21 Eylül 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

21 Eylül 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Eylül Dokamamır ve kumaşlarımız Kayseri Fabrika- sına İlk Sipariş : 600 Bin Lira ( Baştaralfı 1 imci yüzde) kiyenin ve Balkanların bu İş için kourulmuş en büyük - fabrikasıdır. En son sistem makinelerle çalış- maktadır. Bazı fabrikalar gibi pamuk ipliğini alıp dokuma yap- mıyor. Bilhassa ham pamuğu alıp temizliyerek, iplik yaptıktan sonra: Kumaş dokumaktadır. Fabrikada senede 27000 bal- ya aşağı yukarı beş milyon kilo pamuk işlenecektir. Bu pamuk ile senede 30 mlilyon metro kumaş dokunacaktır. Fabrikanın çıkar- dığı kumaşın dokunuşu, renkleri ve desenleri o kadar düzgün ve sağlamdırki şimdiye kadar bu cins pamuklu dokumaları memleketimize sokan milletlerinkinden her veçhile fstündür. Piyasamızda pamuklu olarak en çok Japon — malları mevcuttur. Bu malların iplikleri daha ince olduğu için kumaşları da incedir. Bizim dokumamızın tolikleri daha kalın ve kumaş da daha sağlamdır. Istihsal edilen kumaşın fiatı gümrüğe verilmiş Japon mallarından ucuz - olduğu için bilhassa pliyasamızda büyük bir rağbet kazanmıştır. Istanbulda büyük — mikyasta manifatura işlerile uğraşan Halil Ali kardeşler Kayseri dokuma fabrikasının — ilk — müşterisidir. Fabrika bir taraftan açılma me- rasimini kutlularken diğer taraf- Yan müracaat eden bu müşteri Ne mukavele yapmıştır. Halil Ali kardeşler ilk ağızda - 300,000 Hralık sipariş vermişlerdir. Ikinci bir anlaşmayı mütcakip — sipariş miktarı 600,000 lirayı bulacaktır. Aşağı yukarı fabrikanın Üç aylık mesalsi derhal müşteri bulmuştur. Fabrika, vakıa Türkiyenin bü- tün pamuklu ihtiyacına cevap yerecek değildir. Fakat iki ay sonra açılacak Ereyli ve 937 se- nesinde açılacak Nazilli ve ondan sonra tya fabrikaları ile Tür- kiye hariçten pamuklu dokumaya hiç ihtiyaç olmıyacaktır. Pamuk ziraatimiz bu günkünün bir kaç misline çıkacak, çiftçiler dışarıya ucuz fiatla pamuk satmak sıkın- tısından kurtulacaktır. Fabrika, Kayseri istasyonun: dan bir kilometre mesafededir. Şimendifer fabrikanın içine gir- mektedir. Fabrika sahasında 4500 amelenin bedeni ve fikr! terbiye- &İ için ne yapmak lâzımsa yapık mıştır. Fabrika bv bakımdan yalk nız ham pamuğu wlah eden bir müessese değil köyden gelmiş, ayağı çıplak, elbisesi lime İlme olmuş gençlerinde bir slahhane- sidir. Amele okutuluyor, san'at öğ- reniyor, İspor yapıyo, muntazam yiyor ve sıhhi, havalı, güneşli ev- lerde yatıyor. Bu itibarla güneş- siz ve toz toprak içinde olan Kayseri şehrinin de içtimat haya- tını değiştirecek kuüdret yine bu fabrika sayesinde - olacaktır. Londra - İstanbul Yolu Budapeşte, 30 (A.A.) — Ara- ulusal yol konferansı Üyeleri Bu- dapeşte ile Köskemet arasındaki etombi! yolunu gezip gördükten sonra, toplantılarına devam etmiştir. taplantılarda, Türk delegesi de Londra - İstanbul özerinde yolu sağdan gitme kuralının konulma- sını ve bu yol için teşkil olunan daimi — bürenun Budapeştede bulunmasını istemiştir. S80N POSTA Bir Sünnet Düğününde Ortalık Birdenbire Tiz Per- deden Feryatlara Boğuldu Incesaz Da Durmadan Çalıyor: Oldu Da Bitti Maşşallah !.. Birdenbire koskoca bahçenin dıvarları, ağaçları, toprağı ve kalabalığı çın çın ötmiye başladı. Ortalıkta bir dalğalanma oldu ve gök mavisi, süslü, dantelli, bon- cuklu kırmızı. kordelâli karyola- lardan avaz avaz çocuk çığlıkları duyuldu. Saz birdenbire başlamıştı. Bahçenin köşesindeki kırmızı, kü- çük kulübeden çığlıklar, bağırtılar, hep bir makam şarkıcısı kalın sesler geliyordu. Saz durmadan: — Oldu da bitti —maşallah!. Oldu da bitti maşallah!. Çalıyor, çalğıcılar, eski dervişler gibi tiz perdeden haykırıyor, tef ikide birde tenposunu hızlaştırıyordu. Kırmızı küçük kulübeden, bo- gazlanıyormuş gibi bir çocuk ba- ğgırtısı göllyordu: — Allabım istemiyorum. An- neciğimi. Anneciğimi. Ayyy, beni kesiyorlar!.. Küçük kulübenin kapısı önüne uğultulu bir kadın kalabalığı top- lanmıştı. İçlerinden biri ne yapa- cağını bilmiyor, içeri atılmak isti- yor, kısık, boğuk, yürek parala- yıcı bir sesle kesik kesik mırıl- danıyordu: — Yarabbi, evlâdımı sen ko- rul. Ab, Rabbim esirgesin!. Yay- rucuğum ne de aci bağırıyor. Ay, bırakın gireceğim, çocuğuma bir şey mi oldul. Ah... ah... Etraftan — ihtiyarlar, — tazenin kolunu, omuzunu, bileğini tutu- yorlardı: — A kızım, kendine gell. Oğ- hanun İlk mürüvvetini görlüyorum »üçükler sünnet olduktan sonru... mahallenin fakir, yoksul çocukları. Karyolalarda, —ağaç diplerindo, annelerinin kucaklarına bekleşen- ler, o yaş dolu gözlerle hep kır- mizi kulübeye bakıyorlar, Kimi sapsarı, kimi kıpkırmızı.. Kiml de kireç gibi bembeyaz kesilmiş.. Başlarındaki :.ök mavisi, işlemeli takkeleri ikide birde düzeltiyor, beyaz, mavl entarilerini çekip çekip oynaşıyorlar. Nihayet içlerinde birini, yağız bir delikanlı kucağına alır almaz, çocuk avazı bastı. Delikanlı yürürken: — Aaa, dedi, Ayıp değil mi?, Kırmızı kulübenin önünde böyle nöbet bekliyorlardı diye sevineceğine acıklanılır mı ayol ? Oporator olmadı ya, nah şukkadarcık bir acı, iğne acısıl. Dişini sık güzelim, şimdi biter;, Çocuk içeriden boyuna hay- karıyor: — Allahım, besi kesiyorlar, Allabım!. Ayyyyl. Uuuyyl. Anne- ciğim, yetiş, anneciğim!.. Çalgıcıların “ Oldu da bltti maşallahi,,©» hep o kuru ahevgi ile devam ediyor ve çocuğun çığ- hklarını boğdukça boğuyor. Nihayet bir dalgalanma oldu ve “açılın, yol verini, ,, Seslerl arasında, ©o avaz avaz bağıran çocuk, yumuk yumrogile gözlerini uğuşturarak, burnunu — çekerek kucakta dışarı çıkarıldı. Baş kar- yolaya yerleştirildi. Bu küçük, yumuk yüzlü çocuk evin küçük beyi.. Ötekiler de Hani sen pehlivan olacaktı1. Çoban Mehmet gibi pehlivan olacaktın, Eğer ağlarsan, seni pehlivanlığa almazlar. Sus bakayım!. Tam kapıya yaklaştıkları sıra- da kalabalıktan bir kadın atıldı ve çocuğu delicesine kucakladı: — Evlâdım sana emanet rab- bım.. Sen verdin, sen - alırsın amma... Amanın, fenalık basıyor bana.. Ağlama evlâdım, yaa, sa- na demirden tomofil alacağım!.. Etraftaki kadınlar : — A, ayol, çocuğu bayılta- cak mısın?. Ana dediğin yüreğine taş koyar da çocuğu korkutmaz |. Diye mırıldandılar. Çocuk içeri girdi, bir kaç sa- niyelik derin bir süküt geçti ve birdenbire müthiş, tiz, kulak pa- ralayıcı bir çığlık duyuldu: Annanaaaml.. rvaaaayl.. öyyy- düüümi.. ittemiyoyuml.. İttemiyo- yuuuum).. ay ay ay ayl.. Sünnet olacak bütün çocuklar, korkulu, yaşlı, buğulu gözlerle kırmızı kulübeye bakıyorlar, ikide birde: “inul.,, diye ağlamak le- tiyorlardı. Bir aralık genç bir kız: — Anne Halük ortada yokl. diye telâşla bağrışınca bir kaç kişi birden bahçeye dağıldı. Uzun uzun aradılar ve nihayet korku- dan kaçan küçük Halüku, sapsarı yüzü, tir tir titriyen vücudile "Kü- çük Beyin,, karyolası altından çı« kardılar. Çalgı cin cin ötüyor, çalgılar bağrıyor, içerideki erkek- ler: — Hahahahal, olduuu .. Maşallah maşallahl.. diye gülüşü- yorlardı. Kenarda karyolanın kenarın- da oturan soluk yüzlü, güzel bir taze kucağına aldığı küçüğüne kırmızı kulübeyi gösteriyordu: — Yaramaz çocuklar bak böy- le fena fena ağlarlar!, Sen uslusun değil mi yavrum!. Uslu çocuklar hiç ağlar mı? Onlar ağladığı için şeker de verimiyecekler, araba da, şimendifer de... Sen hiç bağırma emi evlâdım?. Çocuk başile:.. “ Ehi.,, Diye İşaret ediyor, fakat yine korkulu gözlerle oraya bakıyordu. Çocuk- lar kurbanlık koyunlar gibl birer birer, ayak direyerek, ağlayarak, sümüklerini çekerek kırmızı oda: ye götürülüp çıkarıldılar. Artık hepsi tamam edilmişti. Şimdi sıra oyuncaklara, çocukla- rın eğlencesine gelmişti. Lavanta- lar, kolonyalar, kutu kutu şeker- ler, çıkolatalar açılıyor, ağlıyan, vızlayan — küçükler — susturulmiya çalışılıyordu. Evin küçük Beyi durmadan haykırıyor, etrafına -toplananlara korkulu, yaşlı gözlerle bakıyor, yumuk yanaklarını gererek - titir- leniyordu: — İttemiyoyum, ittemliyoyuml. Llliy y yl ittemiyoyuml.. Reşit Şevket Sayfa 11 Futbolcu “ Kelle ,, Ibrahim Bir Varta Atlattı ( Baştarafı 1 inci yüzde ) Paşabahçesinde şahsen tanıdığım Kürt Ali, Enver, Cemil iİsminde üç adam yanıma geldiler. Iltifat ettiler: Buyurun öğle yemeğini bizde yiyelim dediler. Bu ısrarlarını kıramadım. Davetlerine göre ye- mek köyün İçindeki bir evde yinecekti. Beni köyün tepesindeki münferit bir eve götürdüler. Evin bahçesinde tanımadığım iki kişi daha peyda oldu. Bana bir kahve getirdiler. Kahveyi bahçede içtim sonra İçeriye buyurun — dediler. Içeriye girer girmez yüzlerdeki 'q_ulır maske birdenbire değişti. anımadığım adamlardan biri, birdenbire üstüme hücum etti, Enver Cemil ve Kürt Ali ile bir de kadın bunlara katıldılar. Kalbime bir kama ve beynime de iki tabanca dayandı: — Ellerini yukarı kaldır! Dediler, Bu arada yüzüme de sayısız yum: ruk ve sille inmeye başladı. Elle- riml bir urganla bağladılar ve beni böylece ellerimden tavanın dire- gine astılar, İşte burada sopa faslı başladı. lik partide (300) kadar odun yedim. Bağırmak istiyordum. Fakat karşımdaki tabancalar beni tehdit ediyordu. Bir aralık bayıl: mışım. ÂAyıldığım zaman: — Haydi söyle bakalım şimdi bu (Muallâ) ile kim konuşuyurdu. Diyorlar ve yine kafama, gözüme yumruklar iniyordu. Beni tekrar astılar yine sopa faslı tokrarlandı. Ben yine kendimden geçmiş, ba- yılmışım. Ayılınca üçüncü bir defa daha asıldım. Ondan sonra: — îımdi söyle bakalım (Mu- allâ ile kim konuşuyor! diyorlardı. (Muallâ) uzaktan tanıdığım on üç yaşında bir kırdır. Şahap isminde bir gençle bir defa konuşrken görmüştüm. Bunu anlattım ve benim kızla hiç ilgililiğim olma- dığını söyledim. Bu sırada Şahap denilen çocuğu da benim gibi tu- zağa düşürmüşler. Onu da eve getirdiler, Kız da oraya geldi. Muallâ: — Ibrahim benimle konuşma- dı. î:hıplı konuştuk. Onun hiç bir kabahati yok. Zavallıyı bira- kın diyordu. Şahap da kızla ko nuştuğunu itiraf ediyordu. Bana dayak atanlar arasındaki kadının, bu kızın anası olduğunu, ötekile- rin de komşuları bulunduğunu sonradan öğrendim, Hava karar- mıştı. Beni yavaşça kapının önü- ne bıraktılar. Zabıtaya müracaat ettim. Suçluların bir kısmı ya- kalanmıştır.. Doktor — muayene etti. On gün sonra bir daha gö- receğini söyledi. Hâlâ şaşkın bir vaziyetteyim ve hâlâ başımdan geçen vak'aya İnanamıyorum. Son Dakika “Son dakikada öğrendiğimize göre mütearrızlar dün akşam saat yedide Paşabahçede polis tarafın dan yakalanmış ve Beykoza geti- rilmişlerdir. Yakalananlar Cemll, Mustafa, Kürt Ali vakayı hazıre layan Muallânın annesi Kanitadır. Suçlular Paşabahçeden getiri- lirken halk bunları linç etmek is- temiştir. Beykoz kaymakamı İhsan fhâ- dise mahaline gelerek halkı zor- lukla toskin edebilmiştir. Suçlular Jandarma muhafaza- sında Beykoz Sulh mahkemesine getirilmişlerdir. Sulh hâkimi Ce- lâlettin Taşpınar suçluları isticvap ettikten sonra bunların tevkifle- rine karar vermiştir. İsticvap es- nasında Kanita kadın bayılmıştır. Yalmız suçlulardan Enverin An- karaya kaçtığı anlaşılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: