19 Haziran 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

19 Haziran 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kabahat Kimin? Esnaf ihtikâr yapıyor, halk aldanıyor! Kabahat kimin? Balıkpazarı — gibi — kalabalık bir ticaret merkezinde bir adam bana tuzsuz tereyağı diye Mar- garin satıyor. Kabahat kimin? Sokak satıcıları avazları çık- | tığı kadar bar bar bağırıyorlar; kafası — kızan bunlardan - birini tokatlıyor. Kabahat kimin? Her köşede yârı çiplak bir- gocük, yahut yaşı âltmışı geçmiş geçmiş bir ihtiyar Avuç açmış dileniyor. Sadaka verirseniz dua, vermezseniz beddua edecek! Ka- bahat kimin? Evlerin önüne süprütü dökü- lüyor. Dükkân sahipleri, sıcak havada dükkânların önlerini sula- yacağız ğ diye — gelip gçenlerin 'f""_:i" islatıyorlar. Kabahat | Şurada yirmiye satılan bir mal bir adım ötede otuza, iki adım ötede de kırka satılıyor. Kaba- hat kimin? Tramvay — arabalarının — içleri temiz değil; şirket her seferde arabaları süpürmek zahmetine katlanmak — istemiyor. kimin? Gazetelerde bir yazı çıkıyor: | bir tamirat bahanesile Terkos s#uyu dört gün kesilecek, koskoca İstanbul şehiri esasen su sıkıntısı mevcut olan bir mev- simde dört gün geceli gündüzlü sosuz kalacak. Kabahat kimin? Nizami giden otomobil işlek bir cadde de *' zavallıya çarpıp eziyor. Bir | şoför otomobilini nizami sür'at- | ten fazla koşturmaya kendinde hak bulabildise kabahat kimin? İstanbul — medeni bir şehirdir. Bu şehirde, her medeni şehirde olduğu gibi koskocaman binası, birçok - âmirleri, kuvvetli olduğu söylenen teşkilâ- tile bir belediye- vardır. Son bir sual sorüyorum: Belediyesi olan bir şehirde yukarda saydığım şeylerin hepsi oluyorsa kabahat kimin? Tekrar soruyorum: Kabahat kimin? — Söyle bakayım. kocacığım mi her zaman sevecek misin? -— Şeı ıh:ının seveceğim! — Yu- ihtiyarla; üzelliğimi kaybedersemi - yanı İ'llll Kabahat | yani | Sür'atten pek fazla | memurları, — ve | — Üç şene evvel okkası üç kuruştan Bulgaristana satılan ta- rihi evrak ne oldu Hasan Bey? — Geriye alındi, bir medre- sede duürüyor, — * — Acaba niçin duruyor? j | — Günün birinde tekrar sa- | Şalmek içtal Bayram Yaptık Sevinçliyiz, Küçük Büyük Biz Hepimiz; e —a SON. POSTA Gitmedim Çünkü Bu'deta sayfinölek , Aman ne böş elfendim. olas birer birer; rma koş efendim! a bik, Sıvak yök hava ilik; Oruları - aydınlık Şehirler Joş elendim! kamam, detmey Sökmayın artık, yine? Adalar, Suadiyr, Çamlıca diye diye; ” Oldum varhes efendim. Ürüldüm ben de bu yep, Bu kadat dediğim hep: titmedim çüokü sebep, Ceplerim boş 'efendim! P. O. H. B. ——— PAZAR OLA HASAN BE r o müttna$ö.$ı, konservatuvar binasının Şehzade- başında yapılmaması, Beyoğlunda | yapılması için ısrar ediyormuş.. Buna ne dersin Hasan Bey? — Mütehassıs işine aklım er- — Nu gserva..v mez dostum..> Belki çalgi sesi Beyoğlunda — eyi - çıkıyordur. da, Şehzadebaşında çıkmayıverir! Dost Devletin Şehinşahı Yurdumuza Hoş Geldiniz! — —Z Götürüyorum Hasan Bey umumi bahçelerden birine gitmişti : — Bir sandalye getirin! Dedi : — Bir sandalye on kuruştur. ai Öyle ise dört sandalye getirin | Dört sandalye getirdiler, Ha- san Bey kırk kurüş- verdi; san- dalyeleri aldı, bahçeden çıkıyordu: — Sandalyeleri nereye götü- rüyorsunuz ? — Bir #andalye on- kuruştur, | dediniz. Ben de — ucuz * buldüm diye dört mane aldım; - evime götürüyorum | Olmamıştır Oğlu Hasan Beye dedi ki: — Baba, bak yeşil bir ker- tenkele var. —- — Dokunma olmamıştır. oğlum, — daha Belli Nişanlıydılar, kadın şişmanca, erkek çok zayıftı. Hasan Bey kadına sordu: — Nişanlınız ne iş görür? — İplik tüccandır. — Belli ! Sesimi Çıkarmasam Memnunodur etraf belki, Sesimi çıkarmasam! Gönül razı değil kiz Sesimi çıkarmasam! Görmesem eğrileri, Diyecekler gel beri; Yaşamanın hüneri Sesimi çıkarmasam! Karışmasam etliye, Gireceğim ben yola, Verince biraz molu Çatmasam - sapa sola Sesimi çıkarmınsam! P. O. H. B. Geç Gelmek Hasan Bey birkaç geç.- geç değil daha doğrusu sabaha karşı gelmişti; karısı : — Evden — çıkarken — neye anahtar alıyorsun, dedi, sabaha karşı gelecek değil misin.. O zamân L:ıı de uyanmış olurum. Hasan Bey cevap verdi: — O zaman kolay amma karıtığım, 'ya yarın gece, gece yarısından sonra gelirsem, ' seni uyanık bulamam da.. f Uyuyamıyorum Hasan Bey bir doktora gitti ; | uyuyamıyorum. | — Geceleri doktor. — Bir reçete yazayım, tırınız | Döktor reçeteyi yazdı. Hasan Bey aldı çıktı. Bir hafta sonra yine ayni doktora gi yap- — Geceleri doktor. — Size bir bir ilâç yazdımdı, onu yaptırmadınız mı? — Yaptırdım doktor. Eczacı benden tam dört lira aldı. Bu yüzden geceleri büsbütün uyuya- maz oldum. İşini Bilir Hasisin biri, camekânında: * Yüzde yirmi beş ucuzluk ,, Yazılı bir mağazanın önünde fücceten ölüvermişti. Hasan Bey: — İşini bilir, dedi, o mağaza da kefinlik bez de satılır ölümün- den sonra bile fazla para sarfe- dilmesine gönlü razı olmadığı için orada ölmüştür. Uyuyamıyorum, | den Sıyfa T — Haziranda Bir Nisan Hasan Bey bir dostuna: — Nişanlını gördüm, dedi, bu akşam saat sekizde seni Kara- köydeki saatin altında bekliye- ceğini söyledi. Hasan Beyin doslu tam vak- tinde santin altına gitti, nişanlısı yoktu. Bekledi, nişanlısı gelmedi: Hasan Beyi aradı, buldu: — Hani nişanlımı görmüştün, * beni 'bekleyecekti. - —'Sana - bir nisan aldattım.. — Ne bir nisanı hazirandayız yahul! — Bir nisanda, nişanlın seni bekliyor, desem inamıp gitmez- din kil! Bilmukabele — Hasan Bey şimdi kolumu kaldırıp sana bir yumruk vuracak olsam, faaliyete geçen hangi ada- yapıp | lelerdir? — Kol ve bacak adaleleri.. —?7?? — Tabit bilmukabele ben de bir tekme vuracağım! İyi Söyle Kayınvalde damadına: — Kızımın kadrini bilmelisin, dedi, o bir ineldir.. Hasan Bey damadı dürttü: — İyi dinle, dedi, istiridye sana lâf söylüyor. Tuzluk Küçük hanım sokağa çıkmıştı, Hasan Bey tesadüf etti : — Ne o küçük hanım, nereye? — Tuz alacağım Hasan Bey., — Desenize ev hanımı ob- dunuz ! — Onun için değil Hasan Bey, nişanlım bir tuzluk hediye etti de.. Daha Fena Karımın herşeysinden mem- nunüm Hasan Bey, yalnız bir tek şikâyetim var; daima bana, ben- evvelki — kocasından — bah- sediyor.. — ,Hiç sesini çıkarma azizim, senden sonraki kocasından |bılı- j — Hasan Bey, yeni mantomu beyenmedin amma; o, Lilyan Harvey'in “mantosunun aynıdır. —— — Şunu evvlden söyleseydiniz. ya hanımefendi; meğer kabahat l mantoda değil, sizde imiş!

Bu sayıdan diğer sayfalar: