3 Şubat 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

3 Şubat 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Şubat Essi Amer 'kalıların mukaddes hazi. eer * sovan kadın nasıl! öldürüldü? EMIİLY Esrarengiz, eşsiz, ANADOLU çok muh- teşem ve güzel bir kadındı - —. —— — ——— Meçhul bir namlı 8 kurşun sıktı İnkaların, Amerikanın eski yerlilerinin baştanbaşa altınla dolu büyük hazineleri efsane addedilir; fakat bu hazineler üzeriee şimdiye kadar pek çok şeyler söylenmiş ve düşünülmüş ve bu hazineler binbir hakiki maceraya sebep olmuştur. Şu anlatacağımız feci mace- ra da bunlardan birisidir, ve baştanbaşa hakikidir! * ”. Riyo de Janeyroda bir gece., Avenida santral cenubi Âmeri- kanın Şan Elizesi, karanlıklar arasında çizilmiş nurlu bir yol- dur. Bu cadde baştanbaşa ve ek çok elektrik ampullerile aydınlatılmıştır; baştanbaşa zevk ve eğlence yerlerinden mürek- — Meşhur dilber ve Riyo de Janeyroya bir. bakış keptir. Her gece bu caddede binlerce zengin ve maceraperesi, binlerce dalavereci, soyan veya soyulan burada kendisine kıs met, zevk veya İş arâr. İ aö » ç k—ı'âınü. Gazıb ve âıeî xglgıı- mek, erkek avlamak için azami bir dekoltelikle, ritmik yürüyüş- lerle bu caddede dolaşırlar, zevk yerlerinde eğlenirler! Bu- rada herkes, -hsm de istisnasız olmak üzere- medeni yani Av- rupâal kıyafettedirler, nazik, ki- bar ve mültefit görünürler; fa- kat bütün bunlar zahiri ve pek ince bir cilâdan başka bir şey değildir, bu kibarlıkların, bu medeni kıyafetlerin arkasında korkunç bir vahşet ve kabalık gizlidir. Sekiz el silâk? Kopabanka oteli, muazzam we lüks bir eğlence yeri, arzın belli başlı batakhanelerinden birisidir. İşte bu gece, bu ote- lin önünde büyük ve lüks bir otomobil durdu. Bir Prusya askeri gibi baştan başa sırmalı elbiseler giymiş olan şoför, gene bir Prusya ne- feri gibi dimdik tavırlarla oto- mobilin kapısını açtı. Ötomobilden bir kadın indil Bu bir kadın değil, bir ha- rika, baştanbaşa ilâhi bir şe- kil ve hatt ahengi, bir insan kızında tenasuh etmiş bizatii şi- irdirl Asfalt üzerine geçtiği zaman göklerden yere inmiş bir yıldız gibiydi. Güzel bir kürk altında olmakla beraber, çıplak, olgun ve dolgun omuzlarının güzelliği gece bile gözden kaçmıyordu. Genç ve çok güzel kadının arkasından, — otomobilden bir erkek indi. Genç kadın erkeğe döndü, erkek ona sokuldu ve |kadın sadece: — Ne güzel bir gecel Dedi. Fakat bu ses, güzel olduğu kadar sert ve haşin idi; bu gü zellikte çok korkunç bir sertlik vardı. Bu ses, şehrin diğer insanlarının seslerinin ayni, gü" zellik içinde kabalık arzedi- yordu. H, Tam bu sırada, bir tabanca- nın acı ve korkunç - patlayışı sekiz defa, biribiri arkasına duyuldu. düç “ve çok güzel” kadınm beyaz kürkünde biraz, pek az “kün Şöründü; genç ve güzel ka- dın, henüz açık bulunan otomo- bilin kapısına doğru bir adım attı, kapıya tutunmağa muvaf- fak olamadan orac ğa, otomobi- lin çamurluğu dibine yıkıld, kaldı. Genç kadın yerde iki sani- yelik seri bir ihtilâçtan sonra öldü. Bu sırada otomobilden iki erkek daha indi; bunlar da ta- bancalarile havaya ve rasgele beş on defa ateş ettiler. Facia, bir şimşek süratile yar yılmıştı. Bu bir sürü tabanca sesle- rinden halk telâş ve heyecana düşdü; pek az bir zaman içinde otomobilin ve yerde ölü yatan genç kadının etrafında yüzlerce meraklı insan toplandı. Büyük ve lüks otelin medhalinden de bir sürü smokinli, mükellef ve suvare elbiseli insanlar akın ettiler, Fakat korutular ve ok İ Eski yerli Amerilkarlara aid bi dukları yerde kaldılar. Nihayet bir kaç erkekle, batakhanenin devi andıran kapıcısı medhalden çıkmak cesaretini gösterdiler, bunların önünde hepsinden kısa boylu, fakat hepsinden cesur bir kundura boyacısı vardı. Bunlar, yerde kanlar içinde yatan genç kadını el ve ayak- İarından, — başından — tuttular, güzel saçlarını yerlerde sürüye- rek, kan damlalarını asfalt üze- rinde sıralıyarak pasaja getir- diler. Ve cesed pasajda yere bıra: kıldığı vakit bir anda — bütün ağızlardan şu iki kelime — dö- küldü: — Emilya Kayossol Emilya, Kayossol Fakat kim öldürdü? Evet, bu maktul ve çok gü- zel kadın Emilya Kayosso, Ce- nubi Amerikanın en esrarengiz kadını, eski Amerika yerlileri Inkaların hazinelerini bulan ve soyan kadıadı. İnkaların hâlâ mevcud olan efradı, bu güzel kadını, cedlerinin muazzam ve mukaddes hazinelerini soymakla itham ediyorlardı. Bu kadın böyle hiç umulm- yan ve pek esrareng.z şekilde niçin öldürülmüştü? Bir aşk cinayetine mi kurban olmuştu?. Yoksa?., İnka ruha- nilerin — bir intikamı mıydı? Eski zamanlara aid hazineleri aramakla meşgul gizli bir ce- miyetin bir hesaplaşması mıydı? Bu ihtimallerden birisini kabul imkânı yoktu. Her ihtimal de ayni derecede kuvvetli ve akla yakındı. Esas itibarile bu kadın baş. tanbaşa esrardı? Bu kadın em- salsiz bir güzelliğe malk, fakat tamamile meçhuldü. Kimdi? Ki- min nesiydi? Bunlar da meç huldü. Niçin öldürüldü?: Biz yuka- rıda saydığımız — ihtimallerden hiç birisini diğerine tercih ede- cek değiliz. Yalnız, hâdiselerin inkişaf şeklini ve biribirini ne suretle takip ettiğini yazacağız. Sayın kariler, bu hâdiselerin teselsül şekline bakarak bu gü- zel ve esrarengiz kadının niçin ve belki de kimler tarafından öldürüldüğünü tayin edebilecek- lerdir kanaatindeyiz. Adem Hasip Adamoğla — Sonu yarın — harabe — — Serbest sütunlar: c — Terbiye sistemi ve son hâdiseler —.. 7..— B. Yunus Nadiye Manisa Ortamekteb muallim- lerinden bir karilmiz de terbi- ye meselesi üzerinde bize bir yazı gönderdi. Serlevhamızda da görüldüğü veçhile, bu yazılar: daki kanaat, doğrudan doğruya yazana aittir, gazetemizle alâ- kası yoktur. Karimiz, hâdise- lerde, daha ziyade bizzat mu- allimin mesuliyetini aramaktadır. Makale şudur: Son yıllarda okullarımızda gö" rülen acıklı hâdiseler dolayısile gazetenizde ve diğer gazeteler- de çıkan yazıları okudum. Bu yazılarda hastalık çok güzel teşhis edildi. İlâç olarak da okullarda maddi cezanın kabul edilmesi bulundu. Bunun üze- rine bir sual sormama müsaa- den'zi dilerim: Öğretmeninden fena not alan çocuk ceza verilm yeceğini, bi- naenaleyh öğretmenine her türlü tehdidi yapmaktan kendisine bir zarar gelmiyeçeğini düşü- nerek mi, yoksa bu hareketinin doğuracağı akıbeti az çok he sap edip ne olursa olsun diye mi yapmıştır? Eğer kendisine ceza verile- ceğini ve bundan bir kötülük geleceğini düşünerek yapmışsa, bu cezanın şöyle veya böyle olması düşüncesi onu bu hare- ketinden alıkoyamıyacak, bina- enaleyh ilâcımız hastalığı gide- recek yerde — artıracak — de- mektir. Sonra maddi cezanın çocuğu çalışmağa sevkedeceği, çalışan çocuğun fena not almıyacağı, binaenaleyh böyle müessif hâ- diselerin bu suretle önleneceği düşünülüyor. Bunu da anlıya- madım. Şimdi çocuklarımız çalışmı yor mu sanıyorsunuz? Öyle ise çok aldanıyorsunuz. Çocuk; ça- lışmanın — lüzgumuna in ik hem de her devirdekinden da- ha çok çalışıyor. Buna rağmen muvaffak — olamıyor. Sebebini soruyorsunuz? Pek basit. Fakat pek acı.. Muvaffakıyetsizliğin sebebini hep çocuğa, program- lâara, terbiye sistemlerine yük- löyor, bir kısmını olsun “kendi Üzerimize almayı hiç istemiyo- ruz. Bir az da kendimizi, yani çö- cukla uğraşanları - ele Bana sorsanız: Çocukların çalı- şıyor mu? Evet. Derim. Çünkü hemen hepsi de verdiğim ek. zeyleri istediğimden fazla meş- gul olarak yapıyorlar. Sınıfımda bir ders evel verdiğim vazifeyi yapmadan gelen çocuk yüzde biri geçmez, amma iyi yapan çocuk da o kadar azdır. Çalı- şıyorlar da neden muvaffak ola- miyorlar? Ben iyi öğretemiyo- rum da ondan. Bir ders evel verdiğim muadeleleri iyi anla- tamadığım halde çocuğa çalış- ması için temrinler verdim. An- lamadığı şeyler üzerinde çocu- çalışmasını - istiyoruz. Anlıyabilmesi — için kitap mı okusun? Onun da bir metodu var. Bu mıtodu öğretemedimse? Coğrafya öğretmeni ile ko- nuşsak o da bize mevzzuu çok geniş — anlattığını, — ortaokalün üçüncü sınıfına verdiği suallerin cevaplarını lisenin on birinci sınıf coğrafya ve kozmağrafya- sında bulabileçeklerini söyler, Öyle ya çocuk gidip kütüpha. nelerde bu kitapları bulup oku- yacak, Aanlayıp - suallere cevap verecek. Bu şart içinde Çocuk coğrafyadan dönerse kabahat kimin? Kimyacıya sor, fizikeiyi dinle, Sakılfa v Büyük köy hikâyesi ”— Billür Köşk Sevgili, köylü kardeşlerime armağan YAZAN: Nezihe Muhiddin ği Onu karşıdan görüp acıyan şen ve güleç Fadime, koca ninenin yanına yaklaştı. Bu Fa- dime kız yaman kızdı. Kasa- bada açılan okuma — odasına koşarken, ne korku tanımış ne de yağız ninenin kof nasihatle- rine kulak asmıştı. Sözlerine kulak asmadığı için şimdi çıtır çıtır cerideler okuyan Fadimeyi sihirbaz diye sevmediği ve bu yüzden araları şeker renk — ol duğu halde artık çok dolup ta- şan içini dökmek için güler yüz göstermeğe çalıştı. Fadime sedelf gibi dişlerini gösteren tatlı gülüşle yağız ni neye yaklaşarak onun kanbur omuzunu okşadı ve: — Gene seni sıtıma mı tutltu yığız nineciğim? Çenen atıyor, yüzün sararımış, Niçin Bayan Gündüzün verdiği hepları yut- madın? — Yağız nine hiddetle: — Ben o büyücülerin verdi. ği afsunlu habları Diye yakasına üç kürdü. Bu söz üzerine Fadime gizli- ce güldü. Çünkü yağız ninenin arasıra büyü yaptığını bilirdi: — Neden böyle gamlı duru- yorsun yağız nine? Yağız nine homurdandı: — Daha da soruyorsun. Dün gece kara karga incir ağacında tam üç defa acı acı öttü. — Varsın ötsün. Ne çıkar yağz nine? Belki hayvancağız aç kalmıştır. — Kız töbe — de? Hiç kara karga aç kalır mı? Ebabil kuş- ları ona cennetten yem taşır durur. — Yağız nine Ebabil kuşu da nedir? — Kız Ebabil kuşuna — dil uzatma, alimallah çarpılırsın: Fadime bir kahkaha attı: — Görüyorsun ya - çarpılma: yorum. Yağız nine sahici bir hayretle Ebabil kuşuna dil uzatan Fadi- menin nasıl olup ta çarpılmadı- ğına şaşıp kalmıştı: — Kara karga işi yoksa in- cir ağacında ötsün, dursua, dünyanın kılı bile kıpırdamaz. — Peki öyleyse boz Puhuya ne diyeceksin bakalım? Bu ge- 9e külhan bacasında — sabaha kadar güldü durdu. — Puhu kuşu da can sahibi. Hayvan belki ayazda üşümüş- hastalığın - tedi programdaki sakat- hıkları, ti stemindeki bo- zuklukları bir bırakıp onu tatbik eden elemanları tetkik etmek faydalı olur sanirım. Hulâsa: Çocuğun - çalışacağı pek âz şey, fakat öğretmenin çalışıp öğreteceği bir Çok şeyler vardır. Ortaokullarda Matematik öğ- retmeni kendisi çalışıp öğret- meden — çocukların çalışmasını bekledikçe, kimyacı Lisede oku- nan formülleri öğretmeğe devam ettikçe, Coğrafyacı Kozmoğral- yadan bahsettikçe çocuklarımı- zin ne çalışmasına, ne de bir şey öğrenmesin; Çocuklar — çalışmayınca fena not almaktan, fena not alındıkça da mücasif hâdiselerle karşılaş: maktan kurtulamıyacağız. M: : Ortaokul Mate- matik öğrelmeni arahim Erçetin isteniyor! Yağız nine o kadar kızdı eğer başkalarını bulup ta d yanacağını ümit etse Fad kızı yanında durâan sopayı pınca kovacaktı. Fakat ne ç kı; artık sözlerine kulak a kalmamıştı. Kalmamıştı am çenesi bir tür türlü susmak miyordu, ne yapsın güleç yüzlü kızcağız ha yanına uğramazsa ne eder — Seni şeytanlar zaptet, Fadime - demekle öcünü ak seni şeytanlar bağlamı bim kusurlarını bağışlasın... Fadime kız Yağız ninenin ruşuk elini tutarak: — Bırak bunları da de Yağız nine yüreğindekini di; at bakalım, kara karga, | puhu; manası nedir bunların Z' Mais Şulkir r şümde gördüm; yoğacak.. — Ya? Niçin-âcaba? Gü hımiz nedir ki? — Günahımız mı? Günah zm değil, amma kzım işte ( ların, o zalimlerin şerrine 1 ruyoruz.. — Hangi zalimlerin Yağız nine? — Hangi zelimlerin olaca Sanki bilmiyorsun, İşte © / lahtan akar suyunu kesip < lap döndürmeğe çalışan -kaf lerin... Fadime bir kahkaha attı: — Onlar Allahın suyunu 4 sib dolab döndürmiyecekler.. — Ya ne edeceklermiş b kalım? —Ne mi edecekler; dutr, anlatayım, yağız nineciğim.. A lahin en mutlü kulları — onla Bay Doğan bu köye nur g recek! — Sus kız sus, Allahın n onu da, seni de kör eder mallah. — İnşallah yakında 0 n sen de görürsün de utanırsın söylediklerinden. — Allah göstermesin banal kıyamet günlerini! İşte bural yazıyorum. Eğer bu imansızi dönme dolablarını yıkıb bi dan defolup gitmezlerse, rali tealaya karşı koymaktan geçmezlerse başımıza — kayr sular yağacak: — Yağır ninem; yüreğ üzüp durmal Onların kurdi ları dönme dolab nedir bili; musün sen? — Ne imiş bakalım? — O Billür köşk... Hani senin ballandıra ballandıra lattığın Billür köşk masalı mu; işte tıpkı onun gibi.. B ondan güzel bir. Billür köl kuracaklar.. Billür köşk kurul bile... Yağız nine kuduracaktı art — Ne hadlerine -diye b riyordü- ne — hadlerine? — Bill köşkü Yemen ellerinde iyi atte alsunlar kurmuşlardı.. pisınin önünde bir dud yerde, bir dudağı gökde zebe gibi bir Arab bekçi val Adamı tutunca iki bölük ede — Tabil bizim fabrikanın pıcısı Beşir ağa gibi değil Amma bizim Beşir ağa, gü yüzlü, şen sözlü bir babayi: İnsanı iki bölük etmiyor, e leri güleç yüzle selâmlıyor. ” — Kız sus, sen pel, sun? Mübarek Billüf” lere benzetiyorsun?.2“Yethen lerindeki Billür köşküh V tan hanımı, — bir de "Şekkird varmış.. Başlarındaki wltan di lar öyle ışıldarmış ki - bi rın gözlerini kör amiğ| -Arkası aal şerri

Bu sayıdan diğer sayfalar: