SON POSTA Tarihi Musahabe | Eylğlî 20 — Dünya Haâdiseleri Kari Mektupları Deniz Üstünde Saklambaç Oyunu Londradan yazılıyor: Bir müd- dettenberi deniz Üzerinde garip bir saklambaç oyunu oynanıyor. Bu oyunun iki tarafından biri bir Amerikalı, diğer tarafı ise genç bir İngiliz Misidir. İngiliz Misi bu Amerikalıyı görmüş ve sevmiş. Kendisile tanışmış ve evlenmek arzusunu izhar etmiş. Âmerikalı ilk evvel bu teklife rıza gös- terir gibi olmuş. Sonra İngiliz Misinin — tabiatindeki — tuhaflığı görerek vazgeçmiş, adres br rakmadan savuşmuş . Sev- gilisinin böyle birdenbire - or- tadan yok olması İngiliz Misi- nin haysiyetine dokunmuş, âdami bulmıya karar vermiş. Fakat ya- pılması icap eden uzun seyahat- ler için parası kâfi gelmediğin- | den gizli seyahate karar vermiş. Fakat her defasında da yakayı ele vermiş. Bu suretle bir defa “Roma bir defa da Ogüstüs isimli vapurlarda saklı olduğu görüle- rek kapı dışarı edilmiş. Fakat İngilin Misi çok sabırlı ve inatçı- dır. Nihayet — sevgilisinin izini bulmıya muvaffak olmuştur. Ya- kında kendisinden hesap sorabi- leceğini Ümit etmektedir. Berlin Zabıtasına Muziplik Berlin — Meçhul bir şahış, evvelki gün Berlin zabıtasına telefonla şöyle bir ihbarda bu- lunmuştur. Komünistler, bu ge- ce, Meclisi Meb'usan binasını bomba ile uçuracaklar. Alman zabıtası derhal terti- bat almış. Gerek mab'usan bina- sı, gerek — komünist partisinin merkezi sıkı bir surette muhafa- za altına alınmış. Gece vakti, iki polis müfrezesi Rayhştağ binasını baştanbaşa gözden geçirmişler, en alt kat mahzenlerine kadar inmişler, fakat şüphe uyandıra- cak en ufak bir emare bulama- mışlardır. Bu ihbarın bir muzip tarafından — yapıldığı zannolun- - maktadır. İdeal Aile Meselesi Nevyork — Aile geçimsizlik- leri hakkında mühim bir anket açan Jurnal gazetesi bu bahiste ihtisası olmak lâzimgelen Nev- yorkun en fazla talâk yapmış kadınile görüşmüştür. Talâk re- korunu kıran bu kadın için ide- | al aile şudur : : 1 — Aile reisinde zenginlik. 2 — Kadına karşı daimi kom- pliman yapmak lüzumu. 3 — Âra sıra muhabbet art- tırıcı kavgalar. Şu şartla ki son söz yine kadında kalmalıdır. Çiçekleri Himaye İçin Viyana — Ayvusturya dağla- rında yetişen bir nevi - kır çiçeği vardır. İsmine edelvays derler. Seyyahlar bu çiçeğe bayılırlar. Onun içindir ki, son zamanlarda bu çiçek tükenmiye başlamıştır. Seyyahların Avusturyayı ziyaret- lerinde mühim bir amil olan bu güzel nebatı korumak için Avus- turya hükümeti bir kanun 'yapmış ve dağlardan beş taneden fazla Edelvays koparılmasını men'et- miştir. Bu çiçeklerden seyyahlara satmak üzere birkaç yüz tane koparan bir köylü mahkemeye verilmiş, beş ay hapse mahküm edilmiştir. ; Tevekkeli her şey gibi adalet te telâkkiye bağlı dememişler. Kırk Genç Kız Ve 250 Türk Gemicisi Biranda Mahvedilmişti Fakat Padişah Hâlâ Kendi Zevkıni Düşünüyordu Venedikli kaptan genç cariyeyi kıskıvrak ettirmişti 1584 yılının bahar günlerin- den birinde Akdeniz, çok feci bir hâdiseye şahit oldu. Bu tüy- ler ürpertici hâdisenin zalim kah- ramanı — Venedik Cümhuriyeti amirallerinden “Piyer Emmo,,dur. Kurbanlar da Trablus Valisi Ra- mazan Paşanın zevcesile süt emcı çocuğu, kırk genç kıiz ve 250 Türk gemicisidir. Ramazan Paşanın bir yeniçeri patırdısında öldürülmesi üzerine zevcesi sekiz yüz bin altınlık bir hazine, dört yüz hristiyan köle ve kırk genç halayık ile bir kadirgaya binerek İstanbula doğru yola çıkmıştı. Piyer Emmo, Kefalonya açıklarında — kadirgaya — taarruz etti ve denizin sakin göğsü üs- tünde kanlı bir boğuşma başladı. Tek bir kadirga, koca bir filoya karşı harbediyordu. Fakat çokluk, cesareti yendi, 250 Türk gemicisi çarpışa çarpışa güverte üzerinde merdane can verdi, kadirga Ve- nediklilerin eline geçti, Ramazan Paşanın küçük oğlu anasının ku- cağında ve anasile beraber parça- landı, kırk kiz. şeni bir surette hırpalandıktan — sonra - memeleri kesilerek - denize atıldı. Bunlardan en güzeli, Emmonun genç karde- şinin ayaklarına kapanarak namu- suna hürmet olunması için yal- varmıştı. İnsafsız Venedikli, hain bir ihtiras içinde, bu yalvarmaya | kulağını tıkadı, kizi lekeledi ve | kendi elile denize fırlattı. Kadir- gada yalnız sekiz yüz bin altın, dört yüz hristiyan köle ve pıhtı pıhti kan kalmıştı. Hanımla ço- cuğu, şehit bahriyeliler, mağdur kızlar, birer birer denize dökül- müştü. O tarihte Osınanlı İmparator- luğu bütün dünyanın en kuvvetli hükümeti idi. Orduları her yerde muzafferdi, — donanması birçok denizlere hâkimdi. Binaenaleyh bir Venedik amiralinin böyle bir cüret göstermesi inanılmıyacak şeylerdendi. Hele İstanbulla Ve- nedik arasındaki — münasebetin dostlukla tavsif olunacak bir şekilde bulunması vaziyettedeki garabeti çoğaltıyordu. stanbul, neden sonra, faciayı haber alınca ilkin “mütehayyir oldu, hatta inanmaz görlündü. Böyle bir vahşetin vukuu en ba- Bit düşünceli İstanbulluların bile havsalasına — sığmıyordu. — Faci- anın sıhhati anlaşılınca umu- mi heyecan husule geldi, her tarafta — Venedikliler — aleyhine dedikodular — başladı. — Bilhassa sarayın harem kısmı telâş içinde idi. Padişahın gözdesi, maşukasi ve belki mabudesi olan Safiye Sultan, odadan odaya mekik dokuyordu, dakika başına bir haremağası çağırarak ve bunla- rın kimine ağız tembihleri, kimi- ne kâğıtlar vererek şuraya, bu- raya yolluyordu. Yanında Kira, o meşhur Kira vardı. Hilekâr yahudi kadınının da yüzü Sa- fiye Sultanın çehresi gibi sapsarı idi. Hafakanlar geçiriyordu, ba- yılıp ayılıyordu. Acaba bunlar, bu saray ka- dınları, Akdeniz hâdisesinin ihtiva ettiği fecaatten dolayı mı telâş ediyorlardı, ıstırap çekiyorlardı? Safiye Sultan tâcdar kocasından ve vezirlerlerden fazla millt bir asabiyete kapılıp ta - Venediğe karşı intikam tedbirleri mi aldır- mak istiyordu?.. Hayır, maattees- süf hayır?.. Onların çırpınmaları, devlet ricalinin devlet haysiyetini korumıya teşebbüs edebilmeleri endişesinden doğuyordu. Safiye, aslen Venedikli idi. Bafa heneda- nına mensuptu. Osmanlı sarayına intisap ve Hünkâr zevceliği mevki- ine irtika etmiş olmakla beraber öz vatanını Öz yurtdaşlarını unutma- mıştı.. Topkapı sarayında bir Venedikli gibi yaşıyordu ve Ve- | nedik menfaatini korumak için Türk menfaatlerini mütemadiyen baltalatıyordu. Balyoz Mormuralar, Suranzolar, Ciyovani Korerler, onun nazarın- da Sokullulardan, Sinanlardan, Ferhatlardan, Özdemirlerden da- ha muhteremdi. Zaten İstanbul- dan Venediğe gelen her balyoz (elçi demek |, Safiye sultanın emrile hareket etmek tavsiyesi- ni hâmil bulunurdu ve Top- kapı sarayı, bütün —Avrupada Venedik Cümhuriyetinin İstanbul sefarethanesi sayılıyordu. Yahu- di Kira, bu sefarethanenin mas- lahatgüzarlığını yapıyordu. Bal- yozlardan mühim tahsisat alıyordu. | istemiyordu. Şuna buna haber Şimdi de onlar verzirlerin yanlış bir iş yapmalarından, Ve- nediğe harp açmalarından kor- kuyorlardı. — Padişah, — nekadar zayıf iradeli olursa olsun, şu Ak- deniz faciasına karşı lâkayt ka- lamıyacaktı, vezirlerin fikrini ka- bul ederek Venediğe haklı bir darbe vurulmasını iltizam ede- cekti. Safiye Sultan, işte böyle bir vaziyetin tehaddüs etmesini göndererek maslahatın idaresini kendi eline almıya savaşıyordu. Venedikli Haseki, çevirdiği entrikaların — müsmir olacağına emin İdi. Vezirlerin, kendilerine haber gönderildikten sonra, ulu- orta hareket edemiyeceklerini bi- liyordu. Lâkin işi sağlam tutmak için yine her çareye başvuru- yordu. Şimdi de sırdaşi Yahudi Kiraya soruyordu : — Daha nidelim, arslanımı avutmak için ne tedbir kuralım ? O, dessas gözlerini kapıyarak bir nebze düşündü ve cevap verdi: — Hekim Salomöon Natanı çığırtın, o bizden iyi düşünür. — Güzel söyledin, ben onu hatırlamamıştım. Yarım saat sonra Hekim Sa- lomon Natan, uzun cübbesinin göğsüne uzun sakalını sürterek Haseki Sultan Hazretlerinin huzu- runa çıkmıştı, konuşuyorlardı: — Aman Hekimbaşı, medet! Venedikliye harp açılmak tehli- kesi var. Kızlarını Venediğe göndermiş ve kendilerine orada ev, aylık ve gondollar tahsis ettirmiş olan Hekimbaşı, hain hain güldü: — Siz, dedi, her şeye muk- tedirsiniz. Dilerseniz harp olur, dilerseniz sulh. — Peki amma, kadirga da- vası? — O davayı da küçük bir işaretiniz kapıyabilir. — Safiye Sultan da, Yahudi Kira da sevindiler ve ikisi bir- den sordular: — — Nasıl? — Efendime — malümdur ki “ehemmi mühimme tercih,, lâzım- dır. Kadirga işi belki mühimdir. Dyyüpta Fena Koku Neşreden Bir Isgara Vardır Evimin önünde kanalizasyon ısgarası var bu, isgaradan çok fena kokular intişar ediyor. Ço- cuklarım evde baş ağrısından bir türlü kurtulamıyorlar. İlk — inşaat senelerinde hiç koku neşretmiyen bu asgaraların son zamanlarda koku peyda etmesinin herhalde kanalizasyonun dolmasından ileri geldiğ kanaatindeyim. Sıhhatimiz üzerinde — mühim tesirler İcra eden bu kokuların | biran evvelizalesi için ait olduğu müessesenin nazarı dikkatini cel-. betmenizi rica ederim. Eyüp Eskiyeni cadde No: 5 Macit lahatlar var. — Ne gibi ? — Henüz yüz iki kere baba olan Şevketlâ Hünkârın bir iki yüz kere daha baba olmaları İcap ederdi. Halbuki bu mes'ut hâdiselere çoktanberi şahit ola- mıyoruz. Safiye Sultan sıkıntısına rağ- men gülümsedi : — Hay çıfıt hay, dedi, karşı- ma yeni yeni ortaklar çıkarmak İstiyorsun. Ne utanmaz adamsın, Ve hemen ilâve etti: — Bununla beraber haklısın. Aslanımın kaç haftadır ki çocuğu olmuyor ! — Gördünüz. mü efendim, düşünülecek daha mühim masla- hatlar varmış. — Yalnız bir mesele var: Aslanıma sunulacak kurbanlar kadirga davasını uyuşturabilir mi? — Siz orasını düşünmeyiniz. Bü gece yeni bir cariye takdim olunacağını Şevketlü Hünkâra ha- ber veriniz, beni de yatsıdan evvel huzura çıkarınız, üst tarafını bana bırakımnız. Filhakika o gece Salomon Na- tan huzura çıktı, Padişahı uzun uzun muayene etti ve cebinden bir kutu çıkardı: Velinimetim, dedi, yüz iki, üç yüz iki, bin iki kere daha baba olmak saadeti efendime mukad- derdir. Fakat rabbin bu takdiri yerini bulmak için tedbire ihtiyaç vardır. Venedik balyozu kulunuz- dan bir tertip öğrendim, rim- papaların mahrem ilâçlarından- mış. Kendi elimlenebatları bulup tertibi hazırladım, işte şu kutu- dadır. Varın, sefayı hatırla kul- lanın. Hünkâr çirkin bir iştiha ile kutuya el uzatırken Salomon yer öptü: — Balyoz kulunuz yemeden içmeden kesildi. Sıkıntı içindedir. — Neden? , — Şu kadirga İşi var ya, on- dan müteessir. Kendisi alıman paraların, kölelerin, kadirgaların eri verileceğine kefil — oluyor. lverir ki Efendimizin gazabına uğramasın, ö Yalnız tazmin kâfi değil, faiz de verirlerse kusurlarını ba- larım. yi — Ne ferman — buyurursanız verirler. — Biribirinden — güzel — otuz halayık ! — Hazırdır. efendimiz, buna da bendeniz kefil olurum. İşte Kadirga davası bu suretle kapandı. Venedikliler gaspolunan sekiz yüz bin altımı, dört yüz köleyi ve Kadirgayı İstanbula gönderdiler. Yeni bir harbin önünü aldılar. Fakat bu iş için Venediğe giden çavuş, kadirgada ölen 250 Türkün kanını Safiye Sultaniın hatırına feda edemedi, kendi başını tehlikeye koyarak Piyer Emmonun başını istedi ve koparttı. Bu baş, hamiyetli ça- vuşun elile facianın cereyan et- tiği yerde denize kurbanların dalgalarla örtülü müşterek me- zarına atılmıştır. Safiyelerin, Kiraların, Salomon Natanların yanında bu çavuşlar da olmasaydı Osmanlı İmpara- torluğu daha evvel batardıl.: