21 Ekim 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

21 Ekim 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Rezene sara Balkanları” ötüm ve Tetrika No *sselörin en büyüğü idi. İmpar| Tatorluğun uzanmakta olduğu üç! kıtanın bütün zenginliği | İstan -| buldaki Osmalı bankasına akmak a ve buradan Parise, Brüksel Berline ve Londradaki hissedarla- hra dağıtılmakta idi. Türkiyenin ticari ve ekonomik bütün işlerin. de Avrupa kapitalistlerinin par Dağı vardı. Bunlar ceplerini dok ak için bin bir entrikaya baş Vurmakta, dari ıslahat, akalliyet- ler hukuku ve buna benziyen işler dilerine vız gelmekte idi. Yabancı devletlerin elçileri hu- #ura çıktıkları zaman sultan eli- Yİ öpmekte ve Rayalara (ekalli- Yet unsurlarma) sadık olmak ve İ kay söntermek öğütleri vermekte! Aylarca müddetle dört kişi top- ak yiyerek, kayayı o parmak bo- ı delerek yer altında yaşadı Ar. Şimdi bankanın köşesine, 80 - haktan, beş metre aşağıda temel- lere Yarmışlardı. İmparatorluğun finansal merkezini elektrikle do- Batmak için işliyen (© dinamonun Bürültüsünü işitmektedirler, Artık onları biç bir şey durdu- Tmaz. İş yalarz dinamiti temin “meğp kalmıştır. Türkiyedeki işlerinden Kazam- makta oldukları paralarm bir kıs- Minr sızdırmak için Koca -—s-—- lerin kızlairina âşık oyma” Yan kurnaz Saraffof da budört | 75 vaharr hanlısyı değil, fakat i ve İstanbulu uçura- Sak kadar dinamit göndereceğine töz verdi. Saraffof sözünü tutan Sir adamdı. Belçikadan yüz kilo) dinamiti yola çıkarmıştı bile; yol- #zidi, Gelir gelmez bunu banka- tin altma koyacaklar ve istedikle- ti zaman, hoşlarma giden bir da- kikada fitili ateşleyivereceklerdi. “Wnun üzerine bütün o dünyanm “itebileceği bir patlama olacaktı. * Selânik: “Gemiciler,, in hepsi işbaşma dözlüler, Boris Saraffof onlara da dinamit vadetti. İstanbuldaki "sin bittiğine hepsi sevindiler. On- Arm işi çabucacık bitecek, banka- Mn altma dinamiti yerleştirecek! *r, ya birbiri arkasından patlata-| “aklar, yahut her iki bankayı bir- 'MAKEDONYA tuzağı yeri haline getirmiş olan teşkilâfın İç güzü 11 .... ©n ayni gün ve saatte havaya uçu| tacaklardı. Gemicilerin kaptanı olan Ort-| ?“to huysuzluk eden ve darılan bir) Adamdır. Arassıra da çok tatlı ve! *svimli olduğu zamanlar o vardır Ama emirlerini yapmayan © arka. daşlarını fena halde haşlar; aşğıs! A iş'başmda olan arkadaşa yeme #itam vaktinde götürülmediği Sin sövüp sayar, berber dükkünr tm zemin kat penceresinden ba-| kıldı, diye söylemediğini bırak. Mazdı, Ortzeto bu grupun en yaş- ba olduğu halde henüz yirmi ya. varmış değildir. İstanbul: ,, Dinamit nihayet geldi. Ermeni ihtilâlcisi Kozakoff bunu gümrük: len geçirdi. Bavullar iki ermeni Samal sırtıma yükletildi.. Güm- tük dışımda beklemekte olan hafi- yelerden biri şüpheye düştü. Bu Avullarm altında hamalların sır. “Pek Fazla bükülmüştü. k Hafiye onlarm peşine düştü.| azokoffun evine girdikleri za- İ anahtarı olduğundan bunu çevir « ,Yazan: Sstoyan Kristof man hemen polisi açğırdı. Hükü. met hem Kozakoffu, hem de dina- miti yakaladı. Kozakoff büyük suikasttan hiç bir şey ele vermedi. Rus tebaası olduğu için Odesaya gönderildi, oradan Çar bu adamı ibtilâleileri göndermekte olduğu Sibiryaya sürdü. Türk polisi harekete geçti; er. menileri ve Makedonyalıları tev- kife başladı. Tünel kazıcıları iş. lerini bitirmiş olduklarmdan, ar- tık köstebekler gibi toprak altın. da değil yer yüzünde bulunuyor- lardı; üçü de polisin eline düştü; birisi Bulgaristana kaçabildi. Merzanof çamaşırlarnda polis Vmro merkez komitesinden Hris. to Matoffa (yazılmış şifreli bir mektup buldu; fakat bu mektup- ta büyük suikasta dair bir şey ya- zılı değildi. Üç delikanlı tam dört ay hapiste tutuldu. Nihayet Bul - garistanm İstanbuldaki mtmessi- linin ysrarı üzerine sultan bunları! hapisten çıkararak İstabuldan dı- şarıya sürdü. Merzanoff la Sako- loff Sofyaya gittiler, (o Şateff de Makedonyadaki evine doğru yol) Yandı, Girilecek yeri dikkatlice mas- kelenmiş olan tünel bulunamadı. Şimdi ne dinamit, ne de dinamitçi- ler kalmıştı. Bununla (beraber birkaç ay sonra sürülen dört kişi- nin yerini almak üzere iki kişi İs- sautura geldi. Bunlârin “Vüzifeşi sadece dinamit bulup © Osmanlı bankasmı havaya uçurmaktı. Bu yeni adamlardan biri olan Alek. sandr Kiproff gelir gelmez yanma Bulgar matbaacınm oğlu Natçoyu alarak tüneli muayene etmek için dosdoğru “depo,, ya gitti. Sonra budala gibi oturup Hristo Matofa bir şifreli mektup yazarak tüneli olduğu gibi anlattı, (Ben 1927 yılmda O Kiproffla Sofyada görüştüm. Orada gazete- cilik ve (o hikâyecilik yapıyordu. Bombacılıkta muvaffak olama makla beraber yazıcılıkta Nobel müküâfatmı kazanacağını umduğu. nu söyledi. Ona uğur (diledim. Fakat görüştüğümüzdan © iki yıl sonra öldü.) Talih herhalde Osmanlı ban - kasma yardım ediyordu. Çünkü Matof, Kiprofun yazdığı mektubu alarak cebine koyduğu gün Selâ - nikte tevkif edildi. Plois de bu mektubu buldu. Ellerinde şifrenin diler bu meseleyi derhal Yıldızda Sultan Abdulhamide bildirdiler. Hamit, paytahtının polisine haber vermeksizin, “depoyu kırıp açmak üzere kendi hususi polislerni gön- derdi. Kiproff ile ortağı kaçmak suretile bu işten yakalarını kurtar- mışlardı. Beş yıl içinde ikinci defadır ki Osmanlı bankası havaya uçmak . tan kurtuluyordu. İlk defasmda 1896 yılnda taşnakçılardan on|gi haydut yanlarında içleri ufak pa- ra ile dolu kise gibi taşıdıkları 16) ği kilo dinamit torbaları olduğu hal)? de bankaya girmişlerdi. Kapıları kapıyarak binayı işgal ettiler. Ban kanım direktörü vasıtasile Istanbul. an! ği ys » kaçırılan X Türk kızı Birdenbire odanın tavanında iki göz ışıldadı. Neclâ korktu.. Pencereye koştu.. Demir par- maklıklarda da elektrik cereyanı vardı.. Elini dokundurunca sarsıldı, geri çekildi! Neclâ, bu esrarengiz eve ka- pandığı gündenberi Tomu söylet" meğe çalışıyordu. Uşağın ağzmt açmak için ne mümkünse yapmış- ,tr. Amerikalı uşak, efendisine çok bağlı görünüyordu. Tomun verdiği malümat üze- rine Neclâ, o günden sonra oda sında konuşmaz oldu. Bazan pen- cerenin demir parmaklarıkların - dan içeriye vuran garip sesler du" yuyordu. Uşağın: — Bizim efendinin gözü ve ku- lağı her dakika buradadır!,, de yişinden büsbütün korkmuştu. Neclâ bir gün Toma — kahval- tı getirdiği zaman — ingilizce, bir kâğıt üzerine şu satırları yazdı: “Bini buradan kaçırmak için kaç bin dolar istersin?,, Tom gülerek başını salladı: — Ne yazık ki okumam yoktur. Dedi ve tepsiyi bırakıp gitti. Bu ne tuhaf adamdı böyle! Amerikada ve bahusus Nev - york'gibi bir büyük şehirde ya - şıyan bir adam okumak bilme - sin. İşte bu gülünecek bir hâdise! a Ba, dane Neclâ bir müddet düşündükteri sonra: — Korkuyor, dedi, eğer oku -| mak bilmeseydi, kâğıt üstündeki! kelimelere göz gezdirmezdi. Neclâ, saf bir adam rolü oyn. yan bu uşağı bir türlü yola geti - remiyordu. Bir gece hükümet tayyareleri,! şehir üstünde uçuş manevraları yapıyordu. Neclâ pencereden gök yüzünde dolaşan tayyareleri sey- rederken, birden gözü odan ta-| vanında ışıldıyan iki kırmızı göz! gördü. Bunlar birer küçük elek: trik İâmbasr gibi açılıp kapanı. yordu. Neclâ bunun neye işaret oldu- ğunu anlıyamadı.. O Biraz sonra duvarda işleyen saat garip mırıl» tılar çıkarmağa başladı. Neclâ is- kemleye basarak saati yerinden oynatmak istedi. Fakat, saat du. duvarda mıhlıydı ve elektrikle iş. liyordu. Neclâ bir aralık elini pencere deki parmaklıklara dokundurmak istemişti.. Birden yıldırım çarp - muş gibi sarsıldı ve iki adım ge - daki elçiliklerle temasa girerek 5g altı vilâyette yapılması lâzım ge .İ len bir rslahat projesi verdiler. Bu proje kabul edilmediği . takdirde bankayı havaya kat'i surette anlattılar, (Devamı var) uçuracaklarını Heli riye fırladı.. Pencerelerin var *| maklıklarında elktrik ( cereyanı | bulunduğunu anladı. Havada uçuşan © tayyarelerin manevrası bir saat kadar sürmüş tü, Neclâ bu saati korku ve he- yecan içinde geçirdi. Gürültü di- nince o da yatağına uzandı. — İki aydanberi başımdan ge- çenleri bir gazeteye yazsam, kim- se İnanmaz. Nevyork gibi mede ni bir memlekette günlerce esir gibi yaşamak, hangi insanm hav salâsma sığar? Bu memleketin po- Hisiyök mu? Böyle şehir içinde haydutluk yapan adamların izle rini İstanbulda şıp diye bulurlardı. Neclâ babasından müsbet bir cevap geleceğini ummuyordu. Pa- şanın ilk önce böyle bir felâkete inanmaması lâzmidı. Neclâ, ara- dan günler geçtikçe ümidini ke - siyor: — Babam bu fedakârlığı yap- mıyacaktır. Çünkü o benim böyle bir tuzağa düşürüldüğüme inan - mıyacak. Diyordu. Neclâ o gece çok sinirliydi. Ko lay kolay uyuyamıyacağını “anla- dı. Zile bastı. Tom geldi: i — Ne istiyorsunuz? — Canım sık lıyor.. Seninle ko nuşmak istiyorum! Tom gözünün ucuyla tavanı gösterdi: — Mister Hopkinsin müsaade. sini almadan sizinle konuşamam! Neclâ hayretle sordu: — Tavanda elektrik projektö « rü gibi açılıp kapanan bu ışık ne- dir? — Mister Hopkinsin gözleri.. — Hahniya benimle konuşmıya caktın? Bu bir sır değil mi? Bunu bana nası! söyliyebildin? — Mister Hopkins söylememi emretti, — Ne vakit amretti? — Şimdi.. — Şimdi mi?! — Evet. Niçin şaşiyorsunuz? Ben size bizim efendinin bir gözü ve bir kulağı da buradadır, deme dim mi?! Neclâ şaşaladı. Uşağın yüzüne dikkatle baktı: — Mister Hopkins bu müsaa deyi sana'nasıl verdi? Saroftotun çetesi (kendisini | js önde sol köşede yere uzan mış görüyorsunuz.) Uşak serbestçe tavana bakarak güldü: — Şuradaki açılıp kapanan işa- retlerle... — O balde otur da konuşalım ! Uşak bir iskemleye oturdu: — Beş dakikadan fazla kalma- ğa mezun değilim. Çabuk söyle» yiniz! Neye ihtiyacınız var? Süt, marmalât, bisküvit getirdim. Bun- lardan başka bir şey (o isterseniz söyleyiniz! — Onların hepsini sana veriyo- rum, Hiç bir şeye ihtiyacım yok. Temiz hava istiyorum. Hürriyeti- me kavuşmak istiyorum, Haydi ba na yol göster. — Ben ateşle oynamaktan kor- karım, Mis! Ben de çoluk çocuk sahibiyim. Benim başımı mı yak- mak İstiyorsunuz? — Sana geçen gün, beni bura” dan kaç bin dolar (mukabilinde serbest bırakabileceğini sordum. Cevap vermedin. Kâğıt üzerine yazdığım sözleri anlamamış gibi göründün! Mademki çoluk çocuk sahibi bir adamsın.. Namuslu bir adam gibi para kazanmak işine gelmiyor mu? Neclâ, Tonia bü sözleri söyler- ken, bivdenbire ödanm kapısı a- gıldr.. Mister Hopkins iki hançer gibi çatık kaşlarını oynatarak içer riye girdi. Neclâ itidalini kayUetmemişti. O gün kendini biraz daha cesur ve metin buluyordu.. Biraz sertle. şecek, dayatacak ve icap ederse Hopkinsin başma masa üstünde duran bir elektrik lâmbasını bile vuracaktı, Her şeyi göze almış- tı.. Çok bezgindi. Hopkins içerive girer girmez: — Ne o? Hâlâ o pazarlık mı? Diye söze başlamıştı, Neclâ cevap vermeyince, Ame rikalı sözünü tamamlamak iste di: — Toma, paşa babanızın bütün altınlarını verseniz, ondan —- be- nim müsaadem elmadan — birşey öğrenemezsinizi Elinizde olmı » yan bir parayı vaad ederek Tomu avlamak istiyorsanız, onun siziu kadar budala bi: adam olmadığı- nt şimdiden söyliyebilirim! Neclâ: — Size ne kadar bağlı olduğn- nu bilmiyor değilim. Ben onurlu şuradan buradan konuşmak ve bu suretle vakit geçirmek istedim Dedi. Sonra birden yumrukla rini sıkarak bağırdı: — Beni tavandan gözetliyordu nuz değil mi? Ben de sizin bu ka- dar mahir bir hokkabaz olduğunu. zu şimdi anlıyorum. Serbest ol saydım, sizinle dövüşmenin yolu- nu ben de bilirdim. Hopkins bir adım ilerledi: »— Kollarmızır kuvvetini dene- meğe hiç bir mani yok Meydan sizin,, Haşdi, deneyin bakalım! sanıtım, bir kere (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: