9 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

9 Ağustos 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdülhamit Ve Gözdeleri Tarihi tefrika: 29 O gün sarayda bütün hafiyeler! ayakta.. Bütün muhafızlar iş ba- şında dolaşıyordu. Fransız Sefiri Zatışahaneyi zi- yarete gelmişti. Sefir Cenaplarının Abdülhamidi niçin görmek istedi- ğini herkes biliyordu: Fransızlar tarafından rakkase- nin tahliyesi isteniyordu. Abdülhamit büyük bir kurnaz- lık ve Fransızlara karşı bir dostluk eseri göstermek için, Matmazel Meyanın serbest olduğunu ve iste- diği zaman istediği yere gidebile- ceğini söylemişti. Sefir Abdülhamide teşekkür e- derek saraydan çıktı. Fakat, Pa- risli rakkaseyi henüz tahliye etme- mişlerdi. Matmazel Meyan hususi! yatak odasında süsleniyordu. Cafer ağa kapımın dibinde kendi kendine söylendi: — Ayakta durmaktan dizlerime kara su indi. Bu ne süs.. Bu ne tuvalet, yarabbi! Rakkase arabın mırıldandığını işitiyordu. Matmazel Meyanı Kızıl Sultan çağırtmıştı. Yirmi sekiz günden be Yi saraym taş odalarımda tecrit e- dilen Paris dilberinin rengi soluk olmakla beraber neş'esi yerinde idi. Padişahı görür görmez kendi- sine ilkönce Fehim Paşadan şikâ- yet edecekti. Meyan buna yemin etmişti.. — Padişah isterse hiddetlensin.. İskerse beni tekrar zindana attır- ot Basadamın yaptığı hakaret ve işkenceyi anlatmadan duramıya- cağım, diyordu. Bu mülâkat belki de Abdülha- mitle son ve dostça bir temas ola- caktı. Rakkase o gün kendisinin Fransız Sefarethanesine gönderil- mesinde israr edecekti. | O akşam Fatihte Hafızpaşa caddesinde boyasız büyük bir ko- nağın bahçe üstündeki odaların- dan birinde iki genç baş başa ko- nuşuyordu: — Bugün Zaptiyekapısına bir kaç maznun getirdiler, Bunlar Ka- dırgada bir evde içtima halinde yakalanmışlar. — Bizimkilerden olmasın sa- Te numarası : 42 HABER — Akşam Postası Yazan: Ishak Ferdi kın..? — Bir şey anlayamadım.. Fakat, hafiyelerden biri komisere şu iza-| hatı verirken kulak misafiri ol- düm: “Paristeki haşaratla muha-| bereleri varmış. Malüm ya böyle mallar her zaman elimize düşmez. Aman, göreyim seni komiserciğim, şunların zabıt varakalarını adam- akıllı yağlayıp ballayarak hemcr Zaptiye Nazırı Paşaya taktim et! Artık bu tevkifde de terfi edemez- sek, vay balimize.., — Alçaklar.. Bir takım masum- ları felâkcte sürükliyerek kendi is- tikballerini temine — çalışıyorlar. Ben bu gece sarayda nöbetçi ol- saydım, dönen fırıldaklara yakın- dan şahit olürdum. — Kuzum Kâzım Beyciğim, ya- rın Yıldıza gidince ilk işin bu hâ- disenin iç yüzünü öğrenmek olsun. Çünkü bu Kadırgalılar arasında Saffet isminde bir delikanlı gör-| düm.. Bu çocuk benim mektep ar- kadaşımdır. Kendisinin ne Parisle ne de siyasetle alâkası vardır. Bi-| çarenin başında sekiz nufusu mü-| tecaviz kalabalık bir aile var. Bun ların maişetini temin etmek - için geceli gündüzlü çalışır, taştan ek- meğini çıkarmak için didinir. du- rur. — Merak etme azizim, saraya gider gitmez jurnalları okumak â- detimdir. Lâkin bu vesile şunu da söyliyeyim bugünlerde hafiyeler kuduz köpek gibi etrafa öyle sal- dırıyorlar, öyle masumların canını yakıyorlar ki., — Her gelen jurnala ehemmiyet veriliyor mu? —Efendim, sinek pis değil ama, mide bulandırır derler.. Mtlüm- ya! Bir adamın aleyhinde söz söy- lemek çok kolaydır. Fakat, bu sö- zün yaptığı tesiri izale etmek ko- lay değildir. Padişah çok kuşkulu ve esen rüzgârdan nem kapan bir adamdır. Hiç jurnala inanmasa bi- le, hâdiselerden okadar çok korku- yor ve etrafındakilerden o derece şüpheleniyor ki, bazan en sevdiği kadınları bile yanına sokmak iste- miyor. — Hakkı da var ya... — Doğru. (Necmiseher) gibi en sadık zannettiği bir kadın bile kendisinden yüz çevirirse.. Ölesini Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) — Buna emin olabilir miyim? I — Elbette... — Söz veriyor musunuz?. — Veriyorum. — Daima görüşeceğiz... Hem ban- kada, hem de, dışarıda... Benim evime geleceksiniz... Mahzur görürseniz, gez- meğe gitmiyeceğiz, fakat, iki erkek ar- kadaş gibi konuşacağır.. Dertleşece - Hizl.. — Evet... — Ya Türkân Hanım, buna mani olursa? — Zanmnettem... — Ah, kadınların girift düşüncele- — Bilâkis, gayet iyi bilirim... Bil- hassa Türkâm!... O, bütün taşkınlık - larına rağmen, çok doğru — düşünceli bir kızdır... Katiyen görüşmemize ma- ni olmaz... Zira, kendisini ne derin bir aşkla sevdiğimi biliyor... Türkân: “ — Zor.. Zor sizi görüştürürüm... İşte, berşeyi bildin, bunu bilemedin. diye kendi kendine söylendi. - ben doğ- ru düşünceli bir kızmışım da onun için görüşmenize mani olamazmışım... Bil- hassa, bunun için mani olurum.. Doğru düşündüğüm için.. Beni, derin bir aşk: la sevdiğini bildiğim için...” Fikret, birden bire silkindi: — Ne garip... Sizin tesiriniz altan. da kaldım, Şadiye Hanım... Sanki Tür. kânla evlenmeğe sahiden karar ver - miş gibiyim.. Halbuki, vermedim.. Bu- na imkân yok... Evlenemem... — Nasıl evlenebilirim?.. Ben, betbaht olmağa mahküm bir insanım... O, istediği ka- dar bana varmağa çalıştın... -Arzuları gocukçadır... Benim varidatımdan on misli fazla masrafı olan bir evin yükü- nü nasıl sırtıma alırım?. Bu cunada, Tarabyaya gelmişler- Fıkra müsabakası G ÜV En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol. maması, şseçme olmasi ve okunaklı yazılması lâzımdır. Aklını bozmadı Bir seyyah dünyayı devre çık- mıştı. Seyahati esnasında ayağını yerden kesmemeğe — ahdetmişti. Bir gün kırk kilometre yürüdü. Tahammülü kalmadı. Yağmur da yağıyordu. Nihayet bir otele girdi. Güzel ve temiz otelin karyolasına ağzınm suyu aktı. Fakat... ahdet- mişti. Eşyalarını karyolanın üstü- ne koydu. Kendisi karyolanın altı- na girip yattı. Emin var kıyas et! — Maamafih diğer kadınların köpek sadakatile kendisine bağlı oldukları muhakkaktır. (Necmise- her) seni sevdiği için, Padişahtan yüzünü çevirmeğe mecbur olmuş- tur. — Ben sana bir şey söyliyeyim- mi, dostum: Ben Necmiseheri gü- nahrm kadar sevmiyorum. O kum- ral, mavi gözlü bir kızdır. Ben ise esmer ve kara gözlü kadınlardan hoşlanırım. Fakat, siyaseten onu sever gibi görünüyorum. — Bu siyaset ne vakite kadar devam edecek, Kâzımcığım? Ya- rın bu işin foyası meydana çıkarsa ne yapacaksın? : — Gönlümü zorla satm alacak değil ya, Şimdilik avutmak siyase- tine devam edeceğim. Benim onun. la evlenmeme imkân var mı? — © evlenmenizde israr yor mu? — İsrarda lâf mı yahu..! Her gün bir mektup yazıyor: “Beni ne| vakit kaçıracaksın?,, diyor. Saray- dan bir kadım kaçırmak kolay mı? — Hastalığı nasıl oldu? — Her gün doktorların biri gi- dip diğeri geliyor, Abdülhamit te onun hastalığına o kadar — çok e- hemmiyet veriyor ki.. — Sebebi?... — Sebebi malüm.. Padişahın yatak odası önündeki revolveri (Nemiseher) bulmuş ve korkarak baykırmağa başlamış. Padişah o- dadan dışarıya uğrayınca sevgili gözdesini baygın bir halde yerde görmüş. — Bunu Nemiseherin sadaka- tine atfederek kendisine eskisin- den fazla iltifat ediyor, değil mi? — Şüphesiz... edi- (Devamı var) mündekilerin şöyle konuş- tuklarını işitti: — Biraz şurada oturalım mı?.. — Oturalım... — Evet, denize nazır ne güzel bir kahve vardır.. Haydi, inelim de soğuk bir şey içelim.. Aaraba yavaşladı. Genç kız, usulla, aşağıya doğru kay- dı. Ayakla başılan yere indi. Diz örtüsü- nü başına çekti. Öylece bekledi.. Lk defa olarak heyecan duyuyor. du: “— Ya inerken mevcudiyetimi far- kederlerse...,, Ve kendi kendine şaşıyordu: “— Amma da cesurmuşuam... Nasıl oldu da, ta yanı başlarında tereddütsüz oturdum?... Ya kafalarını azıcık lerdi?.. Mutlaka mevcudiyetimi hisse- deceklerdi.,, Fakat Şadiye ile Fikret, — o derece dalgındılar ki, hiç bir şeyin farkına var: madılar... Otomabilin kapısını kapadılar doğruca kahveye girdiler... 'Türkân içerde, bir müddet ve ercinler 9 Agustos 1934 yavrularını sütle beslerler! Yazan: Pr. Santur Güvercinlerin hayatı ve tabiatleri hak- kında gayet nefis bir etüt yapan Bü- fen erkek güvercinlerin en ağır ev işle-| rine iştirak ettiğini zikretmeği unut- mamıştır. Filhakika erkek güvercin dişinin hizmetlerini seve seve yapar; | yumurtalram ve yavruların Üüzerine oturur. © vakitten beri âlimler boş durma- dı; bu sevimli hayvanların hayatını tet- kik ettiler ve gördüler ki yumurtadan yeni çıkan yavruların gıdasını temin et- mek için erkek ve dişi güvercin yemlik- leri (jabot) üzerinden bir nevi “süt,, if- raz eder. Bu hâdiseden ilk defa bahseden Hun- ter isminde bir âlimdir; Klot Bernar derslerinin birinde tatbiki olan bu garip fisyolojik hâdiseden bahsetmiş ve gü- vercinlerde yemlik ifrazmın — memeli hayvanların süt ifrazına — benzediğini keydetmiştir. Bu süt ifrazı gerek er- kek ve gerek dişi güvercinde, yavrular yumurtadan çıkmazdan evvel başlar, ve yavrular çıktıktan sonra bir kaç gün de-| vam eder. Bu zamanda yemliğin üze- | rinde hakiki guddevi bir yeni uzuv to- şekkül eder; yemliğie dış tarafı yani a- dali olan kısmı olduğu gibi kalır; iç ta-| rafı, yani gışayı muhati büyür ve di- mağın telâfifine benziyen — bir takım| ivicacat peyda eder. Yemliğin damar | Tarı da hacmen artar. | İşte bu gışayı muhatidir ki, pıhtılaş- | mış süte benziyen beyaz bir madde if- raz eder. Ana ve baba güvercin bu be- yaz maddeyi ağzma getirir ve bununla, yavru ile ağız ağıza gelerek, onları besler; şüphesiz ki bu, yavruların yu - murtadan çıktığı ilk günlerde olur. Hunter ve Klot Bernardan — sonra güvercin sütü ile bir çok tanmmmış bi - yoloji mütehassısları alâkadar olmuş ve bu hususta derin etütler yapmıştır. Güvercin sütü, Klot Bernarın zan - mettiği gibi yalnız kısa bir müddet ifraz edilmez; oldukça uzun zaman devam e- der. Çok meşhur biyoloji mütehassız. ları bu ifrazın, yavruların çıkmasından sekiz gün evyel başladığını — ve ancak yirmi gün sonra nihayet bulduğunu tes- pit etmişlerdir. Yemliğin ifraz ettiği madde beya - zamtırak bir kütle olup hakiki bir sül bulamacıdır. Kimyagerler bu bulama « <n terkibini tesbit etmişlerdir; Bu küt. le, buğday ile beslenen güvercinlerde 100 de 18 - 25, fasulye ile beslenenler. de 100 de 14 - 20, nisbetinde kuru bir bakiye bırakır. Bunda Glüsit mevcut değildir. Bilâkis şahmi madde, protein çok miktardadır. (Maddei şahmiye yüz. de 25 - 29 Protein yüzde 13 - 14,5) Bundan başka kalsiyom, potasyom ve fosfor gibi madeni maddeler vardır. Ayrıca hamirleri de mevcuttur. Yukarda söylediğimiz gibi bu mad- deyi ifraz edet yemliğin gışayı muhati- sidir. Vakti geldiği zaman tefellüs ©-| der ve memenin epitelyom höcreleri gi- bi bu da şahmi küreyveler ifraz eder. bekledi. Sonra, yavaş yavaş yerinden çıktı. Kanapeye oturdu. Orada duran iki çocuk, onun belirdiğinin — farkına yarmışlardı.. Teaccüp ederek kendisine bakıyorlardı... Fakat, buna bir mana va. remiyorlardı. İhtimal oyun yapıldığını sanmaktaydılar. 'Türkân, kahve tarafına — bakınca | Fikretle Şadiyenin hemen oracıkta otur duğunu gördü. Otomobili, her hangi bir taarruzdan masun kalsın diye, gö- rünür yere bırakmışlardı. Türkân, çe Güvercin sütünün gıdai kıymeti ne- dir? Biliyoruz ki yavru — güvercinlerin neşvüneması gayet seridir. Matmazel Kofman yeni çıkan gü - vercinlerin 48 saat sonra vezinlerinin iki misli olduğunu tespit etmiştir. — Li- enhartd, çıktığı zaman 20 gramdan iba- ret olan bir yavrunun 20 gün sonra 435 gram olduğunu beyan edişor ki bu bir neşvünema rokoru olduğunda — şüphe yoktur. Matmazel Dabrovska yeni çıkan gü- yercinlerin ilk haftalarında bu kadar sü- ratle neşvünema bulmasını ana ve baba üstüne atfeder, ve ilâve eder ki güvercin sütü, protein ve şahmi maddeler itibari- le tavşan sütüne benzer. Filhakika ta- ninmış memeli hayvanlar arasında tav- şandan çabuk büyüyeni yoktur. Şimdi bu süt ifrazımın sebebinin ne olduğunu mütalea etmek kalıyor. Gü- vercinlerde süt ifrazı daimisi olan gud- deler tahtı tesirinde husule geldiğinde şüphe yoktur. Tanmmış bir çok müel- Kfler güvercinin yemlik ifrazı ile tena- li güddeler arasında büyük bir mü- nasebet olduğunu — kabul - etmişlerdir. Matmazel Kofman ve — Dabrovskanın araştırmaları bunu tamamiyle ispat et- miştir. Bu müellifler güvercinde süt ifrazının cinsi ormon ile pek sıkı mü- nasebette olduğunu — göstermişlerdirı Filhakika azayı tenasüli: ameliyat ile çıkarılan (erkeklerde husye, dişiler- de yumurtalık) güvercinlerde süt ifrazı kurur. — Kâhil güvercinin uzvu tena- süliyesi çıkarıldığı zaman, dişisine yar- dım etmek için yumurta ve yavrular ii- zerine oturur ise de yemliğin bünyesi | gayri faal olarak kalır ve zamanında süt vermez. ——————————————— İstanbul liman şirketinin tasfiyesi Ankara, 8 ( Husüsi) — Bir kaç gün evvel buraya — gelen İstanbul liman şirketi müdürü Hamdi Beyle görüştüm, Bana şir- ketin tasfiyesi hakkında dedi ki: “— Şirket heyeti umumiyesi bu ayın 12 sinde toplanacaktır. Tasfiye işi mümkün olduğu ka- dar çabuk - bitirilecektir. Şirket ondan sonra mülhak - bütçe ile i- dare edilecektir. Tasfiye dolayı- siyle hiçbir memur : - '*> kalmı- yacaktır. Süngercilik şirketi ni- zamnamesinin tasdikı muamelesi bitmek üzeredir. Bir aya kadar faaliyete başlanacaktır. Şirketin sermayesi 100,000 liradır. Teşrini- evelden itibaren sünger mıntaka - larında tetkikata başlanacak ve gelecek seneden itibaren de prog- ram dahilinde sünger istihsal edi- lecektir. münde, boş bir taksıi duruyordu. İç atlarken, hırsızlama, arkaya baktı: Görünüyor muydu?. Yok, hayır... Çok şükür, siper yer deydi. — Çek, İstanbula... . Arabanın içinde, görünmemek içlt gizlendi. Hattâ, bir hayli uzaklaştıktar sonra da, bir kaç kere: “Acaba arkadaı geliyorlar mı? Görüyorlar mı?,, — diy dönüp, dönüp, baktı.. ... vik bir hareketle aşağı atladı ve nasıl görünmediğine kendi de şaştı. Filha: kika, kadınmla erkek azıcık başlarını çe-| wirseydiler onu farkedeceklerdi. | Ve kimbilir ne düşünecektirler?! -.| Nasıl şaşacaktılar... Gözlerine inanamı- | yacaktılar.. Hani insan kilometrelerce yürür yü- rür de menzile bir kaç yüz metre kala tahammülünün son dereceye vardığını hisseder. İşte, Türkân için de vaziyet ayniydi. Deminden beri burunlarının dibinde oturduğu çiftin, kendisini, şim- di şu lâhzede görebileceğine kail olu- yordu. Yaylım mteşten kaçarcasma, a- deta taklanarak, gizlenerek, karşı kal- dırımı tuttu. Orada, Tokatlıyanın ö - O akşam, Türkân, eve döndüğü 7a man, dadısını görünce bir kahkaha a! t — Sizi nasıl korkuttum... Sahide birisini vuracağımı sandın değil mi?. Halbuki, işte, tevkif edilmedim... Ev dönüyorum... Tabancamdaki kurşunla da tamamdır.... İşte... Bir, iki, üç, dör beş, altı... Dadısı: — Aman, yapma... Oynama, küçü hanum..... - derken, altı kurşunu da, © ker teker yere düşürdü. Diğer hizmetçiler de, tabanca ma! zarası karştamda çığlık kopardılar. Bu sırada, ilhami bey yemek odası dan diışarı çıktı: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: