24 Nisan 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

24 Nisan 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gl a. a. m m ük bir itina ile traş Gl ni yaptırdığı elbise- ydi, sokağa çıktı, Hava çok İnce pardesüsünü koluna al- Münir büy Nazlı ile buluşmalarına deha pek çok vakit vardı. Onun için bir tram- vaya atlayıp Şişliye kadar şöyle bir uzanmağa karar verdi. Tam bu sira- da önünde bir tramvay da durmuş- tu. Atladı." Gözüne ilişen boş bir yere oturdu. Önündeki sırada genç bir adamla, küçük, cıvıl cil öten bir kız çocuğu oturuyordu. Konuşmalarından onla- rın baba kız oldukları anlaşılıyordu. Çocuk başına kocaman . bir kurdelâ bağlamış, iki dirhem bir çekirdek süs- lenmişti. Neşe içinde idi. İnce sesile durup dinlenmeden mütemadiyen ba- basına sualler soruyordu. Babası da zaman zaman onun açık sarı saçları- nı elile okşayarak cevablar veriyor- du, Genç adam da kızının meşesi karşısında saadet içinde idi, Baba kız konuşurlarken Münir bir- denbire kendi küçük kızını hatırladı. Genç adama birdenbire bir gariblik çöktü. Kızını dört aydanberi hiç gör- memişti, Son zamanlarda Münirin hayatında müthiş bir fırtına kop- muştu, Bu fırtına onun yaşayışını de- giştirmiş, hayatını altüst etmişti. Nazlıyı tanıdıktan sonra gözü ne karısı Ayşeyi, ne de küçük kızı Emelt görmüştü. Evini, karısını, çocuğunu ayatındaki bütün bağları kırmış, Nazlının peşine düşmüştü. Genç adam kendisini şiddetle akan bir nehre atılmış bir kibrit Kı benzetiyordü. Başını almış bir mace- Taya doğru sürüklenip gidiyordu. Ha- yatındaki eski rahat, sakin günler artık birer masal olmuştu. Münir bütün bunları bildiği halde bu delice maceranın arkasında Koş- maktan kendini alamıyordu. Nazlı onun için alkol gibi, kokain gibi, doktorların «keyif verici zehirler» de- dikleri cinsinden şiddetli bir iplilâ haline girmişti. Genç adam bu maceranın kendisi için çok fena neticeler vereceğini an- hyor, fakat bir türlü ondan kurtula- mıyordu. Münir kendi kendine böyle düşü- nürken önündeki iskemlede oturan küçük kız: — Baba... dedi, çocuk hafsatı ne güzel şey... Keşki her ay böyle bir çocuk bayramı yapsalar da sende beni hep gezdirsen... Münir o zaman önündeki oturan genç babanın çocuk bayramı olduğu için küçük kızını gezmeğe çıkardığı- ni anladı Tramvay Köprü üstünde durmuş- tu. Buradan bir çok yolcu tramvaya bindi. Bunların arasında bir baba kız daha vardı. 'Münirin önünde oturan çocukla babası tramvaya yeni binen baba kı- n tanıyorlardı. İki çocuk birbirleri- ni uzaktan görünce bağırdılar: — Yaldız!... — Ayhan... Çocuklar neşe içinde konuşuyorlardı. Biri: — Babam beni bu akşam çocuk balosuna götürecek!.. diyordu. Öteki de: — Biz de çocuk eğlencesine gidi- yoruz, cevabını verdi, Tramvay Tepebaşına çıkmıştı. Bü- yük bir binanın önünde kaynaşan bir alay çocuk dikkatlerine çarptı. Münirin önündeki sırada oturan ço- cuk, arkadaşına sordu: — Burâda ne var? — Çocuk tiyatrosu... — Bugün bütün çocuklar eğleni- birbirlerile yor... Bu söz Müniri büsbütün müteessir etti. Evet bugün bütün çocuklar neşe ve sevinç içinde İdi. Yalnız bir çocuk, babası evinden uzaklaşmış bir tek çocuk eğlenmiyordu: Kendi kızı Emel... Münir düşündü. Belkide şu dakikada Emel pencereden babasile sokâğa çıkan çocuklara bakıyor ve annesine: — Anne... Babam niçin gelmi- yor?.. diye soruyordu. Tramvay bir aralık durdu. Biletçi bağırdı: —'Taksim ...Var mı inecek? Daha dört beş ay evveline kadar tramvay Taksimde durduğu zaman hemen yerinden kalkar ve Çünkü O Taksimde (otur Tramvaydan Taksimde inmel için o kadar büyük bir a) line girmişti ki bazan bir iş için mese- Wi Karaköyden Hârbiyeye gitmek üze- Te tramvaya bindiği zaman farkında olmıyarak Sırf alışkanlık tesirile Tak- simde indiği oluyordu. . diye bağırınca gene yerniden şöyle bir doğrulmuş, fakat aklı başına gelm Münirin karısi- le beraber oturduğu apartıman bi- raz ileride idi. Apartımanın kü esi tramvayın penceresinden gö: yordu. Tramvay kalkmak fzere idi.Genç adam birdenbire yerinden fırladı. Bitetçiye: Dur, dur... dedi. Ben burada iniyorum. Biletçi yeniden iki defa zili çala rak tramvayın kalkmasına mâni oldu. Münir yolcuları âdela itip kakarak kendisini arka sahanlığa attı. Telâş- la ayağına bastığı bir adam — Yahu... dedi, mademki tram- yaydan inecektin, şimdiye kadar ak- ın nerede idi Münir bu söze kızmadı. Gülümsi. yerek cevab verdi: — Aklım şimdi başıma geldi... 'Tramvaydan atladı, evinin yolunu tuttu. Dört ay evvel bir gün kapatıp dışarıya çıktığı evinin kapısını çalar- ken heyecandan eli titriyordu. Karısı temiz yüzile, temiz bakışla- rile onu hiç bir şey olmamış gibi kar- şıladı. Genç kadın: — Zaten dedi, bugün Emeli gez- dirmek için geldiğini biliyorum. Hat- tâ Emele söylemiştim amma bana inanmadı. Emelin gözlerinin etrafı kızarmıştı. Çocuğun ağladığı anlaşılıyordu. Münir hemen çocuğunu giydirdi. Karısını koluna taktı. Güneşli kırla- ra çıktılar. Eve dönerken Münir yol- da rasladığı bir arkadaşıma: — Bu yalnız çocukların değil, bü- yüklerin de bayramı... diyordu. El- verir ki insan saadetlerden istifade etmenin yolunu bilsin. Hikmet Feridun Es Boldan sağa: 1 — Cebel - Başına «T» gelirse bir has- talık olur - Uzak midas, 2 — Kolye 3 — Dizi - Şiir yazan. 4 — Bayramdan bir gün evvel - Nefi edatı. 5 — Kurmızi - Refik. 6 — Kovma - Bayan öküz. 7 — Tersi her zaman demektir. 8 — Baltanın başı - Halk - Su hendeği, $ — Otemebilin bir parçam - 205 ku- ruşluk sigara” — Boşta gezenler. Yukardan aşağı: 1 — Vakit âletine nazar kıl. ? — İkram ve izaz etmek. 3 — ileri değil - Başına «İs gelirse bü- yük olur - Tersi asmaktan emirdir. 4 — Az kaynamış yumurta. 5 — Bayram - Erkek - Dayamaktan emir. 6 — Sırrı meydana verme - Rap edatı - Baş. 7 — Tamir eden - Sorgu edatı. 8 — Sıfat edatı - Deliller, 9 — Parmak wcudaki - Tersi sevaptır. 10 — Beyaz - Yemek - Zer' eder. Geçen bulmacamızın ball Boldan sağa: 1 — Karanfil, 2 — Udi, İadeli, 3 — Rami, Re, Ar, 4 — Amelimanda, 5 — Lebaleb, 6 — İs, Rok, Ar, 7 — Yenitoka, — Elâ, Elesek, 9 — Ma, Ozacı, 10 — Emin, Garam. Yukandan aşağı: I — Kurabiye, 2 — Adam, Selim, $ — Rimel, Nafi, 4 — İleri, An, 5 —'Ni, İbate, 8 — Farmakolog, 7 — desi, Keza, 8 — Le, Ne, Asar, 9 — Ladba, Eca, 10 — Şira, Rakım. izmiidei bir icn Tren dürmadân atlıyan bir işçinin iki bacağı kesildi İzmir (Akşam) — Evvelki gün İz- mirden Bornovaya hareket eden 53 sayılı havali treninin Halkapınar is- tasyonuna vardığı sırada bir kaza olmuştur. Ayni trende bulunan ve atölyesinde çalışan işçi Süleyman atleyesinde çalışan işçi Süleyman oğlu 25 yaşında Said, tren durmadan atlamış, muvazenesini kaybederek rayların üzerine düşmüş, arkadan gelen vagonlar, iki ayağı üzerinden geçerek dizkapakları üzerinden iki ayağını da ezmiş, parçalamıştır. Za- yeni evlenmişti, kazadan ra, vücuddan kopmuş olan İki ayağına bakarak ağlamağa başlamış: Yarabbi, benim canımı al. Ayak- siz yaşayamam. Demiştir. Hastaneye kaldırılan kâ- zazedenin iki ayağı baldırından kesil- miş, damarları dikilmiştir. .Vaziyeti ağırdır. İzmir Fuarı için propaganda İzmir (Akşam) — 1939 İzmir Fuarı münasebetile Fransız devlet şimendi- #erlerinde yüzde 50 tenzilât yapıldığı Puar komitesine bildirilmiştir, İzmir Fuar komitesi, Nevyork dünya sergi- sinde İzmir Fuarı için geniş mikyas- ta propaganda yapılmasını kararlaş- tırmıştır. Bu maksadla İzmir Fuarı, Ege bölgesinin iktisadi ve turistik kiy- meti, eğlence yerleri hakkında güzel resimlerle dolu bir broşör bastırıl- mağa başlanmıştır. Ayrıca bir de ka- taloğ tabettirilecektir. Ödemişte yeni istasyon binası İzmir 22 (Akşam) — Devlet De- miryolları umum müdürlüğü, Öde- mişte 60,000 lira sarfile yeni bir is- tasyon binası inşa ettirmektedir. Es- ki istasyon emtia ambarı olarak kul. lamılacaktır. en Postaları Türkiye DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 19/14 m. 31.70 m. ANKARA RADYOSU Pazartesi 24 - 4 - 939 TÜRKİYE SAATİLE 183 Kes 120 Kw. 15195 Kes 20 Kw. P465 Ken. 20 Ker. TAR | rar 12,30: Program, 1235: Türk müziği -Pİ, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteo- roloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Sen- fonikk plâklar). 1830: Program, 1835: Müzik (Operet- ler - PL), 19: Konuşma (Çocuk esirgeme kurumu - Çocuklara masal), 19.15: Türk müziği (Halk türküleri ve oyun Havala- rı - Sadi Yaver), 1935: Türk müziği (Karışık program) Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokey, Basri Üner, 20: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 20,15: Türk müziği (Klasik program) Ankara Radyosu küme heyeti. İdare eden: Mesud Cemil. 1 - Ce- mil beyin - Kürdili hicazkir peşresi, 2 - Doktor Suphi - Kürdili hicazkâr şarkı - Birlikte bir akşam, 3 - Rahmi beyin - Kürdili hicazkâr şarkı - Söyle ey midrbi mazende eda, 4 - Arif beyin - Kürdili hi- cazkâr şarkı - Sende acep uşşaka eziyet mi çoğaldı, 5 - Rıfat bey - Kürdili hicaz- kür şarkı - Bu şeb recayı dil oldü, 6 - Rıfat beyin - Kürdili hicazkâr şarkı - Ol goncanın etrafını almış yine güller, 7 - Arif bey - Kürdili hicazkâr şarkı - Kan- lar döküyor, 8 - Arif bey - Kürdüli hi- cazkâr şarkı - Gurup etti güneş dünya karardı, $ - Rüşen Kam - Kemençe tak- 10 - Sadullah ağa - Hicazkâr şar- kı - Hiram et gülşene, 11 - Çorlulunun - Hicazkâr şarkı - Aldı beni iki kaşın arası, 12 - Kemal Niyazi Seyhunun - Hicazkâr taz semaisi, 21: Konuşma, 71,15: Esham, tahvilât, kambiyo, nukud ve ziraat bor- sası (fiat), 2125: Neşeli plâklar - R, 2130: Folklor Glalil Bedi Yönetken 3145: Müzik (Oda müziği - Beethoven: Trio (do minör). ÜlYİ Cemal Erkin! Pi- yano, Necdet Remzi Alak: Keman, Edip Bezen: Viyolonsel, 2210: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 - Becce - İkinel İtalyan sülti, 2 - 7. Sirauss - Bu nağmeler seni sarsın ey dünya (Vals), 3 - Lindner - Bacehanale (Şarab ilâh Ba- küs şerefine dans), 4 - Micheli - İkinci küçük süit, $ - Munkel - Venedik hatı- rası - Serenad, 6 - Ziehrer - Âşık - Ro- mans, 2310: Müzik (Caztand - PL), 23,45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. Saç bakımı PETROL NiZAM Kepekleri ve saç dökülmesini tedavi eden tesiri mücerreb bir ilâçdır. TARİHİ TURAKINA Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ TeTirika No. 120 ROMAN Çekof, rakkaselere işaret verdi... Genç kızlar, davetlilerin önünde oynamağa başladılar Aysu düşünüyor, düşünüyor, bir türlü bunun sebebini bulamıyor ve merakından çıldırıyordu. Keşki evinden çıkmasaydı... Keşki cücenin sözlerine bakmasaydı. Fa- kat, duygulu bir kadın için bundan daha tabii ne olabilirdi? Samo ms- demki ondan gizli olarak bir eğlen- üye gitmişti, Aysu da onun gittiği yere gitmekte tereddüd gösteremez- di. Her kadın onun gibi hareket ede- cek, onun gibi aldanacaktı. Aysu, Karakurumluların meşhur bir sözü- nü nasıl oldu da unutmuştu! Yerliler: «— Bir işin içine, saray cücelerin- den biri karışırsa, o işte hayır yoktur.» derlerdi. Aysu zindanda bu sözleri hatırla- dıkça, saçlarını yolarak döğünü- yordu. * Cüce, gece yarısına doğru Fatmâ- ya koştu: — Karakurum bülbülü bir daha ötmiyecek! dedi. Onu, emrettiğiniz zindana attırdım. Ve koynundan bir anahtar çıka- rarak, imparâtoriçenin medimesine uzattı: — Buyurunuz zindanın anahtarr- m... Fatma, kulaklarına inanamadığı kadar, gözlerine de İnanamıyordu. Cüce, bu işi bu kadar çabuk ve kolay mı yapmıştı? Fatma anahtarı aldı: — Samonun haberi var mı? — Hayır. Tesadüfler de yardım etti. Samo henüz eve gelmemişti. Aysuyu kandırdım, araba ile getirir- ken, yoldâ başına bi kepenek geçi- Terek, bağırmasına meydan verme- den saraya getirdim. Iskaralı zinda- na attım. Artık müsterih olabilir. siniz! Fatmanın gözleri ışıldıyordu. Samonun sevgilisi ıskaralı zinda- na atılmıştı. Fatma, cüceye vadetti- ği hediyeleri verdi: — Onun yüzuna senden başka kim- se glimiyecek, Yiyeceğini kapının de- diğinden versinler. anlıyor musun? Cüce hediyeleri alarak Fatmanın dizlerini öptü, yavaşça odasına çe- küldi. O gece «Karakurum bülbülü; nün evinden kaldırılarak, saray zindanı. na atıldığını sarayda ve şehirde hiç kimse duymamıştı. Fatma; — Artık Samoyu elde etmek için ortada bir engel kalmadı. Diye seviniyordu. Bir eğlenti gecesi... Turakina sarayda çoktanberi mün- zevi denecek kadar sessiz yaşıyordu. Oktay hanın matemini tutan impa- ratoriçenin yüzü nadiren gülerdi. Aradan iki yıl geçmiş, matemler, iztırablar unutulmuştu. Turakina o gece sarayda bir eğ- lenti hazırlatmış; bu eğlentiye Kara- kuruma yeni gelmiş olan kabile reis- lerinden bazılarını ve bir kaç yaban- cı elçiyi de davet etmişti. Samo o gece de bu toplantıda gö- ze görünmüyordu. - Belliydi ki, o, im- paratoriçenin gözünden iyice düş- müştü, Büyük bir salonun ortasına kuru- Jan sofranın etrafı minderlerle dol durulmuştu. Ziyafette yüz kişiden fazla davetli vardı. Bir çok kimsele- rin gözü, bu kalabalık arasında Sa- moyu araştırıyor, göremeyince hay- retini gizliyemiyerek, yavaşça ya- nındakine: — Acaba ben mi 0nu?... Diye soruyordu. Moğol imparatorları böyle ziyafet gecelerinde umumi sofraya oturmaz- lar, tahtının yanında kurulan kü- çük bir masa üstünde yalnız yiyip göremiyorum bir çok taze yemişler ve yemeklerle doldurmuşlardı. Fatma o gece imparatoriçenin di- zinin dibinde oturuyor, etrafında do- kuz cariye âyakta imparatoriçeye hizmet ediyordu. İmparatoriçe yemeğe başlamadan, davetliler yemeğe el uzatamazlardı. Turakina âdet yerini bulsun diye bir lokma geyik kızartması yedikten sonra, davetliler de yemeğe başlamış- dardı, Davetliler arasında bulunan Uy- guristan beylerinden birinin impara- toriçeye diyecekleri vardı. Fakat, Sa- Tay teşrifatçısı vasıtasile iki kere ha- ber gönderdiği halde Falmadan menfi cevab geliyordu. Uygur beyi ertesi gün memlekejine dönecekti. Nedimeden menfi cevab alınca fena Çekof, imparatoriçenin yanına git- mişti, Çekofun - kuyumculuktan başka - bir marifeti daha vardı Azerbay- can, Çeremiş ve Gürcü kızlarını rak- sa alıştırmakta mahirdi O zaten Rusyada da bu işle meşgul olmuş; çok zeki ve becerikli bir adamdı. Ka- rakuruma ticaret mâksadile gelmiş, kuyumculukta büyük kâr gördüğü için, mücevher ticaretine başlamış ve nihayet Oktay hanın ölümünden bir yıl önce saray hizmetine alınmıştı. Çekofun sarayda yetiştirdiği kız- lar o kadar güzel raksediyorlardı ki, Oktay han zamanında sık sık yapı- lan saray eğlentilerine iştirak #de- bilmek için, Karakurum asilzadeleri saray teşrifatçısına ve imparatörice- nin nedimesine avuç dolusu paralar vermekten çekinmezlerdi. Çekof, Mo- ğol sarayına son üç yıl içinde hayat ve hareket getirmişti. Eğer Oktay han ölmemiş olsaydı, Moğol sarayı dünyanın en eğlenceli saraylarından biri olacaktı. Turakina, kocası kadar sefahete ve eğlenceye düşkün değildi. Zaten yaşı da ilerilemiş, kocasının ölümün- den sonra kendisine bir durgunluk gelmişti. Siyaset icabı olarak bazı toplanlı- Jar yapılmamış değildi. Fakat, bun- larda sadece yemek yenir, konuşu. Tur ve dağılırlardı. Eğlenmek İsti yenlere: — Imparatoriçenin matemi var. Derlerdi. Çekof: — Bu mâtem bakalım kaç yıl sü- Diye alay eder dururdu. Çekof, Turakinadan gizli olarak, saray teş- rifatçısı ile birlikte mahrem eğlenli- ler yapmaktan ve Çekofun yetiştir. diği kızlar: oynatmaktan geri dur- mazlardı. O gece, ilk defa olarak, Gürcü ve Çeremiş dilberleri de raksedeceklerdi. 'Turakina, Çekofa şu talimatı ver- mişti; Kızlar oyunlarını bitirdikten sonra dağılmasınlar. Onları bu gece nca eğlönmek istediği anlaşılıyordu. Çekof yerlere kadar eğilerek: — Başüstüne, imparatoriçem- Deyip çekildi ve kızlara, raksa baş- Yamaları için, uzaktan parmağile işaret verdi, Vezir Çutsay, davetlilerin sofra- sında bulunuyordu. Uygur beyi bir aralık Çulsaya sordu: — Kızların raksı çok sürer mi? — İmparatoriçenin isteğine bağlı- dır, Hoşlanırsa, çok sürer, hoşlan- mazsa, biraz döndükten sonra çeki- bip giderler. Uygur beyi başını sallayarak ho- murdandı: — Tanndan dilerim, hoşlanmasın da çabuk defolup giteniler... Karakurum asilzadelerinden bir kaçı bu sözü duyunca, kaşlarını ça- tarak, Uygur beyine bakıştılar: — Bu ne tuhaf adam! Herkesin dört

Bu sayıdan diğer sayfalar: