26 Haziran 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

26 Haziran 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

îl 12 Sayfa Yazan: Ali Rıza Seyfi — Dayan, Aslan Bey geli- yoruz! Hemen yine o ande tulğaları- vın — yanlarından sarkan örme — boyun siperleri yüzlerini iyice — kapamış iki Türk atlısı da Kınıl — Kaplanın sağrısı hizasına yetiş mişlerdi. Deli Aslan bir yıldırım | çakışı içinde görünür gibi çabuk — geçen bu hâdiseler arasında iki | Türk suvarisinden birinin elindeki — kılıcı en korkulu sırada elinden | birakarak acı bir. çığlıkla ona İ doğru atıldığını ve kendi başı | ile başına inmekte olan baltanın *5 nrasına girdiğini gördü, o ande — Macarın baltasıda bu araya giren ve Deli Aslanı ölümden kurtaran Türk neferinin tulgasın- dan çınlayarak ve onu atından — açığı ve Kont Nadajdi'nin bir | kan gölü ortasında yatan İri O gövdesi Üstüne düşürdü. Deli — Aslan makine gibi bir çabuklukla — eğildi. Düşen nefera baktığı zaman kendisinin de ağzından boğuk bir Inilti fırladı. Macarın balta vuruşu, tulgayı biraz öteye fırlatmış, neferin başı lıçılgıışh. F baştan dökülmüş gür, — uzun sarı saçlar Şahin Beyin kızı Ülkerin ölü gibi solgun güzel — yüzünü çerçeveliyordul Deli Aslan herşeyi unuttu, — Kızılkaplanın Ürerinden yere sıç- rayarak demir kollarile kızı kuş gibi, ölülerin arasından kaldırdı ve bu dünyalar değer yükü ile | tekrar — Kızılkaplana — sıçradığı "bıııııı ikinci Türk neferinin yere . düşmüş olan boyun siperli tulgayı p eline sıkıştırdığını gördü. — Deli Aslanın çevresinde kanlı bir kaynaşma — vardı. Yeniçeri | zabiti arkasındaki takımile önüne / geleni buduyor, kırıyordu. Öyle ki iki dakika içinde Deli Aslan, Çevresinin düşmandan temizlenmiş ve Türklerle dolmuş olduğunu gördü. Yeniçeri zabiti boğuşun uğultusu İçinde delikanlının ku- doğma eğilerek bağırdı : — Aslan Bey, gerimiz açık, yakit yok dönelim; herifler yine toplanıyorlar! Deli Aslan Kızıl Kaplanı geriye Çevirirken eline tutuşturulmuş olan BSiperli tulgayı dizleri üzerinde ölü gibi kımıldamaksızın yatan Dişanlısının arkaya sarkmış başına çirdi ve ağır kılıcını yine çekti. O sırada güneş batmış, alaca ranlık ovayı basmıştı. — Deli Aslanın çevresini almış olan Türk bölüğü, karmakarışık olmuş Macarların kendilerini top- Tamasına vakit bırakmaksızın dağ boğazına yetiştiler. Şahin Bey üÜstü başı parçalan- bogazın ağzında duruyor, büyük kolun hemen yarısı bogaza girn bulunuyordu. Kumandan geri kolun da yetiştiğini görünce yeniçeri zabitini karşıladı; iki yaşlı asker orada üç dört saniye konup- ular. Şahin Bey Erzurumlu yen- Çerinin elini tuttu; sonra atını ge virdi: — Çabuk bogazdan içeri! Diye haykırdı. Onun arkasından yeniçeri ağa- smın kalın sesi duyuldu: — Yeniçerilerle deliler benimle çalsın! — Şahin Bey uzakta Deli Aslanı görmüş, sağ olduğunu anlayınca büyük kolun yanına doğru atını #ürüp boğazdan girmişti. Deli Aslan -: Tefrika “DeliA<.an Ölüler Arasında Dolaşıyordu Aslan Bey kucağındaki hâlâ kimıldamayan kızla boğazın ağzına vardığı zaman palabıyıklı yeniçeri zabitinin atından inerek elini zırhin eteği altından cebine sok- tuğunu ve oradan çıkardığı bir çakmağı hiçbirşey olmamış ve olmıyacakmış gibi ağır ağır yak- mıya çalıştığını gördü. — İkinci çakışta kav tutuştu; Yakup Ağa bir yeniçeri — meferinin — tuttuğu çubuğu alarak kavı lüleye kalın parmaklarile yerleştirdikten sonra telâşsızca iki derin soluk çekti. Sonra pos bıyıklarından püsküren duman — bulutu arasında başını kaldırarak : — Kahbenin oğulları altı saat bana bir çubuk içirmediler ! Dedikten sonra birdenbire ! — Vay Aslan Bey, sen daha burada misın ? Diye belki yapma bir şaşkın- lıkla sordu. Deli Aslan : — Ya sen ağa, sen alından indin ? Yeniçeri güldü : — Seni tanımasam, — dövüş seni şaşırtmış diyeceğim, Aslan askerliği unuttunmu? Ben gidersem bu Macarlara boğazı kim kapa: yacak? Aslan İşi anladı; Yakup ağa- nin arkasındakl yetmiş seksen kadar Yeniçeri de atlarından inmişlerdi; onların arasında şimdi yaya askeri olmuş kendi Delileri de bulunuyordu. Yeniçeriler sırt- larında, asılı ağır tüfeklerini in- dirmişler, fitillerini bile yakmış- lardı, Deliler piştovlarını doldu- rüyor, — kılıçlarının, — baltalarının ağızlarını parmaklarile yokluyor- lardı. Deli Aslan boğuk bir sesle: — Öyle ise ben de sizinle- yiml.. Geri kol benimdir, Delile- rim nerde ise ben oradayım! Diye kükredi. Ancak yaşlı asker iki hızlı adımla onun tâ yanına gelmişti; karşılık İstemez bir biçimle elini kaldırdı: — Yok Aslan Bey, dedi, kırk yılda bir benim sözümü dinliye- ceksin; çok söz bilmediğime bak- ma: ben de seni baba gibi seve- rim, Banda yiğitliğze dokunacak bir iş yok.. Bu boğazı beş kişi yanyana dursa kapar; burada düşmana dayanmak atlının değil, ateşli yayanın, yani Yeniçerilerin işi ve borcudur. Delileri sana' söylemeden ne olur ne olmaz diye aldım. Bundan başka sana emanet bir yaralı — olduğunu unutuyorsun, haydi — boğazdan gir de yaralıya bak. O yoldaş senin canımı kurtardı, sen de onu kurtarmağa borçlusun ! Bu sözün karşısında delikanlı şaşırdı, uygun bir karşılık vermek istiyor, yüreğinde biribirine ters birçok duygular çarpışıyordu. Yeniçeri . zabiti — delikanlının yine duralamakta olduğunu gö- rünce kendi elile kızıl kaplanın dizgininden tutarak — boğazdan içeri doğru çekti ve üzengi ya- nında yürüyerek dedi ki : — Aslan bey, bu İşde sen hepimizden çok ve yiğitçe çar- pıştın. İnat çocuklara yakışır. Biz Boğazı tüfeğimizle gün açılıncıya kadar tutabiliriz, kuş olsalar İçeri tek düşman atlısı giremez.. Sa- baha karşı da Boğaziçinde olan atlarımıza binip size yetişeceğiz, Zaten yapacağımız iş çocuk oyun- cağı.. niye (Arkası var) SON POSTA lKöpok!orle Mücadele | İstanbul belediyesi sokak kö- peklerile mücadele yapıyor. Me- murlar köpekleri — öldürüyorlar. Fakat leşleri sokak ortalarında kalan köpekler, burada gördüğü- nüz gibi çirkin bir manzara göz- teriyor. Mücadele — böyle olmaz, değil mi? Son Posta İstanbul BORSASI 25-6- 1935 ÇEKLER L.T.L.için | Nev « yerk 0,1970 Parla 1208 Viyana Madrit Berlin Varşora 42128 Peşte 4A7TS | Bükraş 78,1536 | Belgent 84,9937 Londra Kr. 62080 18015 | Moskova ,, 1086,78$ ESHAM ve TAHVİLÂT Lira | İş Bank.(Nama) V40 Bomontl » VHümile) — 9,30 | 1939 lstikran — B » (Müsss'a) G0,— | İsticram Dahllt Oi 25 Oemaslı Hank. 2350 — Düyunu Mu, — O Belünik 5— | Bağdal lerlip 16470 Şirkeli Hayılye 15,50 | , « İi G0 Heliş 10,50 | Reji 200 Anadolu WGOY, 25,65 Tramvay & 60P. 2010 | Rıhtim Amede'u W 100V 42,50 — Üsklüldar vu Terkos MazarKr.Fo 1835 120 — . « »Bi Bö,s0 Teskon 9, ae PİS 5e00 Havagasl M | Üektriz —— Telelen 14 t0 MESKÜKÂT (*| Kuruş Yürk altuma 040 | (Ham'll İagk » 1054 | (Rerat) BLdA ö 843 | (Vaktı) <6)0) Kus 1643 | İmce beşibir'ik a baa Meoidiye 500 ( Cümhuriye) — 1850 Bazkaet (OB 430 | bi ei armalı 467 Kalm beşiblels silsa | Roşat) . 510 O Cümhriyei 4639 | Vahit) $20) ÇAM #Ula | Ci Borsa haclet — Prag Küruş 4750 Paris Borsasında Paris, 25 (A.A) — 24 tarihli borsa durumu: Değerler borsası çok iyi bir tutum — göstermektedir. — Geliri değişik olan değerlerde ve baş- heca banka, elektrik ve bir takım arsıulusal — fondolarda — arasıra dikkate değer yükselmeler Şkay- dedilmiştir. Alım satımın dar- lğı buü yükse'işin — devamına engel olmaktadır. Fransız rantı bafifçe geriliyor. Doktor HORHORONi Eminönü Valide kıraethanesi yanındı. Telefon © 24131 HİKÂYE Haziran 26 N (ngillı:ıdın ı M E D*EFNEYORT Doktor Frankson lâboratuva- ra girer girmez, evvelâ — ortadaki masanın Üzerinde kurulmuş olan çeşit âAletlörden, birbirine bağlan- mış tüpler, şişeler, mahfazalardan mürekkep tertibatı gözden geçirdi. Gazocağının üstünde, büyük bir şişenin içinde kırmızı ve ber- rak bir mayi kaynıyor, bundan çıkan koyu kahverenginde — bir buhar, tüplerin, şişelerin içinden geçerek masanın — öbür ucuna konmuş geniş bir gax mahfaza- sında toplanıyordu. Frankson bir müddet bunu seyrettikten sonra masanın öte tarafında oturan ve önündeki rakkamlara muadelelere dalmış olan arkadaşına yaklaştı * — Hayırola Hemmings.. De- mek beni beklemeden işe başla- din Öyle mi? dedi. Hemminge — başını — kaldırdı. Önündeki nota defterini kapadı. Gözlüklerini çıkardı ve yorgun közlerini mendilile sildikten sonra: — Evet, dedi, Tecrübenin ilk safbalarını bir an evvel bitirmek istiyorum. Eğer son tecrübede, hüsüle getireceğimiz aksül'amel, hamızı tesiri izale edebilirse, mu- vaffak olduk demektir. Frankson arkadaşının bu mü- talâasını başile tasdik etti ve ma- sanın öbür ucuna giderek topla- nan gazın tazyik derecesini göste- ren alete baktı. Sonra arkadaşının karşısına geçerek not defterini önüne çekti ve karışık hesapları | muadeleleri, - formülleri gözden geçirmeğe başladı. Hemmings parmağile — İşaret ederek : — Elbette son formül bu, dedi, Eğer doğru çıkarsa, verem hastalığının ilâcımı bulmuş olaca» ğız. Fakat atomlar biribirine ka- rışırken hararetin birdenbire yük- selmesi, bütün bu tecrübenin bizi havaya uçuracak, param parça edecek bir patlama ile neticelen- mesi ihtimali de var! — Ihtiyatlı davranmalıyız azi- zim... muvaffak olacağımız bir sırada ikimizin de parçalanmamız çok yazık olur. Hemmings not defterini ka- saya kilitledi. ve — arkadaşına dönerek; — Şimdi sıra senin dedi. Ben gidip biraz istirahat — edeyim. Saat sekizde dönerim. O vakte kadar da mahfaza dolmuş olur. Arkadaşı — gittikten — sonra Frankson yerinden kaktı. Duvar- da asılı olan beyaz gömleğinl giydi; masanın başına otrdu ve bir kâğıt parçası üzerinde bazı hesaplar yapmıya başladı. Arka- daşı ile beraber on seneden beri veremin ilâcını bulmıya çalışıyor- lardı. Nihayet muvaffak olmak üzere idiler. Fakat — Frankson artık yorulmuş usanmıştı. Muvaf- fakıyet ihtimali bile artık sönmek üzere olan hevesini — can- landıramıyordu. Tecrübelerin- de muvaffak — olsalar, — Pas- tör gibi, Lister gibi büyük bir şöhret kazanacaklardı. Ona şüphe oktu, belki de İlortluk payesine iıdır çıkarılacaklardı. Fakat elle- rine ne geçecekli? İşte meşhur doktor Rosa... Sıcak memleketlere mahsus hastalıklar hakkında mü- him keşiflerde bulunmuş, büyük bir şöhret kazanmıştı. Akibeti ne olmuştu?. Metruk bir halde, yok- suzluk icinde ölup gitmemiş mi idi? Frankson ve arkadaşı tam on senedenberi verem hastalığının ilâcını aramakta idiler. llk yedi sene zarfında yaptıkları tecrlibe- lerde muvaffak — olamamışlardı. Gerçi bu hastalığa ve onun mik- robuna dair yeni yeni birçok malümat edinmişler, fakat kat'l bir deva bulamamışlardı. Bu sıra- da da tesadül, hattâ — küçük bir yanlışlık onlara yardım etmişti. Bir gün Syanojen gazile yapa- cakları bir tecrübede, her nasılsa eczadan birini yanlış tartmışlar ve ümitleri hilâfına, bilmedikleri, eşilimsi, ağır bir gaz elde etmi ea üK n diki ı...ılf, veremli, çürük elyafı tamamile tahrip ediyor. Fakat sağlamla- rına hiçbir zarar vermiyordu. Fa- kat buna mukabil büyük bir mahzuru — vardı. Kireçle temas eder etmez hamızi bir aksülamel yapıyor ve kireci âdeta cıvık bir pelte — haline getiriyordu. Bu süretle bir insanın hastalıklı ve verem mikrobile çürümüş 'elyafını tamamile izale etmekle beraber, diğer — taraftan da — kemiklerini eritmek tehlikesini gösteriyordu. İşte o zamandan beri bu gazin gireç — üzerindeki bu — tesirini izale etmek, o hamızt aksüla- mele manl —olmak — çarelerini araştırmağa başlamışlar ve #on günlerde de bunun İçin bir na- zariye bulmuşlar, bir formül ter- tip etmişlerdi. Eğer bu formül doğru çıkarsa verem hastalığı tarihe karışmış olacaktı. Milyonlarca insan yeni bir hayata kavuşacak, beşeriyet büyük bir ıstırabın yükünden kurtulmuş olacaktı. Fakat onlar şan ve şereften başka ne kaza- zanacaklardı?.. Belki de hiç... Halbuki birkaç ay sonra beş paraları kalmıyacaktı. Frankson'un tecrübelere başladığı sırada elin- de bulunun küçük serveti bu İş uğrunda — yavâş — yavaş — eri- mişti. Hiç kimse bu tecrübelerle alâkadar olmıyor, maddi bir yar- dımda bulunmuyordu. Baş vur- dukları ve muvaffak oldukları takdirde — formüllerini — satmayı teklif ettikleri firmaların hepsl bunlara kuülak asmamış, hattâ böyle bir gazin elde edilebilece- ğgine bile inanmamışlardı... Son çare olarak hükümete müracaat etmişler, tecrübelerin mahiyetini ve muvaffak oldukları takdirde elde edilecek neticenin ehemmi- yetini uzun uzadıya anlatmışlar fakat ancak “tahsisatımız yok,, cevabile karşılaşmışlardı. Frankson — yerinden kalktı. Gaz mahfazasındaki tazyik dere- cesini ölçtü. İstenilen dereceyi bulur bulmaz mahfazayı çıkardı ve yerine boş bir mahfaza daha koydu. Saat sekizde arkadaşı da geldi ve son tecrübe iİçin hazır- lıklarını yapmağa başladılar. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: