3 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

3 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K — Geçen kısımların hulasası | — Mütarekeden sonra İstanbul'da Anado. hi Jehinde çalışanlar arasma katılan İlha- | i, Ingilizler lebinde çalışan Fatma Nüz- — het'le tanışıyor ve onunla beraber yaşıyar. — Diğer taraftan Pantikyan — yazıhancslare O Müllt kuvvetlere çalışan Feridun Bey Pan- | s Açnqıı tarafından takip ettirilecektir. Omnik bu cümleyi sarfederken, önüne bakmış ve bavulla fazla i 'ğe,ıuhüı gibi görünmeye çalış- — mıştı, Bu, Fatma Nüzhetin gözün- den kaçmamıştı. k İsrar etmediğini anlatmak isti- yen bir tavırla: — Sana, aleyhimde bile olsa — müteessir olmıyacağımı söyledim — ve zaten İstanbuldan uzaklaşmak niyetinde olduğumu da anlattım. — Buna rağmen dilinin ucundakini bana söylememekteki ısrarını doğ rTusu anlamıyorum. Sen - bilirsin.. — Söyle diye ısrar etmem, elbette — çok zaman geçmeden öğreniriz... ' Senden değilse, bir başkasından İşiteceğim. Önnik kendini tutamıyarak: — — Başkasından öğrenmen da- — ha doğru olur. Dedi. —— Ömnik bununla verilecek ha - berin lehinde olmadığını anlatı - — Fatma Nüzhet havadisin, neye | — taallük edebileceğini küçük bir — düşünceden sonra kavradı: — — Anladım, dedi. Beni — mi çıkarıyorlar?. — — Mademki, bunu söyledin..| — Evet.. — Niçin?. | — Sebebini sen bilmiyor mu - — sun?, İlhaminin kaçması.. — İş bununla bitecekse ben bu- na itirazsız razı olabilirim. Kaç - — masında hiçbir alâkam mevcut olmamasına rağmen daha başka | — türlü bir muameleye de maruz ka- “labilirdim. Bu habere cidden iıuıuun oldum. — — Ne gibi muameleye maruz kalacaktın.. İlhaminin kaçmasın - da senin alâkan hulu—nmıdıiını — ben şahsen eminim. Pmtıkym | — hakikatin ne olabileceğini izaha| — çalıştım. Fakat fayda vermedi. O xfm da bütün şüphesi sende. Dün /— yerine Nazlı hanımı geçirdiler. Yarın da vaziyeti sana izah ede- / cekler. K— Pek âlâ.. Ne yapalım.. Bu - güne kadar hizmetlerinde koş- işten 4 kısımların hülâsası I — Fikret, Avrupadan geliyor. II- /— hami Bey ile kızı, ona kendi b:ıh- — gelerindeki küçük köşkü hazırla-| — mışlardır. — Ahval onu gösteriyor.. Ben - | — den kızımı istedi.. Kati bir cevap ver- ıııâ&imiyorü Fakat e| Bilhassa sev: Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 3-7-934 Her Hakkı Mmahfuzdur Tefrika: 93 tum; bundan sonra da.. rek: — Ben de nelerden bahsediyo- rum, dedi.. Elbette yapacak bir iş buluruz. Sen yapacağın işi bitir- dinse, haydi git de bir otomobil getir.. Eşyamız az ama, taşımak gene müşkül olur. — Birkaç dakika sonra çıka- | rım, Daha küçük bir iş var. Fatma Nüzhet: — Zararı yok. Ben tamamla - rim, Sen otomobile git.. — Madem ki öyle istiyorsun, | peki.. Fatma Nüzhet yalnız kalmca bir kanapeye çöküverdi. Cidden acınacak bir haldeydi. Evet, şiııı-l di ne yapabilirdi, doğru olurdu. ne yapması Otomobil gelinceye kadar dü | şündü. Nihayet, eşyalarımı naklet tikten sonra hemen Kapten Bene- ti görmeyi kararlaştırdı. Ona, işinde alıkonulmasını ri- ca için değil, bu kadar hizmetine mukabil kendisine cidden çok ya- raşan bir muameloayle karşılaştığır na teşekkür için gidecekti. ' Fatma Nüzhet, işinden ayrıl - mıştı, Artık İngiliz muhitinden hiçbirine uğramıyordu. Yalnız bu kadarla değil, apartımanından bi- le sık sık ayrıldığı yoktu. Sabah « tan akşama kadar dört duvar ara- sında oturuyor, ekseri — zamanını okumakla geçiriyordu. . O sabah büyük bir can sıkıntı- siyle uyandı. Saat on, ya vardı, yahut da yok. Giyindi ve kendi » sini sokağa attı. Gideceği malüm bir yeri olmamasına rağmen ken- disini Taksim meydanlığında bul- du. Galatasaraya doğru saptı. Dalgın yürüyordu. İçinde ge - lip geçenlere bakmak arzusu yok- tu. Bursa sokağı önüne geldiği zaman, kolundan birisinin hafif - çe tuttuğunu hissetti. İrkildi. Göz- lerini bu birdenbire — tanımadığı adama diktiği zaman kıpkırmızı kesildi. Bu Recep beydi. — Fatma hanım, nereye böyle.. Çok dalgınsınız. — Şöyle yürüyordum, “Recep | tan yanıp kavrulmuştu. Nihayet Fatma Nüzhet sözüne devam et| medi ve bilâkis sözünü dei'ııüre—l Bey. Hiçbir yere gidecek deği- Aşk mı, Servet mi? Nâkıli : (Vâ - Nü) gilisine başka bir erkeğin propaganda- sını yapmak, ona çok acı geldi. Maamafih: lâzımsa, bunu esirgemiyeceğime — emin olabilirsiniz, dedi.. Hhami Bey, yol imtidadınca Cemal Beyin servetinden, Türkâna, hatta ni « kâhtan evvel alacağı mücevherlerden, apartımanından ve saireden bahsetti. Fikret, “asil,, denen tabakaya men- sup olduğunu bildiği bir adamın nasıl olup ta böyle küçüleceğini düşünüyor- du., Fakat, sonra: — Haksızlık etmiyeyim, diye, zih -| nen hakikati teslim etti. Her şeyde ol. | duğu gibi, izdivaçta da servet olbette lüzumlu bir şeydir.. Hatta, yüzde el- lilır Yüzde ollı olmasa bile, Yüde bali mevzuu bahsedilirken, lııyaıde bı'dı' İıılı—hauınlhhhg — Türkânın saadeti için ne yıpıılw di. HABER — Akşam Postası Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- mamasi, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Yağmur duası Bir şehir halkı yağmursuzluk - yağmur duasına çıkılmıya karar verildi. Bu arada küçük büyük mektep çocukları da götürülüyordu, Yolda Bektaşi dervişlerinden biri kafile- ye rast geldi: — Çocukları nereye götürüyor- sunuz; diye sordu. Şöyle cevap verdiler: — Yağmur duasına... Çünkü sabi ve masum olan çocukların du- ası daha çabuk kabul edilir de on- dan!... Bektaşi düşünmeden şu cevabı verdi: — Behey gafiller! Eğer çocuk - ların duası o kadar çabuk kabul ol saydı dünyada tek bir muallim kal mazdı. M0 .A Birisi Nasrettin Hocaya: — Hocam keçi kurban olur mu diye sormuş. Hoca da şu cevabı vermiş: — Ben ettim, oldu. Beşiktaş: Kemal ——— — lim. Yalnızlıktan çok canım sıkı- dı da.. — Gerçi yalnızlık insanın cane nt sıkar. Fakat çalışmıyor. musu- nuz?. — Hayır, — Ya.. Ne zamandarnberi. — On gün kadar var. — Siz mi ayrıldınız?. —H werdiler.. Fatma Nüzhet bunu söylerken, hafifçe gülüyordu. Recep Bey, bu nun ciddi olduğuna pek - ihtimal vermediği için: — Kendisine izin verilen biri- nin böyle güleceğine pek akıl er- diremedim. — Cidden izin verdiler.. Recep bey alâkadar ve üzülmüş göründü. — Doğrusu çok garip. Sebep ne?, — İlhaminin kaçması. — Ne münasebet.. İ!hami şim- di nerede?. Fatma Nüzhet, daha açık bir şekilde güldü. — Bunu bana mı soruyorsunuz Recep Bey. Kaçıran siz değil mi- siniz?. (Dovamı var) te para hırslısı karşı ne kadar cömert dıvrııııımır 0. tomobil, köşk... Bunları unutmaya * yim... » Aklına birdenbire şu geldi: — Köşk?i.. “Yoksa, beni evden tecrit etmek için mi bunu yaptı?. Bel. ki müstakbel damadının — kıskançlığını uyandırmamak istiyor..,, Şimdi klüpte, bahçede oturuyorlar- Hhami Bey, garsona tembih etmiş- | z ediniz!... Aradan beş on dakika ancak geç - mişti ki, bir masanın başında, üç ki- şi kokteyl içiyorlardı. Bunlardan ikisinin İlhami ve Fik- ret Beyler, üçüncüsünün de Cemal Bey olduğunu söylemeğe hacet yok. Dereden tepeden, bahusus, Fikre - tin henüz geldiği Avrupadan bahse - diywhfdı. Delikanlı, serbest görün - meğe, içindeki hissiyatı dışarı sızdır - mamağa gayret etti. Fakat, cok müş- külât çekiyordu. Zira, Avrupadan bah- sedildiği ve sualler sorulduğu için ona söz söylemek düşüyordu. Parisin son anlayınca, kıymeti na- | kırk dokuzu nazarı itibare almağa mec- halini anlatıyordu. Nalal ve hı—ı' hakkı Yazan: M. Gayur —57— - Şimdi gliserinden istihsal olunuyor. Karıncaların isırmasından ve — isirgan otunun dalamasından husule gelen acı *“hamızı nemel” dendir. Küulü metil hamızlarla birleşerek esterler ve su husule getirir. Asid klo- ridrik ile kloru metil'i husule getirdiği CH.OH-HC —- H O Kloru metil mühim bir cisimdir. Şeker fabrikaları bakayasından sun'i olarak elde edilir. Küulü metil mahrukat makamında, formol ve vermiler imalinde âdi küulü gayri tabii bir hale sokmakta kullanı- hır. İstihsali: Havadan mahfuz ve saç- tan mamul kapalı üstüvanelerde odun- lar ısıtılarak tahallül ettirilirse odun kömürü ile uçucu maddelere ayrılır - lar. Odun kömürü üstüvanelerde ka - hır. Uçucu maddeler intişar eder. Bun- lar soğuk suya batırılmış bir müber - rid'ten geçirilir. Bu esnada üçüncü maddelerdeki ma- yi cisimler bir kapta toplanır, Gazlar CCH' * tekâsüf etmeden bir borudan ocağa gi- derler. Mayi kışım bir müddet hali ile bı- rakılırsa iki tabakaya ayfılır. “Alt ta- bakada maden kömürü katrana benzi- yen bir katran vardır. Bu katrandan kroozot yapılır. Üst talıkada su, ha- mızı hal, küulü metil ve aseton vardır. Bu mahlüt kireç ile karıştırılımca hal- liyeti kalsiyon husule gelir. Ve ısıtim- ca 60 derecede küulü metil ile aseton takattür ederler. Geride mayi halinde halliyeti kolsiyon kalır. Elde edilen kü- ulü metil ve aseton mahlütu kısmı tak- tir ile biribirinden tefrik olunur. Çünkü aseton 56 derecede ve küulü metil 64,7 dıueıdı galeyan a M ANil Etenol Arapçası: Küulü etil Fransızcası: Alkol etilik Farmölü: HOH Molekül vezni: 46 2 AöNE ae Halk arasında ispirto ve beynelmi- | lel etenol denilen bu citim renksiz, a- kıcı, Tezzeti yakıcı, kokusu — güzel bir mayidir. Sudan hafiftir. Kesafeti 0,8 dir. İspirto 78,5 derecede galeyan ve 130,5 derecede tasallüp eder. Pek aşa- ı bir derecede tasallüp ettiği için bu- nunla termometreler imal edilir. Küulü etil mükemmel bir muhailil- dir. Bir çok cisimler içinde hallolur. İyot cismini ispirtoda eritirler ve dok- torlukta kullanılan tendürdiyot yapar- lar, Kâfiru, esansları, reçineler de is- pirtoda erir. Bu suretle kolonya ve sa-. ir lâvantalar ve vernik boyaları yapı- hır. İspirto su ile her nişbette ihtilât e- der. İspirto ile suyun karışmasından Karşısında, çok hürmet ettiği mi Bey vardı. Lâkin, artık, onun mev- cudiyetine ehemmiyet' vermiyor gi - biydi. — Fransız kadını, cidden harikulâ. dedir... - Diyordu. - Zira, her şeyden evvel ne olduğunu anlarsınız: Tam mânasile sınıf sınıftır. Aile kadmnı, hafif meşrep denilen kadını, artist ka. dını, birbirinden beyaz, siyah ve kırmı zi renkleri gibi ayrıdır. Birinin husu- siyetlerini öteki arzetmez.. Halbuki, diğer memleketlerde, Fransız kadını - mı ve onun şahsiyetinde Avrupa kadı- nnt taklit ediyoruz diye, Parisin ha- fif meşrep Havva kızlarını, kendileri- ne model diye alıyorlar,.. Çok acı söyliyordu. İhtimalki, bu suretle İlhami Beyin zihniyetine, do - layısiyle hücum etmek istiyordu. Fakat, İlhami Bey, oralı olmıyor, muhatabına hak veriyordu. Cemal Bey de, muhavereyi dallandırıp bu - daklandırıyor, işi, iktısada döküyor - du: — Fransız kadınını tüfeyli zanne - derler, Lâkin değildir. Fransanın en büyük şubeleri, kumaş ve moda eşya- sı yapar... Fransız kadmı da, bunları ! — a 'lıılıpuırdıhıııodıııyuınııııı'h- nin de gözlerini kamaşlırıyor mu?... mahfuzdur husule gelen mahlütun hacmi küul ve suyun hacimleri mecmuundan — azdır. Bu hacim azalmaşsı 52 santimetre ispir- toyu 48 santimetre mikâbı su ile karış- tırdığımız zaman azamiyi bulur ve 100 santimetre mikâbı yerine 96 santimet- re mikâblık mayi elde edilir. Bir mayi- de ne kadar ispirto bulunduğu Gey Lüssak nam âlimin icat ettiği alkometr âleti ile bulunur. Alet yüz kısma tak- sim edilmiştir. Mayide ne kadar fazla ispirto bulunursa alkometr o kadar i- çerisine dalar. Sanayide 90, 95, 96 de- recelik ispirtolar kullanılır. Saf ispir- to — Küulü mutlak elde etmek olduk- ça güçtür. Çünkü ispirto suya çok ha- ristir. Bunun için 96 derecelik ispirto sönmemiş kireç ile muamele edilir. Son ra taktir olunur. Elde edilen ispirto ku- ru ve kapalı şişelerde hıfzolunur. Çün- kü saf ispirto yavaş yavaş havadan ru- tubeti çeker, Ger Lürsak alkometresinden başka bir de Kartiye alkometresi vardır. Bu yüz yerine 44 dereceye bölünmüştür. Küulü etil diğer uzvi cisimler gibi hararet müvacehesinde tahallül eder. Eğer ısıtılmış bir borudan küul buhar- ları geçirirsek sulu bezi ile bir takım karbonlu idrojenlerin hasıl olduğunu görürüz. Bunların başlıcaları etilendir. Küulü etil kolaylıkla ve solgun ma- vi bir şule ile yanar, alevi pek — sıcak- tır. Yanmasından su buharı ile bilâma hamızı karbon, anidrid karbonik hu « sule gelir: C H'O H 4 30' — 2 Co, 4 3H'O Küul buharları hava ile karışık i- ken şule bir elektrik şeraresi tesiri ile infilâkla yanar. Bu vasfından istifade ederek küul envirde, gemide ve mo - törlerde kullanırlar. “Bir Kaç damla Tpi J to damlatırsak şiddetli bir kimyevi tö- — amül görülür ve CH'. CHO — Aldeit etil ile hamızı hal CH". COOH husule gelir. Aldeid'in husulünü kokusundan, hamızım husuünü de muamele yapılan fanusa soktuğumuz mavi turunsolun karmızıya boyanmasından anlarız. Kim- yevi muamele formulü şudur: s* H" ÖH * O — CH" CHO 4 H'O s* H"O 4 O' & CH COOH — H'O Bir kilo ispirto yanarken 7000 bü - yük kalori neşreder. Bu da bir kilo kö- mürün yanmasından intişar eden hara- rete müsavidir. Havada, bazı cisimler halinde ısınmış,, plâtin tel karşısında ispirto ile ayni teamülü vücude geti rir. Halezon şeklinde kıvrılmış ve kı - zıl derecede ısıtılmış plâtin teli ispirto Tâmbası üstüne koysak telin “beyaz aten,, halini muhafaza ettiğini görü - rüz. (Bitmedi, Tâk eder, hem de modayı dışarı mem - leketlere yaymakta, Fransız emtiasını aldırmakta — müessir — olur.... — Bu, Fransanın hafif meşrep kadının yaptı- Gt büyük iktısadi iştir.... Lükin, bir de amele kadını var, evde, bihakkın çalı- şan zevci mesut eden, evlât yetiştiren orta sınıf kadını var... Demek oluyor ki, Fransız kadını, zannedildiği gibi, hiç tufeyli değildir. Hafif meşreplileri de dahil olduğu üzere, büyük bir iktı- sadi vazife görüyorlar... Anlatıp dururken, Fikret. onu, zih- nen muhakeme üıwhî “ — Mantıksız konuşmıyor... Bil. gisi de olduğu anlaşılıyor... Zaten, tahsilini Fransada yaptığını temin söy- ledi... Eğer bir ticaret işine girecek ©- lursam, belki ben, bu adamı kendime şerik diye alırdım.. Fakat, eğer kadım olsaydım, katiyyen zevç diye seçmer. dim... Çünkü, dökülmüş saçları, miyop gözleri, aceleci haliyle, cidden antipa- tik... Vah zavallı Türkân... Biçare ço- cuğum... Baban seni buna verecek öye le mi?... Acaba, bu adamın serveti se- (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: