18 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3

18 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e ME AKŞAMDAN AKŞAMA Cihangir furyası Frankocular henüz Madrid'e gir- meden istikbal hakkındaki projele- rini ortaya vuruyorlar. Bir Fransız mecmuası, bunları ardarda sıralamış. Bir tanesini beraberce okuyalım: «Beynelmilel istikbalimiz, - büyük kraliçe İsabelle zamanında olduğu gibi, şimdi de - Afrikadadır. Daha açık söyliyelim: Fas'tadır! Okyanus sahil lerine kadar, Fas, İspanyanın olmalı. Şayed dünyada mevcudiyet göste receksek, arstulusal konserde sesimiz duyulacaksa bunun böyle olması 30- Müstakbel İspanyanın arzusu yal- niz tekmil Fas'ta değil, aynı zaman da Oran'da, Cezayirdedir.. Bunları da hinterlandlarile birlikte istiyoruz... Müstemleke imparatorluğumuz iş- te buralarda kurulmalı... Saydıkları- muzn hepsi bizimdi. Ahmakça, ser- semoe cümlesini kaybettik. Şimdi ise yeniden saptetmemiz lâzımdır. Ne zaman? En muvafık anında!...» ... Vaziyet aşikâr! Şu yaşadığımız dünyada, bütün hakiki ve efsaneyi cihangirlikler, hep birden doğuyor: Sezar!... Cermenlerin cenuba doğru Emelleri tahakkuk ettiğini farze- din! O takdirde diğer milletler de, Napolyon'luk, Büyük İskender'lik Târik ibni Ziyad'lık (1), Timur'luk Dârâ'lık, Atilahık. Cengiz'lik, ih yap- mağa kalkacak... Eyvahlar olsun! Bunlar takriben ayni arazi üzerine yayılmışlardı; üs- telik dünya kendilerine küçük görün- müştü, Şimdi hepsi birden ne yapa- caklar?.. Kımlea kıyamet diye buna Nasreddin hocanın meşhur hikâ- yesi gibi; Hanım, yatakta boyuna €s- ki kocalarından bahsedermiş. Mer- humun canı sıkılmış: — Bu kadar adam döşeğe sığa- maz! - diye tekmeyi atmış, bayan aşağı düşürmüş. Beşeriyet de bu kadar cihangiri ayni yatakta barmdıramıyacağı için ergeç hocadan ders alacağa benzer! ... Para ve cüret Napolyon'a şöyle sordukları meş- hurdur: — Muvaffak olmak için ne lâzım? İmparator: — Üç şey! - demiş. - para, yine pa. ra, yine para... Danton da ayni suale şu cevabı vermiş derler: — Cüret... Yine cüret... Yine cüret... Bir arkadaşımız İkiye ayrılan dev letlerin bir kısmı cürete, öteki de pa- raya istinaden bey ölçüştüklerini haklı olarak kaydediyordu. İngiltere, Amerika ve Fransanın (1) Bu isim Zeyyad değil, Ziyad oldu- ğunu dostum Ömer Rıza söyledi. Vilâyet ve Bele- diye bütçesi Varidat ve masraf kısımları» nın tevazunu için çalışılıyor Vilâyet ve Belediyenin: 939 mali bütçelerinin varidat kısımları hazır- lanmıştır. Belediye muhasebesi mas- raf bütçelerinin tanzimi İle meşgul olmaktadır. Ancak yapılan tedkik- lere ve çalışmalara veğmen belediye- nin varidat ve masraf bütçelerinde Altı yüz bin liralık bir fark görüldü- günden bütçenin tamamlanarak da- imi encümene sevkine imkân bulu- namamıştır, Tedkikata devam (edilmektedir. Defterdar vekili B. Şevket de bütçe. nin tanzimi etrafındaki mesaiye işti- rak etmiştir. B. Lütfi Kırdarın, 939 mali senesinde yapmak istediği bele- diye İşlerini cami mütevazin bir büt- çenin pek yakında elde edileceği mu- hakkok görülüyor. kr Ortamektep müdürleri dün toplandılar Maarif Şürasında görüşülmesi mü- nasib olan işleri müzakere etmek Üze- re ortamektep müdürleri dün Beyoğ- Yu Akşam kız sanat mektebinde top- lanmışlardır. Çarşamba günü son bir içtima daha yapılacak ve netice Ma. arif Vekâletine arzedilecektir. Valinin bir tamimi İşleri sürüncemede bırakan memurlar mesul tutulacaklar Veli ve Belediye Reisi B. Lütfi Kir- dar belediye memurlarının çalışma» larından deha faydalı neticeler alın- | mesını temin için yeni bir tamim yapmıştır. Veli bu temimde bazı evrakın âid olduğu makam iyice kestirilmeden havale edildiğini ve sonra da cevab beklemek suretile vakit kaybolduğu- nu hatırlatmış, bundan sonra İşin €sas mahiyeti hangi müdüriyeli alâ- kadar ediyorsa oraya havale yapılma- sını ve ciğdi bir fikir takibile cevabı getirtilmek suretile işin süratle neti- celendirilmesini bildirmiştir. Bu gibi ehvealde cevab vermekte geçikerek işi sürüncemede bırakan veyâ havale ettiği evrakın arkasını aramıyan memur ve şefler mesul tu- tulacaklardır. Muayeneye gitmiyen esnaf cezalandırılacak Vali ve Belediye Reisi Dr. LAttI Kırdar, şehir içinde yaptığı teftişler- de yiyecek ve içecek satan esnaftan çoğunun sıhhi muayene haricinde kaldığını görmüştür. ; Belediye bu vaziyet üzerine alâka- ? darlara bir tamim yaparak muaye- i neye gitimiyenleri cezalandıracak ka- nuni müeyyide ve güçlük olmadığını ileri sürmüş ve esnafın behemehal muayene edilmelerini İstemiştir. İstanbul mebusluğu için bir namzed Kadıköy maliye tahakkuk şubesi muavini B. Said Altıok, İstanbul me- busluğuna namzedliğini koymuştur. ŞEHİR HABERLERİ Karilerimizin mektupları Yapılmış yoldan istifade edemiyoruz Daha geçen sene binlerce lira sarfile yapılan çimento yol, Ka- sımpasadan Yenişehre kadar uzanmaktadır. Bu yolun üzerin- den ancak Samancı meydanı de- nilen yere kadar istifade edilmek» igdir. Buradan ötesi derenin için» den çıkan çakı ve çamurla örtü- Tüdür. Çakıl ve çamur deryasın- dan bühassa yağmurlu günlerde geçmek gayri kabildir. Hoş, yazın Ufak bir himmet ve yöyrelle mis kemmel yapılmış bu çimenlo yo- Tun üzeri temizlense hiç olmazsa yayaların istifade edeceklerine şüphe yoktur. Civar halkinin baş- kva derdi olan bu yolun temizlen- mesi için alâkadarların nazan dikkatini celbetmenizi sayın gü- zetenizden bekleriz. Saygılar, Kasımpaşa Samancı meydanı Bocurgat sokağı No. 32 de Necdet Balkaya Şirketihayriye halkın dileklerini nazarı itibare aldı resi işletme mildürü bu şikâyeti nazarı dikkate alarak 5,40 posta- #ma 58 numaralı vapuru tahsis eltiğini bize bildirmiştir. Şirkete gösterdiği bu alâkadan dolayı te- şekkür ederiz. Vali ve Belediye Reisi halde Vali ve Belediye Reisi Dr. B, LOtf Kırdar, dün sabah sebze ve meyva hâline giderek hâl idaresi etrafında tedkiklerde bulunmuş, bilhassa ya- pısı biten yeni sebze hâli binasını gez- miştir, Resmimiz, Vali ile hâl müdü- rünü göstermektedir. Tehditle para koparmak isteyen mahkemede Müddeiumumi dün maznunun cezalandırılmasını istedi inanki Geçen paraztesi günü Orozdibak müessesesine giderek müessesenin vergi kaçakçılığı yaptığını ihbar ede- ceğini söylemek suretile iki bin beş yüz lira isteyip bunun 1250 lirasını aldıktan sonra zabıta tarafından ya- kalanan Lütfinin muhakemesine dün asliye dördüncü ceza mafikemesinde devam edilmiştir. Dünkü celsede müddelumumi id- dianamsini okuyarak maznunun gay- rimeşru menfaat temini suçundan dolayı Türk ceza kanununun 188 in- ci maddesinin birinci ve ikinci fıkra» larına göre cezalandırılmasını İste- miştir. İddlanameden sonra davacı Oroz- dibak müessesesinin vekili de bu ih- barın vukuu müessesenin şerefine hâlel vereceği cihetle bu husus göz önünde tutularak maznunun ağır ce- za İle cezalandırılmasını istemiştir. Maznun vekilinin müdafaasını yap- ması için muhakeme yarn $sababa bırakılmıştır. Müddelumuminin Lütfi hakkında tatbikini istediği kanun maddesi bir aydan on sekiz aya kadar hapsi ve yirmi liradan yüz liraya kadar ağır para cezasını müstelzemdir. Otomobil kazası G z tsi ki ni surette neticelendi Üsküdarda oturan Mahmud ismin. de biri, dün gece evinde bir eğlenti ter. tib etmiş ve bu eğlenti gece yarısın. dan sonraya kadar sürmüştür. Eğlentide bulünan Mahmud ile Remzi, Remzinin karısı İkbal, Cey- lân, Fatma, Hikmet ve Altan isminde diğer bir kadın, gece yarısından son- ra, Mahmud Necibin otomobilile bir gezinti yapmak hevesine kapılmışlar ve otomobile binerek Kısıklıya doğru yollanmışlardır. Bu yedi kişinin dördü içeriye, üçü de şoför mahalline oturmuş ve otomo- bil bütün hazile Kısıklıya doğru çık- mağa başlamıştır. Fakat biraz kafası dumanlı olan Mahmud bir aralık yanlış bir direk- siyon kırmasile otomobili bir tramvay direğine çarplırarak direği parçala- mıştır, Müsademenin şiddetinden Remzi ağır, diğerleri hafif surette yaralan- mışlardır. Zabıta, yarahları nümune hastanesine kaldırmıştır. Mahmud Ne- cip hakkında kanuni lakibat yapıl- maktadır. Kayın babasını döven damat mahküm oldu Geçimsizlik yüzünden çıkan bir kavgada kayınbabası Kâzımı dövmek- ten mazmun Kadri adında birl dün Sultanahmed üçüncü sulh ceza mah- kemesinde muhakeme edilmiş, suçu sabit olduğundan bir ay hapsine ka- Sahife 3 SOHBET; Kalemin gelişi ı MANA. — Sanat eserlerinde mana aramadığımı itiraf edince, hiddetli veya istihzalı hücumlara uğruyorum. Ben, herkesin düşündüğünden başka türlü düşünmek, herkesten muhak- kak uyrılmuk istiyen bir adammı- şım!... Kendilerinin de mana arama» dıklarını misallerle göstermeğe kal. kınca bu da yeni hiddetlere, yeni İs- tihzalara sebeb oluyor. İşin doğrusu ben- bunu söy. lerken ne övünmek istiyorum, ne de aksini - basit bir adamım; bu hususta kalabalıkla beraberim. Halk- tan bir adamın, ya büsbütün cahil, yahut biraz okuyup yazmış bir Adamın şarkı söylemesine, hattâ ko- huşmasına dikkat edin: Mana pek yoktur. O adam manaya ehemmiyet vermez, söyler ve ancak kelimelerin yan yana gelmesinden hoşlanır. Ma- naya itibar etmek oldukça tahsil gör- müş ve gördüğü tahsilin neticesi bir- selerin işidir. Şevket Hıfzı, «Üç yeni şaire den bahseden yazısında, hiç belli etme- den, âdeta masum bir tavır takına- rak çok esaslı bir noktaya dokunu- yordu: o üç genç şairden birinin çok güzel (gerçekten çok güzel buldu- Hum için çok güzel diyorum) bir şi- irini zikrettikten sonra o parçanın, kafiyeli ve vezinli yazılması şartile, çok kimseler tarafından beğenileceği- ni söylüyordu. Halbuki o şiiri, böyle vezinsiz ve kafiyesiz hâli ile okuyan- lar, hiç bir mana bulamadıklarını söylüyorlar, çünkü asıl aradıkları şey mana değil, öleden beri alışık olduk- ları şiir unsurları: vezin, kafiye, şa- irane denilen mevzular, istiareler; hasılı manayı örten ve bazan da ört- tükleri hiçliğe mana süsü veren şey- ler, Orhan VelPnin, Oktay Rifat'm, Melih Cevdet'in şiirlerine bir kere de inbükümsüz bakın: gü FA ki manaları çırçıplak, kapalı hiç bir şey yok: Şuir bir akşam kendi yata- Kını da yadırgamış, onu söylüyor; yemiş kayıklarının geçtiğini kalkıp bakmadan da anlarmış, onu söylü- yor; İstanbul'a gelmek niyetinde de- Zilmiş, fakat hiç haber vermeden ge- lirse Okendisini birdenbire Bebek tramvayında görecek olan arkadaşı- nın hayretini tasavvur edip onu söy- lüyor.. Bunlarda anlaşılmıyacak ne var? Gayet açık... Anlamıyorlar; çün kü, iddialarının hilâfına olarak, şiir. de mana aramıyorlar; kendi bildik- leri ve öteden beri şairane diye öğ- rendikleri manaları arıyorlar. Üç şair çıkıyor: şiirden o istlareyi, mana ile doğrudan doğruya alâkası olmayan her şeyi atmağa kalkıyor ve hemen manasız olmakla ittiham ediliyorlar. Vaziyet tuhaf ve paradok- sal; fakat bu paradeks bizim değil... Muharrirlerimizin bu kadar mana- ya düşkün olması da bilmem nereden geliyor? Bazı mecmualarda felsöfi makaleler çıkıyor; felsefe (o kitahları neşrediliyor; bunların okunduğu, bil- hassa muharrirlerimiz £ tarafından okunduğu yok... Hele içimizden biri- miz yazılarına, harerâlem olanların dışında üç beş fikir karıştırmağa halk sim, hemen alnıma ukalâ damgası yapıştırılıyor. Sonra da mana mera kıl... Soruyorum: Niçin samimi değilsi- niz? Niçin alâkamaı itiraf etmiyor. (Devamı 10 ncu sahifede) Nurullah ATAÇ ... Hatırlar musin bilmem, sen bile .. Zaten otuzundan sonra şair olâ- na da rastlanmaz, Şiir hevesi mutla- ... Fakat ne zaman bitiyor, onu an- luyamadım!... LL Gi | B.A. — Galiba akıl başa geldiği za- | mani... lake mil Gİ e, sab rl

Bu sayıdan diğer sayfalar: