26 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

26 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eee — e mem er 2 e m eee e 39 modell münekkit İzmirde çıkan Anadolu gazetesinin 23 şubat tarihli nüshasında «Edebiyat aka- demisi münasebetilev başlıklı bir makale okudum. Pek uzun olmasaydı onu aynen bu sütunları geçirmek benim için tadma doyulmaz bir zevk olurdu. Fakat onu bu- rada ruhunu kaybetmeden hulâsa etmeğe çalışacağım. Makalenin üstünde «Halil Fırat., altın- Gi .W. Bedi Fırats imzası var. Makale sahibinin «Halil Bedi Fırat» olması muh- #emeidir, Kendisini maalesef o tanımıyo- rum; makalesini okuyunca hayran oldum. Biraz senra sizlerin de Hall Bedi Fıratın hayranları arasında yer alacağınız şüp- hem yoktur. Evelâ «Şiirde mâna olmalı mı?s mev- swwnu ele alan muharrir «mânas mn ne demek olduğunu Aristetalis'i mestedecek bir mantıkla kesip altıktan sonra şiirin diğer muallik meselelerine geçiyor, onları da aydınlatarak, bilhassa (zamanımı bir şiirin nasıl kında şöirlerimize kati direktifler veriyor. Yalnız 'Türk edebiyatının değil, dünya edebiyatının beklediği münekkid tipi ola- rak alkışladığım 5. Halil Bedi Fırat, smâ- nas meselesine temas ederken bir şeyi tarife hacet olmadığıdır - ârife tarif ge- Tekmez - eşya isimlerinin başlıbaşma bi- rer tarif yerine geçebileceğini söylü; Hikmet Peridun'un Nurullah Ata demi mevzuu etrafındaki mülâ sında ortaya atılan «portakal. misalini ele alarak diyor ki: «Yani portakalın'mânn. portakal- dır. Onu, kendisi bise söylüyo Ben portakalım. Armud değilim. İnek değilim. Taş ta değilim.» Gördünüz mü, portakal, karşımıza çık- tığı zaman bunları söyler, kendisinin ne olduğu hakkında bizi ikaz edermiş. Kim- bilir, belki de alışverişte müthiş hatalara düşmemize ve meselâ portakal zannile armud veya inek satin almamıza mâni olan şey de B, Halil Bedi Fırat'ın, bu ne- fis meyva tarafından söylendiğini haber verdiği © sözlerdir. Münekkid bundan sonra binaenaleyh'li, mademki'li, imdi cümlelerle e iddinsinı | isbata devam ediyor. Onun bizler ayarm- da bir muharrir olmadığı, fikirlerini İfa- deye âlet ettiği kelimeleri bile bizler gibi kullanmamasından belliğir. B. Halli Bedi Fıratın aşağıya aynen naklettiğim bir | tümlesinde arka arkaya sıralanan üç ke- meyi bilmem tanıyabilecek misiniz; «Binaenaleyh. Her şeyde bir isim, Ve her sarih, gayri sarih, meşkük, müle- . menkür, gayri menküz mânalar mevcuddur » Bu satın lisan ve noktalama bakımın- dan teklif ettiği yenilik () şiir sahasın- | da tahakkuk ettirmeğe çalıştığı İleri nok- isi nazar (!) yanında hiçtir. Münekkid makalesinin İkinci sütununda «Şiirde mâ- ma» meselesine esaslı surette Eskimiş şiir zevkimizi bir çok hırpaladıktan sonra diyor ki: «.. Bir şiire güzeldir. O halde faydalı- dir. Aman okuyalım diyebilmek için mâ- nâayı hep birden, ve çabuk kavramamız gerektir. Makalesini lâyık olduğu süratle takip edemiyorsak büyük münekkid bizi affet- sin. Yokandaki cümleyi izah etmek zara- retindeyiz. B. Fırat, demek istiyor ki şiir- de mâna daha okumadan kavrayabilece- Bimiz kadar meydanda ve bâriz olmalıdır. Çünkü münayı, İsveç usulile | jimnastik yapar gibi «hep birden ve çabuk. kavra- mahıyız ki -bu şir güzeldir. O halde fay- dahdır. Aman okuyalım.» demek kabil olsun! in ması yazılması ieab-ettiğine ge- lince, münekkid bunu da şu veciz cümle ile AKŞAM "ın tetrikası tesbit etmiştir. ağir, gayet açık, billüri, bir şekilde ya- zılmalı, yedimizden, yetmişimize kadar he- pimiz bir okuyuşta anlamalı, maşeri kıy- meti vermeliyiz...» Tabii anlıyorsunuz: Şiir billüri şekil- de (!) yazılacak, Sonra bu şiiri yedi ya- şındaki bir çocuk elinç aldığı zaman yet- miş yaşındaki büyük babasile beraber ayni zamanda «şik» diye anlayıverecek. Çocuk yedi yaşma girdi mi İlk mekte- bin birinci sınıfına henüz kabul edilmiş- tir, daha okümak bilmez, demeyiniz. Bu- rada kasdedilen şiir bizim şimdiye ka- dar bildiklerimizden değildir. Billüri şe. kilde yazılmış şiir kasdediliyor... Şiirdeki mânayı niçin bu kadar çabuk anlamamız lâzımgeldiğini münekkid par- dak bir surette İzah etmektedir. Diyor ki: #Günkü asrımız sürat âkitler pek kısa... Gece bayatı, gece rahati, insan- lara grev Şapmıştır. Bedeni tahammül de, gittikçe tedenni etmektedir... İşçi, es- na, daktilograf, memur, patron, âmir, daireye veya büroya “giderken travmayda, vapurda veya iş harici kısa bir istirahat vakfesinde eline geçen bir şiiri okuyunca mâna bulmalı ve mânasını çabuk kavra yabilmek için o şiir sarih En kım zamanda £n in Sa en çabuk kayranacek yazı... İşte güzel eser, ve sanal,» Ne kadar doğru! Eğer şiiri ânlamak için vakit sarfetmek kâzımgelirse günlük hayatımız altüst oldu demektir. Münek- kidin sözlerini takviye için bir misal ve- relim: Kadıköyde oturuyorsunuz. o Akşamüstü daireden çıkınca koşa koşa iskeleye gel- diniz. Vapurun kalkmasına üç dakika var, Bin müşkülâtia gişeye sokulmuş, bilet al- mağa çalışıyorsunuz. Bu esmada elinize bir şiir geçti. Bir bakışta mi ramayıp ia onu sökmeğe çalışırsanız bir kere arkanızda bilet almak için sıra bek- Diyenler sizi itelemeğe başlıyacaklar, der- ken biletçi shaydi bayım. diye çıkışaeak. Yumruk, tekme.. Fakat şiir öyle kolay kolay anlaşılır cinsten değil. Beyninizi bir limen gibi sıktığınız halde içinden çi- kamıyorsunuz. Tabii bu sırada vapur.. İşte şiir buna benzer felâketlere meydan vermemeli ve bunun için «mâna» mümkünse bir nazarlık gibi şiirin kenarına iliştirilmelidir. Münekkiğ alelümüm yazılarımın. da uzun buluyor: «Her şeyi kisa, her şeyi makine, yazı da öyle. Kıvrak, oynak, süslü, nazik, hır- çın, civelek, ağır, fakat kavramlı, hulâsa, enteresan, fakat mânalı..» Hattâ bize bir istila örneği bile ver- mektedir: «Hastayım, mali kudretim müsald de- £il. Praventöryumda tedavimi dilerim. Bu bile uzun, daha kısası, dilekçenin başında özet yeri var, Üç kelime: Pravanlöryumda, tedavim, hakkında... Kısa zamanda, çabuk anlat- ma... Makine devrinin hasretle beklediği mü- nekkid nihayet gelmiştir. Gökte ararken yerde bulduğumuz bu 39 modeli son sis- tem münekkid kurşsında şapkalarımızı çıkaralım, — Şevket Hifi Cemal Nadir'in yeni albumu Karikatürist Cemla Nadir, yeni bir kâ- rikatür albümü hazırlamakladır. İnkilâp Kitapevi tarafmdan basılmakta olan bu eserin bir hususiyeti de memleket müte- fekkirlerinin karikatür sanati hakkında- ki yazılarından alınmış parçalarla süs- denmiş olmasıdır. Album pek yakında ititişar edecektir. 'Tefrika No. 23 AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — Borsa! Muhakkak biri sana akıl öğ- retti; bazı tahvilât üstüne oynıyacak- sın... Amma... Daha iyice aklın yat- madı. Çok sağlam olmasını istiyor. sun... Onun için henüz cesaret edip işe başlıyamıyorsun, değil mi? İçi rahat ederek erkek: — Evet! - dedi - İyi anladın! — Bravo bana! Aklıma diyecek yok! Şimdi artık delikanlı kati kararını vermişti ne olursa olsun bu işi yapa- caktı. Sevdiği kadına sahip olmak için hırsız olmağı da göze almıştı. Nadire- yi öperek: — Sen üzülme... Sekiz güne kadar servet sahibi olacağız... Bankadaki kasa dairesinin Kontrol geliydi Mevcud para ile evrak arasın- da muvazene temini, Refetin başlıca vazifesini teşkil ediyordu. Bu suretle kasa dairesindeki şefle ve memurlar- la dalma temastaydı. Zaten işe bu kı- sımda başladığı için bütün inceliklere Yakıftı, O gün Refetin işi başından aşkında, Nükleden: (Vâ-N0) Ay başıydı. Vadesi gelmiş tediyeler biribiri ardından yağıyordu. Bankala- rin ve büyük ticaret erlerinin hesabi- na yüksek rakamlar yazıp duruyordu. On bin, sekiz bin, yirmi bin, yüz otuz bin lira... Bu adedler, gözlerinin önünde, çıl- gınca dansedip duruyordu. Ve içinden korkunç bir ses kulaklarına fısıldıyor- du: «— Yakalanmadan nasıl çalacak- s1n?.. Kimin parasıni çalacaksın? Ne- rede çalacaksın?...» Bir aralık, işini yaparken öfkeyle durdu. * O sırada beş bin beş yüz liralık bir çek muamelesi yapıyordu. Bu, Mısır- cizüde isminde zengin bir tüccarın bir kuyumcuya verdiği paraydı... Herhal- de metresi için aldığı mücevheratın mukabili... Herifin bu kabil israfları malümdu. Çok zengin ve pek genç olan bu ada. ma karşı, Refetin kalbinde müthiş bir gayz kabardı, taştı. Onun, imzalı bir- çok çekleri elinden geçmişti, Hepsinde | we şöhretinin İALA e Kemerhisarlı filozof Ulus gazetesinde G. Bor kasabasma yakın Kemerhisar köyünün eski Kapa- dokyada meşhur Tiyana şehri üzerinde bulunduğundan ve bu şehirde yetişen bü- yük bir filozoftan bahsediyor, Bayı par- çalarını alıyoruz: Şimdiki Kemerhisarlı o yurddaşlarımız arasında boynunda yahut koynunda mus- ka taşıyan, hattâ onun tesirine inanan, şühpesiz, hiç kimse yoktur. Fükat köyle- rinin altında bulunan Tiyana şehri mus- kaların ve tılsımların icad edildiği bir yer olarak tanınmıştır. Onları icad tden de şimdiye kadar dünyada gelmiş geçmiş «telkin e tedavi. mütehassıslarinın en kuvretlisi olarak meşhur Tiyanalı Apol- lonlus filozoftur. Şimdiki Kemerhizarlılar muskaya inan- masalar ds © meşhur filozofun hemşeri- leri olduklarından dolayı koltuklarını ka- bartabilirler. Zaten, Apollonlus Yunan fi- lozotu diye tanınmış olmakla beraber ya- şadığı yere ve zamana göre kendisinin Bti Türklerinden olması pek muhtemel- dir... Filozofun bu kadar şöhret bulmasına amemesine bir sebeb de İsa peygamber zamanında yaşamış ve hastaları tedavi işlerinde ondan daha bü- yük muvaffakıyetler göstermiş olmasıdır. Pakai kendisi peygamberler yetiştiren ırktan olmadığı için öyle bir iddiada bu- Yunmayı aklına getirmemiş ve bundan do- Jayı Paganistler onu pek yüksek tutarak kendisine Tanrılık payesi verinişler, bir gok şehirlerde - eski İstanbul'da da - bey- kellerini kurmuşlardı Apollonlus hekimliği her filozof İçin Tü- xumlu bir bilgi olarak tuttuğundan bhasta- Yarı tedavi işlerine çok karışır ve hekimlikte beden ile birlikte, onun üzerine tesiri bü- yük olan ruh tedavisinin de lüzumlu ol- duğunu iddia ederdi. Beden tedavisi için tavsiyeleri en ziyade sağlık tedbirleriydi. Ruh tedavisinin devamlı olması için de muskaları. ve. tılsımları icad etmişti Fa- kat onun Icadında hiç bir dinin tesiri ol- mamıştır. Gandinin portresi Hareketi mecmuası, bir zamanlar Hind milli hareketini idare eden Gandi hakkın- «da bir © elüd neşrelmekledir. K. Pikret Arık imzalı bu makaleden aşağıdaki par- çayı alıyoruz: R. Roland kilabu n başinda Gandinin portresini $ü Unutulmaz satırlarla çiziyor: «Müsterih kara gözlü, zayıf yüzlü, ayrık büyük kulaklı, çelimsiz kısa boylu bir adamdır; başına beyüz bir takke giyer, beyaz ve şeri bir kumaşa bürünür ve Ayakları çıplaktir. Pirinç ve imeyvadan başka birşeğ yemez. sudan başka birşey içmez, döşeme tahtaları üstünde yatar,'az uyur, durmadan çalışır, vücudü hesabea yok gibidir. Onda ilkönce dikisti çeken büyük bir sabır ve sevgi ifadesidir. Onu 1913 de Şimali Amerikada gören Pearson, Yrançois d'Assişei halırlamıştı, Bir ço- cuk kadar sade, hasımlarına karşı bile le- kesiz bir sunimiyetle yumuşak ve nasik- #ir. Kendi kendisi hakkındaki hükümle- leri mütevazianedir, tereddüd ediyor gö- rünecek, aldandım diyecek kadar vicda- ninmin sesini dinler; hatalarını hiç sakla- maz, asla fikir uzlaşmaları yapmaz, dip- lomatlıkin nlâkası yoktur, hitabet yap- maktan çekinir, daha doğrusu bunu dü- şünmez bile, Şahsının uyandırdığı halk gösterilerinden huşlanmaz, kendine tapan kalabalık, kelimenin tam mânasile, onu hasta eder. Umumiyetle çokluktan şüphe eder. Başı boş disiplinsiz halktan nefret eder; yalnız azlık İçinde rahat ve ve in- #lyasında vicdanının sesini, kendi tâbi- rile, © «küçük sessiz hilabis dinlerken meşuddür. de yüksek rakamlar vardı. Hattâ da- ha evvelki hafta 4500 liralık bir oto mobil almamış mıydı? Ondan evvel de metresi namına verilmek üzere 2100 lira çektirmişti. Erkek, bunların üzerindeki tediye damgalarına bakark, caniyane bir il ham bekliyordu. Ansızın arkadaşlarından biri, omu- zunun üstünden seslendi: — Refet bey... Saat on ikiyi geçti... İşl bırakın artık... Beraber yemeğe gi- delim mi? — Evet... Çıksak!.. Fakat her sefer yemek yedikleri lo- kantaya gitmeği istemedi. Arkadaşlarından aynlarak tenha bir aşcı dükkânına girdi. Zira konuşa. cak hali yoktu. Lokmalarını âcele âce- le yuttuklan sonra, bu saatte tenha olan bankaya tekrar girdi. Medhalde kasadarlardan birine ras- Yadı. Adamcağız samimiyetle arkada- Şanın elini sıkarak: — Gelin biraz çene çalalım... Birlikte vezne “dairesine girdiler. Refet, başının ağrıdığını söyledi. — Dün akşam geç mi yattınız? Hayır... Bilâkis... — Ben tiyatrodaydım... Mısırcıza- deyi gördüm... Metresile bernberdi... — Karıya amma da para savuruyor. — Evet, pek zengin delikanlı... Ya- rış atları bile var... 'Bu sözleri konuştukları sırada, yir- İzmir şehir otelinin plânı tasdik edildi Kültürparka ağaç dikiliyor, Hayvanat bahçesine nadide havvanlar cetirilecek Seyirciler, suni göldeki kuğu kuşlarına yem verirken İzmir (Akşam) — Belediyenin İz- mirde 400,000 liraya inşa ettireceği büyük şehir otelinin plânları Nafıa Vekâletine gönderilmişti. Vekâlet, İs- tanbul güzel sanatlar akademisi pro- fesörlerinden B. Arif Hikmel tarafın. dan hazırlanan şehir oteli plânlarını tasdik ve vilâyete iade etmiştir, Ote- lin plânı vekâlet tarafından çok beğs- nilmiş ve otelin, Birinci Kordonda Ş€- hir gazinosunun bulunduğu ada Üz€- rinde inşası muvafık görülmüştür. Kültür parkta ağaç dikme faaliyeti de- vam etmektedir. Etraftaki 60,000 met- re mürabbalık arsarın ihale duyarla- rı ikmal edilmiş, böylece Kültürpark sahası 420,000 metre karaya çıkarı). mıştır. Hayvana; bahçesine Marsilya ve İskenderiye hayvant bahçelerin- den nadir hayvanlar gelirtilmesi için teşebbüste bulunulmuştur. Kültür- park, halkın istirahat ettiği ve eğlen- diği cazip bir sahadır. Suni göldeki kuğu kuşları. halkın alâkasını çek- mektedir. Birçok aileler, çocuklarile Kültürparka gelirken beraberlerinde yiyecek şeyler getirmekte, bunlarla kuğu kuşlarım beslemektedirler. Kuş- Jar, evvelce halka pek sokulmamükta idiler. Fükat Şimdi Ziyaretçilere © ka- dar alışmışlardır ki onların ellerinde- ki yiyecekleri kapmak için atılmakta- dırlar, Yukamdaki resimde üç kuğu kuşu, ziyaretçilerin getirdikleri yiye- cekleri beklerken görünüyor. Kardeşini yaraladı Sarhoş İzzet, bıçakla saldırınca kardeşi Hasan kendisini tabanca ile yaraladı İzmir (Akşam) — Tire kazasının Kahrat köyünde bir vaka olmuş, Ha- san Çakır adında bir köylü, sarhoşluk yüzünden öz kardeşi İzzet Çakırı ta- banca kurşunile ağır surette yarala- mıştır. Vaka şöyle olmuştur: İzzet Çakır, geceleyin sarhoş olarak evine gitmiş, bir mangala kömür ko- yarak ateşlemiştir. Mangaldan etrafa sıçrıyan kıvılcımları gören köy çocuk- ları yangın çıkacağı zannile bağırma- ğa başlayınca İzzetin evine yakın bir mi beş yaşlarmda kadar, uzun boy- Tu, sarışın, gayet şık bir genç içeri gir- di. Gişeye yaklaşrak, büyük bir neza- ketle gülümsedi: — Gene ben geldim. Kasanıza mü- racat... Muameleyi bu saatte yaparsa- nız memnun olurum... İki bin liraya ihtiyacım var... Muamelesi evvelden hazırlatılmış bir çekle, banka hademesi, arkasında du- Tuyordu. 7 — Başüstüne efendim... Büyük pa- ra mı istiyorsunuz, küçük para mı? -— Ufaklık daha çok olsun. Veznedar çekmeden nakidleri Ççi- kazdı. Saymağa başladı. Delikanh, ellilikleri, onlukları cebi- ne yerleştirirken: — Ha. Aklıma gelmişken söyliye- yim... Bana yeni bir çek defteri hazır- Jatın... Eskisi bitti, Kasadar gülerek: — Tabii... Bu sıcağa kar mı daya nır, beyefendi! « dedi, — İşte onun için bu seferki yüz yap- raklı olsun... Pekâlâ efendim... Yarın hazırla- tırız.. Emrederseniz yazıhanenize de yollarız... — Hayır, hacet yok... Uğrar alırım... Allahaısmarladık, beyler... Delikanlı çıkınca Refet de arkadı- şının elini sıkarak kendi işinin başına çekildi. Önünde Misircizadenin 'bir gün evvel imzalamış olduğu 5500 li. yerde oturan kardeşi Hasan kendi evin« den çıkmış, tabancası elinde olduğu hâlde İzzetin evine yaklaşmıştır. O si- rada İzzet de çocukların feryadını duymuş olduğundan elinde bir bıçak olduğu halde evinden dışarı çıkmıştır. İki kardeş karşılaşınca İzzet, bıçakla üzerine saldırmış, oda tabancasını âleş eİmiş, kardeşini sol böğründen tehlikeli surette yaralamıştır, Suçlu yakalanmış, yaralı İzzet de hastaneye kaldırılmıştır. rahık çek duruyordu. edilmiş gibi bu kâğıda baktı, Birdenbire, çeki alıp cebine soktu. O sırada, muamelesi bitmiş evrakı toprayıp kasaya kilidlemeğe memur olan genç vazifesini yapmak üzere yaklaştı, Erkek ipnotize baktı, Banka kapanınca Refet, küçük apâf” tımarına döndü. Âdeta sarhoş gibiy- di, Elektrik düğmesini çevirdi. Masa- ran başına geçti, Üzerinde Misircize- denin imzası atılı duran çeki önüne koydu ve çalışkan bir talebe gibi itina ie onu kopye etmeğe başladı. Saat- lerce uğraştı, Yavaş yavaş terakki edi” yordu. Sahte imza gitgide sahicisine benzemeğe başlıyordu. Nihayet Nadi- reyi tiyatrodan gidip alma zamanı ge” di, Refet artık sükün bulmuş, bütün helecanı geçmişti. Yapmak istediği bu hırsızlığın karşısında ruhu dahi is- yan etmiyordu. Yalnız sabit bir #iki£f olarak şunu düşünüyordu: «— Şayed imzayı iyi taklid edebilir” sem Nadire ebediyen benim kalacak!* Gece, sevgilisi yattıktan sonra gen? uzun müdüct uğraşla, Şimdi artık be yaz kâğidlarm üstünde Mısırcızade” nin imzaları sira sıra diziliyordu. Ertesi sabah Refet bankaya gittiği gırdılar. Odadan içeri girerken vezm” darın bir memura; (Arkası vaf)

Bu sayıdan diğer sayfalar: