3 Ağustos 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 3

3 Ağustos 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fikirler ve insanlar Sefalet ve Refah M. Andr Maurois memleketi- | mizde de hayli tanınmış mühar- rirlerdendir; fransızca bilenlerimiz onun kitaplarını birer birer takip eder, bilmiyenlerin bir kısmı 'da Haydar Rifat Beyin, Alişanzade İsmail Hakkı Beyin ve benim ter- cümelerimizden o muharrir hak- kında bir fikir edinmişlerdir M. Andrö Maurois için büyük bir sa- natkâr, derin bir mütefekkirdir de nilemez, fakat, doğrusu, şöhretine İâyiktır, çünkü hikâyelerini tatir tatlı anlatır, tasvir ettiği o eşhasa bir canlılık vermesini bilir, her ya- zısına bir takım ince müşshede- ler, cazip fikirler serpiştirir. Bir gün M. Albert Thibaudet onun için : “ Anatole France'tan boş kalan yeri dolduracak ” demişti. Şüphesiz iki muharririn mevzuları, bilhassa kafalarının ilk içtiği pr- ir değildir, hatt bir bakıma göre biribirlerine hiç benzeme- dikleri söylenebilir. Fakat arala- rında, belki tebessümlerinden, bel- ki ikisinin de hakiki originallik- ten mahrum olmalarından gelen bir “ aile havası” vardır. Zaten i- kisi de birer “vulgarisatcur,, dür: kendilerinden büyük muharrirle- rin getirdikleri fikirleri, hassasiye- ti daha geniş bir kari kitlesine yay- mışlardır. Anatole France'ı oku- yanlar günden güne azalıyor, bun- dan elli sene sonra Ardrö Maurois” nın okunacağı da şüphelidir; fakat onların kitağ Voltaire'in kilere ve daha i birer alıştırıcı olmuştu, bu vazifeyi yarın da görecek bir muharrir el- bette çrkar. Maksadım M. Andr& Maurois'- nm geçiciliğinden bahsetmek de- ğildi, sözün gelişi oraya götürdü. Onun 23 temmuz tarihli Le Figa- ro'da çıkan bir yazısından bir par- ça almak istiyorum. “ Gulliver'in seyahatlerine zeyi” isimli bu ya- zıda M. Andr& Maurois bir şehrin ortasma kurulmuş ve o şehrin bü- ün ihtiyaçlarını temine yeten bir makine tasavvur ediyor. Hem bu makineyi bir tek kişi idare ediyor; demek ki şehrin o bir tek kişiden başka bütün ahalisi işsizdir; fakat bu hâl sefalete sebep olmuyor, taf- silâtma pek girişilmiyen bir idare üsulu herkesi tam bir müsavat ve nisbi bir refeh içi yaşatıyor. Şu parça beni düşündürdü. “ Siyaset, güzel samatler ve aşk bu işsizler milletine iyi kötü vakit geçiriyor. Sanatkârlar orada ayrı bir sınıf teşkil ediyor ve Holopoet (Holopoöte — Amilikül) ile bera Ber yalnız oülar. bir iş görüyor. Fakat Dunosya'da (makinenin bu. Janduğu hayali memleket) sana- tın pek bayağı olması hayrete şa- yardır, halbuki o memleket adam- larının mükemmelliğe ermek için bol bol vakitleri var. Acaba bu, insanla tabiat arasında bir bağ ya- ratmak için işin gücün zaruri ol duğunu mu gösterir? Herhalde bu memlekette resim de, heykel de ü- midi kıracak bir halde. Daha da garibi var: benim orada bulundu- ğum zaman makinenin sahibi olan Holopoet hakikaten bir sanatkâr- dı. Onun istirabat satlerinde tasav- vur edip sahneye koyduğu bir fil. mi gördüm ki bu derin ve hazin Şiiri ile bana çok tesir etti.” İşte Andr& Maurois böyle şeyler Müdür şaşırdı. Maarif müdürü neler söylüyordu. — Şey.. efendimiz. — Evet. Sansaros denilen o çocu ğa o iki elmayı veren çocuk benim oğlumdur! Maarif müdürü şöyle bir ihtiyat- hdi) Ge — Oğlum akşam üstü eve gelin- ce bu hırsız Sansarostan bahsetti. Bayram günü başıma gelenleri an- lattı. Çocuğa yanındaki dört elma- dan ikisini verdiğini söyledi. Ve de- di ki: Baba! Şimdi aklıma geldi, verdiğim iki elmayı ya çaldı der. Jersa? Çünkü adına birsez diyorlar, Halbuki istemeden ben verdim. Maarif müdürü ile hususi mek- tep müdürü sokakta bulunup ge- #irilen Sansarosun mektubundan hiç sezinti vermediler. — Efendimiz, madem ki böyle. dir. Biz de Osmanın cezasını kal- dırırız. — Ne ceza verildi? Milliyet'in romanı: 40 de söylediği için sevilmeğe lâyik- tur. Bunun yeni olduğunu iddia e- decek değilim, hattâ hayli eskidir, fakat dikkat ederseniz, insanm tembelliğe olan ezeli meylini hır- paladığı için daima yeni sayılabi- lir. Cennet “mythe,, ini © yil doğurmamış mıdır? En İşsizlerin, zenginlerin muhak- kak zayif sanat eserleri vücude getirecekleri söylenemez; böyle bir iddiayi cerhedecek çorköileine misal bulunabilir. Zamanımızdan uzaklaşmağa hacet yok, meselâ bir Marcel Proust, bir Andrö Gide yaşamak için çalışmağa mecbur olmamışlardır, ilim sahasmda da Broglie'lar büyük keşiflerin sefa- let mahsulü olmadı; i edi- yor. Fakat bunlar ii emire Sefaletin, sıkıntının methini &- decek, faydalarını saymağa kalka- cak değilim. Hem bu faydaların birer yalan olduğunu zannediyo- rum. Ekmeğini bulmakta güçlük çeken adam ekseriya kendinden de, insanlıktan da bezer; bu da gerek ilim, gerek sanat eahasında yaratıcılığa pek müsait değildir. Bir takım insanları buağır şart- lara mahküm olduğunu düşündük. çe cemiyete isyan etmemek im- kânsızdır. Fransızca tabiri ile “ka- ra sefalet” , yalnız onu çekenler i- çin değil, bütün insanlık için hay- siyeti kıran bir şeydir. Fakat fazla refah da hiç şüphesiz ki insanları yine haysiyet kıran bir hâle götü- rüyor; Andr& Maurois iş zaruretin- den kurtulmanın insanla tabiat a» rasımdaki bağı kestiğini söylüyor; insanın insanlarla alâkasını da ke- siyor. “Tok acın hâlinden anla- maz” derler; tokluk içinde doğup büyüyenler nihayet kendilerini baş- ka bir hamurdan saymağa varıyor, fevkalâde egoist oluyor, işi zulme- kadar götürmeseler bile öbür in- sanları anlamalarını temin edecek miuhabetten, “#ympathie, den mahrum oluyorlar. Halbuki sana- tin esası daima insanı anlamak ol- #muştur. Bunun içindir ki asil ve zengin ailelerin çocukları sanate heves ettikleri, bu sahada bir şah- siyet gösterebildikleri zamahı bile ekseriya sırf ziynet kabilinden e- serler vücude — getiriyorlar, Yaz- dıklazı kitaplar, yaptıkları resim- ler ancak küçük bir zümreye hi- tap ediyor, umumi bir hassasiyet yaratmak kedretinden mahrum ka. lıyorlar. Gariptir ki “kara sefalet” içinde yetişenlerde, sanat sahasin. da, bu neticeye varıyor. Sanatkârlar ekseriya çalışmağa mecbur olan, fakat ekmeklerini te- min edecek işi bulabilen insanlar arasmdan çıkar; çünkü o hâl insa- nı bezdirmez, her sınıf adamlar ile münasebette bulundurur, hem- cinsini sevmesine, anlamasına mü- saxde eder. Nurullah ATA Kır balosu || Bakırköy İstiklâl İdman Yur. du azası şerefine dün gece Sakız. ağacında Miltiyadi gazinosunda verilen kır balosu çok eğlenceli ol- muş ve yurt azaları hoş bir gece geçirmişlerdir. Yazan: AKA GÜNDÜZ — Hafif bir ceza. Küçük bir oda giz var. Gündüzleri orada çalışa. — O odayı görebilir miyim? * Biran tereddüt.Sonra mubassır- lardan biris'ne bir bakış. Ve son- ra kekeliyerek: — Hay hay efendim. İşareti alan mubasır tavan ara- sına koştu. Ayak patırdısma San- sarös çok korktu, © Sıçanların en büyükleri hücum ediyorlar sanmış- tı, Mubasır Sarisarosu yakaladı ve es nefese: — Bana bak! dedi. Müdür beyi yalvardık, yakardık, kandırdık, Se- ni affetti. Ama bir şartla... Sansaros inanmıyan bi, aş ir bakışla —? — Kim sorarsa sorsun sumu söy. liyeceksin: Dayak yemedim. Her övün yemeğimi © verdiler. Anbar memurunun yanmdaki küçük oda. da derslerime ça'tstım. AÇ Öz dimizle | Kurultaya girerken... Yurtta dil birliğini kurmak işi lü (1) yolunda durmadı ilerliyor. Gazi Mustafa Kemal Türkiyesin - de kazanılmamış ve kazanılmıyas cak savaş yoktur. 18 Ağustosta toplanacak kurul. tayda, tamnmış dil bilgilerinin de bulunacağını öğrenmek bize se - vinç veriyor. Demek ki; Türkün dilini bul - mak için ileri atılışı, sınırlarımızı aşarak başka ubus (2) ları da ken dine doğru çekmeğe başladı. Bize bağlılık ve yakınlık duyan- lar, di işlerimize duygusuz kala - mayorlar. Dil derneğinin özlü çalışmala- rı, bize umduğumuzdan çok şey - ler adayor. (3). İkinci kurultayda bu adak (4) ların nasıl yerine getirildiğini gö- receğiz. ii Bugüne kadar başarılan işler, bugünden sonra başarılacak işler için bize inan veriyor. 7 932 de yazılan herhangi bir ya zı ile 934 de yazılan herhangi bir yazıyı, yanyana koyup karşılaştı. racak olursak, aradan geçen iki yılın yazı Gr büyük değişikliğe şaşar, kalırız. al Belki iki yıl onrada bugünkü yazıların dilini çetrefil bulacağız. Kurultayın toplanacağı günü, iple çeksek yeridir. Çünkü o gün, iki yıl önce atılan bir tohumun, birden bire yeşille - nip filiz verdiğini göreceğiz. Çatlayan ve Filiz veren her to- ham ise, ergeç boy atıp ağaç ola- sak demektir. e a ATTIN 1 — Ünlü - Şerefli, Z— U- İns - Millet, 3 — Adamak - Va- detmek. 4 — Adak - Vaat. İstanbul Erkek liselerinin gece gezintisi İstanbul erkek lisesi mezunla- rı cemiyı ağustos akşamma ait olmak üzere bir vapur gezinti- si tertip etmiştir. Vüğmi ie 19 da köprülen kal. karak Boğazın bazı iskelelerine uğradıktan sonra adalara / gidile- cek, gece yarısını müteakip Mar- mara dolaşılarak sabahleyin saat 77 de köprüye dönülecektir. Gezintiye iştirak. etmek isti- yenlerin ve arkadaşlarımızm da - vetiye tedarik etmek üzere 7,8 a- ğustos günleri öğlöden sonra İs- tanbul erkek lisesine müracaâtları rica olunur ef. Hamiş davetiyeler vapurda da tedarik olunabilir, Kardeşim Cihat Asm Beyin şahsur ve yamıhanemle maddi ve manevi hiç bir alâkası olmadığını, nam ve hesabr- ma hiçbir meblağ tahsil ve kabza me- zun bulunmadığını ve bu suretle ken- disinin namma yapacağı rsüracantla rn hükmü olmayup © bana bir zim- met ve mesuliyet tevcih etmiyeceği zevatın Baza! İltilama arz eylerim. Bahçekapı, Anadolu Han No. 35 Tüccar komisyoncu Nihat Asar ZAYI — Beyoğlu , Yenişehirde 2 nu- merolu Milli Konserve fabrikasına ait teşviki Sanayi kanunundan o muafiyet ruhsatnamesi zayi olmuğtur. Yenisi a- knmak için merciine o müracaat edil miştir. (1652) — Başka türlü söylersem tantu- na gidersin. O vakit müdür bey bi- le seni kurtaramaz. — Ben yalan söylemem. Burada kalırım. — Canınm mı tatlı yalan mı? — Canım tatlı... — Öyle ise böyle © diyeceksin. Yoksa buradan ölün çıkar. Kimse de sormaz. Yüzbaşı oğlu Cemale de ayni ta- limat, ayni şiddet verilmişti. Maarif müdürü kovandan çıkar» ken her şeyi düzelmiş, iki çocuk ta kurtulmuştu ama, içinde gene bir bit yeniği kalmıştı. Sokağa attığı mektubu kendi dilince o kadar a- teşli yazan çocuğun ağzından hiç bir şikâyet kelimesi çıkmamıştı. Hattâ: — Sen hırsız mısm? Dediği zaman çocuk sadece; — Bir daha yapmıyacağım. Demişti. Zaten pek ilerisine da gidemezdi. Gitse ne yapabilirdi? Herkes sırtını bir dayıya yaslamış, ettiği ettik, yaptığı yaptık. İşi tat. lıya bağlamak en doğrusu. Böyle de oldu. Her sey . tatlıya bağlanmış göründü.Fakat çocuklar gene korkuyorlardı. Kaç gün de- dilerse o kadar gün ne Savsarosla KATI ALÂKA yem! Hasene Hanım aldanmadı İnsanların biribirlerini aldatmak ta yarış etmeleri garip | bir haleti ruhiyedir. Bunun neticesi (olacak aldatmak bazı insanlar için de â- deta bir itiyat, bir ihtiyaç halinde. Daha çocukluğumda başlıyan bu aldanma keyfiyeti bütün hayat es- nasında devam edegelmektedir. Henüz yürümeğe başlıyan yav- ruyu korkutmak için: — Umacı geliyor, diye aldatırız. Bunda ne menfaat var bilinmez. İş- te bu umacı bütün hayat müddettin ce şekli şemailini değiştirerek bu in san evlâdının karşısına dikilir. Ze- banilor hortlaklar, şeytanlar, inler, cinler hep bu hurafe ihtiyacının do. ğurduğu mahlüklardır ve (bunlar hergün aramızda © yaşarlar, tıpkı canlı gibi. Tıpkı değil, Hakikaten canlı olarak. Aldanmak ve aldatmak bir ihti yaçtır dedim. Tüccar, gazeteci, es- naf, doktor hepsi karşılarmdakini aldatmak ihtiyacını duyarlar. Zira Fikretin dediği gibi “inan halük ezeli bir şifadır aldanmak” Doktor hastasına: — Bir şeyiniz yok. Geçer. De. mek mecburiyetindedir. Hasta bel. ki de muhakkak bir - ölüme mah- kümdür. Başka türlü nasıl söyle- yebilir. — Sen öleceksin. o Ölüme mah- da diyemez ya; İşte bunu gibi bütün meslek ve sanat erbabı hergün hattâ günde birkaç defa biribirini aldatmakta bir'birlerile rekabet halindedirler. Buna “mukaddes yalan,, denir. Aldatmak. Meşru bir aldatmak formülü vardır. Ve herkes bilir : “Lâdes,, bir tavuk, (o bir piliç, bir bıldırcım göğsünden çıkan Ki şeklinde bir kemik bu eğlenceli al. danma oyununa vesile teşkil eder, Bilhassa kadınlar aralarında biri- birlerini aldatmak için yarış eder- ler. Kadınların galiba aldatmak i- şinde muvaffakıyet göstermeleri de bu “lâdes,, stajından ileri gelir. Çıt. Kemik kırltı, Haydi baka- ım hangisi ötekini aldatacak? Bir ipek mendil veya ipek çorap, Âşık- lar arasında buse ile gerdanlık he- cayişine kadar varan tatlı lâdesler de vardır. Aksaraym kenar mahallerinde bir lâdes hikâyesini anlatayım da size siz de şaşm buna. Nazmiye hanımla Hasene hanım. Karşılıklı evlerde otururlar bu ey. irine o kadar yakındır ki biribirlerine misafirliğe gitmeğe hacet kalmaksızm pencereden ko- İ nusurlar, Aksarayın dar mahalleri. ni hepiniz tanırsınız. Öğle vakti. Bu dar sokaktan kim | geçer. Tenha yaz günlerinde Naz- miye hanmıla Hasene hanım kafes leri açtılar mı? İşte misafirlii veler pişer ve pencereden bi lerine verilir. Nazmiye hanımın ci- garasını Hasene hanım pencereden uzattığı gikritle yakar. o Nazmiye hanmıla Hasene hanım (gene bu pencere sefalarının birinde bir lâ- des tutuşurlar, Nazmiye hanım penceresinden uzanan bir lâdes kemiğini dı. Çıt. Kemik kırıldı lâdes!1... — Ben dünyada aldanmam. içyüzünü bilmiyorlardı Bilselerdi de ne çıkacaktı.? Konuşmak yasağı kalkınca San- saros Mızmır Ali ile Virgül Ahme de olanm bitenin doğrusunu anlat- tr. Fakat hiç birisi de çocuk kafa- ları ile bu işlerin içyüzlerine akıl erdiremediler, Sonbaharın ortasma kadar San- saros rahat etti. Yani deyak ye- medi. Sonbaharın ortasmdan sonra ak- la geldiki kışı sert olan cepheler. deki in çamaşırları yoktur, Donanma Cemiyeti Reisi mebus olabilmek için bu işe sarıldı. Himayeiyetiman heyeti reisi sa- nisi vilâyet idare meclisine aza ol- mak için bu işe sarıldı. Tesanüdü Osmani ve mili tica- ret anonim şirketi umum müdürü mütekait valilerden bilmem ne B. Ayan azalığına kapağı atmak için bu işe sarıldı. ş Müderris İmadettin efendi haz» retleri kazasker, hiç olmazsa Şey- hülmeşayih olmak için bu işe sa- rıldı. Bir patırdı, bir kütürdüdür gi- diyordu. Fakat ortada ( hiçbir şey şe aşsne | hanım penceresinden uzatarak kır. | Iş; gene, hiçbir gey olmak iste- — Ben de. Hakikaten bu iki kadının inadı şayanı hayret. Bir lâdes tarihi yapıl *sa, bir aldanma ve aldatma şampi» yonluğu çıksa bunlar muhakkak ka zanırlar. Türlü vesileler icat edil di. Türlü intrikalar, dalavereler ka- bil değil. Mümkün değil. Ne Naz- miye hanrm, ne de Hasene hanım, aldanmıyacaklar, Bir gün Nazmiye hanımm aklıma parlak bir fikir gel- di. Gene karşılıklı kafesler açıldı. Kahveler içildi. Sigaralar yakıldı. Bir iki boş filân falan. Nazmiye ha- nımın çocuğu uyandı. Hemşire müsaade. Orhan u- yandı. — Piş piş. Orhan uyumuyor. Naz- miye hanım Orhanı kucağına ala. rak pencereye geldi. Hasene hanım çocuğu olmadığı için Orhanı çok severdi. — Hele yaramaza bak. dedi ve çocuğu belki de uyutmak için elle- rini uzattı ve istedi. Nazmiye ha- 5 ehie, Nazan Feridun, Nedime LL DAÜ Bugünkü progra ISTANBUL : Zi l 18,30 Plâk neşriyatı, 19,20 Ağan berleri, 19,30 Türk musiki neşriyeiya (Ekrem, Ruşen, Cevdet Beyler v€ lar Övrük Efendi). 21,20 Ajans ve BE sa haberleri, 21,30 Radyo orkatrmii rafından sigar eausikisi ve, hafif SM 223 Kiz. VARŞOVA, 1345 m. 20,16: Plak. (Sal ) psi , mii Senfonik konu ik 823 Kiz, BUKREŞ, 384 m 13 - 15 Haberler. 19; Rasatki 19,05: Karışık konser, 20: dye orkestraan, Zir musikisi könmeri, 21,45: lar, 23,30: Kahvehane Musahaba. 221 münzikini. 0 Khz. LUKSEMBURG, 1504 Holânda süyarest: 21, Haberler. Zi 22: Piyâno konseri. 22.58: Hille kı Sentenik halk keseri. 3,30: Dana pJâkisf” Khz. PRAG, 470 e 1d Prag. 1830: Haberler, 16,55* habu. 19,05: lük. — Musahabe, 19,203 at 1955: Haberler. 20,10 - Opera plâkları. 22; ahli Runça Khz. BRUNO, 325 m, 16,45: Plâk — Musahabe, 19,10: Pİ Aimancn neşriyat. 19,55: Prag. 20,20 panm eserlerinden musiki. Züriöı Prag Tapansili konser, 22,20: Plük. 23: Pra | Kir. BRATİSLAVA, 288 m. pi 1 Plâk, — Spor, 19,15: Macafei 10: Taganni Musahuhe, 20,48: P# nrm çocuğu Hasene hanrmın kolla- rma bırakırken: — Lüdes. dedi. Fakat bu lâdes, aldanmak iste- miyen Nazmiye hanımın çocuğu tut mak için uzanan ellerinin açılıp havada kalmasına sebep oldu. Ha sene hanımın kolları havada asılı kaldı. Ya Orhan? O, iki kat evin penceresinden s0- kakta kaldırım üstünde kan revan içinde yatıyordu. Orhan öldü. Fakat Hasene ha-- nım aldanmaıştı. SEM . TEŞEKKÜR Zevcim Samsun Meb'usu Emin Beyin ölümünden duyduğumuz derin acıya telgraf, mektup yollamak ve bizzat ta- A balam ea timi lunan değerli ar! vo falı eş ve dostlarımıza ayrı ayrı teşek» küre teessürümüz mani olduğundan muhterem gazetenizle şükran ve hürmet- lerimizin iblâğın: rica ederim efendim. Samsun Meb'usu merhum Emin Bey refikası BELKIS a e MEVLIDI ŞERİF Ağustosun üçüncü Obogünkü cuma günü cuma namazını müteakip Üsküdar. da Doğancılar parkı karşısında Nusuhi eendi cami şerifinde o Selim Bey ve Lalinap Hanım © vakıfları mütevellisi Ramiz Paşa mahtumu Selim Bey tarafın 'dan şühedanm ervahma hatmi şerif ve mevlüdu nebevi okutulacaktır. Duada | bulunmak arzu edenlerin hazır bulun. maları rica olunur. t Deniz yolları İŞLETMESİ Acenteleri : Karaköy Köprübaşı Tel. 42362 — Sirkeci Mühürdarzade Han. Tel 22740 Ayvalık Sürat yolu MERSİN vapuru 4 Ağustos CUMARTESİ 17 de Sirkeci rıhtımından kakacak ve Ayva- lık yolunun mutat iskelelerine uğrayarak İzmir'e gidip döne- cektir. (4391) miyen mektep muallimleri ile, ne olacaklarını henüz kestirebilecek çağda bulunmayan mektep çoduk- larına kalmıştı. Mektepler, buzlu cephelerde dövüşen kahramanlara (çamaşır gönderebilmek için müsamerel ter- tip etmişlerdi. Her iki mektebin birleşip her cu- ma gecesi belediye sinemasmda bir müsamere vermeleri kararlaştırıl. dı. Mektepler kur'a ile ikişer ikişer ayrıldılar. Habire program yapıyor lar. Ha bire biribirinden güzel müsa- mere vermeğe haırlanıyorlar: Dari da Hanefi Sultan ilk ile beraber müsamere ve- mektel recekti, İki mektebin © müdürleri böyle şeyleri çakmadıkları için, iki mek- tebin mualimleri birleştiler ve ken- di aralarında bir müsamere progra- mı yaptılar. Yalnız iki mektebin muallimleri programin bir maddesi üzerinde gayet gizli (konuştular ve gayet gizli prova yaptılar, Galiba sürpriz yapacaklardı. (Vatanm ıstırabı) manzumesini okurken burunlarını şakır şukur çe ber Khz. MORAVSKA 18,10: Prag. 1920: Prog. mi UDAPEYTE Prag. 545 Khz BUD, 550 m. Zi: Üş birer perdelik | köylü vol N Rajter idaresinde opera orkestrası, 24 mensikisi, 191 Kir. Devtseklandarnder. 171 9 | 2.8; "Lüderitz - Bucbt, — önlenli ei LAS Dans, 23y: siyasi haberler, 23,158 ler. 201 hane müsikisi, a 504 Kh». HAMBURG, 332 m. fonk |! komser (M2z ve Sekmen Zi kelek n v. 1320: Manik program aranı 24: K, Has? an eserlerinden tiyatro sahneleri, 175 Kix. MOSKOVA, 1714 19,390: Musahabe. RM konseri neşriyat: der, - OSTRAVA, 296 as 5 musahabe, « 832 Kha. MOSKOVA Çatalin) 360 m. 4 O 19,30; Senfonik komser. ZZı Dan musihifi Öğ 21 Zagrep'ten nakil, 23 Haberler ve Wi ar, 23,10 Dans plâkları, 2350 Kahvebs* sikisi, na nal a ELİ Tenebası Belediye bahçesinde Tank Betis Şehir Tüyafrosu sünü alışan HAYA NK Reşit 22de Tl LUKUS 3 Perde Yazan Ekrem Retif Besteleyen Coral Hava yağmurlu olduğu takdirde te siler kaşlık sahnede verilecektir; ami Dr. İHSAN SAMİ Tifo ve Perafifo Aşısı Tito ve Paratifo hastalıklarına tutulma” mak için tesiri çok kat'i muafiyeti emin bir aşıdır. her eczane ve Ecza polarında bulunur. gamma i 562) 3943 “ 9, . ğ gülliyet Asrın umdesi “MİLLİYET " tr. C ABONE ÜCRETLERİ : Türkiyeiçin Hariç için LK LK Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen süshalar 10 kuruştur.— Gazete v9 matbaaya sit işler için müdüriyete mürar cant edilir. Gazetemiz Hânlarım mas'uliye" tini kabul etmez, ee mem ken ve sol locadaki teyzesine sır” tan 'uklar... etili felâket) şiirini; yanmdâa” ki arkadaşınm eteğini o çeke çeke ve çiğnediği sakızı sonra kedisin€ de biraz çiğnemek için saklamas” * nı işaret ede ede okuyan çocuk” lar. Yaşasın hükümeti mübeccele miz! Varolsun vali paşamız! Vatan bizim canımız feda olsun kanımız! Gömlek isteriz! Don iste” riz! diye haykıran çocuklar... Zaferden zafere konşuyaruz! Diye bağırtılan şehit çocuklar!” Yalanı doğru, doğruyu (o yalan gösteren monoloğlar. Karayı ak, akı kara © gösteren sahneler... Bütün bunlara cumalar” ca geçit resmi yaptırdılar. Bütütn bu programları idare heyetleri kur” du. Çünkü onlar idareci idiler. Genç smuallimlerin tertip ettik” leri programlar hep geri çevrili” yordu. Bunun içindi ki darülitam!a Hanefi Sultan ilkmektebinin mus İmleri programluarının bir madde" sini gizli tutmuşlardı. Sıra bunlara gelince; halk, bele" diye sinemasının salonunu, local” rını tıka basa doldurdu. Çünkü (Bitmedi) 53 N 7 | k 2.8934 Por

Bu sayıdan diğer sayfalar: