı önünde dolaşmağa başlarmıştı, Nöbetçi kendi kendine söyleniyordu: — Alacağı olsun onun... Bana hak sız tokat almanın ne demek olduğu- nu göstereceğim ona, Demek ki, nöbetçi, zabilten tokat yemişti. Küfrederek söylenen Tatar hiddetinden yerinde “duramıyordu. Olga yavaşça seslendi: — Ne derdin var... Muztarip görü- nüyorsun? Nöbetçi duvara dayandı: — Çocukken babamdan yemediğim. dayağı şimdi zabitimden yiyorum. Herif beni bir yudum suda boğmak istiyor. Her gün sopa, her gün tokat. Tahammülüm kalmadı artık. Yalnız seni mi dövüyor, yoksa? — Hayır.. hayır... Benden başkası na cl uzatamıyor, En yumuşağı be- nim buradaki nöbetçiler arasında, — Ne durüyorsun? Kaçsana... — Para İle Kaçılır. — Çoluk çacuğun var mı? — Memleketimde evliydim, Beş ço cuğum var, — Sana para bulsam kaçar mısın? — Bir dakika bile durmam, Zaten çocuklarım © kadar özledim ki... — Haydi kaçalım Seninle beraber. Hem bu dayaktan kurtulursun! Hem de kolayca zengin olursun! Nöbetçinin “gözleri, bu lâfları işi- tince şimşek gibi çakmağa başla- dı — Ne dedin?... Zengin mi olurum? — Öyle ya: Beni buradan kaçırır- san, sana boynumdaki gerdanlığı ve- ririm. Bunun getireceği para, bütün sülülene yetişir, Sen sadece beni bu- radan dışarı çıkar... Bana bir at ha- sırla, Ötesine karışma! — Nereye gideceksin? — Ben gideceğim yeri bilirim, Hay- di, fazla düşünme! Bu işi yap. Ko- Yayca zengin olabilmek için, insan bu kadar zahmete katlanmalıdır. Nöbetçi kapının deliğine Jaştı. Prensesin boynundaki gerdanlığa şöyle bir göz attı: — Onu kime satabilirim ben? Şehirde İranlı, Kafkasyalı mü- cevherat tüccarları var. Onlara gö- türüp satarsın! Nöbelçinin gözlerini kamaştıran gerdanlığı (Saray) şehrinde satın alack kimse yoktu. Fakat, Olga onu yok pahasma da sattırabilse, nöbetçi yine zengin olâbilirdi. — Peki, dedi, söz veriyorum. Seni buradan kaçıracağım. Fakat, bu ger- danlığı burada tanırlar diye korku- yak» — O halde 'onu başka bir yerde sa- tarsın! Beni buradan kurtar. Onu ata binerken sana vereyim. Sen birşey istemez misin? — Hayır. Bana sadece bir at bul. Başka birşey istemem, — Attan çok ne var! Alurdan bir At çıkarıp ehir kenarına götürürüm. Oradan biner gidersin! — Bana bu..iyiliği yaparsan, seni unutmıyacağımdan emin olabilirsin! vam Prens Keyük Saray şehrine girerken.. Volganın yer yüzünde aktığı gün- denberi, burada yaşayan insanlar bu kadar kalabalık görmemişlerdi. Saray şehrinin dışına kadar bütün yollar halılar, çiçeklerle bezenmişti. Genç kızlar iki sıralı yolun kenarına dizil- miş #e türkü söylemeğe başlamışlardı. Büyük Moğol imparatorunün oğul- larından, Rusya valisi Keyük han Ka- rakurumdan dönüyordu. Keyük Karakuruma kadar gitine- mişti, Fakat, Ruslar onu Karakuru- ma gitti ve annesile görüştü sanıyor- Yardı, Acaba prens Keyük, annesi Tura- kina ile Rusya hakkında neler görüş- müştü? İşte bütün Rusların kafasında yer- Jeşip kalan bir istifham, Buna kimes cevap veremiyordu. (Araksı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: