19 Haziran 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L - bir kadındır. ve yılanlara -o ka- La ŞB aa Dünya Hüâdiseleri ı Misli Az Bulunan Bir Şefkat Ocağı Viyanada <zamanından evvel doğan bebeklerin bakılmaları — için yeni bir hastahane açılmıştır. Vakit- siz doğan çocuk, eğer kendisinde küçük bir hayat eseri varsa buraya getirilmekte, zamansız terk ettiği anne karnr nın hararet ve hayat. şartlarını tamamen cemeden bir kavanozun içine konulmakta, icabında sun'i teneffüs ve beslenme cihazları ile yaşatılmaktadır. Çocukların içine konuldukları mahfaza . hep oto- matik. bir surette idare edilmekte- dir. Bu hastahanenin Pazar gün- - leri münhasıran alâkadarlardan başka binlerce mütecessis ziya- retçileri vardır. * er cins yılanlardan ve bik hassa ( Kobra ) lardan | muhtelif hastalik- ünyanın en üçük hasta- larının bakıl- dıkları yer Brezilyada larda — kullamlan bir 5'_'1“" muhtelif seromlar ahçesi açıldı| istihsal — edildiği malümdur. Fakat bu yılanları nereden bulmalı? Müşkülâtın önü- ne geçilmek için Brezilyanın (Sen Paulo) şehrinde bir yılan bahçesi açılmıştır. Burada her nevi yılan | üretilmektedir. Bahçenin müdürü | dar alışmıştır ki, en tehlikelileri | bile elile tutmaktan — çekinme- i mektedir. x Franıanm resmi tiyatrosunda şerik sıfatile çalışan san'at- | kârların Paris da- Bari Beli V veLiyali ;: h.ilinde husu_ıî tem- > sil vermeleri mem- olacak nuduür, fakat ha- riçte boş vakitlerini ticaret ile doldurabilirler. Yalnız her nevi ticareti yapabilirler mi, yapemaz- lar mı, burası ihtilâflıdır. Bu hâdisenin meydana çıkma- sına birkaç defa İstanbula gelmiş olan (Mari Bel) sebep olmuştur. Filhakika bu kadın resmi tiyatro- da şerik olmasına rağmen hariçte hususi bir tiyatronun - idaresini deruhte etmiş, soranlara: — Oynayacak değilim, mesele ticaretten ibarettir, tevabını ver- miştir. Komedi Fransezin idare mec- Hsi meseleyi münakaşe etmiştir. Ortaya sürülen iddia, Mari Belin hariçte — bir — tiyatroyu idareye kalkışmak suretile şahsen mensup olduğu müesseseye karşı reka- bete geçtiği ve bunun da kanu- nen memnu olduğudur. Maamafih henüz bir karar vrilmemiştir. * Rusyımn Harkof şehri &li mahkemesi rüşvet aldık- ları ve devlete ait AÂltı memur hetle 6 memuru iİdama * ve 20 memuru da muhtelif hapis ceza- larına mahküm etmiştir. Gün SALI _32 19 Haziran 934 45 Arabi Üü — & Rebevel 1955 6 'H'F"il'liu' ——— ——— MSRİLL el Yak 't |Eıan!ğVıııılî: Vakit |Exanl Güneş Öğle İkindi | 8 45 I 1 2'. Akşam l2 — 431 (12 M;J Yatsı |2 064 832 16 18 İmsak ıi u Zi 47 F3 071 eşyayı — çaldıkları - Hırka YüzDeğiştirmez Amma ; SON POSTA Şeyhin Hatırı Var! VU Dilimize keramet diye geçen muhayyel bir hâalet var. Bu ha- yale inananlara göre âuya seccade serip onun Üüzerinde bir kotra sefası sürmek, dalgaları okşıya okşıya gezip dolaşmak mümkün- dür. Yine ©o gibilere göre kera- met ehli adamlar için zaman mevzuu — yoktur, onlar'” sabah kahvealtısını Bağdatta — alırlar, öğle yemeğini Şamda yerler, akşam sofrasını Fas çöllerinde kurarlar ve gece uykusunu yine Bağdat da kestirirler. Yalnız keramette ve keramete taalluk eden hikâyelerde mutlaka bir “ imiş ,, bulunur. Çünkü de- nizde sopasını omuzlayıp gezen- leri gören yoktur, işiden var, Göz yumup açıncıya kadar bir kıt'adan öbür kıt'aya uçanların şu motor- suz ve pervanesiz uçuşlarını S#ey- redenler de görülmemiştir. Fakat işidenler çoktur! İ Bence kerameti en -iyi tarif | eden, o hâlete “ keskin zekâ , diyen adamdır. Aynı haleti en iyi tezyif eyliyen de bir bektaşi der- vişidir. Pek meşhur olduğu üzere bu adı bilinmiyen derviş, bir köye gider, uzunca müddet bir tufeyli hayatı geçirmek ister. Köylüler, bir kemerle bir tebere dayanıp kendisini bedava besletmek istiyen dervişi kaçırmak için çare ararlar ve ondan ya bir keramet göster- mesini, yahut köyden uzaklaşma- sını istemiye karar verirler. Bektaşi dervişi, kös (dinlemiş bir. adam; Köylülerin yaptıkları teklifi sükünetle dinler - ve sorar.. — Nasıl bir keramet - istiyor- sunuz canlar. Söyleyin de göz- ;terelim. at : " Köy kâhyası şöyle bir etrafı- na bakınır, — elli metre kadar uzaktaki - çam Aağacını dervişe gösterir: — Şu ağacı yürütün, yanımı- etirin. erviş, za hiç tavrını bozmaz, | elile “gel,, işareti verir, ağzile de çağırır: : — Yürü mübarek, buyur şu- raya mübarek! : Ağaç kımıldamayınca - derviş Osmanlı Tarihinde Filânca / Htimasile En Yü yW riyete Çıkanların Sayı A Geniştir — yürür ve tam ağacın' dibine hır- kasını yayar, köylülere şu sözü söyler: — O gelmezse biz gideriz. Devrişliğin bir şartı da alçak gönüllü olmaktır! " İşte kerametin temsili ve tec- simi olarak en güzel tarifi budur. Fakat eski devirlerde keramete inanılırdı, birçok adamların böyle bir vehmi kudret isnat olunmak yüzünden elleri, ayakları öpülürdü. Zeki ve insan ruhunu okumiıya müuktedir bir takım entrikacılar da halkın — şu batıl itikadından ve keramet ehli tanılmış adamların nüfuzundan — muhtelif — şekillerde istifade ederlerdi. Osmanlı tarihinde filân şey- hin iltimasile yüksek memuriyet- lere çıkanların sayısı pek geniştir. Yine böyle tavsıyelerle malikâne- ler kürmuş, hazineler düzmüş kkimseler de küme kümedir. Fakat keramet ehli bir adamın gölgesi altında ölümden kurtulmamakla beraber bu kurtuluşu da bizzat kendinin kerametine hamlolunan tek bir vezir vardır. ve hikâyesi de cidden tuhaftır. 1 Birinci Sultan Ahmet devrinde -sadrazamlık yapan Halil Paşadan bahsediyoruz. Bu zat, kumanda etmekte olduğu ordunun ağır bir inhizama uğraması üzerine azle- dilmiş ve Şama vali yapılmıştı. Henüz yeni tahta çıkmış - olan Çavuşların başı, her dervişi ağrı | ayrı gözden geçirdi ve sonra arka- daşlarına döndü: — Halil Paşa yok, Şeyhin elini öpüp dönelim. / Son Posta İLÂN FiATLARI |I — Gazetenin esas yazısile bir sütunun iki satırı bir (santim) sayılır. 2— Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şunlardır: : ayla İsayla îııy[ı İaayfa j Son 1 2 — 3 (| 4-5 |yerler|sayla 400 Ktş'. | 250 200 ['_I rş. _Krş. 100 / 60 | 30 Krş. | Krş. | K 3— Bir santimde — vasali (8) kelime — vardır. — İnce ve kalın yazılar tutaçakları gere — göre santimle ölçülür. — / da Babul Şeyhin üksek Memu- sı Pek Genç Osman babasından kendine | miras kalan bu adamı öldürtmek de istiyordu. Halil Paşa, işi sezdi. | Ve Şama gitmiyerek İstanbula geldi, o devrin keramet sahipleri arasında en birinci mevkii , işgal eden Üsküdarlı Mahmut Efendi- nin tekkesine girdi: “Ben şeyhin fıkarasından biriyim, valilik iste- mem,, deyip bir hücreye kapandı. Mahmut Efendi, sadrazamlıktan müritliğe geçen Halil Paşayı hi- maye etti, ölümden kurtardı. Lâkin onüun dünya devletin- den, vezirlik debdebesinden el çekmesi ölüm korkusu ile idi. Şeyhin şefaatile o tehlikeyi savuş- turduktan — sonra yine — siyaset * entrikalarına girmişti, uzun bir uğraşğmadan sonra bütün rakip- lerini yendi, yeni baştan sadra- zam oldu. Bir mevkii ele geçirmek başka, o mevkie İlâyık olmak yine baş- kadır. Halil paşa, ikinci defa işgal ettiği sedaret sandalyasına liyakatini bu sefer de isbat ede- medi, işleri yüzüne gözüne bulaş- tırdı ve,. Tekrar azlolundu. Saray, şimdi işi ciddi tutuyordu, bece- riksiz veziri mutlaka öldürtmek istiyordu. Halil Paşa, azli haberini sınır boyunda aldı ve yine eski çareye başvurdu, kimseye haber verme- den - yola çıktı, sapa yollardan İstanbula geldi," doğruca Üskü- dardaki tekkeye, şeyhinin yanına gitti. Fakat dediğimiz gibi saray bu meselede çok sinirli idi, sabık Sadrazamı nerede olursa - olsun buldurmak ve bulunur bulunmaz öldürmek (azminde idi. Bu sebeple dört tarafa arayıcılar da- gıtmışlardı, gözcüler koymuşlardı. Netekim az bir zaman -içinde |- onun Üsküdarda:ve şeyh Mahmut 'Efendi tekkesinde bulunduğu da anlaşıldı. Bu tekke, kapitülasyonların yarattığı. sefarethane ve konsolos- luk kaleleri gibi taarruzu müşkül yerlerdendi. Buna rağmen hün- kâr, üç beş çavuş gönderdi, tek- kenin aranıp taranmasını ve Halil | Paşa, orada ise hemen kafasının * Dişa D, - Ve | 1 alanlar - dığınız T D D L L L D L S LAİ L L P " lerinden, | lardı, Kari Mektupları Karilerin Suallerine Cevaplar Minerva hanında Rafet Beye: Herhangi bir doktor tavsıyesi mümkün değildir. Tanınmış ope- ratorlar ve dahiliye mütehassısla- rı şayanı tavsıyedir. Cerrahpaşa hastahanesine müracaatla en müy nasip tedavi tarzını öğrenmek t& mümkündür efendim. " r a Gedikpaşada tatlı küyü sokağında Ali Burhanettin Efendiyei İ Her fabrika da sakat mal çe kabilir, ancak bunların piyasayâ sakat damgası vurularak çıkarık ması İâzımdır. Alırken malın âme balajına dikkat edilirse aldanıl: maz. Her malı alırken azami deş recede dikkatli olmak ve esanlı surette muayene etmek İâzımdır, — * Sıvasta karlı oğlu Emin Beye: Mevzubahs münakaşada söz münevver — insanlardır. Söylediklerinin manasını bilirler; /— Herhalde söylenilen sözler sizin telâkki ettiğiniz manada olmiyas caktır. Hem böyle toplantılarda — her vatandaşın düşündüğünü söye | lemesi zararlı değli, bilâkis faye dalıdır. Maamafih bahsettiğiniz sözler sizin telâkki ettiğiniz mas nada söylenmiş ise Sıvas müddeis umumiliğine — müracaat — ediniz, haklarında takibat yaparlar. Meke tubunuzda sarih adres olmadığı için biz neşriyat yapmakta mus zuruz efendim. x Bursada ipekli kumaş fabrikalarıne da makinist İhsan ve Mehmet Bien. dilerle Deavereci Rukiye, — dokumaal Ayşe, Rukiye Hamımlara, İemail ve Abdürrahman Efendilere: Şikâyetinizi buradan tahkik ve tetkik edip size cevap vermek imkânsızdır. Bunun için bize yaz- mektubun — bir suretini mahalli iktısat teşkilâtına - işçiler - ve Milli sanayi birliklerine tavdi ederseniz şikâyetinizle —alâkadar olurlar efendim. ıııııııııı kesilmesini emretti. başı, hem şeyh Mahmdun mürit- hem de Halil Paşanin lütfunu görmüşlerdendi. Tekkeye girerken Şşeyhine hulüs çakmak ve efendisine de bir iyilik yap- mak istiyordu. Öbür çavuşlar, Halil Paşayı da pek tanımıyor- amirlerinin teşhisine bel bağlamış bulunuyorlardı. Saray adamları, “hu, desturi,, tekerlemesile tekkeye dalmışlardı ve âyin zamanına rastgeldiği için bütün dervişleri bir arada bul- muşlardı. Çavuşların başı, âyin salonuna girer Eınez bir hırkaya bürünerek ve iki tarafa sallana- rak edebi, erkânı dairesinde zikre dalmış olan Halil Paşayı tanıdı, hemen bir işaret verdi, Paşa bu işaret Üzerine yüzünü ekşitti, gö- zünü çarpitti, salak bir vaziyet aldı. Çavuşların başı, her dervişi ayrı ayrı gözden geçirdi ve sonra arkadaşlarına döndü: — Halil Paşa yok. Şeyhin elini öpüp dönelim. erA Bütün dervişler, aranılan ada- “mın aralarinda bulunduğunu - bili- yorlardı. Fakat kendisinin tanın- madığını görerek - şaşırmışlar ve bunu şeyhin kerametine hamlet- mişlerdi. Bizzat şeyh ise Halil paşaya, yarım saat sonra, şu söz- leri aöyliyordu: — Hırka yüz değiştirmez azi- zim. Seni tanıtmıyan benim hatı- rımdır. “Bununla beraber daha sağlam bir köşe ara. Olur ki ya- rın hatırımızı saymiyanların eline düşersin. M.T DA L & a L — PS D

Bu sayıdan diğer sayfalar: