26 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kont Faruk Fransanın Meşhur Bir Avcısı Evvelki |Ü TAdix Gün İstanbula Geldi Beş Sene Evvel Müslüman Olan Fransalı Kont İle Otelinde Fransanın meşhur - avcılarından ve tanınmış aristokrat ailelerinden birine | mensup olan Kon F. d'Adix evvelki gün pehrimize gelmiştir. Kendisiyle Tokatliyanda görüşen bir arkadaşımız intibalarını göyle anlatıyor: * Kont beni Tokatliyanın büyük salo- nunda kabul etti. — Sizinle konuşacağımdan mem - nunum, diye söze başladı. Ben de ga-| zeteciyim, gazetecileri severim, bun -| dan başka Türklere karjı büyük - bir sempatim var. j Sonra samimi bir sevinçle: — Hem biliyor musunuz, ben müs- lümanım, dedi. Bütün dinlerin —en! doğrusu olarak islâmiyeti buldum . Babam çok geniş düşünüyordu. Din seçmek için beni serbest bıraktı. «5» sene evveline kadar hiç bir dine bağlı değildim. Yüzüne baktım, © devam etti: — Aradım. Seçeceğim dini bulmak | için bütün dinleri tetkik ettim. Hepsi- |* nin ileri gelenlerile konuştum. - Yılları dolduran bu uzun araştırma bana öğ- retti ki: En büyük, en güzel din müs- lüman dinidir.. Yeni ismim de: Faruk d'Adixz. Ben Fransızım ve-aristokra - tım.. Eski bir aile ismi tabil değişmez.. Din başka, o başka değil mi>, —— Türkçe bilir vaisiniz?, — Evvelce çalışmıştım. Maalesef öeeliğim mümleketlerde Türkçe konu: şulan bir muhite düşemediğimden konuşamıyorum. Türkçe bir grameri Avrupada ne kadar çok aradım bilse- niz.. Dün gelir gelmez aldım, başla - dim. Türkçeyi muhakkak iyi öğrene - ceğim. Arapçayı da bilirim. Size biraz avcılıktan bahsedeyim. Ben avcıyım. En çok sevdiğim şey de avlanmaktır. Av her milletin başlıca sporudur. Avcılar tabiatı en çok seven Bir Mülâkat Kont Faruk d'Adix tetkikleri. Böyle bir teşkilât hükümet- lerin lehinedir. Çünkü het memleke - tin av hayvanlarının o memleketin ik- tısadi hayatı üzerinde büyük tesirleri vardır. Atatürkün büyük dehası saye- sinde yeni Türkiyede yaratılan bir çok yeniliklere hayran kaldım. Bugün Ankaraya gidiyorum. Ora- dan Kahireye, Suriyeye, Kenyaya gi- deceğim. Ve sonra Parise döneceğim. Bu yaz Fransada konferanslar verece- ğim. Buraya Bulgaristandan geliyorum. Yunanistan, Romanya, — Arnavutluk, Mirpelimüğı doketem Aynlırken Kont gülerek ilâve et - ti: — Bütün bunlara bakarak benim insanlardır. Zaten bu seyahatleri ©-| nun için yapıyorum. — Gayeniz?. — Muhtelif memleketlerin avcıları için beynelmilel bir avcılık — teşkilâtı e ——— 08 ——— 9 zalim bir adam olduğuma hüküm ver- meyin.. Ben avın makul bir tarzda yapılması taraftarıyım. Yoksa küçük bir kuşu vurmak zalimlikten başka bir şey değildir . Muazzez FAİK GONUL İŞLERİ Ailelerine Bakan Kızlar «20 yaşında bir genç kızım. 16 ya -« şında bir ertkek kardeşim var. Anneme we kardeşime ben bakıyonum. Son za- manda bir gençle tanıştım. —Anlaştık, evlenmeğe karar verdik. Fakat bu genç annemle ve kardeşimle bir arada otur- mağa razı olmuyor. Ayrı ev kurmak - kğımızı istiyor. Bu takdirde annemle kardeşim kimsesiz ve hâmisiz kalacak - lar. Onları kendim için feda etmek is- temiyorum. Bu işi halletmenin yolunu bana gösterir misiniz? » y € Fikret Sizin vaziyetinizde bir genç kız, bir evin yükünü omuzlarında taşıyan bir erkek gibidir. Nasıl erkek annesinin — ve kar » « Benimle âciz. Ben çalışıyor, ve kazancımla onla- n geçindiriyorum. Üzerime Ben onları feda edip evlenmeğe yanaş- titriyorlar. Halbuki yaşım 26. — Yıllar i elimden almakta devam edi- or. Bu böyle giderse evlenme imkân - lanı bütün bütün kalkacak, O vakit te ben betbaht olacağım. Onlar da 'benim vlenmemi istiyorlar. Fakat hem onları hem beni memnun edecek bir evlenme yapmak mümkün değil. Doğrusu ken - dimi bir çıkmazda görüyorum. Siz ne dersiniz? Hayriye Anneniz babanız evlenmenize — mâni teşkil etmez. Bu, bulacağınız erkeğe bağlıdır. Sizi seven bir erkek dikenleri- mize de ka'lanmağa razı olur. Maamafih siz de çalışmağa devam şartile evlenir - seniz ailenizi de yardımsız bırakmamış olursunuz. Filvaki bu şarta razı olacak erkek az bulunur. Fakat ne yapalım, ha- yatınız böyle emrediyor. genç bir doktor evlenmek — istiyor. Komşumuzda e Fakat bu adam benim hoşuma gitmiyor. Ben, ba- na karşı hiç bir alâkası olmadığını bil - diğim diğer bir erkeği seviyorum. Ve uzaktan uzağa onu bekliyorum. Yaşım 23. Daha bekliyeyim mi? Necmiye Raı!ı'ılıl-ıı.Yı—ovlıııup fanı geçmek Üzeredir. Sevdiğiniz — genç belki de sizi bulamıyacaktır. Hayale ka- * *Ben fakir bir ailenin kızıyım. Ba - bam ihtiyar bir hasta. Annem zayıf ve pılmazsanız sizi istiyen erkekle evlen - mekte güçlük çekmezsiniz. TEYZE BSUN FUYLTA Ankarada 14 üncü Halk Konseri Ankara, (Mart) 14 üncü halk konseri, bundan ev- velkileri unutturacak, ve bize kuvvetli ümitler verecek bir muvaffakiyet ka- zandı. İki hafta konser verilmeyişi, salon müdavimlerini hayli üzmüştü. Bu Ü- züntü, içimizdeki musiki aşkının de- rinliğinden geliyordu. Orkestra, proğramında yaptığı de- | nun acısını unutturüverdi. İlk parça (Ferdrik Handel) den se- çilmiş (Konserio Cresso) 76 (No. 6- Jidi. Eserin hemen ayni şeklini, bir knçı iİ'ıaftn evvel çalınan yine (F. Handel)in (Konserto Cresso) (Op 6 - No. 1) in- de görmüştüm. Fakat bu defa orkestranın değişme-' sinden midir, nedir? Bu eserin, evvel- kinden fevkalâde olduğunu hissediyo- ruz. Eserde müteaddit sololar var. Bilhassa iki keman, bir viyolonsel soloları başlıca yer tutuyor. Eyi çalınan bu soloları A. Winkler ile Halil ve Ferdrik Malpke muvaffa- kiyetle idare ettiler. Eser hakkında uzun söz söylemiye- ceğiz. Zaten güzel ve zengin bir parça olan bu eserde Handel'in büyük deha- sı tamamiyle beliriyordu. İkinci kısımda (Beethoven) — den seçilmiş bir keman kosertosu vardı. Soloyı değerli keman Virtüozları- mızdan Necdet Atak yapacaktı. Bu güç olmakla beraber eyi seçil- miş parçanın ilk kısımlarında, san'at- kârı biraz sinirli gördük. Fakat bu uzun sürmedi. O Larget- toda kendini buldu. Ve hakkiyle muvaffak oldu. Bilhas- sa keman üzerinde gösterdiği kudret yerinde bir başarı sayildı. Rondoda daha fevkalâde olan san- atkârı bu büyük muvaffakiyetinden dolayı hararetle kutlularız. Üçüncü ve son kısım Peter Çay- kovski'nin dördüncü senfonisi: Bu sahnede Çaykovskinin patetik altıncı senfonisini de dinlemiştik, Çay- kovskinin senfoni sahasında muayyen bir mevkii olmamakla beraber, bu dör- düncü senfoni çok muhteşem ve gü- rültülüydü. Eserin minal kısmı, tıpkı bir muha- rebe sahnesini — andırıyordu: Skerzo, Bişikliklerle bize, iki haftalık sükütu- | * San Ali ve Yusuf isminde iki kafadar Galatada ticaret yapan Necmi adında bi- yisini dolandırmışlar, Adapazarında ya - kalanıp İstanbula getirilmişlerdir. Bunlar Necmiye 3000 lira mukabilinde Karaca - ahmet mezarlığında bir define satmışlar, bir huyli de masraf ettirmişler, fakat de - fineyi teslim etmeden kırklara karışmışlar- dır. Vak'a şöyle olmuştur: Tesadüf bir gün suçlulardan Şarı Ali ile Yusufu Necmi ile karçılaştırmıştır. Bunlar dereden, tepeden konuşurlarken Nocmiye: — Bizim bir Ahmet vardı, şimdi sana nda yatıyor. O bir gün Samatya ki - tamir ederken bir kaç bin tane Rus altını Bulmuş, bunları gizlice evine taşımış, fakat saklıyacak yeri olmadığı için gö - türmüş, Karacaahmet mezarlığına göm * müş Ahmet veremden kurtulmaz, ölüp gidecek, define de Karacaahmette gömü- lü kulacak demişler. Necmiye bu define - den bir nümune olarak ta bir Rus altını göstermişlerdir. Necmi bu altını ötekine berikine gös - termiş ve tanesine 8 lira verdiklerini öğ - renmiş, bir kaç'gün sonra da bunu Yusuf ile Sarı Aliye iade etmiştir. Fakat iade ederken de: — Yahu, bu adam bu parayı çıkarsa da Sanatoryomda sürüneceğine gidip Avru - pada tedavi edilse ya... Mütalcasını ilâ - veyi unutmamış. Bu söz bahsin yeniden açılmasına se - bep olmuş, onlar: . — Canım Ahmet ölüme mahküm, o bu defineyi çıkaramaz, satmıya razı. Üç bin lira verseler veririm diyor, de - mişler, Necmi de sormuy ve aralarında şu şekilde bir konuşma olmuş: — Kaç altın varmış definede? — 2-3 bin tane varmış. toryı liscı yalnız kemanların hafif — hareketlerle çaldıkları tatlı bir melodiyi saklıyordu. Dördüncü senfoni, Çaykovskinin en güzel eserlerinden biri addedilir . Biraz dram hissini kuvvetlendiren musikisinde, diğer üstadlardan kapıl- mış kuvvetli hisler gi or. Eseri muvaffakiyete götüren —or- kestra, Çaykovskinin kudretini tanıt- makta çok büyük bir âmil olmuştur. Bestekârın üzerimizde güzel bir intıba bırakan bu eserini uzun alkışlarla kar- şıladık. Bizde musikinin kökleştiğine artık inanmamız lâzım : Bu his içimizde kuv- vetlendikçe, bu sahada da muvaffaki- yete ereceğimize şüphe yoktur. —Yal- nız biraz daha gayret lâzımdır. gl y SeEER G Adapazarında Parası İçin Bir İhtiyar Kadını Öldürdüler Adapazarı -(Özel) — Akya: Batak köyünden GÜ yaşında (Gü nine evinde boğularak öldürülmüştür. Gülsüm nineyi kimin boğduğu — belli değildir. Cinayeti işleyen — adam eve duvar delerek girmiştir. Evde para a- radığı, Gülsüm nineyi de bunun için öldürdüğü sanılmaktadır. Varislerden İsmail oğlu Ali Osman zannaltına a- hınmıştır. an — Yahu 20 bin lira kadar para eder, nasil veriyor 3 bân liraya? — Ne yapsın zavallı, canından bıkmış. 3 bin İHirayla tedavi olacak. Nocmi bu. kelepiri kaçırmak isteme - miş, iki kafadarla beraber sanatoryoma gi- derek Ahmedi gönmüş, onunla konuşmuş ve neticede de defineyi satın almıya, hep birlikte çıkarmıya karar vermişler. Fakat definenin sahipleri: — Bizim gece, gündüz mezarlıkta top- rak kazmamız nazarı dikkati celbeder, iyi olmaz, bunun için ilkönce Karacaahmet civarında bir ev kiralıyalım demişler ve bu evi de kiralamışlardır. Ev kiralanınca da: — Açık konuşalım demişlerdir. Sonra aramızda bir ihtilâf çıkmasın. Biz parayı peşin almasak bile peşin görmeliyiz. Yani getir buraya 3 bin lirayı. Bir de demir çek- mece getir. Parayı bizim gözümüzün ö - münde kilitle. Anahtarını kendin al. Biz de- fineyi sana teslim edince sen de anahtarı bize teslim edersin. Ne şiş yanar, ne ke - bapi Necmi bu teklifi de muvafık bulmuş. söy- Jenilen şeylerin hepsini yapmış, gece ya- rısandan sonra da definenin aranmasına, yani gömüldüğü yerin kazılmasına başla - »ılmıştır. Ancak Necmi bu arada her gün arka- daşlarının göz önünde demir çekmeceyi açıp püraların yerinde olup olmadığını kontrol etmeği unutmamıştır. Aradan bir kaç gece geçtikten — sonra Necmi eve geldiği zaman bir kâğıt bul - muştur: *Biz bu akşam gelemiyeceğiz. Yanın bu- huşuruz». Necmi hemen demir çekmeceye koşmuş Satılık Define İki Kişi Karacaahmette Define Satmak Bahanesile 3 Bin Lira Dolandırdılar ve bakmiş ki.., Paralar yerinde duruyo! Yüreğine soğuk sular serpilmiş, gönlü f rahlamış: — Bravo... Namüslu insanlarınış dij düşünmüş. Ertesi gün Yusufla Sarı Ali gene yolk Paralar gene yerinde. Daha ert ertesi ve daha ertesi gün hep ayni yet. Necmi artık ümidi kesmiş. — Bunlar gelmiyecek diye düşünmüf Ben bari paralarımı alıp gideyim. Çekm€ ceyi açmış ve hep elli liralık bankuotlar dan mürekkep para demetlerini ceplerli yerleştirmeğe başlamış, fakat bir aralı bakmış ki bu demetlerin altında ve üstüt'l de birer tane banknot var, ortası yazı kâğıdı ile dolu. Ve o zaman başına gelenli anlamış, koşmuş, vak'ayı zabıtaya - anlı miş. Fakat Sanı Ali ile Yusufu koydur$f| bul. İkisinin de yerinde yeller esiyor. Nihayet bu iki kafadar “Adapazarındi yakayı ele vermişler. İstanbula getirilmi! ler ve adliyeye verilmişlerdir. Şimdi Üzl dar ceza mahkemesindedirler. Paranın bin lirasını yemişlerdir. Ah: elyevm sanatoryomdadır. Zonguldak Kömür Havzası VE Vakıflar İdaresi Zonguldak vakıfları — idaresind bildiriliyor: Zonguldak kömür havzasının kıf olduğu yalnız 1264 tarihli bir fe manla değil, bundan başka bir vakfi we Cumhuriyetimizin ilânı tarihine sadüf eden 29/ teşrinievvel 33 ta Ki bazı vesaika da istinad etmektedif Evkafı sahihadan bulunan ve Abdi”! Tadeki Sekündan — olun Va tarmikil halk ve şirketler uhtesinde — ihtilâfli devam eden mülklerin yirmi — senelik leri değil birikmiş olan icareleri isteni" | mektedir. Böyle resmi vesikalara müstep olan bir borcun istenmesinde tetkik dilecek hiç bir sebep te yoktur Yalvaçta Ağaççılık Yalvaç (Özel) — Burası ağaf bir memlekettir. Fakat ağaçlar bakiff| sızdır ve halkta ağaç hakkındaki eksiktir. Bu gözönüne alınmış, ve gaççılık hakkında konferanslar rilmeğe başlanılmıştır. TAKViİM MART 26 Resııııglw sene Rumi sene 1352 — Kasım M0 PERŞEMBE Muharremi

Bu sayıdan diğer sayfalar: