13 Mart 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

13 Mart 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Meşakkat ve macera sanat yılı nasıl geçti? Kendi trupumla ilk oyunumu, EdirneVapı harıcindeki «Kazıkhbağ» da verdim. Balkan muharebesine kadar vaziyet böyle devam etti. Daha sonralan, Hilâl tiyatrosunda eczacı Kâzım, tuluat piyesleri yazan Kâmil Beylerle, merhum komik (K. Hasan) ın idaresindeki kum paayaya geçtım. Eskı Manakyan tıyat rcsu artistlerinden Aleksanyan, Çoban yan, Aznif de hep orada idiler. Haftada bırkaç gün K. Hasan oynar, geri kalan gccelerde baş komik rolüne ben çıkardım. Ayni tiyatroda, bazı geceler, «Manak yan» üslubunda, melo dramlar da oynanırdı. Hazır, (K. Hasan) ın adı geçmîşken, rahmetlinin bir iki hatırasına temas edeyim bari... (K. Hasan) Efendi ile, bir tarihte orta oyunu oynuyorduk. Ben, şarklı tak l:di yapıyordum. Gencliğimin en ateşli dfvrindeyim. Zıp zıp sıçrıyorum. Hasan Efendinin ise, iki kasığında fıtık var. Ben, rol icabı, ikide bir, yere yuvarlanıyorum ve her ayağa kalkışımda yeni bir vaziyet ahyorum. Dedim ya, adeta cıva gibiyim. Orta oyununda, hani kafesli bir yer vardr. Adına yeni dünya derler. Sözde ev vazifesini görür. O geceki oyunda, kafes bulamadığımız için çerden çöpten bir «yeni dünya» yapmıştık. Ben, bir aralık, yeni dünyanm kapısından daldım, penceresinden çıktım. Hasan Efendinin de beni kovalaması lâzım.. Adamcağız kendıni zorluyor amma, yetişmek ne müm kün... Hele, benim kapıdan dalıp pencereden çıktığımı görünce, dehşetli su rette afalladı. Benim yaptığım marifeti, gösteremi yecegini anlayınca, hemen karşımda diz Büyük san'atkâr Naşid hayatını anlatıyor 13 Mart 1938 CUMHURİYET PAZAPDAN PAZAQA PENCERESİNDEN Çiçeklere dair dolıı 35 Yeni bir Viyana Opereti Bu operetin adı btraz uzuncadır: «.Ballalı hac Avusluruaı/a nasıl bal ia oldu?» Bu operetin rejisörü ve baş aktörü bızzat Bau Adolf Hıthrdir. Bu operetin sahnesi Viuanadır. Bu operetin başbca aktörleri Bau Şuşnig ve Bau Seus Inkar'dır. Bu operetin seuircileri bütün dünya İIT. «Hoşuma gitmiyen taklid yoktur. Fakat doğrusu Sürpik dudu rolüne çıktığım zaman bazan kendi sözlerime benim de güldüğüm olur» Yazan: SALÂHADDİN GÜNGÖR istifa etti. Biliyorsunuz ki Fransa kendine yeni bir hükumet buluncıya kadar Almanyanın baltalı haçı bizim ensemizi bulur. B. Şuşnig Biliyorum, hepsini biliyorum. Fakat bu, benim atacağım son zardır. Ya herru, ya merru! Eğer mu vaffak olamazsam, Avusturyanın kolu nu, kanadmı kendi ellerile kesen galib Avrupa, ordusuz, parasız bir millî varlık olamıyacağını anlar. Muavin Siz Nazilere mi, Avrupaya mı ders vermek istiyorsunuz? B. Şuşnig Birine olmazsa ötekine... Hatırınıza başka bir çare geliyor mu? Muavin Doğrusu, hayır! B. Şuşnig Haydi bakalım, emirlerimi harfiyyen yerine getirıniz. Muavin çıkarken ikinci perde iner. Üçuncü perde açıldığı zaman, Başvekâlet koliuğunda B. Şuşnig yerine Seys Inkar'ı görü yoruz. Şuşnig onun uanında bir sandalyede oturmakiadır. Yeni Başvekil, eskisine bir sigara uzatır: B. Inkar Yak bakalım. Bu iş sayende bizim tahminimizden daha kolay oldu. B. Şuşnig Sayemde mi? (Dışanda Alman ve nasyonal sosyalist marşını söylryen halkın gürültüsü.) B. înkar Değil mi ya? Sen bu plebisit hikâyesini çıkarmasaydın bizim elimize harekete geçmek fırsatını vermiyecektin. Seni iki ültimatom devirdi. Yerine ben geçtim. Şimdi Avusturyayı ben temsil ediyorum ve Avusturya namına Almanyanın buraya ordu göndermesini nca edeceğim. (Zile basar ve içeriye gelen yeni muavine) Almanyaya telgraf çektiniz mi? içek renk ile ıtrın tâbir caizse gerdeğidir. Tabiat o iki büyük güzelhği çiçeklerin derece derece genişliyen, çeşid çeşid eşkâl ve eb'ad alan kucağında izdivaç ve imtizaç ettirir. Renk sabittir ve görülür. Koku seyyaldir ve görülmez. Fakat onlar vücud ile ruh gibi birleşmişlerdir, kaynaşmışlardır. Tereddüdsüz iddia olunabilir ki tabiatin renge ıtrı katması, güneşe nuru yerleştirmesinden çok daha ince bir san'atkârlıktır. Hele çiçeklere işlediği renk değişikliği ve koku baskalığı kürenin her kösesinde ve gökte, denizde göze çarpan san'at şaheserlerinin hepsinden daha zarif ve daha rakiktir. Beşerî san'atların ilk halikleri olan Türkler bundan dolayıdır ki çiçeğe çok değer vermişler. Çiçekçiliği iş edinmişler ve kısaca söyliyelim, çiceği candan sevmislerdir. Bu yolda yazılmış birçok Türk eserleri de^vardır ki iclerinden en çok tanınanları Âlinin ve Galatalı Abdullah Efendinin «Şükufename» leri, hekim Mehmed Aşkinin «Mi'yarül'ezhar» ı, hatıb Mehmedin «Netayicül'ezhar» ı, Şeyh Mehmedin «Mizanül'ezhar» ı, Rüstüzade Remzinin «Tezkerei Şükufeciyan» ıdır. Çiçeğin Osmanlı tarihinde başlıbaşma bir devir temsil ettiğini de biliyoruz. Nedim o devrin bülbülü, Nevşehirli Ibrahim Paşa o devrin bahçıvanı, Sadâbadlar ile Çırağanlar o devrin bahçeleri idi. Bir lâle soğanının bin altına satılması ve çiçeğe nark konulması da gene o devirde görülmüştür. Fakat Türkler arasmda da çiçek denilen sihirli kitabı îsveçli «Line» kadar yaprak yaprak ve özünü yara yara okuyan bir merak ehli çıkmamıştır sanıyorum. Bu zat fakir bir çobanın oğlu ve bir kunduracı çırağı iken devrinin, belki de sonraki devirlerin en yüksek nebatat âlimlerinden biri oldu. Birçok eserleri vardır, hayvanatla nebatat için yüzlerce ıstılah vazetmiştir. Bununla beraber bence dikkate değer buluşlanndan en önemlisi muhtelif sebeblerle açılıp kapanmakta olan çiçeklerin hangi âmilin tesiri altında, ne zaman ve saat kaçta açıldığını tesbit etmesidir. Bu, dile kolay gelir amma çok müşkül ve hatta mucizevî işlerdendir. Onun bu bahsi tenvir için yazdığı (Çiçeklerin takvimi) adlı eseri okuyanlar iddiamızı kabul etmekte tereddüd etmiyeceklerdir. Ben bu eserden bizce de malum olan çiçeklere taalluk eden tak\im rakamlarını ahyorum: Keçisakalı gündüzlerî saat ikide, çadırçiçeği dörtte, nilufer sekizde, yabaninerkis dokuzda, saatonbir hanımı adına uygun olarak onbirde, buzçiçeği onikide açılıyor. Gece açılan çiçeklerden yaprakh hindibanın inkişaf saati üç, gecesafasınm beş, çobaniğnesinin altı, zafranın yedi, erguvanî çadırçiçeğinin on, karanfilin onbirdir. Line'nin binlerce çiçeği gözden geçirerek bu takvimi yaptığı düşünülürse ne yaman zahmetlere tahammül ettiği kolayca anlaşılır. Fakat bir çiçeği hakkile anlamak zevki de bu katlanışa, zannederim ki, değer. Naşid, Sürpik dudu rolünde Abdinin birer birer, öteki pehlivanlan da yenmesi lâzım... Ben Deliormanl: pelvan rolündeydim. Abdiye doğru yürüdüm. Derken, mızıka, pehlivan havasım çalmağa başladı. Abdi Efendi ile altalta üstüste güreşiyoruz. Bu srrada biçimine getirip Abdiye bir elense çektim. Rahmetlinin takım dişleri, olduğu gibi dışan fırladı. Dişsiz konuşamryacağım anlıyan Abdi, elile bana pes işareti vermeğe mecbur oldu ve dişlerini tekrar taktıktan sonra, tuluatçılığı tutarak pehlivan ağzile sahneden bağırdı: Çok pelvan gördüm amma, senin gibi zorlusunu görmemiştim! Otuz iki disimi hiç acıtmadan ağzıma döktün ba! Al, kızı.. Gör hayrını... dedi. Tuluatçılıkta, Abdiden aşağı kalmak istemedim: Ben küyümde evîryirn*be arlfedaş!. dedim, bu kız senin hakkındır! Verdiğim cevab, Abdinin olduğu kadar, halkın da hoşuna gitti. îkimizi de dakikalarca alkışladılar.» Naşid Özcanla biraz da tuluatçılıktan bahsettik. Değerli san'atkâr, bu bahis etrafında bana çok enteresan şeyler söyledi. (Özcan) ın anlattığına göre, tuluat piyesleri, vaktile on paralık defterin en fazla iki sahifesini işgal ederdi. Muhaverelerin idaresi, tamamile oyuncuların keyfine bırakılmıştı. Halka karşı gösterilen bu lâübalilik hakkında Naşid, diyor ki: « Ben, tuluat eserlerini, yenibaştan piyes haline sokmadıkça oynıyamam. Sahnede ölçüsüz lâkırdıya, müstehcen, soğuk cinaslara, elimden geldiği kadar yer vermemeğe çahşınm. Muhatabları mın canını sıkacak, bir sözün, ağzımdan çıktığını hatırlamıyorum. Seyirciler, be nim; oyun oynarken, kendilerile meşgul olmadığımı sanırlar. Halbuki, ayrı ayn bütün localara göz gezdiririm. Oyuncu seyretmeğe gelenlerin ruhî vaziyetlerini inceden inceye tahlil ederim. Bazan kendıleri de farkında olmadan, tanınmış seyircilerimle adeta senli benli konuşurum. Onlan alâkadar eden mevzulann neier olabileceğini, hemen kestirerek nabızlarına göre şerbet veririm. Halk, en ziyade hangi jestleri beğenîyorsa, o jestlerle sahnede görünmeği tercih ederim. Hatta, gözlerimle, seyircileri birer birer isticvab edip, pandomima usulile bir nevi anket yaptığım çok vakidir. Sık sık tekrarladığım bu anketler sayesinde halkın benim için ne düşündüğünü kolayhkla anlar, hareketlerimi umumî arzuva KÖre tanzim ederim.» Bugün için açtığı san'at yolunun biricik yolcusu olan Nasid Özcan sözüne devam ederek diyor ki: « Tuluata, taklidli komedi şeklini ilâve eden benim. Meselâ, «Rüyada taaşsuk» pivesinin rüya perdesinde, komik Hasan Efendi, yalnız kel misafir, kekeme misafir, topal çalgıcı gibi bir takım sahsiyetleri söyletirdi. Ben ise, oyunun ayni perdesine, tütüncü meşhedi Abbas, tenekeci Misonaki, arabacı Hüsmen Ağa, bozacı Bayram Ağa, kalaycı Hayreddin usta gibi yerli tipleri ilâve tmisimdir. Bunlar da, sırasile sahneye gelip konuşurlar. Ehemmiyet verdiğim şeylerden biri de provadır. Birçok defalar prova etmedikçe, hicbir oyuna girmem.» Yapmadığı taklid kalmıyan büyük komedi üstadına: En çok hosunuza giden taklid hangisidir? diye sordum. Hoşuma gitmiyen taklid yoktur. Fakat, doğrusunu isterseniz, Sürpik Dudu rolüne çıktığım zaman, bazan kendi sözlerime, benim de güldüğüm olur. Hasılât rökorunu hangi piyesteki rolünüzle kırdınız? Oynadığım oyunlarda, seyircisiz kaldığımı hiç bilmiyorum. Bir aralık, dağılmak tehlikesile karşılaşan operet heyetine beni de almışlardı. İlk temsil, Leblebici Horhor operetiydi. Ben bu operette Horhor Ağa rolünü aldım. O günkü hasılât 1600 lirayı geçmişti. Operet müdürü, bu ummadığı netice üzerine, bana dört elle sarıldı. Daha sonralan, Köse Kâhya, Çardaş operetlerinde de en mühim rolleri bana verdıler. Mızıkalı küçük revüleri de halk, çok sever. Bunlar arasında Leblebici, Tur B'ınnci perde Almanvanın Berhles gaden şehrinde cercuan eder: Bay Hitler Dostum, ben Avusturya işlerine filen müdahale edecek deği hm. Fakat görüyorum ki benden bir nasihat istiyorsun. Yüzde doksanı nasyonal sosyalist olan Avusturyayı bir papaz hükumeti idare edemez. Kabinene bir iki nasyonal sosyalist al. Meselâ Dahiliye Nezaretine bizim înkar'ı getir. Bay Şuşnig Fakat, o zaman... Bay Hitler (Sözünü keserek) görüyorum ki sen iyi almanca bilmiyorsun. Bay Şuşnig Niçin? Bay Hitler «Fakat» diyorsun. «Fakat» almanca ne demektir, bilir misin? Bay Şuşnig Öğrenmek isterim. Bay Hitler Pek güzel: «Fakat», almanca «başımm belâsını anyorum» demektir. Şimdi bu kelimeyi tekrar edebil r misin? Bay Şuşnig (Şaşkm) Hayır. Bay Hitler (Elini uzatarak) bravo... Devletle... înkar'ı iş başında görmek isterim. îşin ne olduğunu tahmin edersin. Bu sahne, birin a perden'm son mec» lisidir. Bau Suşnig ba$ım kaşırken perde iner. îkıncı perde açıl dığı zaman, Baı, Şuşnig Viyanada, Başvekâlet koltu ğundadır ve genc başmı kaşır. Mua vinile konuşmakladır: B. Şuşnig Memleketin bütün iç iaaresini Seys înkar'm eline verdik. Ne demektir bu? Bütün valiler, belediyeler, polis bir Nazinin elinde kalmış demek tir. Aradan vakit geçerse bu adam bütün iç teşkilâtımızın başma kendi adamlannı getirecek. O zaman plebisiti Naziler kazanacak. Ben süratle hareket etmeğe mecburum. Üç gün sonra pilebisit ilân edeceğim. Naziler kazanmasm diye gencliği rey vermek hakkından mahrum edece ğim. 24 yaşmdan aşağı olanlan süt çocuğu telâkki edeceğim. Amele teşkilâtını ihya edeceğim. Naşid, Yedibelâ rolünde şucu, Bozacı, Kabakçı, Kalaycı, Don durmacı kuvaretlerini sayabilirim. Reşad Rıdvan merhumun Yavrum komiser komedisinde «Yedibelâ Emin», Ibnirrefik merhumun Sekizinci piyesinde Habib Neccar, «Hüsmen Ağa» da tüfekçi Zeynel, Çifte keramette Sürpik Dudu, «Süt kardesler» de Yaşar, «Arzuhalci Mehmed Efendi» de «Hanife kadm» rollerini, hoşuma giderek oynamışımdır!» Nasid Özcanla, iki saatten fazla süren konusmamız burada bitti. Büyük san'atkân, daha pek çok seneler, komedi sahnemizin üstadı olarak, alkıslamak isteriz. Naşid Özcan, halkın bu özîü dileğini, tahakkuk ettirecek kadar dinc ve ateşlidir. Emektar san'atkârın jübilesi, ona ve onu alkıslamak zevkine erenlere kutlu olsun! Naşid: Karagöz üstü çökerek; yüksek sesle: Kusura bakma! Kestirme yoldan geldim! dedikten sonra kulağıma eğildi: Haltetme Naşid!.. Kes artık! Bu ihtarda, yaşlı üstadm, genc çıra ğma karşı ilk acıklı itirafı gizliydi. Hasan Efendinin yorulduğunu anlıyarak, zıp lamalarıma fasıla verdim. İki rahmetli, Abdi ile K. Hasan biribirlerini pek sevmezlerdi. Bir gün, Abdi ile konuşurken az evvel Hasan Efendiyi gördüğümü kendisine söylemiştim. Abdi sordu: Nerede gördün? Kuşdili tiyatrosunun önünden faytonla geçiyordu. Uşağı Mehmed Ağa da karşısına oturmuş, şemsiye tutuyordu! Demeğe kalmadan, Abdi Efendi gürledi: O şemsiye, güneş için değildir! Ya, ne içindir hocam?. Sam rüzgân çarpmaması içindir! Sonra gözümün içine bakarak ilâve ettı: Eğer, ben dünyaya Abdi geleceğime, sam rüzgân olarak gelseydim, taşlara çarpar da Hasanın suratına çarp mazdım! Lâf lâfı açar derler ya... Bir tarihde de Abdi Efendi ile birhkte oynuyoruz. Piyesin adı, Ödüllü... Mevzu kısaca şu: Bir «7enne» pehlivan var. Adeta bir içim sa .. İnsan, yüzüne bakmıya kıyamaz. Iste bu pehlivan güzeli, er meydanına çıkmış: «Her kım, benim sırtımı yere gefcrecek olursa, onun nikârıı altına gire ceSim!» diyor. Pehlivanları almış tarif edilmez bir heyecan... Kollar sıvalı a Itsta bekliyorlar. Heosi de, kadm pehlivanı yenip, onunla evlenmek sevdasında!. Dtrken Abdi ortaya geliyor, ve kızın kolunu bükmek suretile sırtını yere getiri ycr. Fakat, iş bu kadarla bitmiş olmuyor. Muavin Fakat, çok tehlikeli bir oyun bu. Kime güveniyorsunuz. M. Musolini, size uzatmasını beklediğiniz elle rini cebinden çıkarmıyor; Eden çekildikten sonra İngiltere orta Avrupa işlerile yorum! daha fazla meşgul olacağa benzemiyor. Bir saat evvel Fransada Şotan kabinesi Yeni muavin Evet. (Yeni Başvekilin bir işareti üzerine çıkar.) B. Inkar Gördünüz mü? Bu işler nekadar kolay oluyor? İki mektub, bir telgraf, bir telefon mükâlemesi kâfi. Bir devlet değil, bir ferd bile bu kadar kısa zamanda ve bu kadar kolay tabiiye tini değiştiremez, değil mi? B. Şuşnig (Bir haç işareti yapa rak, tavana doğru) Allahım!.. B. Inkar Dua mı ediyorsunuz? B. Şuşnig Evet. Işimiz Allaha kaldı. B. Inkar Nece dua ediyorsunuz? B. Şuşnig A l manca. B. Inkar Gü zel. Bizim Allahı mız almanca konuşanları sever. B. Şuşnig Başka dilimiz yok ki. B. Inkar Bunu çok geç anladınız. (Zile basar, iki polis çağırır, Şuşnig'i göstererek) bunu kiliseye götürünüz, muhafazanız altında Allahla konuşma sına müsaade ediniz. (Ayağa kalkar.) Ben Alman ordusunu karşılamağa gidi M. TURHAN TAN Perde SERVER BED1 Annesinin cesedini bahçeye gömen adam vasiye muhtac Bir müddet evvel Ramide ölen an i nesini vasiyeti üzerine evin avlusuna gömen Halid, ilk sorguyu müteakıb müşahede altına alınmıştı. Tıbbıadlî, bir müddettenberi müşa hede altında bulunan Halid hakkmda verdiği raporda, kendisinde belâheti velâdiye bulunduğunu, tehlikeli olma makla beraber bir veliye ihtiyacı bu lunduğu ve velisi varsa teslimi, aksi takdirde kendisine mahkeme vasıtasile bir veli tayinine lüzum olduğu bildirilmektedir. Halid bu suretle serbest bırakılacaktır. Trabzon Halkevi faaliyete başladı SALÂHADDİN GÜNGÖR Gülhane tıbbî müsameresi Senenin beşinci müsameresi röntgen profesörü Şükrü Cangörün reisliğinde toplanmıştır. Müsamereden önce doktor Dayke Pasanın vefatı münasebetile hatırası taziz edilmiş, profesör doktor Te\iik Sa§lam tarafmdan merhumun meziyetleri ve Türk tabibliğine hizmetleri anlâtılmıştır. Bu müsamerede profesör Bürhaned din Osman divabet ve paratiroidizm hakkmd?ki tebliğini bitirmis, asabiye asistanı Dr. Necmeddin tarafından levhavî tasallüb ârazı veren bir sıtma vakası, ba=;asistan Dr. Recai tarafmdan bir kol plâst'ği, profesör. Lutfi Aksu ta rafından kilye ekinokokuna aid parca ve maktplar, kulak asistanı Dr. Zeki Tansel tarafından bir menier sendromu ^österilmis, münakaşaya profesör Ab dülkadir Noyan, profesör Tevfik Sağ lam, profesör Vabdeddin Özan, profe sör Burhaneddin Tuğan, profesör Nâ zım Şakir iştirak etmişlerdir. Teşekkür Merhum babamm cenaze merasiminde hazır bulunan ailemizin eski dostlaHalkevinin yıldönümünde alınmış bir resim rma, meslek arkadaşlanna, talebelerine Trabzon (Hususî) Kurulduğu Halkevi binasmın ihtiyaca elverişli olma ve bilhassa Fatih kaymakamı Bav İh gündenberi sekiz • on reis değiştiren ve dığı nazarı dikkate alınarak muazzam ve sam tevkil eden Vali Muhiddin Üstünher yeni reisin işe başladığı günlerde bi her türlü konforu haiz bir bina yapılma dağa gazeteniz vasıtasile teşekkürleri min ulaştırılmasım rica ederim. raz canlıhk gösterir gibi olduktan sonra sına karar verilmiştir. Topçu kaymakamlığmdan mütekaid mevcud Halke\leri arasında dümenci Kuleli Askerî lisesi edebiyat mualliderecede kalan Trabzon Halkevinin bu Manisada bir köy muallim mi merhum Mehmed Emin kızı Aliye verimsizliği ve ataleti Trabzon gibi münevver ve uyanık bir şehir için yakışık almıyacak bir keyfiyetti. Geçen yıldanberi bu hususa dikkat ve alâkasını veren ve reisınden en küçük azasına kadar bütün elemanlannı değiştiren Valirniz Yahya Sezai Ozay bugün Trabzon Halkevini verimli ve iyi derece alacak bir duruma sokmuştur. Bugün Trabzonlular göğüsleri kabararak Halkevimiz çalışıyor, varlık gösterebiliyor, diyebilecek bir haldedirler. Bugünkü kursu açılıyor Güldü: Manisa (Hususî) Maarif Vekâ Ietı şehrimize yirmi dakika uzaklıktaki Pioroz köyünde bir köy muallim kursu sunun açılması için emir vermiştir. Kur sun mevcudu şimdilik 75 kişi olacaktır. îlk tedrisat müfettişleri nüfusu dört yüzden aşağı olan yerlerden dinc ve faal onbaşı ve çavuşları seçmek üzere her tarafa yayılmışlardır. Nişan töreni Yanyalı merhum General Feyzinin torunu ve emekli jandarma albayı Raşid Ergünün kızı Feriha ile Sabık Maraş saylavı Tahsin Hüdayinin oğlu Şerefin 10 mart 938 perşembe akşamı Tokatliyan salonunda tarafeynin akraba ve müteallikatı huzurlarile nişanlanma törenleri yapılmıştır Tarafeyne saa detler temenni ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: