4 Ağustos 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

4 Ağustos 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

154 SERVETİFÜNUN No.—1877 192 ü“ Defter » den On beşinde bir sevgilim vardı!.. Bu gece eski bir kitap karıştırırken gördüm, sahi- faları arasından yassılaşmış kuru bir sap sarkıyordu. Parmaklarımla bulunduğu yeri çevirdim. Gözlerim kenarda, hemen, hemen zorla okunabilen tarih yerine ilişti: 18 - 5- 928 - gece İncitecekmiş gibi çiçeği parmaklarım arasına almıştım. Bu rengi çürümüş mavi bir sünbüldü. Ağır yüklerle ezildiği belli idi, Çiçekleri şekillerini kaybetmiş, parça- lanmış, yassılmıştı, İstemiyerek kitabı yüzüme yaklaştırdım.. Oraya- sinmiş kuru çiçek kokusunu almaktan kendimi men edemedim. Bu, bana, çiçekten ziyade meçhul mezar rüzgârla- nnın getirdiği koku gibi elem verdi. Bu gece tekrar onu hatırlıyordum. Kitabı elimden masaya bıraktım. İçimde damla damla kanıma akan tatlı bir zehir gibi gittikçe yayılan bir koku dalgası gözlerimde sebepsiz yaşlar topladı. Dudaklarından acı bir inilti halinde onun ismi akıverdi. 18 -5-928- gece... Aradan tam dört uzun yıl geçmiş. Bu dört yıldan sonra nihayet aynı gecelerden biri ve onun içinde ben, bambaşka hisler; bambaşka ümitlerle yaşıyan ben varım. Başımı pencerenin kenarına dayadım. Açık camdan doğru odama dolan rüzgâr lâmbamı söndürecek kadar fazla esiyordu. Onu evvelâ kıstım. Nihayet, daha kendimin olayım diye, üfledim. Şimdi tamamen karanlık içindeyim. Dışarda taze yaşaran dalların birbirine çar- pan seslerini duyuyorum.. Gökte ne tarafa aktıkları seçilemiyen parça parça bulutlar var. Ve artık tama- men yuvarlanmış ay bunların arasında görünüp hemen kayboluyor. Topraktan doğru yükselen bir yağmur kokusu burnuma kadar geliyordu. Başımı açık pencerenin pervazına dayamıştım.. Onu bu gece tekrar hatırlamaktan tatlı bir üzüntü duyacaktım. Yavaş yavaş gözlerinin rengi içime doğu- yor, lekesiz bir ay ışığile harelenen saçlarının kokusunu içiyorum zannediyordum. . Bu kurumuş çiçekleri tekrar parmaklarıma alıytırdım. Karanlıkta öne, rüzgâra doğru tutuyordum. Sapından kırıldı. Ozaman kalbimin gizli bir köşesinde saklı en ince, en kıymetli bir hatıranın feryadını du- ydum. Bu bana, dört sene evvelki bir geceyi hatır- latıyordu. Ne olmuştu, niçin bu kadar çabuk kızmıştı bilmem ? yerinden ağlıyarak fırladı.. Arkasından savrulan kah- kahalara mukabil gittikce hızlanıyor, köşkün koruyu andıran ön bahçesine doğru koşuyordu.. Yerimden kalktım.. Arkamdakiler belki bana da güleceklerdi. İçinde kuyu kazan 5 hıçkırık sesinden sonra dura- mazdım.. Ben de kaçmaya başladım. Hiç tahmin etmediğim bir şey oldu.. Bir dakika evvel hep birden gülenler susmuş, etrafta adeta kor- kulacak bir sessizlik olmuştu. Nihal'in alaylı söylenişi kulağıma geldi.. — Hoş diyordu... ve — Haydi çocuklar.. benimle gelin.. yeni bir oyun göstereceğim dediğini, diğerlerile beraber arka bah- çeye doğru yürüdüklerini gördüm.. İncilâ önümde koşuyordu.. Arkasından yetişeceğini hissedince deniz tarafına doğru saptı.. Sedin üstün- deki çamın gögdesine siper alır gibi dayandı, kaldı. Yanına geldiğim zaman korkan bir kuş kalbi gibi göğsünün inip kalktığını, kirpiklerinin arasında halâ rüzgârla kıpırdıyan yaşların bulunduğunu gördüm. O, şimdi, ağlarken okşanan bir çocuk gibi gittikçe hıçkırıyor... — Ben.. benden ne istiyorlar ?.. diye inliyordu. Bu gözyaşların seyretmek, bu hıçkırıkları dinlemek bana başka bir zevk vermişti. Dudaklarımda çok ince bir gülüş vardı.. Yanına yaklaştım.. — Niçin?. İncilâ.. dedim. O kadar mühim bir şey değil kil, Çocukluk yapıyorsun!.. Bu söz üzerine büsbütün kızdı.. Haykırır gibi.. — Bakın siz de.. siz de söylüyorsunuz!. Bu bir kabahatmış gibi her yerde yüzüme çarpılıyor. Ben daima çocuk oluyorum.. Görgüsüz.. bir şey bilmez,.. zevksiz.., hırçın.., asebi.., Arsız bir çocuk oluyorum. Sanki bana öyle geliyorki, düşmanlarım bütün fena tabiatları yüzüme karşı söyliyemiyerek... Çocuksun... demekle benden öc alıyorlar.. Daha demin.. gördü- nüz ya ne kadar insafsızca tahkir edildim!.. Sonra siz, benimle halâ alay eder gibi... — Çocuksun. diyor- sunuz Necdet beyl.. Bunları söylerken içindeki azabı, izzeti nefis yara- sını anlatamamaktan mütevellit kızarıyor. — ÖR. yarabbi.. öf.. diye saçlarını karıştırıyordu.. Hırçınlıklarını epidir görmiyor değildim.. Bu akşamki de pek ehemmiyetsiz bir şeydi. Yemekten sonra teyzemin kızları.. ve komşu köşk- ten Nihal sonra İncilâ, Berrin bahçede idik.. Bir za- Biz yaptık Nncdet tamir edecekli..

Bu sayıdan diğer sayfalar: