21 Temmuz 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

21 Temmuz 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1875—190 SERVETİFÜNUN 115. Kalemin Ucundan Mektup Dostum Mehmet Selim. Uzun zaman var ki seninle konuşamıyoruz. Fakat, bilmiyorum, sen mi beni görmiye gelmiyorsun, ben mi seni ?.. Belki ikimiz de baklıyız. Senin de işin başından aşkın benim de.. Halbuki ne kadar tuhaf.. Kapı karşı komşu- yuz.. Vakıa ben seni ara sıra arayıp buluyorum; fakat nedense seni daha meşgul görüyorum.. Çok sevdiğin kedilerinden, dost ziyareti yapmağa vakit yok galiba... O kadar kapalısın ki, uzun zaman var, beyaz kedi pençesini bile göstermiyorsun.. Vakıa biz kedi pençesinde bir ruyü iltifat bekleyenlerden de- ğiliz.. Ne yalan söyliyeyim, şimdiye kadar görmediğim bir şeyi istemekte elbette haksız olurdum. Ne bileyim, attığın pençelerdeki tarizde öyle bir acılık var ki, bu adeta bir zevk oluyor. Hani bazı acılar vardır. İnsana zevk verir.. Canımız yandığı halde, bu acının devamını isteriz.. İşte öyle tatlı bir şey... Ben kedi pençesinin içer; çekilip istirahat ettiğini zannediyordum.. Ah.. bu zannımda ne kadar yanılmışım. Geçen gün Reşat Enisi gördüm, yani onu görmiye git- tim. Bana birikmiş o kadar kedi pençesi anlattı ki.. Şaştım, kaldım. Beyaz bacaklı siyah kedi, meğer daha çok yaramaz olmuş.. Öyle pençeler atıyormuş ki.. Bu pençelerin çoğu da bana.. Adeta bütün vücudum tırmık içinde kaldı.. Fakat duyduğum acılar o kadar çoktu ki zevkini, tat- lılığını bir türlü bulup çıkaramadım.. Ben kediyi istirahat ediyor, yahut Galata rıhtımında Marmaradan gelen vapurları bekliyor zannediyordum. Ha... Aklıma gelmişken sorayım, Zozo bu yaz Adaya gelmedi mi, Selim?.. Ah, keşke gelseydi.. Hiç olmazsa onunla meşgul olurdun da kedi pençesini atmak için çok vakit bulamazdın.. Bana kızma gene; Reşat Enisten, A. Sırrıdan işittim. - Bu boş vaktinde mütemadiyen kedi pençesi atmakla meşgulmüşsün.. Vakıa bunları yazmıyorsun ama, pek de yazılacak gibi değil, galiba.. Hakkın var Selim, İnsanlar çok çabuk değişiyorlar.. Meselâ sen, Vakitte yeni vazifene başladıktan sonra âdeta bizleri unuttun.. Yahut unutmak istedin.. Serveti fünuna gelmek şöyle dursun, bana Milliyete de uğra- mıyorsun.. Eskiden hiç olmazsa bin bir akşmda bir gelir görürdün.. Ayak üstü iki çift lâf ederdik.. Bütün ısrarıma rağmen içeri girip oturmazdın.. O ayn.. Ben şimdi daha iyi anlıyorum. İnsanların değişmesi çabucak olmuyor.. Bak, ta ne zamandan başlıyor.. Hâlâ hayret ediyorum.. Sen meğer benim hakkım- da neler düşünebilir, ne kedi pençeleri atabilirmişsin.. Hemen Allah saklasın.. Fakat itiraf edeyim ki beyaz bacaklı siyah kedinin pençesi bu sefer öyle tırmıklar savurdu ki, ne yalan söyliyeyim, zevk değil, acı duy- dum. Ama biliyor musun Selim, kediler ekseriya insan- ların canını yakarlar da, gene de sevilirler.. Bu neden ileri geliyor, bilmiyorum!. Ben de şimdi, bütün açılarını * unutuyorum da gene o yaramaz kara kediyi öyle sevi- yorum, öyle seviyorum ki.. Vakitteki sanat sahifesini ve senin güzel musahabeni okudum. Dikkat ettim. Orada da öyle pençe yiyenler var ki.. Çok şükür, beni o yazında olsun masun bı- rakmışsın.. Ama, daha iyice bilmiyorum. Gelecek haf- talarda belki, kara kedi, yaramazlığını artırır, ele ayu- ca sığmaz sevimli neşeli bir mahlük olur. Selim, mektubuma nihayet vermeden evvel rica edeceğim, Allah aşkına görüşelim. Pek dar ve kıymetli vakitlerinden bir parça ayır.. Sana anlatacaklarım var.. Ya sen bana gel, ya ben sana geleyim.. Ayol biz da- rıldık mı?.. Ne tuhaf, insanlar ne çabuk değişiyorlar, değil mi Selim ?.. Reşat Enisin de aklına, bak neler gelmişl,. Ah 1. bunlar onun aklına getirenleri.. Ne ise hoşça kal, dostum Mehmet Selim.. Şimdilik Allaha ısmarladık.. Görüşelim, kuzum Se- lim ihmal etme, görüşelim.. R. F. sahihten keyifli bir şeydi. Güverteye bir kenara yaslandım, asrdide ve hesapsız zeytin ağaçlarından müteşekkil ormanları seyreyliyordum. Vapur, büyük demir tıçıları vinç ile çekip güverteye istif eyliyordu. Adalı Rumlar meyva ve balık satıyorlardı ve mutat bağırışmaları yapıyorlardı. Gurup zamanı körfezden çıkışımız daha keyifli oldu ve Pire yolunu tuttuk. Geçen sene, Ege vapı- rile Pire'ye yaptığımız seyahatın bütün tatlı hikâ- yelerini yine bu sütunlarda yazdığım için mektubuma Pire faslını ilâve etmiyorum. Çarşaf gibi düzgün duran Adriyatik'i aştık, Mesina boğazını geçtik, denizde ölü dalgalar var, vapur biraz sallanıyor, yolculların çoğu yataklarına çekildi. Ortalık tenha, hava güzel ve ılık. Napoli'ye doğru kayıyoruz. Ahmet İhsan * Okyanus» tan, DENİZ Deniz mor eteğini kumsallara yayarak Yosunlu kayalardan sıyrılarak, kayarak, Nazlı nazlı oynayor sahildeki kumlarla. . Eteğine bağlamış çakıları süs gibi, Sahil ona açılmış kol gibi, göğüs gibi. Dalgasından emiyor denizi yudumlarla... v

Bu sayıdan diğer sayfalar: