13 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

13 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sıyfı 'SON POSTA OLUM MANGASI “"Son Posta,, nin Tefrikası : Yazan : ÂA.R. Cemil gecenin sessizliği arasında duyduğu kadın seslerinden komşu köşke yeni misafirler geldiğini tahmin etmişti Bu münakaşa ve müzakere, tam yatsı vaktine kadar devam etti. Niha- yet Cemil, partiyi kazandı. Annesi er- tesi gün, Gülteri alacak; Sirkeci iske - lesinin önündeki şamandıradan hare - ket edecek olan vapurla yola çıkacak- . * Cemil, annesile Gülteri, Sirkeci is - kelesine kadar tesyi etmişti. Zabit ve bilhassa yâver olduğu için vapura ka- dar gidemezdi. Birkaç günden fazla sürmiyecek o- lan bu ayrılık, her ikisine de pek müş- kül gelmişti. Göz yaşlarını güç zap - tedebilmişlerdi. Saf, temiz, ruhu iman ve itikat ile| mâlâmal olan kadın, (Ayetülkürsü) ler (Salâten " tüncina) lar- okuyarak oğluna üflüyor; boşanmıya müheyya gözlerini etrafa gezdire gezdire, dü - dakları titreye titreye - tenbihler veri- yordu: — Sabahları kalkar kalkmaz sütü- nü, yumurtanı içmeyi unutma evlâ- dım.., Aman yavrum, geceleri dikkat et; sakın pencerelerin açık kalmasın. Daha ciğerciklerinin yaraları yeni ka- pandı. Gündüzleri, güneşte oturayım deme. Eğer sabahları bahçeye inersen analık hakkım helâl almasın. Gün- düzleri, Kadıköye in. Hattâ, İstanbula geç. Bir kebapçıya gir. Karnını tıka basa doyur. Aksamları da bol bol yo- ğurt, yumurta ye. Göreyim seni Ce- milciğim. Allahaşkınma.. Lillâhaşkına.. Gözlerimi arkamda Bırakma, E mi yavrum?. Derken, sesi gittikçe — derinleşiyor; bir inilti halini alıyordu. Cemil, bütün bu antlara, şartlara karşı bin bir teminat verdikten sonra annesinin elini öpüp te ayrıldığı vakit, kalbinin derin bir boşluğa doğru kay- dığını hissetmişti. Dalgın ve düşünceli bir halde, tramvay yoluna doğru iler- lemisti Büyük caddeyi, muhtelif seslerden hasıl olan bir gürültü dolduruyordu. | Altı sırık hamalı, üç büyük sırığm or- tasıma sallandırdıkları koca bir balya- yı ölçülü adımlarla gütürüyaorlar, ara şıra: —VAardaaa!.. Diye acı acı bağrıyarlardı. Korada beygirlerin sürüklediği köh- ne arabalar, kaldırım taşlarına çarpan nal sesleri, demir tekerlek gürültüleri arasında geçip gidiyorlardı. Kırbaç şaklamalarına, | — Destur!. Ğ Sesleri karışıyor; kapılarından bu- ram buram duman tüten kebapçı dük- kânlarının önlerindeki çığırtkanların: — Buyurün, efendim büyuürün!.. Sadaları kulakları tırmalıyordu.. İstasyonun köşesindeki — (Nalpas eczanesi) nin önünden geçerken, tram- vaycının atlara savurduğu kırbacın u- cu, Cemilin fesinin üstünden geçmiş; onu fena halde sinirlendirmişti. Halbu- ki, hayvanları: — Haydi, oğlumuum!.. Diye gayrete getirmeğe çalışan tramvayen, bir dritmot kumandanı gibi azametle önündeki parmaklığa dayan- miş; elindeki teneke boruyu uzun u- zun öttürdükten sonra: — Varda, heyyy!... Diye bağırmış.. Büyük bir sandığa benzeyen tramvay arabası, şangırdıya şangırdıya uzaklaşmıştı. EBütün bu sesler Cemile, uzaktan işi- tilen bir gürültü gibi geliyordu. Kula- ğında daha hâlâ, annesinin — titreyen sesimi hissediyor; analrk sevgisinin lez- zetini yudum yudum tadan, fazla pöh- pöhlenmekten şımaran bir çocuk gibi: — Bu annem de, ne tuhaf!.. Onun bü sovîermr ışrmkçe kendimi dad ku- /— cağırddan henüz yere ayak hasmış be-İmi gl F, becik zannediyorum.., Pencereleri ka- pa. Güneşe çıkma. Sabahları hırkasız rgezme. Süt, yumurta içmeyi unutayım, deme... İlâhi, anne!.. Balkanların yal- çın kayalıklarında, bele kadar çıkan karlar arasında; aç, çıplak taştan taşa sekerken de yanımda miydin, diye söy- leniyordu. AAR — Haâââs, dur!.. Şark.. Şark!.. Cemil başını çevirmiş; karakolun önünde dimdik durarak — vücutlarının sağ taraflarına dayadıkları - tüfeklerle kendisini selâmlayan nöbetçilere te- mennah ederek geçmişti: — Bahçekapi karakolunun önüne gelmişim de, haberim yok. Demişti. O zaman içinde daha ağır bir sıkın- tı duyarak ilâve etmişti: — Nereye gidiyorum? ... Bu suale, birdenbire cevap vereme- mişti. Köprünün saati, henüz on bu- çuğa gelmemişti.- , — Şimdi doğruca köşke gitsem, fe- na hakle sıkılacağım. Ötekiler — olsa, biraz pencereden falan şöyle eğlenir, rvaıkıt geçirirdim. Halbuki bu mübarek kız, soğuk nevânın biri. Başına hir sa- irık sarsa, Ayasofya camisinde de vaaz kürsüsüne çıksa, yerin göğün cemaati başına toplanacak. Hatuncağıza merha- ba dedik, bize nasihat vermeğe kalkış- tı. Vâkıa, hakkı da yok değil amma.. Bize şimdi şu sıkıntılı zamanda, iç a- çacak bir şey lâzım... Zihninden bu kelimeler geçerken Kadıköy iskelesine gelmişti. Fakat a- yakları, kendisinin de tahlil edemediği bir hisle Galata tarafına doğru sürük- lenmişti. * Cemil yine tahlil edemediği bir hisle, Köprübaşındaki (Aziziye kara- kolu) nu da geçmiş; Havyar hanının kapısından dalarak biraz — ilerledikten sonra, (Hacı Minas) ın lokantasına gir- mişti. Burası ona, yabancı değildi. Harhi- yenin son sınıfından başlaygrak İstan- buldan üçüncü arduya gidinceye ka- dar sık sık buraya devam ettiği gibi, bu sefer İstanbula geldikten sonra da bir kaç defa gelmiş, burada yemek yemiş- ti. Dükkânın sahibi olan, kisaca boylu, tıknaz vücutlu, pos bıyıklı, güler yüz- lü Hacı Minas, onu görünce büsbütün gülümsemiş: — Buyurun Cemil Bey... Ne o, bu akşam köşke geç kalmışsınız. Yoksa, Beyoğlunda mı geceliyeceksiniz?.. Demişti. Cemil, tezgâha sokularak cevap vermişti: — Hayır Minas usta.,. Karşıya ge- çeceğim... Valde, bu akşamki vapurla Bandırmaya gidiyor. Ben yalnızım. Şöyle, sana bir uğrayayım, dedim. Yu- karıda kimse var mı?.. — Hayır Beyim. Buyur, çık... Düz mü göndereyim, mastika mi?.. üğürü Düz... Cemil, bu emri verdikten sonra dar dolambaçlı bir merdivenden — çıkarak basık tavanlı bir odaya girmiş; Üstün- de beyaz patiska örtü bulunan küçük bir masaya yerleşmişti. Biraz sonra, Hacı Minasın çırağı, elinde tepsi ile gelmiş; rakı şişesiyle vası, yumurta salatası, iki kavrulmuş leblebiden mürekkep olan mezeleri, ma sanım üstüne dizmişti. * Cemil, 12 vapuruna dar dar yetişebil- mişti. Vapurda, harbiye arkadaşların- harp Zühtü Beye rastgelmişti. İki ar- kadaş gerek vapurda gerek trende ko- uşa | konuşa gelerek es& hatıraları ih- K vaRRZ ciğer kebabı; fasulya piyazı, midye ta- | dan — Riza paşanın damadı— erkânı| ya etmişler, güzel bir vakit geçirmişler- di. Cemil, Erenköy istasyonundan bir 'talikaya binmişti. Araba, bozuk kaldı- riımlı uzun yolun toz bulutları arasın- dan sarsıla sarsıla ilerlerken, Cemilin dimağında, yine o sual belirmişti: — Nereye gidiyorum?.. Rakının buhariyle mahmurlaşan dimağı, bu suale cevap bulamıyor gi- biydi. Hattâ, önünde durdukları köşk bile ona büsbütün yabancı gelmekte idi. Parasını vererek arabcıyı savmış; köşkün bahçe kapısı önünde yapa yal- nız kalmiştı. Geriye dönen araba, gece- nin karanlığı içinde birdenbire uzak- lasmıştı. - Cadde, bomboştu. Karşıki köşkte, uzun uzun bir çocuk ağlıyordu. Cemil, elini ceketinin cebine sokmuş anahtarı arıyordu. Fakat aranırken, gözleri, bi- tişik köşkten ayrilmiyordu... - Orada, birinci kattaki odaların birinden gürül- tülü kadın konuşmaları arasından, şen kahkahalar işitiliyordu. (Arkası var) RADYO Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Muhtelif Vokal eserler — (plâk); 18,30: Muhtelif orkestra eserleri (plâk), 19; Haberler; 19,15: Hafif musiki ve si- gan havaları (plâk); 20: Halk — inusikisi (Osman pehlivan, tarafından); — 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra ÂAnadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. ANKARA 19,30: Çocuklara teknik öğütler; 19,45: Karışık müzik (plâk neşriyatı); 20: Kar- piç şehir lokantasından nakil (orkestra) ; 20,30: Ajans haberleri; 20,40: Karpiç şe- hin lokantasından nakil (orkestra). BÜKREŞ 12,30:-15,10: Plâk ve haberler; — 18: Milli Musiki; 20: Sözler; 20,35: Opera - dan nakil; 24: Romantik musiki; (arkes - tea ve sonra plâk). BUDAPEŞTE 18,20: Piyanoe: koönseri; 18,50: — Spor; th Radyo salon orkestrası; 19,55: Kon - ferans; 20,30: Operadan nakil; 23,35: Çingene musikisi; 24,20: Caz. VARŞOVA 16,30: Piyano konseri — (Mussorgski, ÂArenski v. sı); 17,15: Orkestma; 17,45: Sözler; 18,20: Tenor sesle şarkılar; 19: Oda müsikisi; 19,50: Muhtelif; 20:55: Skec; 21,10; Bizet'nin «Carmen» operası. PRAG 16: Brüno radyo orkestrası; 17,10: O- peret ve serenatlar; 18,20: Yayli — sazlar kuarteti; 19: Sözler; 20,20: Ke-man kon- seri (Maxian); 20,30: Piyes; 22: Prağ rad- yocarkestrası (Sopran, tenor seslerle); 23: Haberler; 23,20: Plak. BERLİN 17,30: Küçük musiki sonatları (piyano, klârnet, saksofon); 18,30: Sözler; — 19: Lâypzigten mnakil; 20,45: Aktüalite; 21,10 Büyük orkestar könseri; 23: Haberler; 23,30: Dans bandoları müsabakası (Zozu, Marmorsaal'dan). VİYANA 18,30: Karısşık könser; 19,20: Turizm v. &; 20: Haberler; 20,30: Koro konseri 21,05: Viyana senfonik orkestrası (Osvald Kabasta idaresinde); 22,30: Sözler; 22,40 Çift piyano müsikisi; 23: Haberler; 23,50: Tamimler; 24,05: Hafif müsiki. 14 Şubat Cumartesi İSTANBUL V8: Dans musikisi; 19: Çaçuk saati hi- kâyeleri (Mesüt Cemil) ; 19,30: Bah, Mo- zart ve Şubertden küçük parçalar (plâk) 20: Mühtelif sololar (plâk); 20,30: Stüd- yo örkestraları; 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis se:rvisi cektir. S saiyin ÇöRe EĞARU DN *r AM EE NN U b'lm _._-ı_ıauı.ı K SA imiyle çıkarılır. Beyaz haşlanmış etle- verile» | | BALIKÇILIK Levrek Avı j Bu balık ne zaman, nasıl tutulur, kaç türlü yemeği yapılır ? Sularımızda her zaman bulunan yerli balıklarımızın en kıymetlisi, en Tezzetlisi, ve en güç avlananı Levrek- | tir. Sonbahar ve kış mevsimleri avına en elverişli zamanlardır. Olta ile gece tutulur. Marmaranın fazlaca kayalık kıyılarında, Boğazın nisbeten akıntı- | ğ sız yerlerinde bulunur. Bazan ağla da # çevrilirse de bu tesaddüfe bağlıdır. ; Evvelemirde bu balığın yemi olan uHanig, denilen kırmızı benekli küçük | balığın tedarik edilmesi şarttır. Bu balığı izmarit oltası ile uğraşıp tutmalı, yahut —pek pahalı— pazar- dan satın almalıdır. Levrek yemi ol ması, ve pek nadir tutulması hasebiyle balıkçılar bu balıkları çok pahalı satar- lar. Bunlardan bir kaç adet elde edile- rek kuyruk tarafından zokaya geçiri- lip olta harekette bulunan bir sandalın arkasından sabah doğu zamanında ve akşam batıdan sonra bırakılıp Levrek aranır. Balığın tutulduğu oltanın bir- denbire gerilip fazla ağırlaşmasından anlaşılır. Eğer tüutulan balık oltanın tahammül edemiyeceği kadar ağır ve büyükse pek dikkatli davranmak; ol- tanın hiç gevşememesine çalışmak, ba- lık sandala doğru geldiği zamanlar sür- atle çekmek, aksi tarafa giderse boş sa- İrvererek dikkatle idare etmek lâzımdır. Aksi halde balık hemen oltayı kese- cektir. Böyle bir balığı sandala alabil- mek cidden mahir, ve tecrübeli bir ba- İlkçı işidir. Yeni heves eden balık me- raklıları böyle bir vaziyette balığı da, altalarını da kaybetmişler demektir. Mümkün değil idare edemezler.. Bahk bir çok meharetle eyice yo- rulup artık pek çırpınamaz bir halde | sandalın yanında su yüzüne getirilince hemen —balıkçı tabiriyle— «zıpkın» denilen bir nevi ucu çengelli demir çu- buğu kullanmalı, ve saplayarak çekip büyük balığı sandala alabilmelidir. Levrek canlı balık takılr - oltalarla gece kendi kendine de tutulur. Bunun için bu balığın yemi olan «hani» balığı canlı olarak (mesineyi kulaklarından geçirmek suretiyle) ayrıca ayni balık- tan yem takılı zokanın yanına bırakıl- malı ve oltanın ucu bir yere bağlanıp zoka Levrek bulunan taşlık ve kayalık bir yere salıverilmeli. Akşamdan bıra- turşusu ve hazır İlop yumurtadan d bir kaç parça ilâve edilerek limon B'lı hp soğuk yenilir. Haşlaması: Balığın haşlanacjl parçaları ayrılır, ve bunlar bir n:ım!l':IG limonlu suda bırakıldıktan sonra rutulur. Bir tencereye bir miktar zel tin yağı, limon suyu, bir kaç baş söf mısak konulup parçalanmış kerev” havuç, yerelması da ilâve olunup buf lar yarı pişinceye kadar ağzı açık kur vetli ateşte kaynatılir. Sonra doğrö' mış ve tuzlanmış patates de konüi'ğ Balıklar da yerleştirilir ve kapağı nıp gayet ağır ateşte bir saat kadaf " rakılır: Ateşten alınacağına yakın : miktar maydanoz ve tefne yaprağ! ” konulursa daha lezzetli olür. Balıkla' kara biber daima tane halinde eefP'w ve lezzetlerini arttırır. ı.ıt, Yunanistanda kabine buhranı Demircisin rıyasetınde yer bir kabine mi kurulacak ÂAtina, 12 (Husust) — Sofulli Anti Venizelist partilerin giret” yeceği bir kabine teşkiline tepr büs etmiş ve bu hususta 0 cümhuriyetçi partiler Hdorlerlîı' görüşmüştür. Sofulis müzakef'ı: f neticesinde verilen kararı bildirmişlir. Bu karara göre Pw tiler Demircis'in riyasetinde kabine teşkilini tasvip etmekte dirler. Demircis kralın siyas! ke” lem ,dizektöri'e - birlikte ç.ıdı';_' ve diğer anti Venizelst parti derlerini ziyaret ederek W ' partilerin bulünacak olduğu k*“' neye buzların da iştirak etme” rini İstemiştir. d Sofulis kabinesi ı# Atine, 12 (Hususi) — Soful kralı ziyeret ettiği srada Demir cis'in r.yasetinde bir kabine tef” kili kabıl olamadığı takdirde h”' disi:in kuacagı kabine az isimlerini bildirmiştir. Sofulis W vacagı kabinede başkanlıktan mi” da İç ve Diş l:oakarılılı'.lırıllııı deruhte edecektir. Demircis kabineyi teşkil BM Atina, 12 (ALA.) — DEIİ'”, krallı görüşiükten sonra y binenin teşkiire kendisinin mür edildiİni ve bu vuîf bul edip edemi : eceğini a Bf' kadar.ar.a ko uş uktan sonra la bi cireceğini söylemiştir. Yunanistan ve küçük anlaşma Atina, İ2 (ALA) — AÜ“’ ajajsı kildir.yor. gan Yaopa: isa n Belkar pâkh" w müteve lit mecbur yetleri ha .lF'ı kılan olta sabahleyin yaklandığı man ekseriyetle balığın tutulmus oldu- gu görülür. Bazı pek zalim balıkçılar hani balığını doğrudan doğruya kulak- larından zokaya geçirerek canlı bir hal- de suya atarlar. Bu suretle Levrek av- lamak ihtimali daha kuvvetli olursa da hareket pek vahşiyane olduğundan bi- rinci mesineli usulü tercih etmek evlâ- dır. : Poyraz fırtınası olan gecelerde ba- hk daha kolay tutulur. Suların yağ- murlarla eyice bulandığı — zamanlarda gündüz de Levrek tutmak mümkün- olur. Bunun için suların bulanık, ha- Za- vanın bulutlu ve yağmurlu olması şart- tır. (30) gramlıktan 3 - 4 kiloluğa ka- dardar Levrek bulunur. -Bu balığın | ne küçüğü ne de pek büyüğü makbul değildir. Bir, Bir buçuk kiloluk balık en çok para eder. Balığın eti gayet beyaz biraz sert ve çok lezzetlidir. Tavada kızartması ve mayonezi yapılır. Haşla- ması da olur... Kizartması: Balık muntazam parça- lara ayrılıp hafif limonlu suya batırıl- dıktan sonra parçalar bir temiz tülbent- le eyice kurutulur. Ve kızgın tere ya- ğına atılarak nar gibi oluncaya kadar kızartılır. Sonra üzerine kışrı_lmış may-| da gazeteler hsaıda 3 Y i danoz serpilerek sıcak yenilir. müzakaşal r Üzer ne, kiç b r'?, Mayonezlisi: Balık eyice haşlandık-| nan hukücel n O a A*n ' hakkında vey, hut : çük tan sonra kemikleri ve kılçıkları tama- maya karşıta h Üere âml ||rin üzerine mayonez dökülür. lngılız resmen tebl ğ edilmektedr. UK LEŞ SN P K e ” CF PN TT AY FAlK? AY e S CA SUF

Bu sayıdan diğer sayfalar: