3 Eylül 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

3 Eylül 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Lehistan arazisinde Türk unsurları Karayim Türkleri bugün halâ Türkçe konuşmaktadırlar «Türklük» mecmuasının bu hafta 6 nc sayısı intişar etti. Türklüğü alâkadar eden mevrular üzerinde hassasiyetle duran ve salâbiyetli âlimlerden mürekkep kadrosi- | e munlazaman neşriyatına devam eden bu kiymetli mecmuanın son nüshası da evvelkiler gibi şayanı dikkat yazılarla çıkmıştır. Folonyah müsteşrik Pr. Dr. A. Zayonç- kovski «Lehistan erazisinde Türk unsur- lar başlıklı şayanı dikkat yazısına Du nüshada da devam etmektedir. B, İsmali Hâmi Danişmend «Osman oğullarına isnad edilen sahte milliyetler» İsimli yarısında «Osmanlıların aslı mese lesi. etrâfındaki terini vesikalar göster- mek suretile müdafaa ediyor. Gene bu nüshada Hüseyin Namık Or- kun'un «Yenisey yazıları», Nureddin Ar- dıç'ın «Harputta Selçukilerin son devir- lerine ald bir kitabe» başlıklı yazıları var- dır. B. Hüseyin Sadeddin Aref'in vTürk musikisi kimindir» mevzulu etüdile »Ekinli | Said paşanın hatıratı. ve «Süryani Mi- kail vekayinamesi. devam etmektedir. Türklüğün müsteşrik o Zayonçkovski'nin erazisinde Türk unsurları. isimli şayanı dikkat yazısından bu kıymetli hakkında bir fikir vermek üzere aşağıdaki parçayı naklediyoruz: Dolmabahçe sarayındaki müze daire- #inin duvarında asılı köcaman bir harlta- yı zannedersem artık görmiyen bir ferd kalmamıştır. İşte o haritaya bakanlar, gerek Asya ve gerekse Avrupa'nın muhte- Hf memleketlerinde Türk ırkına mensup bulunan o mifletlerin lehçeleri hakkında kolaylıkla malümat elde edebilirler. Bu haritada gösterilen 3 numaralı yer- ler Karayim Türklerinin Lehistanda sa- kin oldukları: «Trokls, «Vilnos ve «Lüçk şehirleridir, ki buralar Türk dilinin gazp memleketlerinde münleşir olduğu en uzak noktalardır. İşte şimdi bu Karayim Türk- Jeri hakkında da okuyucularımıza kısaca malümat vermek isterim. Yukarıda gösterdiğimiz Tatarların iskâ- Dına aid vakalar muhteli moktai nazar- lardan Karayim'lerin Lehistan'dak! mazi- sini hatırlatıyor. Tatarlar gibi bunlar da Litvanya'ya Gran-dük (Vitold) tarafın» dan XIV üncü asırda Kıpçak ve hemhu- dud olan Kırım üzerine yapılan sefer- İerde getirildiler, Hakikati hade Tatar- larda olduğu gibi Karayimlerin iskânına dair verilen imtiyazın neden ibaret oldu- gunu © bilmiyoruz, fakat bunları daha XV inel asrın evallinde «Troki> ve «Lâçke şehirlerinde toplu ve teşekkül etmiş bir halde (o görüyoruz. (O<Lüâçke civarında aKrasnas (Kızıl Dağ) mahallinde kendileri- Tefrika No. 58 «Lehistan | bu nüshasında Polonyah | makale | yimlerin kendi dillerini Kırım Tatarlarından | ne «Pola Karainovskles (Karayim Tatar- lan) tesmiye edilen erazi, veriliyor. Bu isme XVI - XVI inci asırlardaki vesaik- le tesadüf oOölunür. Litvanya'nın eski paytahtı olan «Trokis kasabasında ken- dilerine mahsus bir idareleri ve bu İda- renin de kral tarafından verilmiş bir çok imtiyazları vardı. Karayimler tarlalara, ve büyük çifliklere malik bulunuyorlardı. Memleketin müdafaası maksadıyla mun- tazam. askeri bölükler ve Litvanya prens- lerine mahsus muhafaza alayları teşkil ediyorlardı. Karayimler de Tatarlar gibi Lehistan'a Kıpçak grupuna mensup olan Türk leh- çesini getirdiler. Fakat Tatarlar gibi li- sanlarını tmadılar. Bilâkis şimdiye kadar bu dille konuşuyorlar ve âyinlerin- de de ayni dili kullanıyorlar, Belki de bu son nakla Karayimlerin kendi dillerini böylece muhafaza etmelerine en büyük s€- bep olmuştur. Bu lisana ait tedkikaflan Karayimlerin daha XII üncü asırda Mogol istilâsn- | dan evvel bu dille konuştukları meydana | çıkarıyor. Binaenaleyh bazı salâhiyettâr olmıyan | müelliflerin tasavvur ettikleri gibi Kara- | almış olmaları nazariyesi doğru değildir. Hakikati hajde Karayim dili ister şarki, yâ- Bi Kırım Karayimlerinin ve isterse garbi, yâni Lehistan Karayimlerinin lisanı ol- | sun, öyle eski kelimeler ve morfolojik ş€- killer ihtiya ediyor ki bunlara Kırım Ta- tarlarının dilinde aslâ tesadü! olunmadığı halde umumiyetle XI - XII üncü asırlar- da yazılıp muhafaza edilen bir çok Kip- çakça ve Kumanca eserlerden ve bilhassa «Codex Cumanicus. ta hakikatin tefsirini tabii bir surette bula- bilmek ve ayni zamanda bugünkü Kara- yimlerin Türklüğe ciheti mensubiyetlerini tayin etmek için, Karayimlerin daha orta- zamanlarda cenubi Rusya, yâni Kıpçak steplerinde bir veya muhtelif Türk taife- leriyle birleştiklerini kabul etmek lâzım- gelir. Bunlar kim olabilirdi? İşte mesele asıl burada kalıyor ve bu suale bugün kati bir surette cevap vermek mümkün olmu- yor. Âlim bundan sonra Karayım Türkleri- nin yerleştikleri bu yeni toprakta lisan ve kültür hususunda (o yaptıkları tesirleri kelime mukayeselerile tebarüz ettirerek makalesini şöyle bitirmektedir: Görüldüğü veçhile Şark kültürünün te- siri Lehistan'da pek büyüktü ve izleri şimdiye kadar Kaldı Menşeli intişarları Türk olan bu unsurların tarihinde en tuhaf hâdiselerden biri kendileri Lehlere di), kiyafet, âdet ve saire verdikleri halde ekseriyetle kendilerine mahsus şark husu- #iyetini kaybedip «fikren ve lisanen: Leh olmalarıdır. Fakat oynadıkları tarihi rol şerefli bir roldür; Daha ilim sahasında çalışan hakiki müsteşrikler olmadığı bir zamanda Şarkla Garp arasında bir vasi- tal münasebat olmak şerefi onların payi- na düştü. SEVİLEN KADIN Fakat karı koca, kendi odalarına uy- durmasiyon bir tahtaperde yapmış- lardı, Kızlar, bunun arkasından ken- di odalarına geçiyorlardı. Suzan bu koridor gibi yeri geçer- ken kalbinin çarptığını hissetti. Az daha bayılacaktı. Zira taarruza uğradığı esnada, o gü- rültü, patırtı ve heyecandan, para me- selesini düşünmemişti. Serserilerin parasına da göz dikeceklerine ihtimal vermiyecek kadar safdildi. Çırpındığı, inlediği ve haykırdığı için heriflerin para hakkında aralarında konuştuk- larını farketmemşiti. Lâkin yabancı adamı tarafından kur- tarılınca ve şimdi burada, kendini aile ocağında bulunca eli cebine gitti. Bütün kazancının, üstüne titrediği, kuruşunu esirgediği paranın yerinde ler estiğini gördü. Şimdi ne yapacaktı? Bu kayıbını na- mi izah edecekti? Biran duraladı. Ne diyecekti? Zaten geçim sıkıntı- 8 çekerlerken şimdi halleri ne olacak- Bİ Nakleden : ( Vâ Nü ) mişti ki, tahta perdeye vurulan bir tıktık zavallıyı fena halde ürküttü. Ayni zamanda kalın, çatlak, gayri memnun bir ses diyordu: — E... Ne var bakalım?... Neye öy- le ayağının ucuna basarak geçiyor” sun? Kızcağız: — Vakit pek geç te... - dedi. — Ne çıkar bundan sanki?... Gece yarısı hesap görülmez mi? — Evet, evet... Fakat yarına olsun. — Peki, yarına!... —Allah rahatlık versin. Suzanın sesi heheyecanlıydı, titri- yordu. Erkek cevap vermedi, Yalnız biraz homurdandı ve yatağında bir taraftan bir tarafa döndü. Kızcağız, odasının kapısını derhal kapadı. Zayıf bir ses; — Sen misin? - diye sordu — Evet, abla. Mumun ışığı bu küçücük ini âydın- | Jattı, vi cidden oda değil, indi, bu- yu da üç buçuk me AKŞAM Havza kaza ve köy halkının dilekleri Her köyün muhtarı kazaya gelerek Samsun mebuslarına ihtiyaçlarını bildirdiler Havza (Akşam) — Kazalarda hal- kın ihtiyaçlarını not eden Samsun mebuslarından Amiral Fahri Engin, Meliha Ulaş, Naşit Fırat, Ruşen Bar- kin; Süleyman Necmi kazamızda bü- Yundukları müddetçe halkın dilek ve ihtiyaçlarını dinlemişlerdir. O gün bütün köylere tebilgat yapı- larak muhtarlar celbedilmiş, ve her mulitar köylerinin ihtiyaçlarımı sâ- yın mebuslanmıza bildirmiştir. Evvelâ söz alan Ereli köyü muh- tarı odünsuzluk yüzünden pek fazla sıkıntı çektiklerini, mikdarı kâfi ya- kacak odun kesmelerine müsaade edilmesini ricadan sonra, başlıca ihtiyaçları olan köy mektebinin önü- ne (1500) metrelik yerden su getir- mek için masraf tutarı olan 2000 lira için vilâyet bütçesinden yardım di- ledi. Bu cihet mebuslar tarafından not edildi. Kale köyü muhtarı köylerinin uzak olduğunu ve püncann köylüye 40 pâradan idare etmediğini, pancarın 60 paradan yapılmasını ve pancarın şehire nakli için fabrikanın kendile- rine araba vermelerini rica etti. Bu hususta pancar muntaka âmiri ile görüşüldü ve not edildi, Kamlık köyü muhtarı &öylerinin büyük olduğunu, sırf kendi köyleri- ne yalnız bir köy kâtibinin verilme- sini rica etti, Mebus Amiral Fabri İ Engin bu ciheti kaymakamla görüş- tü, Kamlık köyüne ayrıca bir kâtip verilmesini muvafık buldular, Son zamanda Kamlık köyünde boğmaca namı verilen bir hastalık zuhur etti- ay içinde on dört mü, elyevm devam eden bu hastalığın önüne geçilmesi için tedbir alınmasını bildirdiler, bu cihete fazla alâkalanan saylavlar Iâzım gelen tedbirlerin alınması hu- susunda hükümet doktoru ile görüş tüler, Bu hastalık için lâzım gelen iliçların Avrupadan getirtilmesi hu- susunda not ederek yakın zamandâ bu ilâçların teminini vaad ettiler. Kaza merkezinden bir vatandaş, Havzada bir orta okulun bulunma- yışı bir çok çocuklarımızın cahil ka). masına ve bu okulun bir an evvöl ya pılması hususunda lâzım gelen yar- dimin esirgenmemesini rica etti, Bu cihet kaymakam ve Hayvzalılar İle gö- rüşüldü, Kaza halkı ve köylüler orta- mektep yapılacak masrafların kendi- leri tarafından verileceğini bildirdi- ler. Ve iki yıl evvel mektep iken şim- di hususi muhasebe dairesi olan bü- yük bir binanın 5000 lira sarfile ta- mir edilip bir ortaokul yapılması ka- rarlaştırıldı. reyi geçmiyordu. Işık ve hava küçük bir pencereden içeri girmekteydi. Kizcağız bu pencereye yaklaştı. Uzun zaman düşünceli bir vâziyette kaldı. Baktığı bu sokak fa onun ha- yatı gibi hareketsiz, mânasız ve tat- sızdı. Suzancık yorgundu, bitkindi, uyü- | yacak zamanı da azdı. Fakat yatıp is- tirahat etmeği aklından geçirmiyor- du. Aç olduğu halde, demin nasıl kar mını doyurmak için sofra başına Otur- madıysa şimdi de soyunarak yatağı- na girinek istemiyordu. Belki de hayatında ilk defa ola- rak mukadderata isyan ediyordu. Onu zayıf bulup üzerine saldıran, bu- nunla da kalmayıp parasını aşıran insafsız haydudlara beddualar savu- ruyordu. —Öhö, öbhö... Hemşiresi, mahzenlerin koytulu- gundan geliyormuş intiba veren öksürüklerile sarsılmağa başladı, Ve, sordu: — Ne yapıyorsun orada Hiç. — Hiç olur mu?... Haydi, yat... Mu- munun ışığı beni rahatsız ediyor. Uyuyamıyorum, Suzan: — Peki! . diyerek itaat etti. Yavaş yavaş elbiselelni çıkardı. Ev. 1 Kapıyı kırdı mı ? Mahkemelerde Suçlu mahkemede “ Kırmadım , kendisi açtı ,, diyor Cerrahpaşada geceleyin bir kadı- nın Kapısını kadını döğmek ve yaralamaktan maznun Hayri adında bir sabıkalı yâ- kalanarak adliyeye teslim edilmiştir. Davacı elli yaşlarında Feride adın- da bir kadıncağızdır. Dün asliye dördüncü ceza mahke- mesinde yapılan muhakemede Feride davasını şöyle anlattı: — Cerrahpaşada odalârı ayrı ayrı kiraya verilen bir evin bir odasında kocâm Hurşidle beraber oturuyoruz. Karşımızdaki oda da maznun Hay- ri kiracıdır. Evvelki gece kocam evde yoktu. Ben de kapımı kilitleyip ya- tağıma yattım, Uyku arasında gü- rültü duydum, uyanınca kapımın tekmelendiğini anladım. Ben yatak- tan kalkıncaya kadar dışarıdan vu- rulan tekmelerle kapı kırıldı ve Hay- ri sarhoş bir halde içeriye girerek bana küfür etmeğe başladı. Benden ne İstediğini sorunca büsbütün hid- detlenerek üzerime atilip tekme, yumrukla vurdu, yüzümden yaralan- dım. Beni döğerken mütemadiyen: «Ben esrar içtim, İstediğimi yaparım, Bu evi yıkarım, her tarafı parçala nm.» diye bağıra çağıra küfür edi- Trakya arıcılık Kirarak odasına girip | Arıcılık kursuna devam edenler maki ne ile arı almak usulünü öğreniy: yordu, Kendisile aramızda geçmiş bir mesele de yoktur, Bu hareketinin sebebini bilmiyorum. Sorguya çekilen maznun Hayri ise davacının iddiasını tamamile redde- derek: saat on birde önünde bir Ke tanıdığımız Ayş var. İçeride kiracılardan dayetin odasında im söyleyiniz de buraya gelsin Ben yukarıya çıkıp kiracı Hi sordum: «Ayşe benim odamda değil. Belki Feridenin odasındadır.» dedi. Ben de Feridenin odasına gidip ka. pıya vurdum. Biraz sonra Feride kalk kıp oda kapısını açtı. Ayşe adındaki kadını aradığımı söyleyince birdenbi- re hiddetlererek bağınp çağırmağa, bana küfür etmeğe başladı. Kendisi- odama çikip gittim. Sonra' pol ber vermiş, beni kaladılar, ki aslı yoktur. Bana 1 ediyor. Dedi. Şahidlerin çağı için muhakeme başka güne bırakıldı kursu Edirne (Akşam) — Arıcılık kursu ziraat müşaviri B. Şevket Arının neza- retinde Kösehamza ve Sarayakpınar köylerinde 50 şer 80 şar olarak toplu bu- lunan fenni kovanları ve makine ile arı almak usullerini görmüş ve bunlar Üzerinde çalışmıştır. Kursa devam edenler bu hafta içinde şahadetnamelerini alarak köy ve kasabalarına döneceklerdir. Kursa devam edenler arasında Üç te kız vardır. boynu, endamı göründü. Bir iki el darbesile gür ve tabii şekilde kıvırcık saçlarını omuzları üzerine dağıttı. Çoraplarını çıkardı. Hiçbir süretle tenkid edilemez mevzunluktaki ba- Cakları göründü. Bu güzel vücuttan yorgunluk aki- yordu. Ablası, karyolanın kenarına dirse- ğini, avucuna da karışık saçlı başını dayamış, kocaman ve hummalı göz- lerile kemşiresini seyrediyordu. Azabı bu kıza karşi şuanda kal binde merhamet hissi mi duyuyordu? Yoksa . veremlilerde kıskanmak hu» yu vardı - onun güzelliğini ve sıhha- tini mi kıskanıyordu? — Saat kaç? - diye sordu. Suzan, 120 kuruşluk çalar saatlas yaklasıo baktı, — isiye yirmi var' - dedi. — Yok canım... Demek ki terziha- nede senin canını çıkarmağa karar verdiler. -—— Ne yapalım? Yarına kadar mut- Jaka bitmesi Jâzımgelen bir iş vardı. — Aptal kiz! Kolay şekilde hayat sürmen pekâlâ kolayken böyle alnı nın terile ekmeğini amelevari çıkar- mana şaşıyorum, — Nasıl? Haydi haydi... O kadar saf ol MA yalar RA lere * İsigiriy yatla ner 24 01 Jar, kadınlar nasıl yapıyor, dikkat et- medin mi? Civarında dolaşan erkek- ler elbette sana da takılıyor, söz atı- yorlardır. Onların oltâlarına yakalan- mış gibi görünerek sen onları oltanla tut! — Abla,.. Gene mi? — Gene mizi yok... Söyledim, söy- Jüyorum, daha da söyliyeteğim... Ba- na kaç erkek demiştir ki: «Suzanın yerinde başka kız olsa ortalığı kırar! O avanak dikiş dikip para kazanma- ğa uğraşıyor. Son gördüğüm sefer, Mithat da böyle soylüyordu, Diyor- du ki: «Kardeşinin kulağını bük, ak- ını başına toplasın! . Beni dinlesin. Bak, ona ne hayatlar temin ederim!; Kızcağız «Mithat; ismini işitince: — Abla!... Sen o adamı tanıyor- sun demek? - diye haykırdı. Hasta kızın yüzünde acayip bir ifa- de belirdi. — Çoktandır tanırım! - dedi, - Ha, söyliyeyim sana, bak: O Mithat- tan insan kendini korumalı, Senin etrafında dönüp duruyor. Kopuğun biridir, Yaman haydud ruhludur. Şa. yed günün birinde seni yakalıyacak olursa başına felâketler açar, Başına büyük işler açabilir. Suzan yatağa yaklaştı. Usullacık “(Arkası var) ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: