16 Ekim 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

16 Ekim 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kutsi'nin bu küçük risalesi da edebiyat esnafı hemen İlin ileri, geri söylenmeğe bat . Kitabın adından ve adedi Kb'indan bahsettiler. Kitabın is Mindeki iddiadan, bir tevazuun Wdnda gizli olan gururdan dem lar. Fiatımın yüz elli kuruş Smayıp elli kuruş olduğunu tas- hik ettiler. Velhasıl “Necip Fazı- 57” Hangisinin daha büyi Mir olduğunu mukayeseye kadar Kimi kitabı hiç okuma Ülğr halde ulu orta aleyhinde bu- Kada, kimi tek bir mısramı geri « bırakmaksızın hasbetenbi idafiliğini yaptı. Ben ise ken Mi edebi hükümlerini neşir ve Ya mezun ve salâhiyettar ad “etmediğim için bu kitabın kıyme inden bahsedememekle beraber Wnu söyleyebilirim ki bu ileri Ni münettik efendilerin bu kal itlerini hiç (beğenmedim ve im da. Eseri san'atı bir tarafa bıraka- | tek müessirinin ahlâk ve fazil karıştırmak, dostluğunu, düş raştırmak, san'atkâ- Ma nüfus tezkeresini, yaşını | W kurcalamak, garip tenkit Bremın yalnız bize mahsus ha- Üfliklerden biri olduğuna şüphem Yoktur. &, Bir beyit parçasının etrafımda Nedim'indir! vasfındır! onun da ildir.” gibi araştırmalar ve Na Kimin, Kutsi'nin, Necibin arasında Sür müsabakaları yapanlar kar- Wenda lâyemut bir Lâedri'nin öl Nez eserlerini hatırlatmak iste tim. O Lâcdri ki her güzel eserin İlkesinde gizlenmiş bir tevazu, Hee tevazuun #aheserini yaratmış söhrettir. Yalnız edebiyat sahasında de- i san'atım diğer şubelerinde de kösdri'ler gelmiş ki kitabı, mu ip idenlerin, şehnamelerin, divan- Kin küf ve mürekkep kokan sa- islerinde yaldızlı izlerini bırak Min, onları ebediyetleştirmiştir. ,Hilkatin elile kazılmış ebedilik pöhrünü altma bastıktan sonra ahi ismini o şaheserin bir göşeci- kaydetmek külfetini bile lü Unsuz gören minyatüreülerin * çoğu lâedridir. Güzel eser, gü bildir. Ebeddir. Artık ebedileşen #serin fani müessirile alâkası tar, : “Gör daima önünde esatiri eü- velin Gökten dehayi narı çalan kak- ramanını Varsın bulunmasın bilecek mâ- mü şanını, Size Löedriden bir kaç mısra kdim edeyim: Bir hadın ağlıyor ay ışığında Ay ağlıyor suyun kırışığında, Bahçede siyah bir mendildir yece, Yüzüm nemleniyor ona değin- ce. Bir başkasını ister misiniz? Bu- “Sen bana, ben sana bakarken öyle Bütün arzularım gözde topla- ner, Sen de isteğini gözünle söyle, Bu dilden hislerin daha hoşla- nar, İşte bunlar ve daha başkaları, li ayy bir Lâedrinin z eser Kadir. Misallerimin fani | sahibi ğin Feyzidir. O Reşat Feyzi ki İrinin muasırıdır. Elif NACİ — e. Maskova'da şark müzesi sergisi wa Şark medeniyeti mü- Sovyet şarkının geç- e bugünkü vaziyetine ait *ergi açacaktır. Müzenin ya > terk ve uzak - e mz ise güzel san'atlara ve dir n ait kolleksiyonlar bulun- taranan Halılar » salonu ise çok mal tez ve inin tarih gâhları ü Havaffakıyetleri gösterilecek. ünelize ilk defa olarak 12 ve 13 surlara nit İran © çini imal tms ve 15-16 ncı asırlara ait sara ran dok İran P, 7 san'atı nümunelerini, İranın la devirlerine ait yazı- Miş 16 per asırlara sit mi we, Sadi, Pizami ve sairenin arı gösterilecektir. inin hususi salonu ise Tür- Japonya ve Çinde ya- inkılâp hareketi olacaktır. Burada şar- tahsis Edebi mubahase Ey musiki rarı verdik. En geri fi fen adam- İ ları imana getirdik. Doktor- eymen) kullanmayacaklar. Fen adamları bundı ( Müsellesi o mütesaviyüsi keyn) diye ukalâlık etmeyecek sap oluyor. Bakınız radyoda bile her ak: şam elli kerre tekrar edilen(beş ka fasıla) nakaratını (beş a ara) ya çevirdiler. Biz gazeteciler ise bu işin en eski amelesiyiz, Kullandığımız arapça. acemce kelimeler ancak şimdilik karşılığı olmayan ke- limelerdir. Şu halde bu işte sonda kalan söyleyecek değiliz. Yalnız bu inkılâpta sizden beklediğimiz hizmeti hatırlatacağız. Edebiyat. musiki, ilim, fen biribirinden ayrılmaz. Hepsi Bu taşlardan birinin çarpulma- sı ötekileri de aksatır. Sizi kendimizden ayırama* yız, Dört tekerlek bir yolda iş- İemezse araba sakatlanır. Şu halde hâlâ yolunu bulma musikimiz de biraz derle- nip toplanmalıdır. Sizden beklediğimiz hizmet bizim yapacağımız. işten daha büyüktür. Bunu size öğretme- ğe ve hattâ söylemeğe de lü- zum yok. Fakat içinizde her meslekte olduğu gibi bazı ham ervahlar bulunduğu için onlar daima geri kalır. Tapon piriyol lere benzeyen kafalarını törpülemek lâzım. Haydi siz de bir gayrete gelin. Fen adam İ larma yakışır bir celâdet göste im, fen, ıstılah tarafla- İ rını bizden biz de halkın sizden ne istedi- ğini gazeteci sıfatile şöyle yazı verelim. Musikide ne yapacaksınız. Her şeyden evvel san'at ma- mına, zevk namma şu (gazel) ciliğe bir nihayet verin. Radyoda bile yer bulan bu kötü âdet artık bırakılmalıdır. Halbuki eskiden radyoda bir iki erkek avaz avaz bağırırken şim | | türedi. Hem de ne gazel. Car car bağıran. güfteyi besteye uy duramadan ciyak ciyak haykı- ran bir ses.. İyi ki bu okuyan- ların (o yüzünü © görmüyoruz. Maazallah onlarin bir de elleri- ni şakaklarına koyup yaradana sığmarak ıkındıklarını görsek ıztırabımızdan öleceğiz. Eski hânendeler okurken to puklarını altlarına koyar öyle bağırırlarmış. Şimdikiler ne ya pıyorlar bilmem. Maksat şu beye. şu hanıma lâf söylemek değil, İşin temeli gazelciliktir. Bura paydos de- meli, Sonra sazla taksim modası" na da bir nihayet verilse fena olmaz. San'atine güvenen beste mak isteyen (için her sanatın mevzu gi Muharrir de kendine güvendiği kadar ro- man yazar, hikâye yazar, makale yazar.Musiki ile ülfeti o lan ve bunu meslek yapan da şarkı yapar, serenad yapar. o- pera yapar, operet yapar; ro- mans yapar velhasıl musikinin irili. ufaklı her parçasında her telden çalar. Fakat bütün bur- lar kitaba, ölçüye, notaya göre olur, Öyle mızrabmı alıp yâhey diye tıkırdatmak. yayına yapı" şıp aman aman diye cızdatmak, İ lar artık (Hicabı haciz). (Balnı | bir cemiyetin temel taşlarıdır. | İ'di birde gazel okuyan kadın | yapar. Notaya geçirir, kudreti | derecesinde meşhur olur. Coş | bilgiçleri! Siz de işe başlayın bakalım! Dil inkılâbından sonra tıra musikide.. bunlar musikinin dizlerde düm tek vurulup usul öğrenildiği cahiliyet zamanından kalmış | bid'atler olsa gerek, Daha son- ira Şu şarkı besteleri ve güftele ri için de bir taze yol açılsa fe- na olmaz sanırım. Bizim musikinin teknik kıs- mına ait kırk sahifelik bir eser yoktur. Fakat (Şarkı mecmir ası) diye orti çıkan kitaplar dan musiki ile alâkam olmadığı halde yalnız benim kütüpha- nemde üç büyük cilt var ki her biri öç parmak kalınlığındadır. (Hicaz fı liye bir şarkı kü- mesi var, yalnız fihristi iki bü- yük sahife tutuyor. Bunları br- rakalım, eskidir, Fakat son za- manlarda öyle şarkılar türedi öyle şarkı yapanlar peyda oldu ki yeni güfteler yetmiyormuş gibi eskiden bestelenmiş, hem de pek güzel bestelenmiş güf- teleri bile tekrar bestelemeğe kalkanlar var. Bunlardan biri hatırıma geldi. Galiba Şevki Bey merhu- mun: Affeyle suçum ey gülü ter büşra kakma Diye Hicazdan bestelediği ve çok güzel bestelediği güfte- yi tamburi Refik Bey bir daha bestelemi Galiba başka ma” kamdan bestelemiş. fakatne olsa aslını bilen yenisini dinle- yince o kadar fena buluyor ki! Bu da bir şey değil. Şimdi artık koltuk meyhane lerde sarhoşlara keyif veren ve belediye tarafından (çalgıcı es nafı) diye ellerine tezkere veri- len zevata da bir bestekârlık merakıdır sardı. Gene bu sü- tunlarda evvelce yazdığım gibi musikinin edebiyatla olan sıkı alâkasını bilmeyen. edebiyatı değil, türkçeyi bile bilmeyen bu muhterem zatlarm İüzum- suz zahmetlerine artık nihayet vermeli, Bunlar diledikleri ka- dar şarkı yapadursunlar, fakat bu şarkıları yaptıkları yerlerin yani rakı âlemlerinin hududun- dan çıkarmamalı, Hele (radyo) gibi ağzı çok hassas kulaklara kadar yaklaşan. Avrupa mer- kezlerine kadar dolaşan bir ye- re sokmamalı. Radyo şirketi Türk dili inkı- İbi halka dinletti. Ve hattâ kendi dilini bile bu inkılâba gö re irdi, Fakat şimdi halk ondan Türk diline, Türk edebi- yatına, Türk irfanma lâyik bir musiki bekliyor. (Kurultay) da verdiğimiz karar bütün hükümet müessese lerince kabul edilmiştir. Bunu Başvekil namına Maarif vekili- Din ağzından işittik. Şu halde musi ve radyo şirketi de bu işteki vazifelerine ikbal başlamalıdırlar. Bunu rica et- mek hakkımızdır. Burhan CAHİT Falguier'in Yüzüncü : Senesi Heykeltraş Falgüier 1832 senesi eylülünün 25 inci günü Toulouse'da doğmuştur. 1859 da büyük Roma mükâfatını al- mıştır. 1882 de enstitüye âza olmuş 18 nisan 1900 de vefat etmiştir. Heykeltraşlığı kendi- sine kâfi görmiyerek 40 yaşın- da da resme çalışmağa başla- mış. Çok ateşli bir san'atkâr olarak tanınan Falguler (1873) sallarında yalnız heykel de- ğil kuvvetli bazı tablolar da teş hir etmiştir. Bunlardan güreş- İkinci bir madal daha almış- | © 1881 den 1886 ya kadar başlı tablaları ara rada kalmıştır. e 2 çiler ismindeki tablosile 1875 | âbidesinin üzerine konm-etur. | Edebiyat | » : Bir kitap Nahit Sırrı Bey okuyan bir genç muharrirdir. Okuduğunu iyi anlamış diye. hüküm vere biliriz, çünkü bize anlattığı Ef “Edebiyat ve san'at bahisleri, isimli. Oiçinde dört güzel İmetodu o toplayan (o küçük kitabı. onun kritik yazılarını san'at telâkkilerini teşhir eden bir fikir sergisi halindedir. Bu sergiyi görenler, Nahit Sırrı” İnn bütün © eserlerini görmüş İ olmazlar, çünkü kitabın hacmi çok küçüktür. Fakat muharri- İ rin neler teşhir edebileceği hak kında bir kanaat edinirler. Ki- tabım birinci yazısım teşkil €- den “Seyahat © edebiyatı hak- kında, isimli makale (o Roland Dorgelâs'in seyahat edebiyatı nev'irdeki edebi tertip kudreti- umum seyahat © edebiyatının mana ve şümulüne dair ihatalı ! görüş ve anlayışlar ortaya ko” yuyor. Şümulün tazammunla | maküs şekilde düşünülmesi lâ | İ zimgeldiğini bilen Nahit Sırrı | İ Bey, bize. bu edebi nev'e hangi İ eserlerin girebileceğini muvaf- fakıyetle izah ediyor. Makale- de, Türk edebiyatının bu nev'e irebilen eserleri hakkında da fikir ediniyoruz. Bu yazıda mu- hakkak bir kusur aranmak lâ- zimgelirse. (son tarafta esas mevzuu izah için getirilen mi- sallerde, şahsi hatıralara fazla yer verilmiştir. denebilir. Kitabın ikinci | yazısı olan “Edebiyatta başka san'atler, simli makale de gayet kuvvetli bir görüş mahsulüdür. oFaket ben, bu makalenin serlevhasmı “Edebiyatta resim san'ati,, di- | ye değiştirilmesi taraftarıyım. Çünkü Nahit Sırrı Böy bize da ha ziyade resmin mevki ve ro- lünü anlatıyor. Belki ben yanr İsyorum; ihtimal ki Omuharrir bu umumi isim altında yazaca- ğı diğer makalelerinde edebi- yatta bütün güzel san'atlerin rollerini izah edecektir. Muhar rir bunu yaparsa. (hakikaten san'at ve fikir hayatrmıza bü- yük hizmet etmiş olur. “Temsil san'atinde heyecan lar,, ismini taşıyan kitabım ü- çüncü parçası, san'atkâr eserin de hayatın ayni mi olmalı i mühim bir davanm tahliline hasredilmiştir. Bu meselede aktörün vaziyeti nedir. Nahit Sırrı Bey bumu çok güzel anla | tabilmiştir, Fotografla resmin | farkı, sahnedeki katille, kaldı- | rım üstündeki katilin farkı bu | yazıda iyi ifade edilmiştir. Kitabın son parçasını teşkil eden < “Tenkit ve münakkide dair,, isimli makale münakki- din kim olduğunu.tenkidin han gi nevi yazılara denilebileceğini izah ediyor. Bu makale hakkın- | da ben fikrimi ( söylemiyece- im. Herkes okusun, doğru bul duğu taraflara hak versin, Nahit Sırrı Beyin buçok güzel ve istifadeli kitabını ka- rilerime tavsiye derim. Reşat FEYZİ ei a amam sında Habil ile Kabil 1876. Senjan Batist'in kafasmın ke. silmesi 1877, bir boğanm öldü- rülmesi 1881 ve sairedir. Hey- kel eserleri me; bilhas- / sa Tezenin çocukluğu (1857, İ horoz kavgasında galip 1864, | hiristiyan mazlum Tarcinus 1867 —şeref madalyası almış- tur— Ophelie. avcı İNymphe, Diane, Mısırlı rakkase, bulun- maktadır. Bilhassa heykel e- serleri arasında Asya ihtilâli- İ nin galebesi adlı grup en çok şöhret bulmuştur. Ki bunun alçıdan büyük bir kabartması, Etuvaldeki zafer ni izah etmekle kalmıyor, alel- | ie İ Fransanın feyizli muhitinden aldı | j larının avdetini gi İ sini yapmış sanayii nefise mekte- 4 a az aman. San'at yolunda İyi fikirler iyi tecröbelerden doğarizr Leonard de Vinci | Fransadan tahsilden avdet et- | tiğimiz zaman İstanbulda ressam olarak tanıdığımız bir çok arka- daşlar vardı. Babrâli di imayunu evrak kal tandaş zümresi ki bütün bu bey- ler efendiler hep ressam hep sa- nayi nefise mezunları idiler.. Res öyle sadece tahril senelerile kazanılır bir meslek de- ildir; esasen bir mektep mezunu £ bir muallimin terbiyei ilmi İtmda yetişmek eyni kal vetleri temin edemiyeceği düşü: lünce falanca atelyede filânca profesörün nezareti altında şanların da ayni seviyeye yeceği şüphesizdir. Ben ressamı $t bütün ilim ve fen tahı çalı. işemi almış nazarlar ilk muayene ve tetkikte derhal seçer ayırırlar. aha açıkçası ressamlar, bir ağa- w İstanbul sanayii nefisesinden diploma kı ressam unva- nmı haiz olan arkadaşlar meya- nında ve mâtier kalan il kendini göstermişler yok değil İçlerinde sönmez bir aşkı san'a nda uzun yorgunluk sait olmadığımı itiraf €- denlerdi, bu vatandaşlar resmi vazifelerinin meşgaleleri içindi resim san'atını ancak bedi yaçlarını tatmin eden güzel sta olarak sevebilmişler ve olduk ça da çalışmış öğrenmişlerdi. De- de Efendi © merhumun en güz bestelerini hafızasında saklayan kalem müdürleri, kemençey maklarının maharetli nüvazi asabi tazyikleri ağlatan mümeyiz beyler, Nabini lâhuti nalelerini nefes leri ile ifşa ettiren hafız efendiler nasıl bu güzel sıfatların mihveri olmaktan bir zevk duymuş hakiki leklerini muhafaza etmişlerse ekne idi, Şimdi memle- i sanatkâr sınıfı mevcut. tu. Biri etliye sütlüye karışmada; müçtenip © amatörler sınıfı, biri | ğı san'at heyecanlarile memleke- tin irfan sahasında sorvateur, biri san'atta inkılâp is- teyen Revolutionnaire'ler.. Sana- yii nefise mezunları zümresinden bir iki arkadaştan maada diğer zatlardan san'at harekâtı mek beyhude idi. N. Hamdi Bey ve! ş bi Beye tendi son vazifei murafperverane örememişti raderi muhteremleri Halil bini eski ellerden kurtararak Cal. lıya, Hikmete, Fehimana tevdi et mişti. Türk gençliği eski Türk gençleri değildi, mektep eski #a- nayii nefise mektebi olmaktan kurtarılmıştı.. Genç istidatları se nelerce sa'bülmürur patikalarda dolaştırarak gayretlerini inkisara uğratan san'at rehberleri yerine en doğru terakki şehrahlarını gös teren kıymetli mürşitler İkaim ol- muştu. San'at bir kaç sene zarfın da hakiki intikametini almış re- im muhittie (ehemmiyetli bir bet kazanmıştı. Türk gençleri içinde san'at aşkını duyan ruhlar Çallınm, Hikmetin atelyesine top İanmışlar, Türk kızları Fehima- nın etrafında güzel bir halei gay- ret vücude getirmişler çalışıyor- lar, zinde ve pü ir mem saile çalışıyorlardı. Şimdi iş kendi kendine tezahür etmişti, bunu 6- ki sanayii nefise mektebi yapama- memlekette çalışıldığı başlayan bir sanatım sa- i terakkiyatını smıştı. Bi hitilmeğe de hikâ; Re- | ciddi vakur bir geni sim şöyledir, böyledir, garpte şöyle olmuş, bizde böyle oluyor diyeçene çalmaktan birsey çıkmazdı,resim sanatınm nasıl bir san'at olduğunu Avrupadaki de- mer- zenginlerimiz gazetelerini, mecmualarını, kitaplarını okuy: tetkik eden münevverlerimiz an'- anesile görmüş okumuş öğrenmiş- erdi. Böyle malümatlı bir mavcu diyete karşı bizim bir tey söyle- meğe hakkımız yoktu. Bizim an- cak bir vazifemiz vardı, bu vazife herkesin bekledi göremediği e Ş birleşen fikirler ma bu mesele üzerinde bir aş toplanmış görüşüyor- ii Nefise mektebi araştırıyorduk. Resim mektebi 0- lan bir memlekette tabiatile bir resim sergisi doğacaktı. Bu bir ih- i San'at harekâtının &.. ce r takip ettiği ancak orada İecekti, Semereli kudretler 0- rada anlaşılaca «tı. Gençlikte mek Duz san'at aşkı oradan alacağı zevk ve aktı, Ger i bik fakat Türk ik mim ve himaye etmek gayesini gö Zeten bir meşher olmaktan pek u- | zaktı. Beyoğlu sergisi üç dört ih- tikâr düşkününün açtığı bir pazar dı, hususi menfaatler alış veriş ya bir sarraf müessese idi. Ken- | teasmn sürümünü düşünen sergisi idi. Başka san'at yollar Tiyafro Shakespeare Zamanında Dekor Shakespeare zamanında de * İkor olmadığını söyl diye kadar bu nın yazdığı eserlerin daima de- korsuz olarak sahneye konul- duğu zannedilirdi. Temsil başladığı zaman sağ veya sol tarafta bir direğe ası- lan levha meselâ orada bir şa- to olduğunu işaret eder, niha- yette duvara çakılı diğer bir lev ha da orasının deniz veya or- man olması lâzımgeldiğini ha- ber verirmiş, Halbuki İngiltere kraliçesi Elisabeth'in bugün ele geçen hesap defterleri Shakespeare trupu saraya davet edildiği za- man temsiller için ne kadar pa t lâttan anlayoruz ki Shakespea- re temsil heyeti halkın karşısı- na çıktığı zaman pek sathi de- limağların dehlizlerin i şikâyetle birden bire fır- Fikir doğmuştu, sergi yapılmalı deniliyordu. Fakat bu teşebbüs fik rinin doğmasından ne çıkardı. | Sergi yapmak, dükkân açmak de mek değildi, sermayeden zarar görünce işten çekilmeğe benzemez di. Bugün iştiraki vazife bilerek hay hay diy: yarın küçük bir yüzünden adam | yrılınca ne olacak-| | 81? Beyoğlu sergisi bizim değildi | demek hararetli sözlerle beğen-| memek, hicvetmek kolaydı. Fa-| ny değildi ve | ib işi ehem | y yi niyordu. Onu mek gene kâfi dei Toprağı» | gıdaiyesini şusunu, bu- | sunu düşünmek büyütmek, yeti tirmek, dallı budaklı semereli bir bale gelebilmesi için bıkmamak uğraşmak vardı. Bakalım bu nok tada diğer arkadaşlar neler düşü nüyorla: Onları da yoklaı lara benzerdi. Hakiki san'at duy- guları taşıyanlar bir gayede bi leşmeyince hakiki tesani de gelemezdi, daşları, Sanayii Nefise mezunl, rının tanılmış sim topl cak, istişare edecektik. Bu mak- «atla bip içtkme tertip tük; Şehzâ | debaşınm Vezneciler kısmında o | zamanlar (Zühal) isminde büyük in iş ası vardı. Sa- sovü çok münevver bir zattı. Onun bü- yük salonuna tamılan. rosaamları davet ettik, toplaı tumiy: zel ve faydalı bir temcs olmuştu. Ben kendi hesabıma hayatta ge- çirdiğim günler içinde o günkü ka dar dakikadan seri, fakat seneler | den daha tecrübe bahş saatler ge- | girdiğimi hatırlamıyorum. Akşam olmuştu. Pencerenin | karşısındaki . dükkânların üstün- | den yükselen şimdiki Fen fakülte | si bulutsuz bir semanın pembe fo- | nu üzerinde lâciverdi vetafsilâtsrz | kütlesiyle nazarlarımı isgal eder- ken müzakere hitama ermiş, bü. tün fikirler iki muhalif reye kar- sı serginin elzemiyetinde takar- rür etmitşi. Mücessisler tesbit edili yordu. Çallı İbrahim, Fehiman, Hikmet Ruhi, Sami, za lar Halil Paşa, Namık İsmail Bey, Ressam Mehmet Ali Bey Lâça ilâh. Muhalifler kimlerdi? Ve meye | muhalefet işlerdi? Sene- lerce birlikte çalıştıkları beraber | etübiyen hayatı geçirdikleri arka- daşlarının fikrine ademi iştirakle- rine sebep ne idi. Ben fazla teşri- hata girmeden kısaca söylemek isterim; Arkadaşlarımızdan res- sam Avni Lifij merhum, gayet i. Kanaatine seviyesi müsait değildir. Beyhude uğraşa mam, beni mazur görünüz de- mişti ve başka uzun bir mütalen beyan etmemişti; Diğer muterir dostumuz ki, halim, mihmannü- vaz bir arkadaş, bir dost olarak tanıldığı halde o da sergi mesele- sini neticesi sıfıra müncer bir me- sele olarak kabul etmişti. Fazla olarak uzun mütxlealar da beyan bir şeydi. Bizde resim san'atı ve | etmişti:Bu bir içtihattı, içtihat mu 'kaddes olabilirdi, mukaddes içti korlar, işaretli levhalarla iktifa ediyor, fakat saraya davet edil- diği zaman da temsil için icap eden zengin dekorları en ince teferrüatma kadar buluyordu. Shakespeare'in takdirkârla- rı sayesinde bugün meydana çı kan bu hesap defterlerinde de- korlar ve teferrüat için sarfedi- len paralar, aktörlere (o verilen gündelikler mufassal histeler ha linde sösterilmektedir. Meselâ bu fistel, irinde Hamlet'in temsili esnasında mehtaplı bir gece göstermek için satın alı- nan tenvir malzemesine ait he- saplara tesadüf o edilmektedir. Son posta ile gelen Avrupa ga“ zetelerinin birinde bu söyledik lerime ilâve edilecek son dere- cede şayanı dikkat bazı yazılar vardır. Floransa darülfünununda İn giliz edebiyatı müderrisi M. Glan Giordano Orsini inde bir zat Padu şehrinin kütüpha- nesinde Shakespeare devrine ait bazı vesikalar bulmuştur. Bu meyanda o devirde yaşa- yan ve Conte d'hiver, M beth. gibi piyeslerde rol alı olan bir tiyatro müdürüne ait el yazısı evrakta şimdi isimleri tamamile unutulmuş o bir kaç meşhur aktörün isimleri var- dır. Padu kütüphanesinde mey dana çıkan evrak arasnıda Sha kespeare'in henüz sahneye atıl dığı devirlerde yaşayan bir reji sörün ziya tesirleri, kolis dedi- koduları ve dekorlara ait bazı teferünt hakkında o kaydettiği mülâhazalı notlar ele geçmiş- tir. Yine bu rejisörün yazıların da devrin aktörleri hakkında yü rütülen mütalealar, (piyesler- den çıkarılan sahneler hakkın» da da malümat vardır. 300 sene evvel bir rejisö- rün elile yazılmış olan bu mot- lar Shakespeare devrindeki ti- yatro hakkmda bugüne kadar toplanmış olan malâmatı zen- ginleştirmekte, onları yeni bir ışıkla aydınlatmaktadır. M. FERİDUN ———— —— hatlar karanlık enginlerde met yollarını gösteren ziya âbide lerine benzemeli idi. Yoksa yürü. mek isteyen bir fikri yolundan alı koyacak nursuz, ümitsir yollar gösterecek düşüncelere içtihat de nemezdi. Merhum ressam Ruhi B. saf, asabi bir zatı. Onun memle- ket, millet, san'at kelimelerini tekrardan zevk alan bir lisanı vardı. O kendine mahsus bu asa- ” ivan Giz. Pes milli dıkları şeylerin o yapıldığını gör mek istemezler.” cümlesile bitir mişti. Ressam Ali Sami Bey bu tarafından hiç zikredildiğini işit. mediğimi gayet iyi tahattur ediyo rum.

Bu sayıdan diğer sayfalar: