4 Mayıs 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

4 Mayıs 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihi macera ve aşk romanı —55 — Yazan: (Vâ - Nâ) Yet Içeriye giren Cinci Hocanın bin bir taneli tesbihi öyle büyüktü ki, arkasından yürüyenler gelin eteği taşır gibi taşıyorlardı Geçen kısımlarm hülâsası Ben ömrümde birinci ve ve sonuncu defa olarak sevgilimin vusletine nd. 7 olduktan sonra hadım edilip sa- raya alındım. Şimdi sevgilim Ayşe de saraydadır. Osman isminde bir çocuğu doğuyor. : Bu sırada ebelerin konuşrukları ku. Jağıma çarpıyordu: — Yedi aylık mı acaba? — Öyle olacak... Baksanıza, pek kü. gük. — Pek de küçük değil, canım... — Küçük olmasa bile herhalde ye. di aylık. Çünkü annesi saraya kız oğ- Jan kız almdı. O zamandan bu zama- na da ancak yedi ay geçti... Bıyık altmdan güldüm: “.— Hey gidi kızoğlankız!?” "Ayşe, herkesin başka şeyle meşgul olmasmhan bilistifade bir kere daha fe- sıldadı: — Sen bu Osman'ı dilnya ve ahret kendi evlâdm bilmelisin... Gözünü yu- muncaya kadar o sana teslimdir. Bir gün gelecek, onun sana ait olduğuna, sen de benim gibi, kat'i sürette iman edeceksin... İnilder gibi: — Ah, sen daha bana neler yaptıra caksın, sen daha beni nelere iman et- tireceksin, Ayşel « diye fısladım. Artık vazifem bitmişti. Dışarıya çı karılmama intizar ederek bir köşeye çekildim. İçeriye Sümbül Ağa girdi. Ebeler, gülümsiyerek, memnuniyetle, Osman'ı onun kucağına verdiler, O, gevzadı kucağına aldı. Muhabbet- le yüzüne baktı: : — Evlâdım! - diye öptil sevdi, kok- tadi. Ebelerden biri: — Nekadar da benziyor maşallah! » dedi ve bir ağaya, bir çocuğa baktı. Muhitimde herkes Sümbül Ağanın erkek olduğuna dair esrarı biliyordu. Buna rağmen, Sümbül, bu gibi işlerin açığa vurulmasını istemiyordu. Hiddetle başını çevirdi; — Ne demek istiyorsun? Ebe şaşırdı: — Hiç, efendim... Annesi, hömileli Zi esnasında size çok bakmış olacak ta. Sümbül gülümsedi: — Benziyor değil mi? — Evet, ne kadar benziyor., Sahte hadım memnundu. Çocuk kucağında, Ayşenin yatağı- na yaklaştı, benim işitebildiğim bir sesle: — Ayşel - dedi. Nişanlım, küskün, başınt ona çevir- di: — Buyrun. — Bir çocuk. —? — Benim mi? — Mademki benzetiyorlar.. Ve ma- demki ben bu saraya geldiğim vakit kızdım... Habeşli, Osmanı, bağrında büsbütün İkt. Ona muhabbetle baktı. Sonra, gö: ni, şilkranla Ayşeye çevirerek: — Ayşe, — Elendim. — Sana medyunum... — Niçin efendim? — Çünkü bu dünya yüzünde beni bu kadar kadın sevdi, fakat hiç bi kadar mes'ut edemedi. Evet, evlât doğuramadı. Se; eresini verdin. i siz beni baştan savdmız, ir sitemle bakıyordu ki... i Ayşe... Affet çocuğu- mun annesi... Eğilip alnından öptü Ayşe, 6 sırada öyle mes'ut görünü. yordu ki... Ben, ona rdum. De- min, çocuğumun bana ait olduğuna di, zenciye karşı bu tavırları nasıl ta- kımıyordu? Sahtekârlığna şaşıyordum. — Osman benimdir. Onu resmen ev- lâtlık diye tanıyacağım ve yanımdan asla ayırmayacağım. Bütün mirasım da una kalacak... - dedi, Ayşenin gözleri parıldadı: — Ne kadar bahtiyarım! Sümbül, mes'ut bir baba gibi, onun elini sıktı; — Ben de... Bu sırada, kapının önünde bir gü- rültü oluyordu. Deli İbrahimin cavcav — Desturun, destur! Hocafendiyi getiriyorum... Kadınlar osavrulsun.. Yalnız hadımlar içerde kalsın.. Ayşe de başını örten... Destur.. Desur.... Sümbül: — Cinci Hocayı buralara kadar ge iyor. Eyvahlar olsun, «rayın bütün İ âdetleri altüst ediliyor. Şayet bu adam günün birinde padişah olursa hocanm nüfuzu benimkiui de geçecek - dedi ve kapıya doğru, karşılamak Üzere yürü- dü: : — Buyrun, efendim. Safa geldiniz... Ben de, burada, belki teşrif edersiniz diye bekliyordum. Deli İbrahim önde, Cinci Hoca diye maruf şahsiyet arkala girdiler. Cinci- nin başında kocaman bir kavuk, elin- de ise, bin bir taneli bir tesbih vardı. Bu tesbih öyle büyüktü ki, kendisi biz. zat taşıyamıyor, arkadan yürüyen ha- dım ağaları, gelin eteği sürükler gibi rı. — Estepeta püf | - tarzında garip du- alar okuyan Cinci Hoca, eşikte dur- du. Bu sırada, Ayşenin yatağmın ya- nında yalnız ben kalmıştım. Kendis.ne — Yalancı! dedim, (Devamı var) onu getiriy.. 13 milyar litre bira | Br meraklısı değilseniz bile, herhalde dünyada içilen bira nın miktarını merak edersiniz. Senede 130 milyon hektolitre, yahut 13 milyar litre.. Malüm oldu” | ğu üzere, bunun en büyük kısmını içen Almanyadır. (Senede 40 mik yon hektolitre): Bundan sonra | İ# giltere (36.milyon), Belçika (14 milyon), Fransa (11,4 milyon) ve Çekoslovakya 7,4 milyon) gelmek- tedir. Bunu da ilâve edelim ki, Alman- yada bira sarfiyatı, harbi umumi. den evvel, daha yüksekti. Fiyatın düşüşü, muhtelif vilâyetlerde, şara" ba karşı rağbetin artmasından ileri gelmektedir. Sakalı kesilen heykel İngilterenin Has . tings şehrinde, Fa. tih Giyom'un uzun | sakallı o muazzam bir heykeli vardı. Fakat, İngiltere - nin tarih cemiyeti Uzun tetkikler ne, ticesinde 1066 kahramanım. sakallı değil, matruş biradam oldufunu meydana çıkarmış tır. Bunun üzerine Hastinga ahalisi, sevgili kahrama! rınm sakalını kesmeye karar vermiş. ler ve bu kararlarını bir müddet ev. vel mevkii fiile koymuşlardır. Çingenelerde “ari, ,dir LMANYADAKİ çiftçi federas | yonu, bundan birkaç gün ev- vel hükümete müracant ederek, çingenelerin de ari ırka mensup ol madıklarını ileri sürmüş ve bunların da, yahudiler gibi, Alman hudutları haricine atılmasını istemiştir. Bu hadise, ilmi mahafilde bü- yük bir hayret uyandırmıştır. Çüm- kü son ilmi tetkikler, çingenelerin Avrupanın en temiz, hatta Alman lardan daha temiz ari ka mensup olduklarını meydana çıkarmıştır. Diğer taraftan, ırkdaşlarının hu dut haricine atılmalarını, Franke nun da hoş görmiyeceği aşikâr ve bedihidir, Binaenaleyh Alman hü- kümetinin şimdilik böyle bir teşek» büse girişmiyeceğini tahmin etmek air o derede teminat vermişken, şim- İ güç birşeydeğil... tam Ananeye bağlılık Londrada “Tover Bric,, namiyle maruf bir köprü vardır ki, tarihçe. | si cidden şayan dikkat ve gariptir. Bu köprü 1594 de inşa edildiği za- man, parlimentoda bir çok müna. kaşalar olmuş ve muhalifler bu köprü. nün birçok kzalara sebebiyet vereceği- pi iddin etmişlerdir. Bunun üzerine "Toner Bric fermanı,, adıyla tanman resmi bir vesika neşredilmişti. Bu ferman mucibince bir vapurun köprü. nün yanmda durarak kaza vukuunda müdahale etmesi kararlaştırılmış, bu Iş, Vasp damda bir romorköre tevdi edilmiştir. Aradan seneler, köprünün altın- dan da binlerce gemi geçmiş, fakat Vasp yerinden bile kımıldamamıştır. Çünkü bu 53 sene zarfında bir tek ka. za bile olmamıştır ve oalcağı da yok. Giz çin Vaspın su yüzünde durabileceği müddelge orada kalacağı ve vazifesi. ne devam edeceği muhakkaktır, Evlenme şampiyonu : Bütün garip re. korlar gibi evlenme ve boşanma reko. vu da Amerikalıla- ra aittir, Bu işin Norman Flud admda olan şampiyonu yirmi üç sene zarfında yirmi dokuz defa evlenmiştir, Diğer taraftan dört yüz.defa nişan- lanmıştır ve bu hususta şu Izahatı ver- miş — Müşkülpesent bir adam oldu. Zum: işin bunlarm hepsiyle evlenme. dim. Siz da ta edersiniz ki, 400 nişanlanma üzerine 29 evlenme gayet makul bir vasatidir. Maamafih şampiyon çok müşkülpe. sent olmasına yağmen pek de talili bir adam olmasa gerektir. Çünkü yir- mi dokuz defa da boşanmış ve netice. de yine bekâr kalmıştır. Şimdi altmış yaşında olan bu ev- lenme şampiyonu, otuzuncu defa ola- | 8. Henri Ved — Yazanlar: 1 çerterten — 2 Sayers — 3 Agata Krisi — 4, Vile Kirofta — & Vaytçii Tl 7. CD vade MEM $ Mityard Kimcedi —9, Cas Rayd > 10 FEB Aknoks — 11. Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. Çeviren: fa. — Azizim Re, pekâlâ biliyorsunuz ki son omnibüs, Vinmuttan 10,30 d kal. kar. Hayır, buraya yaya geldim. Yolda birkaç kişiye rastladım ama, bunlar pek | de beni görecek vaziyette (o değillerdi. | Bulut gibi sarhoştular, Sonra — birkaç çift gördüm. Bunlar biribirlerine sarıl. mış, dolaşan âşıklardı. e Dünyayı gör. müyorlardı. — Başka bir kimseyi, meselâ bir po. lis falan görmediniz mi? — Hayır. Yan sokaklardan birisin. de bir polis feneri görür gibi oldum a- ma, bu pekâlâ, herhangi bir | bisiklet feneri de olabilirdi. — Bu ziyareti yapmağı evvelden mi tasarlamıştınız yoksa birdenbire mi ak. knıza geldi? Otelden, otel kapıları ka- pandıktan sonra mı çıktınız.? — Size anlatayım. Böyle bir ziyaret yapmak niyetinde değildim. Tam yata- cağım esnada bir hâdise fikrimi değiş- tirdi. Soyunurken pencereden bakıyor. dum, O esnada, kapıdan bir adam çıktı. Karanlıkta kim olduğunu görmek kabil değildi, Fakat biçiminden, şeklinden ta- nır gibi oldum. Bu bir papaz olabilirdi. Zira şapkası bir papaz şapkası gibiydi. Fakat düşündüm. Bu saatte bir papaz bir otel barından çıkamazdı. Tanır gibi olduğum bu adam Penistona pek benzi» yordu. Hemen tekrar giyindim ve çık- tım. Onun gidebileceği (obir tek yol olduğunu bildiğim için peşine düştüm. Nerede ise yetişeceğim diye düşüne dü- şüne buraya kadar geldim. — Onu bu saatte uyanık bulacağınızı tahmin ediyor muydunuz? — Mister Rac evli misiniz, değil mi- inir bilmiyorum,. Aşık olup olmadığını #1 da bilmiyorum. Fakat bir âşık, sevdi- ği bir kadının penceresinin altma gele. bilmek için en küçük vesileyi kaçırmaz. Ben buraya gelirken en çok bu o hissin sevkile gelmiştir, Lâkin, amiralin yazı- haresinin pencerelerinde 'ığik görünce. — İiğı gelir gelmez mi gördünüz? — Mister Rac, münasebetsiz suallerle sözlerimi kesmeseniz daha iyi edersiniz. Maksadınızı anlıyorum. Sözlerimin doğ ru olup olmadığını kontrol için Obama küçük küçük tuzaklar © yapıyorsunuz. Gayet tabildir ki, yoldan, amiralin pen- ceresini, binaenaleyh ışığı görmek kabil di r. Ben gelince, evin etrafını do- laşmış ve bu tarafa gelince (IŞ'ĞI gör. müştüm., Baktım, içerde amiral (Vardı, Kapıyı da “çaldım. Amiral beni balkon kapısından içeri aldı, ve tam zamanında geldiğimi söyledi. Zira, haftalardanberi beklediğimiz vesikayı, yani izdivaç İçin muvafakatnamesini hazırlıyormuş. Da- ha doğrusu ves'ka hazırlanmıştı ve ma- sasının Üzerinde idi. — Saat gece yarısını bir çeyrek Be şiyordu demiştiniz, öyle mi? — Kat'iyetle #öyliyemem. Fskat otel. den, saat on birden biraz sonra, yani kâ- pılar kapandıktan sonra çıkmıştım. Yol da geçirdiğim zamanı hesap edersek, buraya geldiğim zaman geceyarısı ol- muştu zannederim. — Peki, Siz geldiğiniş zaman amira- lin dışarı çıkmak üzere olduğuna dair bir işaret, bir emmare varmıydı? mese. lâ üzerinde ne vardı? Ev © elbisesi mi? Sonra viski veya pipo içiyor muydu? Ne demek istediğimi anladınız #anne- dersem. — Anladım. Fakat bu noktalarda size yardımım dokunacağını , sanmıyorum. Bir müddet, ağzında pipo olduğunu gör düm. Burası muhakkak. Herhalde gidip yatmıyacağına dair kat'i bir delilim var. O da şu, Masasınm üstünde karmakarı" şık bir sürü evrak vardı. Benim bifliğim amiral, evrakını böyle dağınık birhalde masası üzerinde brrakmaz. — Bu nokta çok mühim, çok., Acaba bu evrak neydi, farkma vardınız mı? — Hiç. Eğer mesleğim sizin mesleği- niz olsaydı, şöyle bir göz atardım. Fa. bi hayatmın sonuna kadar bozmıyaca. ğını beyan etmiştir. Bu otuzuncu ve son karısını hali. hazırda nişanlı bulunduğu on dört rak evleneceğini ve bu yuvarlak hesa.. i kadın ve kız arasmdan seçecekmiş. Tefrika numarası — 82 — böyle şi anleği kat bizim ticaret âleminde yapılmaz. Müfettiş, Hollandın imasın: fakat aldırış etmedi. — Çok kalmadınız değil mi? , — Kalmadım. Kendisine teşekkür & tim. Beni gene balkon (kapısından kardı, Ben de, hayatımın en büyük em€| li tahakkuk etmek üzere olan bir eğ mm duyazağı saadeti duyarak © etef döndüm. — Kapıyı nasıl açtınız? — Çıkarken tedbirli o davranmıştır” Kapıcının gece kapıyl açmak için uyaf” dırılmak istemediğini biliyordum. Ark kapıyı şöyle itivermiş. tamamile kap” mamıştım. Bundan kimsenin haberi yoğ! tu. Oradan döndüm. — Fakat sizi odanızdan çıkmadı gate netsinler diye ayakkaplarmızı sabahle yin döner dönmez kapının önünne b” rakmağı unutmadınız değil mi? — Hayır Azizim mister Rac öyle †iL Ayakkaplarımı, yatmağa giderke kaptnın önüne birakmıştım. Dışarı çık” mağa karar verince onları o giymedim. başka ayakkabı giyip çıktım. — Ya... Gelirken yanınızda. İvnin$ Gazet'in akşam nüshası var mıydı.? — Hayır. Bu gazeteyi hiç okumam” Nefret ettiğim bir gazetedir. — Mister Holland şimdi o sizden bi” şeyler daha soracağım. Bunlara cevaf vermemek hakkınızdır, fakat cevap v€* tirseniz benim işimi kolaylaştırmış ©- İursunuz. Sormak istediğim şu: Nede? amiral Peniston sizin, yeğeni ile evlen” menize muvafakat etmiyordu. -— Basit, ben Peniston ailesini tani” yalı henüz üç, dört hafta oluyor. Mit mazel Fitzgeraldi — ilk defa Sir Viliriğ Denni'de gördüm ve ilk görüşte seviş! tik. Amiral, icdivaca muvafakat edebil! mek içim, beni daha çok tanımaxgatedi" Bunda da hakkı vardı. Ben oLondrsyf döndüm. Biraz sonra, Elmadan Vinmüs ta gelmekliğim, bana iyi haberler vere” ceğine dair bir mektup aldım. Amirali? muvafakatnamesini hazrıladığını hay#” Timden bile geçirmiyordum. Lâkin bef ihtimale karşı izdivaç İ müracaat ettim ve belediyeye bir izinname hazıfs lattım. Sonrasını biliyorsunuz. Herha de Amiralin hakkımda yaptırdığı tahki" kat müsbet netice vermiş olacak ki, b8- na muvalakatnameyi ve: — Ne diye evlenmekte bu kadar isti” cal ettiniz? Holland biran durdu. Bu duruşu 6 ale cevap vermekten bir müşkülât çek” tiği için değildi. O ana kadar müfett'$* karş: biraz müstehzi o bereket etmişti. Bu sual onu ciddileştirmişti ve cevabi ötekilerden daha ciddi bir mahiyet 3” dı: — Mister Rac, bir kadının, dayısını” katlinin ertesi günü evlenmesi, onurli evlenecek olan adamın da bunu kabi etmesi, muhakak ki münasebetsiz olu” Fakat vaziyet (ve hakikat (o şuğü" Bana öyle geliyor ki karım gösterdiği den çok fazla hassas ve sinirleri bozü” muştur. Öyle zannediyorum ki, dün 4“ şamki cinayet onu fevkalâde korkuttü” kendini burada emniyette görmediği * gin alelâcele Londraya kaçtı. Kimbilir kalsaydı, belki bir ikinci irurban d4 © olurdu? Bu itibarla buradan ayrıldı “* yanmda, artık dayısı mevcut olmadi! için, kendini müdafsa edecek birisini” bulunmasını istedi, Size doğrusunu #ÖT” liyeyim, ben karıma lâyık bir adam Si mıyabilirim belki, fakat vücudum ve $ lim iitibarile mükemmel bir müdafi “* İ bir hâmi olabilirim, öyle değil mi? *. Amiral sizi son gördüğü” muvafakatnamesini verdiği zaman. ze bu kararını neden verdiğini söyl” di mi? — Eğer onu tanımış * olsaydın# v suali sormazdınız. Amiral, hareketle'i” den izahat verecek © yaradılışta bir dam değildir. Konuşurken kısa cü lerle konuşur bana, dün # (Devamı vat)

Bu sayıdan diğer sayfalar: