3 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

3 Ağustos 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdü!hamit Gözd Tarihi tefrika: 23 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Tıbbiyali (Necdet) 1 Pariste- kt Jöa Türklerle muhabere ettiği vekmile sa- rayın sindanlarında hapselmişti. — Kızıl Sul- tanm güzdelerniden Saadet, Necdeti seviyor ve Padişmlı ikna ederek Necdetle birlikte sa- raydan çıkıyor. Febim Paşa sahnede. Parisli | rakkase sorguya çekilmiştir. Bu sırada gizli bir teşkilât İstanbulda Tadişahiı — yıkmağa çalışıyor... Fehim Paşa Baş Mabeyncinin! yanındaki koltukta oturuyordu. Fehim Paşa Parisli rakkaseyi © günkü kadar yakından görme- mişti. Matmazel (Meyan) her za- manki gibi mutavaatkâr ve güler- yüzlü değildi. Sert ve mânalı ba- kışlarile — etrafmı — süzdükten sonra Celâl Beyin gösterdiği is- kemleye oturmuştu. Celâl Bey: — Paşa Hazretleri sizinle konu şacaklar., Diyerek Fehim Paşaya Parisli rakkaseyi tanıtmıştı. | Matmazel (Meyan) Fehim Pa- şaya başmı çevirdi: —Banimle konuşmak mı istiyor sunuz, ekselans? Fehim Paşa evvelâ çok nazik göründü: — Beni aldatmryacağmızı ümit ediyorum, Matmazel! Zatışahane sizi bir şartla affedecekler... Parisli rakkase Fehim Paşanm sözünü keserek: | — Fakat ben mücrim değilim, dedi, affı mücrimler bekler.. Öyle değil mi? Fehim Paşa genç kadının beyaz göğsüne şöyle bir göz attı: — Siz çok zeki bir kadına ben- ziyorsunuz! Güzel kadmlar zeki olmazlar ama... Celâl Bey söze krıştı: — Matmazel Meyan Parisin en güzel ve en zeki kadınlarından bi- ridir Paşam! Onun zekâsını ve gü zelliğini Efendimiz bile takdir bu| yurdular. Fakat, Matmazel zekâsı nı suiistimal eden tiplerdendir. Pa dişahm teveccühünden istifade et mek imkânı varken, Necdet gibi bir serserinin mesaisine kıymet verdi ve ona el altmdan yardım etmeğe kalkıştı. Fehim Paşa bıyıklarını büke- rek gülümsedi: — Tam sırasında söylediniz, Ce lâl Bey! Ben de bu mevzua temas etmek istiyordum. Tefrika numarası : 36 - HABER — Akşam Postası Ve eleri Yazan: Ishak Ferdi Ve rakkaseye dönerek sordu:| — Tıbbiyeli Necdeti burada mı! tanıdınız Matmazel Meyan soğuk kanlı- lığını muhafaza ederek: — Hayır, dedi, burada değil, Pariste tanrmıştım. Fehim Paşa hayretle gözlerini açtı; — Pariste mi? — Evet.. Niçin şaşryorsumuz? — Fakat.. Bu olamaz.. Çünkü Necdet bir Tıbbiye talebesidir. — O Tıbbiye mektebine girme- den evvel Parise gelmişti. Bize komşu bir pansiyonda oturdu.. Da ha çok gençti.. Pariste akrabasın- dan bir çok Türkler vardı. Onu o-i rada görmüş ve kendisile ahbap olmuştum, — Kaç sene oluyor bu tanışık- hık?.. — Üç, dört sene evvel.. Necdet Bey bana Pariste iken: (İstanbula dönünce Tıbbiyeye — gireceğim, doktor olacağım.) demişti. Tam| idealist bir genç. Sözünde dur- muş.. Ve intihap ettiği mesleğe derhal intisap etmiş. Onun - istik-| balde meşhur bir adam olacağmı| tahmin ediyorum. Fehim Paşa gözünün ucile Ce- lâl Beyin yüzüne bakıyordu. Matmazel Meyan biraz daha fazla şüphe uyandırmak kastile: dile: — Paristeki JonTürkler, onu, mektebi bitirdikten sonra Parise aldıracaklar sanıyorum, dedi. Fehim Paşa yerinde merakın- dan oturamıyordu. Kendi kendi- ne: — Ah şu sözleri Efendimiz ku- lağile işitseydi, ne iyi olacaktı. Diye söylendi.. Sonra tekrar. genç kıza dönerek: — Bu adamlar Necdetin zekâ- smdan bir şey mi umuyorlardı? diye sordu. Matmazel Meyan mânalı bir tebesşümle kaşlarmı kaldırdı: — Şüphesiz... Ahmet Rıza Bey isminde bir Türk vatanperverinin kendisine: “İşte, Şarkta doğan kı zıl yıldızı söndürecek kuvvetler- den biri..!,, dediğini kulağımla işitmiştim. — Ahmet Rıza hainini sen de tanıyorsun demek.. Öyle mi? Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli hayatı terketmek istemiyor. Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, 'Türkânla Fikret sevişiyorlar. llhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için| rica ediyor. Banka memuru olan Pik—! retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu| banım, da delikanlı ile alâkadar oluyor.| Halbuki, Fahri Paşanın kızları dün gördüklerini bütün tafsilâtile anlattılar. Leylâ: — Demek ki, Fikret Bey, İstanbula geleli pek kısa bir zaman olduğu halde, Şadiye Ne tanıştı, onunla, yalnız başına gezmeğe çıkacak kadar sıkı fıkı dost ol- du... dedi. Türkân, ehemmiyet vermiyormuş gibi: — Adam, siz ona ne bakıyorsunuz? Fikret, her kadınla dolaşır... Hattâ, bu- raya, kendi köşküne bile, geceleri bazı kadınlar getirirdi... Ben, serbest düşün- eeli bir kızım... Ehemmiyet vermem... e Bu seferki © cins kadınlardan değil, Türkân.... diye, yu- dum yudüm kokteylini içerken adeta nisbet verdi. Bu seferki mühim... Zira belki Fikret her kadınla dolaşır, fakat Şadiye Hanım her erkekle - dolaşmaz... Gayet kibar, zengin, fevkalâde bir ka- dındır.... — Kimmiş bu, kuzum?... © zaman, iki kırz kardeş, Şadiye Ha- nıma dair, bütün bildiklerini anlattılar. Türkân, bu sefer, karşıszmda kuv- vetli bir rakip belirdiğini — anlamıştı. Sadiye Hanım, köşke getirilen çarşaflı Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve okunaklı | yazılması lâzımdır. Yalancı peygamber Vaktiyle Yemende Peygamber- | Hik iddiasında bulunan Müseyli- metükezzap bir gece evinde uyur- | ken katledilmişti. Gırtlağı kesilir- ken şiddetli bir hırıltı peyda oldu. Kapının önündeki bekçiler işitip içeri koştular. Bu sırada kaçmak üzere olan katile rasgelirler. Evin adamla- rından zannedip: — Yahu bu körkütük ses nedir? diye sorduklarında katil: — Peygamberinize şimdi vahiy geldi de odur, demiş. Hekimin temennisi Bir aydanberi hasta idi, iyileş- ti, kalktı, yolda arkadaşlarımdan bir doktara rasgeldi. — Maşallah doktor bey, tamam bir ay oluyor hastayım, döşekte yatayım da gelmiyesiniz, bu dost- luğa sığar mı?. — Efendim, inşallah, daha çok vakitler hasta olursunuz da geli - rim, Beşiktaşlı M. 8. — Paristeki JonTürkler bizim mahallemizde otururlardı. Çocuk- tum, Fakat hepsini tanırdım. (Mu lenruj) a girdikten sonra da onla- rı sık sık görüyordum. — İstanbula gelmenizi onlar mı tavsiye etti? —Hayır... Paristeki Türklerden Istanbulun güzelliklerini işidiyor- dum, Bir gün birdenbire (Şırkal gideceğim). dedim ve yola çıktım. — Bu adamlar sizi teşyie gel- mediler mi? — Gelmez olurlar mı?! Hepsi istasyonda idiler., (Hasretini çek- tiğimiz aziz vatanrmıza bizden de selüm - götür!) dediler.ve beni göz! yaşlarile uğurladılar. — Burada bazı kimselere veril-! mek üzere size mektup falan ver- mediler mi? Meyan güldü: — Şüphesiz verdiler... Benim gibi sadık bir dostları İstanbula hareket ederken, buradaki aile ve ahbaplarına tevdi edilmek üzere mektup vermezler mi? kadınlara benzemiyordu. “—Demek ki, benden mütemadiyen kaçmasına, gelmemesine sebep bu?..,, Hayatında, ilk defa olarak, müthiş bir kıskançlık duyuyordu. Yüreğinin burkulduğunu hissetti. Şimdi artık bir tek temennisi vardı. Şu Fahri Paşanın kızları, bir ayak evvel şuradan gitseler. Yapacağını bilirdi... Fakat, oturdukça oturuyorlardı. Sanki nisbaet verir gibi, boyuna Şa- diyeyi methediyorlardı. — İlhami Beyin deli kızını bü; ün çileden çıkarıyor- lardı. Türkân, boyuna saate bakıyordu: | “— Eyvah... Bankadan çıkmak za- manı yaklaştı... Onu bu akşam da göre- miyeceğim... O, bu akşam da o kadına gidecek... Benimle arası büsbütün soğu- yacak.... Gidip yüzyüze konuşmalıyım.. Kararımın kat'i olduğuna onu ikna et- meliyim... Her şeye, her şeye razıyım.. Dünyada bir tek emelim var.. O da, Fikretle evlenmektir...,, Kendi kendine bu sözleri tekrar edi- yor; nefsine telkinde bulunuyordu. Nihayet, Fahri Paşanm kızları dav. randılar... Türkân, onları kapıya kadar teşyi ettikten sonra, derhal, — odasına 8 Agustos 1934 . BAKALORYA Nakıl ve tercümo hakkı mahfuzdur Yazan: M. Gayur L e— Sellüloz kâfi bir müddet hamızı kib- ritin tesirinde bırakılırsa evvelâ nişıılı! sonmü.da göikoda tahuvvül eder. Meseti| filtre kâğıdını koyu hamızı kibrit için-| de bir kaç saniye bırakırsak - nişastaya tahavvül eder. — O vakit iyot mahlülü-| ne batırırsak maviye boyanır. Bu kâğ dı glükoz haline koymak için uzun müd det koyu hamızı kibrit içinde ısıtmak lâzımdır. | Eğer filtre kâğıdı gibi kolasız bir kâğıdı bir misli adar su ile mahlât hamızı kibrit içinde bir kaç saniye bı- rağır, sonra bol su ile yakıp kurutur. sak nim şeffaf ve pek dayanıklı bir hal kespeder. Buna nebati parşomen — de- nir. Bu, âdi parşomen yerine kullanı- labilir. Sellülozu sıcakta hamızı arotun te- sirinde bırakırsak hamızı hummaz — kuzukulağı hamızı haline gelir. Sana- yide hamızı hummazı sellülozların sud mahlâlü ile (250) derecede teshinin- den elde edilen oksalat dö sud — hummaziyeti sodyomdan elde ederler. Kayu hamızı azot ve koyu hamızı kibrit mahlâtunun sıcak sellüloza te- sirinden mübadeleli nitro sellüloz mü- rekkeplert'elde edilir. Yani sellülozun 1, 2, 3, 4, 5, 6 idrölüsümesine 1. 2. 2 4, 5, 6 defa N O” nitri kaim'ölur. Bu süretle 2, 3, 4, 5, 6 nitrli — sellülozlar elde edilir. Pamuk barutunun esasr budur. Bir kısmın duhani yani füman hamızı azot ve üç kısım koyu hamızı kibrit ile ya- pılan bir mahlüt içine pamuk daldırı- larak ön bes Anİçitn keralekk, Sonra saf ve bol su ile yıkanır. Husule ge « len cisim pamuk barutu veya fülmiko- tondur. Fülmikoton — manrzaraca pamuğa benzer. Kolay parlar ve yanar. Yanar- kai-bekiyo beralımaze- Fazla . hararet neşreder. Dumansız barut bu cisimle yapılır. KOLLODYON — Üç nitrli sellü- lozu eter ve küul mahlütu içinde eri- tirsek kollodyon hasıl olur. Bu cisim yaraları hava temasından korumak ve safi ipek imal etmek için kullamlır. SUN'İ İPEK — Kollodyonu kuv - | vetli bir tazyik ianesiyle camdan ma- mul gayet ince borulardan geçirirler. Havada hemen sulpleşir. Ve ipek ye- | vine kullanılan bir takım lifler husule gelir. Bu liflerde patlamak hassası var» dır. Bu hassa münasip taamüllerle i- | zale edilir ve hattâ lifler yanamaz bir hale sokulur. SELLÜLOİD — Az nitretli sellü- lozu alkoüli kangre ile şiddetle tazyik ederek elde olunan bir maddedir. Ko- layca kalıplanır ve lehimlenir bir ci - simdir. Boyacılıkta bir çok eşya ima- linde, filmcilikte kullatbır. du. Artık, bütün kozlarını oynryacak- U “— Ya hep, ya hiç... dedi. Benim ne azim ve iradede olduğumu görecekler.,, Şapkasını, ince mantosunu aceleyle giyindi. Çantasmı eline aldı. Ve, bir çekmecenin önünde azıcık tevakkuf etti: “— Evet, görecekler...,, Çekmeceyi açtı. İçinden, mini mini, madeni bir ci- sim çıkardı. Bu, babasmın muhalefetine rağmen, geçen sene satın aldığı şık bir taban- caydı. Bir kuyumcu dükkânmda gör- | müştü. Üzerindeki oymalara bayran o- larak, süs diye almıştı. | * Meğerse şimdi ne işe yarıyacak | miş-. İşte bunu düşünmemiştim...,, — | Şarjörü açtı. Altı kurşunu da yerine yerleştirdi. Bir tanesini, yerine sürdü. Emniyeti çıp ta tetiği çekerse patlıyacak — hale getirdi. Derhal, kapıdan dışarı çıktı. Fikret kalfa, onu bu halde görünce, bir fevkalâdelik olduğunu anladı: | hazında isttirsak fenol mukattar — Nereye küçük hanm.. — Fikret Beya.. Dadı... —Babama KAĞIT — Sellülozu çok olan mad- delerle kâğıt yapılır. Bunun başlıcalar rı paçavra, odun, saman, algadır. Filtre kâğıdı gibi bazı cins kâğrtlar sırf sellülozdur. Fenol Formülü: C*H"OH Molekül vezni: 9f Fenol'e ticaret âleminde — asil derler. Renksiz billurlar halinde bul nur. Kokusu keskindir. Hafif mahlü" lü şekerli ve tada maliktir. Koyu lülünün tadı yakıcıdır. Billürları 42 d& recede zeveban eder. Bu cisim potas, sud gibi esaslarla birleşerek fenat milihlerini vücuda 5” tirir. Şu halde hafif bir hamız mahiyt” tindedir. Turnsolu — kızartmaz. " saslarla birleştiği sırada gayet hafif bif hararet neşreder. Fenat milihleri ** huletle tahallül ederler. Bunun için lüllrini kaynatmak kâfidir. Fenat, küllere de benzer. Hamii” etmez. Halbuki hamizı karbon Fenti milihlerini tahlil eder. Fenat, keüllere de benzer. Hamti * larla esterler busule getirir. Fakat tâ* hammuz yoli ile hamız, aldeti ve aset0f tevlit etmez. Asid azotik füman, banzole olduğ" gibi Fenole de tesir eder. Fenolin İ, 3, gram idrojeni yerine N O” cezri kt* im olur. Mübadelede mürekkepler bi sule gelir. En mühimleri fenolin 3 id* rojeni yerine 3 No' kaim olarak husult | gelen C* H (No,)* O H » arit pikril” dir. Asidpikrik sarı renkte mütebellir, *? da az erir Lir cisimdir. İpek yünü sarıy* boyamakta müstameldir. Bundan başkf d pikrik olaun milihleri olan pikrat” lar olsun hararet veya darbe ile patlaf” lar, Fenol asid pikrik ve di adı imalinde kullant”” taaffun stimal edilir. Saf ol * mıyan fenol halâları - dezenfekte ** meğo ve odunları çürümekten korumâa * #a yarar. Saf fenol hafif mahlül ha * linde muzadı taaffün olarak kullanılır" Kesif mahlülün istimali tehlikelidi” Çünkü cildi yakar. Pis kokuların ufumetin izalesi için fenol yerine eks€ * riya az keskin kokulu müşabihleri kt lanılır. Fanol meden kömürü;kütaratının İf — 200 derece teshininoten mukal hale gelen zeytlerden — çıkarılır. zeytler evvelâ hamızı kibritiyetle çalk” narak tasfiye edilir. Sonra Sud ile mif amele edilir. Bu esnada Fenat dö yom husule gelir. Bu milh hamizi Kİ ritiyetle tahlil edilince kibritiyeti sody0? ve fenol husule gelir. Mayii taktir Ö halde tokâsüf eder. (Devamı vaf) mal Bey, ba eve bir dA, ayağını basmıyacak... Anlıyor musüf Bi rdaha ayağını basmıyacak... Yoktt onu öldürürüm... İşte.... Tabeninsini " Şeeküsikü Kaft gösterdi.. Dadısımın feryadı arasında soksi! fırladı. Türkân, ok gibi veğirtti; merdiYt” lerden aşağı indi. Kapıyı hızla kap?' Tank!. , Ve, fırladı, gitti... pak Arkasından, Peyker kalfa, SSt yere, bağırdı ,çağırdı, ağladı, döğü' dü. Fakat, diğer hizmetçiler, onat — | — Ememmiyet verme! - Dedilt” Küçük hanımı bilmez misin?.. Çok ler söyler... Hiç birini yapmaz.. — Bu sefer, halini pek b:l-"::f dim.. Büyük bir delilik — yapacağt ziyor... Fena halde korktum A? bir ayak evvel, Beyefendi eve * de haber versem... Belki o, küt nımın izini bulur... Di Kşr * Biz, Türkün erkestif ge yade takip edebiliriz... Onun i€'" tiği yeri kaçırmıyalım... (Devamı *

Bu sayıdan diğer sayfalar: