18 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

18 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—Adl.- Yazan: Alıluaııdr Düma Dartanyan, otelcinin konuşurken etrafa gezdir- diği şeytanca bakışlarını gözden kaçırmamıttı Dartanyan hiddet ve gazapla dinliyerek bir hâkim gibi kor- kutucu bir tavırla oturdu; Plan- şe-de onun sandalyesi arkasına oturarak -kızgın gözle otelciye bakıyordu. Otelci titriyerek sö- ze başladı: - aklına — geliyor, efendimiz, vak'a şöyle olmuştu: O asilzade ile aramuda ibt> Küf çıktığı zaman at üzerinde durka sizdiniz. — Evet, bendim; herşeyin doğrurluğunu söylemezsca seni hiç affetmiyeceğimi iyi bil., — Lütfen dinleyiniz, herşe- yi anlatacağım. — Dini — Ötelime birkaç arkadaşı le beraber ııılııfıı yahut si- kalpazan geleceği hodan haber verilmişti. Tıpkı sizin atlarınız, sizin hizmetçi.» leriniz, sizin simalarınız tarif » çırılmamıştı, B&ylı tamam bir tarifin ve- Mizin kıyafetine girmiş olan ziğnta memuzları ile kavgaya tukuşmuştu.... ,— Alçak herifl Hep fesatlık genin “başının altında! Bilmi- yorum 'ki, senin işini bitirmek- Bğitme ne mani oluyorl.. — Hüşal Efendim, öyle ©k madığını şimdi anlarsınız. Asib zade arkadaşınız.... — Taşıdığına şüphe olmuyan şerefli “ismini söylüyemediğim için affediniz, çünlgü ismini bilmiyorum.... A- silzadle arkadaşınız iki tabanca kurşunu ile iki adamı yarala- dıktan sonra kılıcı ile kendini müdafaa 'ederek geriledi ve bu esnada benim adamlarımdan birini de » sakatladı ve kılıcını palan ile bana vürarak beni de sersemletti. —- Fakat, alçak mel'un, ne zaman bitireceksin? Atos, Atos ne oldu?... — Efendimize anlattığım gi- bi kendini müdalaa ederek ge rilerken kiler merdiyeninin yar nına kadar geldi ve kapısı açık durduğu için anahtarını alıp kendisini, içeriye kapattı. Ne zaman olsa kendisini yakalıya- cağımızaremin olduğumuz için onu kendi haline bıraktık. — Evet, öldürmek — işinize gelmediği için hapsetmekle ka- naât ettiniz. — Hay Allahım! Hapsetmek mi, efendimiz? Asla, o kendini hapsetti.'Ve yemin ederim ki « kendini kapattı. İki hamlede işini görmüştü; bir adam büs- bütün ölmüş ve iki kişi. ağır surette- iyaralanmıştı. —Ölü ile iki yaralıyı arkadaşları alıp gör türdüler -ve -© zamandanberi onlar hakkında hiçbir. baber alamadım. Bana gelince, aklım başıma igelir “gelmez, doğru kaymakam efendiyegidip olan- ca vak'ayı anlatarak mahpusu ne yapacağımı sordum. Fakat kaymakam efendi şaşalıyarak vak'adanshaberi olmadığını, al- dığım emria kendi — tarafından verilmemiş - olduğunu - ve, bu mrescleye-onun ismimi karıştıra- cak olursam beni - asacağını söyledi. Hata — ettiğim, yanlış bir adamı hapsettiğim ve asıl hapsedilecek adamın kaçmış olduğu anlaşılıyordu, efendimiz. Hükümetin meseleyi hali üze- rine — bırakıvermiş - olmasından büsbütün sabırsızlanan Dartan- yan gene bağırmıştı: — Fakat Atos! Atos! O ne rede? Otelci sözünde devam etti: — Yapmış :olduğum - hatayı kamir etmek istedim, Kendisine tarziye vermek için doğruca kilere gittim. Ah! Elendim, o adam kılığından çıkmıştı, adeta şeytana — benziyordu! — Tarziye teklifime karşı bunun bir tuzak olduğunu anladığını ve — dışar rıya çıkmazdan evel istediği şartların yapılmasını — istediğini söyledi. Kral bazretlerinin —si- lâhşorlarına el uzatmak suretile yapmış olduğum kabahati sak- hyamıyarak şartlarını hemen icraya hâazır bulunduğumu söy- ledim. — Evel emirde, dedi, uşa- gamin — silâhli olarak yanıma gönderilmesini istiyorum. Bu emrini hemen icra ettik; çünkü arkadaşınızın her arzu- sunu icra etmek mecburiyetinde anlarsınız, efendimiz. Kehdisi çok - konuşmamakla — beraber uşağının adının Grimu — oldu- gunu söylemişti. Sonra, Grimu yaralı olduğu halde kilere indi; efetdisi uşağını kilere alınca kiler kapısının iç kol demirini tekrar vurdu, ve bize sesimizi kısıp ötelimizde kalmamızı em- Fetkti. — Pekâlâi Şimdi Atos ne- rede? — Kilerde, efendim. — Nasıl! Sersem çapkın! Na- sıll Onu bu zamana kadar ki- lerde mi” kapattın?... — Hay AllahımiHayır, etene dim! Oau kilere kapattık bal Ab! Onu. dışarıya - çıkarabilir- seniz, bütün —ömrümde * size minnettar kalırım elendim; size pirimiz diye tapınırım! — Demek orada ha? Onu orada bulur muyum? — Şüphesiz bulursunuz, orar dan çıkmak istemiyor ki, her sabah kiler penceresinden - ça- tal ucuna takıp - biraz - ekmek uzatıyor ve istediği zaman da yemek veriyoruz. Fakat, amman Allahım! O aun sarfettiği ekmek ve yemek bir şey - değil! Bir aralık iki hizmetçimle beraber aşağıya inecek oldum, ifrit ke- sildi. Tabancalarını doldurma sesini işittim, hizmetçisi de- tü- feği dolduruyordu. Sonra, ne fikirde bulunduklarımı - soracak olduk, efendi atım fişeği olduğu ve kilere birimiz ayak — basıncıya - kadar kendisi ile beraber- uşağının son fişeğe kadar yakacakları cevabını verdi. . Bunun üzerine kaymakama şikâyete - gittim, o da bana, ne istersen yap, ve oteline gelen — aşilzadelere te- | cayüz etmesini öğren, dedi. Dartanyan, otelcinin yüzünü kaplıyan acıklı hale gülmekten keddini tutamıyarak dedi ki: — Demek ozamandanberi.... — İşte o zamandanberi, - ta- savvur baricinde fena zaman geçiriyoruz; çünkü, — efendim, tekmil kumanyamızın - kilerde bulunduğu malümunuzdur. Şişe içinde şaraplarımız, perâkende şaraplarımız, biramız, yağımız, bakkaliyemiz, pâstırmamız, ve büyük sucuklarımız hep orada; oraya gitmekten menedildiğimiz için yolcularımızın — istedikleri yiyecek ve içeceği veremiyoruz 've bunun için otelimiz her gün batıyor.. Arkadaşınız bit hafta daha ki'erde kalırsa ben de if- lâs ederim. — Ahmaklığının cezasından fazla bir şey değill Bizm gö- tünüşümüzden mevki — sahıbi kimseler olduğumuzu ve kalpa- zan olamıyacağımızı anlıyama: dın mı? — Evet, etendim, hakkımız var, diye otelci tasdik etti; fa> kat, durunuz! Durunuz! Gene bir patırtı var!.. — Şüphesiz, onu gene - biri kızdırmıştır. — Fakat kızmağa lüzum yok, diye otelci haykırdı; otele yeni gelen iki İngiliz asilzadesi var, — Ey?. iz ki, İagilizler iyi şarap bunlar da en iyi- sinden istediler.. Karım, bu asilzadelerin — arzusunu yerine getirmek için, Atostan kilere gir- mek için izin istedi ve oda her vakitki gibi redetti. Abi Alla- hım! Bakınız ne gürültü!.. Dartanyan, hakikaten, kilerin öbür köşeşindeki şamatayı - işi- tiyorda. Ayağa kalktı, önünde otelei ve arkasında — tüfeğini ateş etmeğe- hazır - vaziyette hizmetçisi Planşe olarak ve ek lerini Uğuşturarak vak'a yerine yaklaştı. İki asilzade ateş püskürüyor- du; uzun bir yoldan geldikleri için açlık ve Ssusuzluktan ölü- yorlardı.. Birisi ecnebi şivesile iyi Fran- sızca konuşarak diyordu ki: — Şonu var «« bize tam kırk | Borsa 17-3-938 üzüm — satışları Ç Alıcı KS KS 304 İnhisar ida. 6 12 25 153,5 K. Taner, 12 15 106 Alyoti bi. 11 25 12 50 81 Ş. Remzi 11 50 12 50 24,5 M. J. Ta. 12 75 138 20 C. Kadri — 13 125 18 12 18-D. Arditi 11 50 12 14 J. Kohen 12 125 12 12 2,5 D. K.Yıl. 13 50 723,5 Yekün 238360 — Eski Yekün 239083,5 Umum yekün Piyasa Hatleri 17-3.938 — çekirdeksiz. üzüm orta Hiatleri: nn Na. » 11 50 ge 12 v 13 .« 15 50 Zeytinyağı salışları Gilo Ahıcı — K.S. K S 15000 - M. K.oğlan 35 $000 P. Klark 35 0000 Yekün Zahire satışları Ç Cinsi 1925 Buğday 15 - Nohut 20 Susam 44 M. D. 12 Bakla 238 Kepek 3 383 KentPalamut280 — 480 220 B. Pamuk — 33 41 35 35 Zavallı amele nasıl öldü? —. .—— Çamaltı tuzlasında Japonya için tuz yükliyen İngiliz bam- dıralı Statier vapurunda çalışan deniz amelesinden Bingazili Ömer oğlu Alinin, yaktığı man- gal kömüründen zehirlenerek öldüğünü yazmıştık. Menemen Müddeumumiliğ.nce yapılan tahr kkatta bu vak'anın suçlusu tesbit — edilmiştir.. Tahkikata göre, ölen Ali ile arkadaşları Hasan oğlu İsmail ve Emin oğlu Ali, gece müdhiş soğuk- tan korunmak için beş kilo kömür alarak — yakmışlar ve vapurda yattıkları üç metre kare genişliğinde içinde halat vesaire bulunan bölmeye koy- müşler, — kendileri de burada kömürlerden intişar eden ha- mezı garbondan üçü de zehir- lenmiş, Bngazili Ali, yarganla yüzünü örttüğü için ölmüştür. Diğer iki amele de baygın bir halde diğer amele tarafından görülmüş ve kurtarılmışlardır. Bu zavallıların tuzladaki re- vire — aakledilerek — tedavileri yapılmıştır. Hâdisede kasd yok- sa da vapuru getirten acentanın, iş kanunu mucibince bu ame- lelere yatacakları yerleri temin etmesi lâzımdı. Menemen Müd- delumumiliği, bu noktadan tah- kikata devam - ediyor. Pragdaki komü- nistler. Troçki taraftarları partiden atıldı Prag, 17 (Radyo) — Çekos- lovakyadaki komünist partisinde çok küyvetli bir ihtilâf çık- mıştır. Troçki tarafını iltizam ettik. leri anlaşılan üç yüz kişi, par- tiden çıkarılmıştır. Komünistler lideri Gredval ile Rus sefiri Aleksandrofaki, Moskovaya çağrılmışlardır. Mezuniyet Şehrimiz Tiçaret lisesi Türkçe muallimi B. Hüsnü Türkekula sıhbi vaziyeti sebebile tedavisi 13 50 | | | Mart 18 SREDDİN HOCADAN — ahi iret — ektupiarı. Yazan ŞEYH KÜŞTEK — 49 — Bir gömlek parasına tenezzül eden adam bulunur mu? A — — Efendim, makbuz derler birşey vardır; yani hbııılıuımııı demek., Bir insan verdiğini, al diğini onunla izpat eder. — Kime karşı ispat eder? — Başkalarına karşı.. — Demek ki siz hülâ iki bin sene evelki zihaiyeti taşıyorsu- nuz yabancı mösyö. Burada uylı şey yoktur, herkes doğru . Hem rica ederim, bu kadarı kâfidir. Verdiğiniz para- ya mukabil mutlaka bir kâğıt almak istiyorsamız paranızı ia- deye mecbur olacağım. Çaresi yok; buradan da uzak: laştık. Biraz evel arzettimdi ya; A- merikada muazzam Zırnık fab- rikalarım — vardır. — İzmire de zırnık ibraç ederim. Buradaki müşterilerimden birisi yolladı- gim malın 113 gram noksan olduğunu iddia etti. Pardon.. 113 gram değil; 113 kilo.. Bunlar - olabilir. — Malüm a; Fransızlar ticarete (Vol organize) yani “tanzim edilmiş sirkat , derler. İnsan mal satarken biraz tartısından, — biraz kalitesinden aşırmazsa işin içinden çıkamaz. Bizim fabrikada da böyle bir şey olmuş amma mademki mal teslim alınmış; mesele yoktur, paraları tamamen ödemek lâ- zimgelir. Mesele, bu bakımdan gücü- me gitti. Hazır buraya kadar gelmişken onu da intaç edeyim dedim, müşterinin ınığııııııı gittim. Adııalız bııi pokl.ı* karşıladı ve talebime cevaben: — Alınmamış malın parası ödenmez Dedi. Canım sıkıldı. Sokağa hırlar, hrlamaz duvardaki telsiz telefon deliğine yanaşarak -bu. defa alo demeden » bağırdım: — En meşhur avukat kim- dir?. — Cezacı mı, hukukcu ıı? — Hukukçu.. — 461 numaralısokakta bay Deniz.. Çek şoför oraya. Kaymak gibi asfaltlı beton yolların üstünden kayıyoruz. Ne olur bir defacık sallansak ya. Üç dakika sonra oradayız. — Bir işiniz mi var etendim? Bu suanli soran güzel bayana hayran, hayran cevap veriyo- Tüm: — Evet bayan, avukat bay Değizi görmek - isterdim. — Bea, onun — muaviniyim. Kendisi bugün tayyâre ile Kay- seriye gitti. — Şu halde sizinle konuş- malıyım.. — Evet efendim.. Meseleyi anlattım; derin, de- rin dinledikten sonra cevap verdi: — Haksızsınız efendim. Hak. sız dava deruhte edilemez. Güldüm. — Fakat bayan; ben milyar- der bir adamım. Size çok yük- sek vekâlet ücreti verebilirim. — Vekâlet ücreti mi? O da he demek? — Para.. — Para mi?. * Fakat efendi; siz, beni ne zannediyorsunuz? — Hakkınız değil mi bayan? Avukatsınız. İş deruhte edecek ve mukabilinde para alacak- Sınız.. için ikl #y mezuniyet verilmiştir. Bayaa güldü: — Çok iptidat telâkkileriniz var mösyö; dedi, bir avukat, ancak hakkın ihkakına delâlet için iş deruhte eder ve deruhte ettiği işe mukabil para almar, — Efendim? — Para almaz diyorum size; a. — Anladım bayan, anladısı Siz de doktorlar gibi. — Tıpkısı.. — Öyleyse müsgade büye: runuz, gideyim. Dava açmaktan vazgeçiyorum.. — Güle, güle müsyö. Hay canına. — Bari- biraz çare şıları gezelim. — Tercüman. -— Mösyö.. — Gömlek vesaire almak is- tiyorum, çarşıya gidebilir miyiz? — Emredersiniz. Lord hat retleri.. Çarşıya.. Aman ne issiz çarşı.. Isaız demek te yanlış olacak. Çünkü mağazalara giren, çıka« nın haddi, hesabı yok.. -Bina- enaleyh 1ssız değil; sessiz. de- meli.. Neyse.. Otomobilden inerek bir mağazaya girdim. L. İçeride patton, tex gâhtar, bilmem ne, hiç kimse yok.. Müşteriler diledikleri şeyi istedikleri gibi alıp gidiyorlar. Merak ve endişe içinde ter- cümana sordum: — İstediğimizi kime 'ıöyliyı— ceğiz? — Hiç kimseye Lord cenap- » Ne Pat '—: HııelT,ğÖılek. — Çok güzel efendimiz, lüt- fen benadenizi takip buyurunur.. Yürüdük.. Asansörle üçüncü kata çıktık. Burası gömlek şu- besi imiş. 35, 36, 37, 38,.39, 40, di, 42, 43, d4, 45 numara sra, sıra gömlekler.. Her numara gömleğin dur- duğu yerde fiat levhaları, Hiat levhasının yanında da bir kutu asıh... Tercümanın yardımile 41 maralı bir gömlek ılduıq gene tercümanın irşadı üzerine Parasını duvardaki kutuya attım. — Kuzum Bay tercüman; bu- rada gömleği alıp da parasını kutuya atmıyan bulunmaz mu?. —Aman Lord cenapları, na- sıl olur?, Yer yüzünde aldığı mâalın parasına tenezzül edecek insan bulunur mu?. — Belki bulunabilir... — İmkânı yok — efeadimiz; böyle birşey tasavvur dahi edi- lemez. Aman Yarabbi.. Hem gömleği alacak, hem de para: sını kutuya atmıyacak öyle mi?. — Evet.. —- Ah Büyük Allah; olamaz Lord hazretleri; böyle birşey kat'iyyen olamaz... — Sonu var — Danimarkalı delege dün hastanede öldü Cebelüttarık, 17 (Radyo) — ( Taragon ) Himanında ihti'âlci tayyarelerin attıkları bombalarla batırılan (Şranuel ) adh İngiliz vapurunda bulunarak ağır sus rette yaralanan köntrol deleges Danimarklı (Maçen), bugün has- tanede ölmüştür. Bir kaza İkiçeşmelikte kâranlık sskak- tan geçen seyyar satıcı Fethi oğlu Al, ayağı kayarak düşmüş, başından yaralanmı ştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: