4 Ağustos 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

4 Ağustos 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

# üs ee No.1877—192 , sadeliğe bürünmüştür. Tip olarak aldığım Nedim ise bu şair hakkında ananvi kanaatimi yıkacak mahiyet- tedir, Ben klişe halinde ağızdan ağıza dolaşan «bül- bülü şeyda, şuh ve şakrak» Nedim'i göstermek eme- linde değildim. Benim Nedim diye aldığım nümune marazi bir tiptir. Ribo'nun ve sair ruhiyatçıların uzun uzun tetkik ettikleri nümünelerden biridir. Ben bu eserde Nedim'i sadece bir mârazi sembol olarak aldım, Bence o devrin kan dalgasile kapanan nihayeti bu semboli yaşatmak için muvafık bir çerçeve idi. İşte bu eseri, ancak bu gözle ve bu görüşle tetkik etmek icap eder. San'atkâr, yalnız hayat verdiği tipin gayesine uygun düşüp düşmemesinden mes'uldur. Bunda mu- vaffak oldu ise ondan daha fazlasını istememelidir. Köşedeki mahelle bakkalını bana en realist ro- manda orijinal bir görüşle tesbit eden san'atkârı alkışlarım. Artık bizde münekkit geçinenler biraz Avrupanın eserlerindeki hususiyeti ve tenkidin almış olduğu derin ve psikolojik kıymeti biraz anlamıya çalışsalar bize hergün klişe fikirler, köhne akideler ve yaveler dinletmekten hem kendilerini hem de edebiyat kari- lerini kurtarırlar, Edebiyatta şiri fedaya razı olamayışımın en büyük delili bütün telif piyeslerimi manzum yazı- şımla anlaşılıyor. Diğer şiirlerime gelince; bugün dört sade mısra” ve hafif, müphem renkle bir haleti ruhiyeyi tesbit etmek emelindeyim. Son şiirlerimde bu temayülüm seziliyor zannderim. Muvaffak olup olamadığımı ancak zaman tayin ede- cektir. — Bizdeki edebi mektepler hakkında fikriniz? -— Divan edebiyatı şairleri ve biraz da üdebayi cedide ayni devrin bedbin tahassüslerini ve hakikate erişemiyen gayelerini aşağı yukarı ayni lisanla teren- nüm ettikleri için birer mektep addedilebilirler, Bugün böyle bir şey yoktur. Esasen o kadar da- ğınık zümreler ve edebi kanaatler içindeyiz ki bu gürültüde bir topluluk tefrik etmek adela tevehhütr olur, — Bugünkü Wsan? Lisan bugünkü şeklini kimlerin elinde almıştır, türkçenin en güzel nümunesini kim verdi? — Bugünkü lisan, harbi umumiden itibaren ve milliyet cereyanının tesirile eserlerini vücude getiren ve bugün aşağı yukarı kırk yaşına yaklaşan edebiyat çıların eseridir. Şair ve nasir, bunlar yirmi seue içinde asırların yapamadığı lisan inkılâbınt yaptı. ” Ancak bu sayededir ki bugün yazılarımızda gü- neşe güneş diyoruz. Neydi o acemce terkipler, güneş yerine kil hurşit, şems, mihir vesaire kelimeler. raplarda, devenin altmış türlü ismi varmış, me- selâ kör in topal deve, kanburdeve, daha bilmem ne deve ayrı ayrı isimlerle bedevilerin dilinde dola- şırmış. Divan şairleri ve onlardan sonra Tanzimat- çılar, Üdebayi Cedideden bazılarını da içlerine alarak diyebiliriz ki, bütün arapça ve acemceden böyle # SERVETİFÜNUN 151 altmış türlü deye isimlerini tamamlıyamadıkları için her halde eksik iş yapmışlardır! Bu suslinize son söz olarak diyebilirim ki lisanı sadeleştiren nesil yalnız bu işi yapmakla bngünkü nesle en güzel eserini; temiz ve berrak güzel türkçeyi hediye etmiştir. Türkçenin en iyi nümunesini Eren- lerin Bağı'ndaki harikulâde lisanla Yakup Kadri şiirde de Yahya Kemal verdi. Hece ile yazan kıy- metli şairlerin yazıları da bunları tamamladı. — Harp ve seyahat edebiyatı, bizdeki nümuneleri? — Evliya Çelebi ilk akla gelendir. Bütün akal ve hayale sığmıyan masallarına rağmen bu nev'in bizde en eski ve tipik bir uümunesidir. Cenap Şehabettinin, Haç yolunda eseri de güzeldir. Yalnız ah o akv'kayi madeniye» ve emsali terkipleri yok mu bugün insanı deli ediyor. Bunlardan sonra hiç şüdhesiz Falih Rlfkı Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, gibi en temiz ve açık türkçe yazılmış ve ayni zamanda muhakeme ve tetkik kıy- metini de haiz eserlerile iyi bir vazife ifa etmiştir. Fransız muharriri Paul Morand gibi Falih'in bu kitapları da bugün gençlerin zevkle okuyup istifade edecekleri eserlerdendir. Bunun haricinde bu new'in daha geniş sahada nümunelerinin çoğalmasını cidden arzu € rin, her şeyden evvel kendi memleketimizi, Anadoluyu safha, safha ve diyar diyar bize renk içinde yaşatacak, insanlarını, âdetlerini vesairesini tasvir edecek memleket seyyahlarına da ihtiyaç ver- dır. Fakat bunlar cidden kvvvetli birer üslüpkâr olmaları şartile. Aksi takdirde ortaya kabataslak coğrafiya kitapları gibi eserler çıkar, Bunların da edebiyatla hiç bir alâkası yoktur, Seyyah edebiyatçı ayni zamanda gören, hisseden ve hislerini bir şair, bir romancı gibi tesbit edebilen şahsiyettir. Demek ki bu sahada romancılarımıza da büyük bir vazife terettüp ediyor. Artık bize sadece İstanbul romanı yazmaktan vazgeçseler de birazda memleketin dört köşesini tanıtsalar herhalde çok daha iyi ederler. e bugünkü şekli ve bugünkü şah- siyetlerip — Evvelce verdiğim cevapta bu suali izah edecek bazı fikirler serdettiğimi zannediyorum. — Nesir mi, şiir mi? Siz hangisini iezeih odiyor- - sunuz, bundan sonra edebiyalta hangisi hâkim olacak? — Güzel olmak şartile ikisini de severim. Şürin bir daha romantiklerde olduğu gibi uzun tasvirler ve terennömler şeklini almasına imkân yoktur. Fakat kısa ve canlı bir kaç mısra herhangi bir haleti ruhiyeyi kuvvetle yaşatacak ue ihsas ede- ceği için daima yaşayacaktır sanıyorum Kübizm, fütürizm, dadaizm vesair yeni nazeriye- lere gelince, bunları bizim Divan edebiyatçılarının bir zamanki sanayii lafziyelerinden hariç tutmuyorum bunlar geçici şeylerdir. Şiir bilhassa terkibi, yekpare mısraın içinde canla nır. Öyle çeşit çeşit serbest nazım nümuneleri havaya savrulmuş güzel fakat soluk sonbahar yapraklarından farklı değillerdir. Zaman bunları çabuk çürütür. Şiirde bugünkü tahassüslerimizi ifade edecek bir ruha bürünmesini de ayrıca ikinci mühim bir şart olarak telakki ederim. — Devamı 160 inci sayfada —

Bu sayıdan diğer sayfalar: