Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Yüreerece.ArAcAAA Kçlime üstünde Kapıya dair — Çalma kapıyı çalarlar kapını. Dediler, ne ben kimsenin kapısını çaldım ; ne de kimse benim kapımı çal- dı! Hem çalıp ta ne yapacaktım? Bit | Pazarına götürsem beş kuruş bile ver - mMezlerdi. Kapılı bacalı olmuya değmi- Yyecek. LAŞA Bir hizmetçiye sordular: — Oda kapısı niye yarar? Cevap verdi: — Odanın içinde konuşulanı- anah-! tar deliğinden dinlemiye! * * & Kapış; yalnız tahtadan, demirden ol- Maz, Bazan da insandan olur.. Tram - Vay kapısı gibi! ** o Allah, kapıdan girene bacadan çık - Mayı nasip etmesin. * * * Günde dokuz kapının ipini çekmek fena değil. İnsanı dokuzundan da kov- Mazlar yal! * $ & Eve geç gelen erkeklerin girdikleri &“Pıya, süpürgeli kapı, derler. * * £ Ahırkapı başka, ahır kapısı başka.. Biri iyi yerdir, öteki kötü bir geçit. | * * Bu cümleyi birbiri arkasına kırk hke- Fe söyliyene aşkolsun: — Kapı yoldaşlarile beraber kapı l“"!l komşunun kapı eşiğinde kapının açılmasını bekledik! Her kapı bir musikişinastır. Açar - tiınız, keman çalar.; lonsel, Kaparsınız, viyo - İstanbulu kharış karış bilene sordum: — Tapkapı sarayı nerededir? — Nerede olacak, dedi, tabii, Top- lipıdı — k o* Kapılanmak iyi şey amma, kapı dı- barı edilmek kötü.. D * * & Kapıcı ol kimseye derler.ki kapı a- P kapı satmazsa da.. Kapıdan kimse- Vi çıkarmaz, kapıyı kimseye açmaz, *ok ol Bu yazının kapısını kapıyorum. Hay- İi artık başka kapıya!.. Mizahçı Nimet Çi_î'.- Bi sil Tövbe büyük sözüme, bir daha gi- gidersem iki olsun. Zaten gidecek de- gildim ya; konu komşuya uydum da bütün bunlar başıma geldi. — Kuzum Nimet abla, canım Ni - met abla, bir kerecik te beraber tiyat- roya gidelim! Dediler. : — Eh, dedim, gidelim de görelim. Bindik tramvaya, indik Tepebaşın- da; camlı bir kapıdan içeri girdik. Bir adam bağırdı: — Pestiller... Olur a, içim çekti. — Gelmişken, dedim, biz de biraz pestil alsak... Beni götüren komşum Refika Ha - nımın kızı Hikmet: Aman Nimet abla, dedi, ne yapı - yorsun, o adam pestiller demiyor, ves- tiyer diyor. — Vestiyer de ne imiş? — Tiyatroya girenler; paltolarını, şapkalarını, lâstiklerini oraya bırakır- lar. — Desene? Camideki pabuççunun eşi. Her neyse uzatmıyalım. Daracık bir sofadan geçtik, kendimizi kıraathane gibi bir yerde bulduk.. Siyah elbiseli bir delikanlı bizi ik - ramla birer koltuğa oturttu. Karşımda önü kırmızı perdeyle örtüli yüksekçe bir kerevet vardı. Dakika geçti, geç - Kırmızı perde açılıverdi. Üç kişi orta- lesin tıpkı bizim rahmetliye benziyor- du. Üçüncü gözlüklü bir frenkti. Bir şeyler konuştular; derken ortalık ka rarıverdi.. Tekrar aydınlık olunca ne göreyim... Üç tane birbirinden güzel kız gök yüzüne çıkmamışlar mı? Bunlar resim olacak diye düşünür - ken kızlardan biri ağzını açıp bir şey- ler söyledi. Derken öteki kızlar da söy- lediler. Hikmete sordum: — Bu kızlar kim? — Melekler. Dedi, Hakikaten melek gibi güzel - diler. Biz bunu konuşurken çirkin bir adam yeraltından çıktı.. Şaşırdım kal- dım. Mğer Hikmet adamı tanıyormuş. — Bu da, dedi, Pistopeles, — Şunun müslümancasını söylese- ne; yani pis topal.. — Pis topal değil; senin anlıyaca - ğan bu bir şeytandır. — Sus kız, dedim; euzü de. — Yiyeceğim gelirdi, şimdi de niçin' Ve — Eshkiden karımı o kadar severdim ki e — ÇZ medi, kilise çanı gibi bir şey dan etti. ! Abla Şehir Tiyatrosunda Faust'u Şeytan dedikleri adam ortaya çıkın- ca gök yüzünden bir ses geldi. Süm - me hâşâ sümme hâşâ Allahın sesi imiş. Şeytan söyledi, Allah söyledi.. Der - ken bir bahse tutuştular.. Perde ka - pandı.. Bekledim, perde tekrar açıldı. Büyüsüne tavşan başı; sihirbaz odası gibi bir odada, bir adam kendi kendi- ne bir şeyler söylüyordu. Söyledi, söy- ledi. Gök gürlemeye başladı. Yıldı - rımlar düştü. — Aman çocuklar, dedim, başımı- za taş yağmadığına şükredin; bunlar hep bu büyücü adamın yüzün- den oluyor . * O kırmızı perde de büyücü perde - si mi idi, ne idi? Kapamıp açılınca in - 'sanın karşısına biraz evvelkinden büs- bütün başka bir yer çıkıyordu. Bir oda çıktı. Koskocaman bir ka - YA çıktı_la;-: Şiri yurr.ıuk yumuk bir de- , , kaynıyor. İki tane, siz deyin, ko- likanlı idi. Bir tanesi Allah rahmet ey-?yun kadar; ben diyeyim, eşek kadar ikedi kazanın başında oturuyorlardı. Büyücü adamla şeytan odaya giriver- '?diler. Bir de kocakarı geldi. Kocakarı da büyücü değil mi imiş? | Adama bir bardak ilâç içirdi. İhtiyar 'büyücü gençleşti. Gene perde kapandı gene açıldı. Kızlar, kadınlar kiliseden çıkıyor - lardı. Bir tanesini gözüm tuttu. Sap - sarı saçlı inci gibi bir kızcağızdı. İçime doğdü: — Allah, dedim, bari son nefesinde iman selâmetliği versin!. | Ben bunu söyledim, söylemedim; o büyücü adam tığ gibi bir delikanlı ha- linde meydana atılıp kıza fena gözle 'bakmasın mı.. Kendimi tutamadım. — Kız kokona, dedim, sakın ha o herife aldanayım demiyesin, o büyü - cünün biridir. ] — Aman sus, dediler, ne yapıyor- sun rezil olduk. li e d eeef aaaa a ö a a a S ö B ö A ÖD D GÖ D eeef gae D D SD D A ü G D e g G GD A ö S DG GA ö G D G DA A S D l DA dD DD A | Hoş sözler ı Şöhret budalası Erkek hastaydı, karısı yanına gel « di: Seyretmiş Niye susacakmışım, bunak büyü - cü inci gibi kızı baştan çıkarsın da ben durur muüuyum? A kadın, deseler, ne diye herkesin işine karışırsın; sanki se- nin sözüne kulak veren var ını? Büyücü herif allem etti, kallem etti, nihayet kızın zihnini çeldi. Kız başla- dı adamı evine almıya. Bir de ne göreyim; ilâlem bunu ha- ber almış, kıziı hapishaneye atmışlar.. Asacaklarmış. İçim gene durmadı. Ayvazım çıktığı kadar bağırdım: — Ey ümmeti muhammet, hepini- zin birden basireti mi bağlandı? Şu kızcağıza yazık değil mi? Ne duru - yorsunuz... — Sus kadın, seni mi dinliyeceğiz? Demesinler mi, artık bu kadar da taş yüreklilik olmazdı: — Tü hepinizin erkekliğine. Yerimden kalktım. Kerevet gibi ye- re gidecek, kızı cellâtların elinden kur- taracaktım. Bizi ikramla içeri alan; siyah es - vaplı adam kolumdan yakaladı: —Ne yapıyorsun bayan bü tiyatro. — Tiyatro, miyatro bilmem; de <| dim, merhamet denilen şeyden sizde eser yok mu? Şü kızı kurtaracağım.. Ben sözümü bitirmemiştim, bizim Refika Hanımla kızı Hikmet te siyah esvaplı adamın yanına geldiler. Üçü bir olup beni zorlıya zorlıya dışarı çı- kardılar. ' Dışarı çıkardılar amma alacakları olsun!. Bütün gördüklerimi Hüküma- — Komşumuz Bay Suphi de hasta, dedi, ateşi kırk dereceyi geçmiş, ma « hallede herkes ondan bahsediyor. Karısının yüzüne baktı: — Beni de onun gibi şöhret budala: sı mı zannettin? * * Hakim Ev sahibi bayan piyano çalıyordu. Misafir bay da istemiyerek dinliyar - du, Bayan çaldığı parçayı bitirdiği za« man; bay: — Büyük bir sanatkaârsınız! Dedi, bayan sordu: — Nasıl, piyanoya hâkim yim? : — Evet hâkimsiniz! Kapağınin ka- panması için de bir hüküm verseniz ol' maz mı? değil mi * * Sanmıyordum Miyop gözlü filin kuyruğunu yaka- ladı: ? — Tuhaf şey, dedi; ben fillerin hor« tumları bu kadar uzun olur sanmiyar: dum. * * Hayır Genç adam, yaşlıca kadının yanıbas şında oluruyordu. Genç adam söyledi: — Sizi gördükçe çok sevdiğim bir kadın gözlerimin önüne geliyor.. — Benden evvelki sevgiliniz mi? — Hayır canım, büyük annem! * * Tabii Kayakçı sirtüstü yatit. Kayaklı a « Iyaklarını havaya kaldırdı. Fotı.ığrc.ıh;ı.ı ya baktı: — Şimdi fotoğrafımı çek! — Neye bu pozu tercih eitiniz? — Fena mı? Bir kayakçı için en ta- bü bir poz. * * Hürmet Değil Şapkasını çıkardı. Yere kadar eğil: di. Yanındaki arkadaşı sordu: — Selâm verdiğin adam kimdir? — Berberim. — Bu kadar fazla hürme! göster , zindanlara attırıp, inim inim inlettir- mezsem bana da Nimet abla demesin- ler. Nimet Mustafa ta haber vereceğim. O büyücü herifi — Hürmet göstermiyorum ki.. — — Şapkanı çıkardın, yere kadar & — O hürmetten değil; bana bir ilâğ — vermişti. Başına sür, dedi, saçların çı « — 'kar. Sürdüm, bir tek sacç bile M Mahçup olsun diye şapkami çıkardım; eğilip saçsız. başımı gözterdim. himaye kurumuna aza olduğunuzu duymuş ta — Sadaka ne diye yemediğimi düşünüyorum.. — İngaallali bir iş tlerean? siniz? vVermiyorsanız beddua eder - — Bir kaza mı yoksa bir cinayet mi? — Hemen polise haber verelini! (mene sebep ne: ge - M 4 Â