3 Şubat 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

3 Şubat 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Aleksandr . Düma ——— y 6 40 —a aa M. dö Trevil, her zamanki sehbet arkadaşlarile birlikte salonuunda oturmuş, konuşuyordu Madam Bönasyö dedi ki: —AHİ Allahım! bütün mâahalle- yi ayağa kaldıracak.. Bonasyö uzun müddet bağır- dı. Fakat onün bu bağrışı her zaman vaki olan bir şey olduğu için Fossoyö sokağında — hiç ehemmiyet veren olmadığı gibi, son zamanlarda şöhreti poek te iyi kâlmiyan, evine kimsenin gelmediğini gören — tahafiyeci dahaşiddetle haykırarak sokağa fırladı ve yaluna devam ettikçe Bakk sokağından doğru sesi boğuk boğük geliyordu. Madam dedi ki: — Gitti, artık yola çıkmak sırasıdır. Cesaret, dostum, fakat en ziyade İlâzim olan tedbiri elden bırakmamak ve kraliçenin selâmetini düşünmektir!. — Onun ve sizin, müsterih olunuz, güzel Konstans. Onun teşekkürüne müstahak olduğumu ispat edeceğim. Fakat bununla beraber sizin aşkınıza lâyık ola- “Genç kadın bü söze güzel yanaklarını kaplıyan kırmızılıkla cevap vermişti. Bir kaç dakika sonra Dartanyan, üzün bir kılı- cın kınını pek te gizliyemiyen büyük bir müntoya sanlarak, çıktı. Madam onun arkasından ba» bakış — Sşıkinin bir kadınınki- sini dönünce kadın diz. çöküp — Allahım! Kraliçeyi ve be- ni sen himaye etl. - XIX Sefer plânı Dartanyan doğru M. dö Tre- h: n yanına gitti. Kardinalin ü olduğu görülen şu mel'- ün yabâncının kardinsli hemen ikaz İ düşündüğü için kaybedecek bir dakikası olma- n kalbi sevincinden çen bu fırsat e e 'dn esnasında ö icap ıı.ııhweıiu:hnıı- Tümata vakit kalmadı. Kusura fnız, Şu ziyafeti - veriniz, :“ I— paşa ile İttihadçıların arası açılmıştı. Paşa bu / söyle- yw mebusu — Cavidi lâniğe gönderdiler ve Selânik askeri kulübünde de bir. heye- can uyandırdılar. — Böylelikle Cavidin verdiği konferansın he- yecan ve hırslarile ordu da işin — iÇİne parmağını soktu ve Kâ- > mil Paşa da sadaretten çekilip ut fıçısı üzerinde oturur sayesinde hem şeref ve hem para - kazanabileceği gibi en yüksek bir faydası da kenditini candan sevmekte bulunduğu bir kadına yakınlaştırmış bulunma- sıydı. Bu fırsat kondisi için Al- lahtan istemeğe cesaret edeme- diği ani bir nimet olmuştu.. M. dö Trevil, her zamanki sohbet arkadaşları ile birlikte, salonunda bulunuyordu. Konak- ta daimi bir ziyöretçi gibi tame lan Dartanyan doğruca Trevilin hususi odasına çıkarak — mübim bir mesele hakkında görüşmek istediğini bildirdi. Dartanyan ödayâ gireli beş dakika olmadan Trevil geldi. Dartanyanın yüzünde beliren se- vinci ilk bakışta farkeden kur- naz kumandan yeni ve mühim bir vak'a zuhura gelmiş bulun- duğunu açıkça anlatmıştı. Dartanyan yolda iken, kendi kendine, sırrı Trevile açmak mı veyahut hususi bir işinin tesvi- yesi için bir kaç gün izin iste- mek mi muvafık olacağını dü- şünmüştü. Andak Trevilin kendisine her Zzaman dostluk gösterdiğini, krala ve kraliçeye karşı her zaman hürmet beslediğini ve kardinale karşı ise daimi bir düşman öl- duğunu gözönüne getiren deli- kanlı her şeyi kendisine söyle- meğe karar verdi. — Genç dostum, beni mi istedin z? diye Trevil sordu. affedileceğini ümitederim. — Söyleyiniz bakalım, sizi dinliyorum? — Mesela kraliçenin tamus ve hayatına tâallük ediyor. — Ne diyorsunuz? diyen Ti: revil yalnız olup — olmadıklarını tetkik eder gibi etrafına bakındı ve sonra meraklı gözlerini Dı tanyana dikti. k — Demek istiyorum ki, efen- dim, tesadüf eseri ölarak bir sırra vâkıf oldum.... — Bu Brra hayatınız. kadar Ordu her şeye - karıştırıldığı için vaziyet gittikçe vehametini gösteriyordu. Fedakâranı millet cemiyeti reisi Mevlânzade Rifa- tin çıkardığı Serbesti — gazetesi ile Derviş Vahdetinin reisi bu- Tanduğu — cemiyeti Muhammedi- Hin — naşiri efkârı olan Volkan adlı gazete bu çeşid hallere Ateş savurüyorlardı. Onlar İs- tanbula gönderilen avcı tabur: lıııııın-dı atıp tutuyorlardı. Mmeşrutiyetteh — üç sene kadar evel Bülgar ve Rum gibi unsurların 'çıkardığı siyasi çete- lerin en ziyade rol oynadıkları mıntakalarda suf takibat ile meşgül olmak üzere üçüncü orduda üç avcı taburu teşekkül etmişti. 2, 3, 4üncü avcı tabur- ları, bir numaralısı ikinci otdu- da idi. Yukarıda arzettiğimiz gibi İş. tanbulun gidişi gidiş değildi. Bu bir çok vatanperverleri dü- şündürüyordu. Barut fıçısı üze- azz tatup saklıyacağınızı —ümit ederim, delikanlı, — Fakat kraliçenin bana tev- di ettiği bu işte yalız — sizden yardım göreceğimi bildiğim için size açmağa mecburum efendim. — Bü sır size mi âittir? — Hayır, elendim, kraliçenin sırrıdır. — Onu bana söylemeniz için haşmetli tarafından — müsaade verildi mi? — Hayr, efendim, bilâkis çok ketam - olmaklığım tavsiye edildi. — O halde bana karşı niçin müttehem — vaziyette giriyorsu- nuz? — Çünkü, söylediğim gibi, siz olmayınca bir iş göremet. Ve maksadımı bildirmezsem siz- den İstiyeceğim şeyi kabul et miyeceğinizden korkuyorum. — Delikanlı, sırrını sakla ve benden istiyeceğin şeyi söyle.. — M. dö Essarttan bana on beş günlük bir izin almanızı ricâa ederim. — Ne zaman? — Hemen bu akşam. — Parislen gidecek misin? — Bir vazile peşinde gidi. yorum. — Nereye gideceğiniti söyli- yebilir Misiniz? — Londraya. — Oraya gitmenizi menet- mekte kimsenin menfaati var mı? — Müvaffakıyetimizin önüne “geçmek için kardinalin dünyayı Teda ödeceğini Zannediyorum. — Ya'mız mı gidiyorsunuz? — Yalnız gidiyorum. — Şu hâlde Bondiden dişa. rıya çıkamazsınız; bunu size Dö Trevil tamım hâkki için Söy- lüyorum.. — Niçih; efendim? — Öldürülürsünüz!.. — Vazilem uğrunda ölmüş olurum. — Evet, fakat vazifehnizi ya- pamıyacağınızı da düşününüz. — Hakkınız val — Sözüme iyi dikkat ediniz. Bu gibi mühim işlerde muval- rinde oturur. gibi her vakit İs- tanbulda bir isyanın başgöster. mesi bekleniyordu. Üçüncü ordu kumnandanlığise cemiyet mutabik kâlnışlardı. İstanbala açılacak mebusan meclisini muhafaza et- mek ve ayni zamanda çıkacak isyan Ve irlicar baslırmâk için eşkiya tak plerinde yıpranmış bu avcı taburları gönderilecek- tir. Harbiye Nezareline yazıldı, İstanbulda bunlara yerler tahsis edildi. Ve günün birinde bun- ların bepsi vapurlara bindirile- rek İstanbula gönderildi. Mahmud Şevket paşa valilik- ten ordu kumandanlığına geti- rilmişti. Fakat cerbezeli takım- dan olmadığı ve dikkat nazarı celbedecek bir hâdise de vukua gelmediği için paşa da kendi- sini gösterememişti. Selânikte intişar eden ve — meşrüliyetten sonra başına bir yeni kelimesi ilâve edilen Yeni Asır gâzeteşi verilen direktif dahilinde - ara. KaLİ B ANANOLU ı Halk Diyor ki: |Su borularından çekilen ıztırab Anadolu gazetesi yazı işleri direktörlüğüne; Sayın bayım, Dün akşami eş dostla bülüş- tuk. Allah ne verdi ise yidik, | içtik, saat te göce yarısını bul- du. Şakırlılı yağınur altında fa- kirhanenin — yolunu tütmak — ve ördek misali sallana sallana, yahud da salına salına yol kes: mek oldukca mühim bir mesele idi. Bereket versin, bir arkada- şın şemsiyesinin kenarına iltica etmek bahtiyarlığına mazhar ola- bildim. Bir omuzüm ve © omuzum- dan amüden aşağı inen bir hat- tım hariç tarafı yağmura mMmaruz olmak üzere vücudümün — diğer aksamı islânmaktan — masundü. Fakat iki adımda bir saçakla- rin üst başlarında açıkta bira- kılan (nizamata — nazaran sm borularla lâğıma kadar inditi- mesi mecburi olan) su borula- rından çağlıyan misali inen bol su, ne şemsiye dinliyordu, ne de çadırl. Evimin önünde de en - son sapartayı yedim. Çünkü bizim evin borusu da ayni vaziyette idi, Ben bunu Allah bir az pa> YA verirse, tamir ettireceğim. Fakat ne olur siz âlâkadarların nazarı dikkâtini celbetseniz de onlar topumuzu birden bu bo- rüları bir ân evel islaha - bizi metbur etseler.. Saygılarımla. Halid Cankurtaran ——— ——— ——— fak olunmak için dört kişi gi- rişmelidir. — Ohl Haklısınız, efendim. Fakat Atos, Portos ve Aramisi biliyorsanuz. Onlara inanıp inan- muyacağımı da siz bilirsiniz. — Bilmek istemediğim sırn onlara da söylememek şartile.. — Biribirimize ilimada — ve ber şeye karşı birlikte canımızı fedaya yeminimiz var. Bundan başka bana itimadınız olduğunu onlara söylerseniz. bana karşı itimatsızlık gösteremezler. — Onlara on beşer günlük izin verebilirim; — meselâ: Atos bentüz yaralarından rahatsız ol- duğu için Forj sularına gitmek, Portos ile Aramis ise arkadaş- larını bu vaziyette yalnız bırak- mak istemediklerinden birlikte bülunmaları için izin tezkeresi göndermekle de seyahatlerini münasip görmüş olurum. — Sonu var — ç gibi her vakit İstanbulda bir isyanın hşgöıtemesi bekleniyordu. Cemiyet tedbirler alıyordu sıra havadis kısımlarında (or- dumuz kumandanı Mahmud Şev- ket paşanın Tophane kuman- danlığma tayin - kılındığı habor alınmıştır) gibi yazılarla paşanın eline papucunun verilmek iste- nildiği anlaşılıyordu. Bu avcı taburları — İstanbula giderkea bunlar çiçek gbi giyi- nib, kuşanıp vapura bindikten sonra Şrıhtımda on binlerce hâk kın dinlediği ilk azimkâr nut- kunu Mahmud Şevket — paşa söyledi. Paşa, askerlere diyordu: —Sizi İstanbula gönderiyorum. Orada da gerçi bir ordu asker vardır. Onlar talim ve terbiye- lerile meşgal olacaklar, siz va- zile göreceksiniz. Millet Mecli sini muhafaza edeceksiniz. Onu her türlü tehlikeden — sıyanet edeçeksiniz. Sonra Kanunuesa: siye yan bakanları, günün birin de isyan edecek olanları, mes” rutiyoği - burpalamak istiyenleri kedi 5 ah g—a güü DĞĞRĞÜRÜĞÜMERüR eee d NASREDDİN HOCADAN — ( ektupları Fser — Derin bir samimiyet içinde yol arkadaşlığı yaptığımız Ha- fiz Durmuşu size bir az daha yakından tanıtayım: Davgenamın - Çakalovamı kö- yünde bir gün herkesi — ilgilen: diren bir haber dolaşmıştı: — Süleyman onbaşının karısı Dudu; acayip bir ecinni doğur- mMüş.. Bu haberi alan herkes evve. 1â bir “selâmün kavlen, okuyor, ondan sonra da, yeni doğan eniği görerek kendisine tarif etmesi için, — derhal — karısını Süleymân onbaşının evine gön- deriyordu. Süleyman onbaşı tezek çıba- nından, yani İrengiden ölmüş, karısını dört aylık gebe birak- mişti. Zavallı Dudü; kocasının acısını karmındaki arslan — gibi yavrasunun — hayalile — dindiri- yordu. Altı ökkalık dipdiri bir. be bek bekliyen Dudu kadının nihayet doğurma günü geldi ve binbir çeşid sancı meydana çıkan şey; işte bu frengi mahsolü oldu. Eğri, büğrü bir vücud, yamık, yamuk bir heshe.. Fakat ne yapılabilirdi? Alla- bın takdiri bu idi, Dudu kadın, bu acayip oğ- lanon adım Dürmüş koydü. Artık dürmüş — büyüyordu. Yedi, sekiz yaşına yelâyi 2a- man Çakalovası köyü çocuk- larının maskarası olmuştu. — Durmuş, uleeen!.. — Heee,, —Auğı"w- başından Süleyman — gilin tarlaya deve uçmuş.. — Hadi varak ta görek.. — Durmuş, ulecen! — Hoece. reyi büsbütün sersemleştiriyor- du.. Günün birinde Çaükalovası köyüne hakikaten ulemadan bir zât geldi. Keskih hnefesi ve yüirmi Üç kulaç derinliğindeki bilgisile her tarafta birdenbire iştihar eden bu iİmam efendi cidden yaman okumuşlardandı. Davimarkanın Fransada oldu- gunu, — Londranın — Üsküpten, katırla, dört saât mesafede bu- landuğunu, Amalikaya Tefenni kazasına bağlı Hortumlar köyü- nün alt yanından geçen pati- kadan gidildiğini, Çnimaçinin Kafdağının arkasında olduğunu netelerden, hangi - kitablardan öğrenmişti. Cerideyi eline alınca heceler, hecelemez öyle söktürüşü — var- dı ki, insanı bayran ederdi. Yüz şişkinliğine, hamur tah- tasını herifin yanağına dayıya- rak, okür, İrengiyi tezek du- manı ile büznillâh iki nefeste geçirirdi. İşte bu hoca bir gün sokak- ta Durmuşa rasgeldi. O; Alla- hin sevgili - kullarının — saratça RUT K DUZMGK SAT MA DS bilâmerhamet — öldüreceksiniz. Mürteciler bir gün gelir de size karşı durmak istetler ve hatta yanıbaşlarında bir de ordu bu- lundurabilirler. -Düşmanlarımız. çoktur diye sakın korkaklık gös- termiyeceksiniz. Sizin ordu ku- Mandanınız olan ben yıldırım gibi gelir, sizi kurtarır ve kilı- nıza ilişenleri derhal asarım. — Sonu var — biçimsiz, vücudçe perişan ©b ması lâzımgeleceğini “Elmarta- val fi saydı zurna-kaval, — kita- bınin 174 üncü sahifesinde oku- duğunu su gibi - hatırlıyordu. Mademki bu çocuk bu — derete çirkin, bu kadat — biçimsizdi; mühakkak Allahın sevgili — kul. Tarından biri olacaktı. Telâş ve heyecan içinde ço- cuğa sokuldu: — Adın ne senin? — Benim ha?.. — Hi — Durmuş... — Hocaya gittin mi? — Aah.. — Benimle yörü bağalım. Kalkala ve idgamımaalgunne ilimleride çok derin olduğu için yumruğu — yumruk goö, — kasabi gassab bi şeklinde talâffüz bu- yaran imam efemdinin sevincine pâyan yoktu. Yürüdü'er ve ikisi de yan ya. na köy camünin duvarına yas- lanarak çömeldiler. Hoca çok dalgndı ve dalgin- lığından muttasıl, şehadet par- mağile, büraunu karıştırıyordu. Nihayet imam efetidinin dü- şüncesi bitti va kendisine -deve nalbanda bakar gibi- bön, bön bakan Durmüşa - hitap etti: — Ben seni ohütüp — ülema etceh.. — Beni ha? — H, seni.. Büban va mı? — — Ahh.. — Anan? — Anam va. — Nirde oturuyonuz? — Evde.. — Ev nirde? — Köyde be.. #a Aman Yarabbi.. Ne mecz v ne Allahlık çocuüktu bu. çocuk muhâkkak Evliyaullahtan * olacıktı. Hoca şimdi Cennetin : anahtarını ele geçirmişti işte.. — Bunuü okütüp ülema yaptı miş yarın âhirette şelantcı hazır de- < mekti. Bu sebeple — dünyada, y mabşer günü affedileceğine emin olarak, zina, livata, giybet, rüş- vet her hâltı edebilirdi. Zaten şitndiye kadar işlediği günah da az mıydı?. İki mecidiye çeyreği için bundan evelki köyde çoban İsmailin karısım boş düşürüp eşraftan Hüseyin âğaya verme- miş miydi? İki köyüun tüşvet mukabilinde dul Fatmanın tar. lasından iki dönümünü, verdiği köy ağası Mustafa sına ilhak etmemiş miydi? Mahkemeye gitmeze kal. kışan Fatima kadını Cehennem ateşile nasıl da tehdit edip kor kutmuştu.. Domuz yobazın bunlar gibi belki beş yüz kepazeliği vardı. Şeriat geniş, Allahın mağli- reti büyüktü. Şu Evliya namze- dini bir defa okuttu mu; — işler elbette tamam olacak, hocanın âhiretteki mevkü sarsılmaz bir garanti altına alınacaktı. Hoca, çocuğu elinden tutunca Muhtarın yanına götürdü, Vazi- yeti ve Durmuştaki Evliyalık is- tidadını ona da anlatarak o ak- şam yatsı namazından sonra ca- mide “Sarık duası, — yapılaca- ğınt bildirdi. Artık köy çalkanıyor, Dur- müşün anası Dudü kadının ağzı kulaklarına — varıyordu. Dudu kadının başına devlet kuşu kon- muştu. h Kırık, çıkık yumurtalara eğn veren Rabbim melere kadir de- gildi?. Allaha, çok şükür, onu bu günlere de yetiştirmişt.. — Devam edevek —

Bu sayıdan diğer sayfalar: