10 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

10 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BURSA MEKTUPLARI Yolmeselesi ehemmiyetle) daşın: öldürdü tedkik ediliyor Elde 143 bin lira var, halbuki her sene tamir için 700 bin lira lâzım Mudanya - Bursa yolundan bir görünüş Bursa (Akşam) — Bursa, öleden- beri şöseleri bol vilâyetler arasında sayılır. Fakni turizm faaliyeti İnki- şafa başladıktan sonra, Bursada yol meselesi, ehemmiyetli bir mezvu ola- rak ele alınmıştır. Vilâyetimizdeki yolların uzunluğu 810 kilometreyi bulmaktadır. Fakat bu yollar, bir taraftan yeni şoseler yapılması, diğer taraftan da tamire aynlan paranın azlığı yüzünden, de- vamlı bir bakımdan mahrum kaldığı için, bir çok yerleri bozuk vaziyet tedir, Bu seneki yol faaliyeti, bu itibarla esaslı bir programa ihtiyaç göster- miş ve bozuk yolların onarılması, bi- rinci plânda yer almıştır. Bunun için, muhtelif yollarda çalıştırılan mükellef amele İle, devamlı ve prog- ramlı tamir teşkilâtı kurulmuştur. Bu postalar, Bursa « Karaköy, Bur- sa - Bilecik, Bursa - Bandırma ve Bursa - Balıkesir istikametnideki yol- larda faaliyetle çalışıyorlar. Yol ta- miri itibarile Bursa, bilhassa bu ay- larda bir yol seferberilğine girmiş vaziyettedir. Vilâyetin bir senelik yol tahsisatı 243 bin Ilradır. Bu paranın yüz bin Mirası -üç sene müddetle, Mudanya - Bursa asfallinin yıllık taksitlerine verildiği için elde ancak 143 bin Ira kalmaktadır. 143 bin lira İle 810 ki- lometrelik yolun tamirini karşıla mak mecburiyetine mukabil, yolların esash sekilde devamlı tamiri elbette mümkün olamıyor. Çünkü böyle bir tamir için 700 bin liraya ihtiyaç vardır. Yapılan bir hesaba göre, Bursa yollarının normal olarak senede 101 kilometrelik kışmı tamire muhtaçtır. Eefsiks 'No. 34 SEViLEN KADIN Hele son cümleleri okuduğu vakıt, dudaklarında vahşi bir tebessüm belir- di: »— Aptal herif!... Benim gibi bir ka- dının eline böyle bir silâh veriyor... Şunda aklın zerresi yok!» Odasına tekrar girdi. Üçüzlü ayna- sının önünde soyundu. Vücudünü gu- rurla seyretti. «— Kârata.. « diyordu. « Düş şimdi peşime bakalım... Amma, yağma yok... O ahmaklığım kalmadı. Sana eskisi gi- bi bağlanır mıyım? Yaptıklarını asla unutmıyacağım... Ettiğin fenalıkların cezasını bulacaksın...» Gündelik elbiselerini sırtından çıka. np atıncaya kadar kısa bir zaman içinde ne yapacağını kararlaştırmış bulunuyordu. O gece de yatağına yal. nız başına girdi. Bir taraftan öte tara- fa döndü, durdu: Gözüne saatlerce Uyku girmedi. Dimağında bir şeyler kurdu. Halbuki mevcud tahsisat ile bu mik- darın ancak yirmi kilometrelik kıs- mıni tamari etmek kabildri. Diğer kı- sım, kâmilen ihmal eğilmek duru- mundadır. Bu şekilde Bursa yollârım düzgün ve bakımlı bulundurmanın zorluğu ve imkânsızlığı kendiliğinden mayda- na çıkar. Onun İçindir ki, alâkadar lar, bu vaziyeti Nafia Vekâletine bil- dirmişler ve Bursa yollarının müda- faa, ekonomi bakımlarından olduğu kadar, turistik mahiyeti cihetinden de ehemmiyetini belirterek, devletçe yardım yapılması lüzumunu izah et- mişlerdir. Bu vaziyete müsbet cevap verileceği ümid olunmaktadır. İnşa halinde buulnan Mudanya - Bursa asfaltinin ikmaline büyük bir gayretle çalışılyor. Asfalt dökümü, fasılasız olarak devam ettiği için, yo- Tun kısa bir zamanda biteceği anla- şılmaktadır. Gaziantep mebusları halkın dertlerini dinliyorlar Gaziantep (Akşam) — Gaziantep mebusları Dr. Abdürrahman Melek, Ahmed Aksu, Bekir Kaleli, Dr, Meh- med Ali Ağakay, M. Şahin, Nuri Pa- zarbaşı, ve Ömer Asım Aksoy bir haf- tadanberi şehrimizdedirler. Mebuslarımız Hatay kurtuluş bay- ramında Hatayda bulunduktan son- ra İslâhiye ve Kilis kazalarına uğ- ramışlar, orada halkın dilek ve ibti- yaçlarını dinliyerek 27 temmuz per. şembe günü şehrimize gelmişlerdir. Mebuslarımız her sınıf halkla ayrı ayrı temasta bulunmakta arzu ve di leklerini tesbit etmektedirler, Hafta içinde Paşarcık ve Nizip ka- zalarını da ziyaret etmislerdir. izin aldı. Saat bire doğru bir fotoğraf- çı dükkânına girdi. Orada kendisini tanıyorlardı: — Buyrun Seza hanımefendi... Ye- ni bir resminizi emrediyorsunuz, değil mi? — Hayır, hayır... — Ne ârzunuz var efendim?... — Bir ricada bulunacağım. — Emriniz baş üstüne, Genç kız, Vehbinin mektubunu çan- tasından çıkardı. — Bunun kopyasını istiyorum. — Kopyasını mı?.. Derhal efendim.. Sanırım, bir sir olacak... Fakat emin olun küçük hanım, ben sır küpüyüm... Birşey sızdırmam... — Hemen anladınz... Görüyorsunuz ki, size itimadım var... Onun için ter. | cih edip sizin dükkânınıza geldim... — Allah ömürler versin... Gevezö fotoğrafçı boyuna söylenip duruyordu. İki dakika sonra mahud mektup objektifin önüne konulmuştu. Yarım saat bile geçmemişti ki, genç kız işinin m döndü. Ertesi gün “vebal | AKŞAM Sarhoşlukla arka- İzmirin Işıklar ar köyünde bir EYE İzmir (Akşam) — Bornova nahiye» sinin Işıklar köyünde bir cinayet ol. muştur. Sebep, sarkoşluktur. Nured- din ve arkadaşı Mustafa, köy kahvesi- ne giderek oturmuş, orada Abdullah oğlu Aliyi görmüş ve ötedenberi ara- ları açık olduğu için üzerine hücum etmiş ve fena halde dövdükten sonra bıçakla da tehdid etmişlerdir. Ali, kahvenin arkâ kapısından kaç- mağa başlamış, Nureddin ve Mustafa da peşine takılmışlardır. O sırada bir silâh patlamış, Mustafa boğazından kurşunla yaralanarak derhal ölmüş- tür. Bidayette tabancanın ortadan yok edildiği görülmüşse de yapılan esaslı tahkikatta tabancanın, Nureddine aid olduğu anlaşılmıştır. Otopsi yapıla- rak Mustafanın boğazına, saplanmış olan mermi, çıkarılmıştır. Nureddin ve Ali yakalanmışlardır. Tahkikata de- vam olunuyor. Nureddinin, tâbanca- anı Aliye attığı, fakat sarhoşlukla kendi arkadaşı Mustafayı öldürdüğü anlaşılmıştır. Erzincan haberleri Bu sene Erzincanda sıcaklar her seneden fazla Erzincan (Akşam) — Bu yil ilkokul- lardaki 1938 - 1939 ders yılına alt ser- gilerde bir çok incelikler görülmekte idi bu sergilerden Gazipaşa ilkokuluna âid sergileri kalabalık bir seyirci kafi. lesi gezmiş ve takdir etmişlerdir. Bu mektepten bu yıl yetmiş çocuk me- zundur. Vilâyet veteriner müdürü Abdurrah- man Eroğlu Sivas veteriner müdürlü- güne, Giresun merkez baytarı Nahit Altanda Erzincan veteriner müdürlü- güne tayin edilmişlerdir. Bay Abdür- rahman Sivasa uğurlanmış yeni vet riner müdürü de Erzincana gelerek vü» zifesine başlamıştır. Elâzık orman müdürü bay Emin mıntakası dahilinde bulunan Erzin. Can orman İşlerini tedkik etmek üze. re buraya gelmiştir, buradaki işlerini bitirdikten sonra Elâzık'a dönecektir. Valimiz bay Osman Nuri Tekeli va- nında Kültür direktörü olduğu halde Refahiye kazasını teftişe çıkmıştır. Bu teftişte Refahiyede yapılmakta olan beş smıflı . ilkokulun inşaatını da bizzat görecektir. Erzincanda her yıldan fazla sıcaklar hüküm sürmektedir. Gölgede hararet 36 dereceyi bulmakta ve bunaltıcı bir sıcaklık şehri kavurmaktadır, miş kopyaları çantasına yerleştirerek fotoğrafçının dükkânından çıktı. s4 Yirmi eylülde düğün vardı. Necile, Vehbi ile evleniyordu. Acibademdeki köşk davetlilerle, hattâ davetsizlerle dolup taşıyordu. Civar sokaklar ara- baları almıyordu. Bütün bu gürültü nün içinde çok sevinçli İnsanlar vardı. Fakat hepsinden daha neşelisi, ağzı kulaklarına varan: şişman, kısa boylu bir adamdı ki, yeni yaptırdığı elbise içine sığamıyordu. Bu, Kadri Ahmeddi Heyecanı, neşesi her hareketinden taşıyordu. İşte herşey tamamdı! Kü- çük hanım, zamanın âdeti üzere, kapı arkasından şahidlere «evet. demişti. İmam, nikâhı kıymıştı. Şerbetler içil. mişti. Resmi kayıdlar yapılmıştı. De- mek ki, böylece kendine de binlerce li- ralık servet geliyordu!... Sened cebin- deydi... Hele yeni ailenin bütün para- Yarını daha ilk günden itibaren Vehbi idare edecek olduktan sonra, binlikler doktorun cebinde sayılırdı. Kadri Ah- med böyle tatlı düşüncelerin tesirin- de bulunduğundan harekâtına hâkim olamıyordu. «— Artık hayatta sırtım yere gel miyecektir... Fakat yapacaklar henüz bitmedi...» diyordu. Selmlıkta, haremde saz... Oluk oluk misafirler... Tabla tabla yemekler.. erene beyinin elime Konu Haftalık piyasa Piyasada çıkan asılsız şayialar 5 hracat maddelerinin vaziyeti Bu hafta içinde piyasayı meşgul | den kuru bakla fiatlerinde yükseliş eden şayislar çoktu. Bunlardan biri, Almanyanın 15 ağustostan sonra mal almıyacağına dair çıkan bir haberdi. Bundan başka Alman firmalarının, sattıkları malları geri aldığı bile iddin edilmişti. Bütün bu şaylalar, piyasa- da ümid edildiği kadar tesir yapma- mıştır. Üç dört sene evvel, bu şayla- ların onda biri zuhur etmiş olsaydı, piyasalar altüst olurdu. Şimdi bu heyecanlı şayialara piyasa hiç aldırış etmiyor. Herkes teahhüdlerin! sipa- rişlerini normal bir surette yaparken zerre kadar tereddüd etmiyor. Görülü. yor ki, piyasanın âsabı kuru gürül tülere alışmıştır. Alman firmalarının filân güne ka- dar mal almıyacağı hakkındaki ha- berlere gelince, bunun sebeblerini, pazartesi günkü nüshamızda, <İkti. sadi meseleler» sütununda izah et- miştik, Bu şaylalardan maksad, fiat- leri düşürmektir. Fakat yukarda yazdığımız gibi, piyasa da şayialar- dan pek az müteessir olmaktadır. İhracat maddelerimizin vaziyeti Hububat — üzerine merkezi Avrupaya ihracat artmıştır. En ziyade alıcı olan mem- leketlerin başında Almanya ve Çe- koslovakya (bulunmaktadır. Şarki Almanyada ümid edildiği kadar yu- laf istihsal edilemediği için, Alman- lar, dışarıdan bol mikdarda yulaf te- darik etmek mecburiyetindedirler. Alman zirai mahsulünün ümid edil diği derecede olmadığını dı kaydet- miştik. Hububat ihracatımız, Alman- ya ve Çekoslovakyadan başka İtalya- ya da yapılmaktadır. Kuru meyvalar — Kuru meyvala- rı henüz alivre devresinde tedkik et- mek lâzımdır. Alivre satışlar gerek Karadeniz mıntakasında ve gerekse Ege mıntakasında durgun bir devre geçirmektedir. Bütün ümidler, Fran- sız firmalarına inhisar etmektedir. Fakat Türkiye - Fransa ticaret an- Jaşması müzakereleri hakkında, he- nüz piyasaca malüm bir havadis ol- madığı için, alivre satışlar Üzerine 41ş yoktur. Bir taraftan Almanyanm sipariş. lerini keseceği hakkında haberler çi- karken, diğer tarafdan da, Almanya hattâ İtalyadan yeni yeni siparişler alınmaktadır. Meselâ: Almanya 25 bin kilo tiftik satın almağa taliptir. Bundan başka yulaf ve buğday sa- tm almak için yeni yeni teklifler var- dır. İtalyadan da hububat üzerine ta- lepler devam etmekledir. Bilhassa ku- Tu sebzelerimiz arasında kuru bakla her taraftan aranılmaktadır. Bu yüz- komşu bile neşelenmişti. Yalnız yüre- ğini keder kaplamış biri vardı, Oda bizzat gelin hanım... İçinde gizli bir ses: «— Çok fena hareket ettin!.. Bütün hayatın berbad olacak! - diye ona çı- kışıyordu. - Bu kadar yumuşak başlı- lık doğru değildi. İnsan hayatta ba- zen de sert davranabilmelidir; irade. sine hâkim olmalıdır. Esaret zincirle. rine karşı isyan etmek her medeni in- sanın hakkıdır.» Fakat artık geçmişti. Tamiri mümkün olmiyan bata işlen- miş bulunuyordu. Biran içinde bir fenalık hissetti. Oda- sına giderek kâpanmak arzusunu duy du. Köşkün avlusunda lândo hâzırla- nıyordu. Hanım sultanın kızı, toru- nunu, izdivacı müteakip bu karma- karışık düğün evinde bırakmak isteme- mişti, Avrupalı bir zihniyetle bir bal. ayı inzivası tertiblemeği münasip gör- müştü. Bunun için de dâmadının evi- nin civarındaki çiflik ona en münasip yer görünmüştü. İşte, düğün devam edip dururken, Iândo kendilerini bu patırtanın orta- sından alacak; üç dört saat ötedeki çifliğin inzivasına götürecekti, — Sizi biri görmek istiyor, küçük hanımcığım... Bir hizmetçi, gelin hanıma yakla. Son günlerde yulaf İ 10 Ağustos 1939 devam ediyor. Son günlerde fiat 3 buçuk kuruştu. Netice itibarile, Al- manya ve İtalyadan, her zamankine nisbetle daha çok mat talep edilmek- tedir. Esasen bunun aksini düşün- meğe de sebep yoktu. Gıda maddele- rine muhtaç olan bir memleketin, klering vasıtasile bizden mal alması kadar kârlı bir iş yoktur. Bunu dai- ma hatırda tutarak, şaylalara -inan- mamalıyız. Nitekim birkaç gün evvel, Piyasayı biraz olsun tereddüde sev- keden haberlerin kuru bir şaylia olduğu meydana çıkmıştır. Bu sene fındık mahsulü bol ve ka- re itibarile iyi olduğu için, fiallerin ne mikdar üzerinde duracağını tah- min etmek güçtür. Meamafih fat leri düşürmek için fındık hakkında da dedikodulara tesadüf etmek müm- kündür. “Meselâ Almanyenm Türki. yeden fındık almıyacağı şaylası gibi... Kuru üzüme gelince, bu sene üzüm mahsulü geçen seneye nisbetle-azdır. Böyle olmakla beraber üzüm için de alivre satışlar yok gibidir. Maamafih İngiliz firmalarının bu sene bol mik- darda üzüm alacağından o behsedil- mektedir. Bu havadisler tahakkuk edecek olursa esasen, az mikdarda olan mahsulümüzün elimizde kalmı- yacağına emin olabiliriz Dokuma ham maddeleri ve deri — Son günlerde bin türü şayialara rağmen, en çok satılan mal tiftik; ve yapağıdır. Bu maddelerin askeri ha- sırıklarla büyük bir alâkası vardır. Alâkadarların verdiği malümala gö- re, Almanyada tiftik ve yapağılardan battaniye, kışlık elbiseler yapılmak- tadır. Deriye gelince; İtalya, Almanya, Çekoslovakya . derilerimizin birinci derecede (o müşterisidir, Eskicilern kullandığı küçük, fersudo deri par- çaları bile Almanyaya tevkedilmek- tedir. Eğer bu küçük deri ihracatı daha ziyade inkişaf edecek olursa €s- kici esnafı deri bulamıyacak... Yiyecek maddeleri Yağlar — Yağ bu sene gene paha- Yı olacaktır. Daha bu mevsimde Trab- 2on yağlarının kilosu 75 - 50 kuruş- tur. Alâkadarların söylediğine göre, bu sene Kars yağları müteahhidler tarafından satın alındığı iyin İstan- bula gelmesine imkân yoktur. Kars yağları, İstanbul tiyatrosunda nâzım rol ifa etmekteydi. Peynir fiatleri de ucuz değildir. Dışarıdan çikolata İma'ı için süt tozu gelmediğinden süt tozu abrikaları, peynir imal etmemektedir. Halbuki süt tozu fabrikalarının peynirleri ipi- (Devamı 12 nci sahifemizde) H.A, şarak böyle söylemişti. — Kim?.. — Bilmem... — Görsün. — Fakat «Bu kalabalığın ortasında olmaz...» « diyor. Tenha bir yerde gör- mek istiyormuş. Şimdi Necilenin karşısında, zamanın mütevazi çarşaflarından birini giy- miş, tül peçesini yanına doğru açmış, genç bir kız dürüyordu. Onunla kar- şılaşınca, gelin hanım, dimağındaki düşünceyi dağıtmak, gülümsemek te şebbüsünde bulundu. — Nedir? — Hanımefendiciğm, ben terziyim. — Ha... Evet... Affedersiniz. İçinde fena bir hissi kablelvuku var dı. Tahakkuk etmediğine memnun ok du. — Niçin beni böyle tenhalara ça dırttınız? — İtizar için efendim... Patronuma bir seyahat elbisesi ısmarlamıştınızZ..« Fakat fevkalâde çok siparişler aldığım müz için erarinizi biraz gecikerek yeris ne getirdik, Böyle bir zamanda bur& ya geliyorum. Affimizi rica edeceğim. Bu sözleri söyliyen Sezâdı. i Bir şeslongun üzerine yarı matemi rehklerile, siyah ve gri ile süslenmiş bir seyahat elbisesi serilmiş duruyor« du. Seza: (Arkası varj

Bu sayıdan diğer sayfalar: