9 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

9 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B stri' “ Son Posta ,, nın siyasi tefrikası : 25 Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İTTİHAD e TARAKKİDEONSENE İttihhat ve Terakki harici düşmanla uğraşmak üz bütün kabahat Abdülhamitte ve onun istibdadındadır. Halbuki Zııınediliyoı' ki ere meydana çıkmıştı Abdülhamit ve istibdadı ortadan kalkınca İttihat ve Terakki birdenbire gördü ki düşman hariçte değil, dahildedir. İttihat ve Terakki câmiası En- Yerin bayrağını kendi elile o direğin sine kadar çıkardı ve onu oraye Kendi elile asarak sallandırdı. — Tarih, ka istinad kuvveti olmıyan impara- 9Tlukta ordu ile İttihat ve Terakkiyi itbirine karıştırmıştı. Enver bu birleş- Teyi son haddine kadar götürerek ta- Mamladı, fakat, birleştirdikten sonra onu kendi eline aldı ve «teşehbüsü» ima elinde tuttu. — — — İttihat ve Terakkinin siyaseti İttihat ve Terakkinin mapâsını an- lamak için onun dahili ve harici siya- ;"îlıi de ayrca tetkik etmek lâzım - liAvıvupıııdı hiç bir memleket yoktur * © zamanki Osmanlı İmparatorlu - :l"ndı olduğu derecede dahili ve hari- hatta, İttihat ve Terakki devrinin bü- fün devamı müddetince bu siyaset birbirine bağlı yürüdü. Bunun sebebi- Bi anlamak kolaydır: Osmanlı İmpa- Tatorluğu, tarihinin son devrinde Av- Tupanın mutlaka parçalamak ve kı - Sin kısım yutmak istediği bir memle- ketti. Balkanların küçük milletlerinden yarak Avrupanın en büyük mil - hutrîne kadar bir çoğunun Osmanlı ıh*Nnıorluiu ile görülecek hesabları Ve imparatorluktan alınacak parçaları | "gdı. O zamanki istilâhlara göre| ; üveli sittei —muazzaman», yani altı üyük devlet, Osmanl İmparatorluğu Şisında altı büyük siyaset temsil e- derlerdi: Rusya sıcak denizlere inmek ':*ğl; İngiltere Rusyanın aıcak denizle- * inmesine mâni olmak ve aynı za - TManda imparatorluğun bazı pırçalırı—l :' kendi hâkimiyeti altına almak ar - Asundadır. Fransanın hesabı, bir ta- “tan imparatorluğun bir parçasını da b yutmakla beraber öteki parça » Tındaki nüfuzu sayesinde — Avrupa ; dvazenesini kendi lehinde inkişaf et- siyaset oyunlarını ileri götür- çalışmaktır. Almanyaya gelince, ©, Berlinden Hindistana doğru uzanıp Siden iktısadi bir kolonizasyon plânı- Peşine takılmıştır. Bu plâin aynı za- ada günün birinde İngiltere ile Ruse arasında her hangi bir birleşmeğe :rl olacak bir Alman nüfuz mınta - e Yapmayı da gözüne koymuştur. urya - Macaristan :ıl-ıııu. doğru —hülül - fikrindedir. VA kendisine Rusyaya karşı durmak '["" de Jâzımdir. Drag nach Orten Serka doğru bülül) siyüseti denilen ;eyı lur. İtalya, o zamanlar henüz ni kuvvetlenmekte olan bir devlet kla beraber Osmanlı İmparatorlu- 'ün mirası üzerinde hak iddiasın - n h_ili kalmaz. Bütün bu devletler, Ş Miras meselesile ya doğrudan doğ- MYa, yahud bilvasıta —meşguldürler. 'nlar bu işlerde bizzat hülül siyase - gözetirler; —yahud, başkalarının lüne mâni olmıya çalışırlar; ya - wda bu işleri, Avrupa müvazene - h leki oyunları için koz olarak kul. Amak isterler . ,qul.ıılaıdııı sonra küçük Balkan mil- ğ Sri gelir. Bunlar bir taraftan Os - ınl.ı hükümeti — ile, bir taraftan da d_"dı aralarında mücadele ile meşgul- Tler. Osmanlı İmparatorluğu parça- İLİ hi büld h:zdı'iu zaman yapılacak paylaşmayı tlama — noktasından - biribirlerine V h hasım, fakat imparatorluğu yere Meş'um Sevr muahedesi Osmanlı ba şmurahhassı tarafından imzalanırken Siyasetleri birbirlerine bu kadar sıkı|rı bir komiteciliği vardır; her komite|mi kalktı, yerine İttihat ve Terakki is- fak bağlanmış olsun. Uzun zaman, (evvelâ imparatorluğa, ondan sonra da öteki komitelere karşı kurulmuştur. İşte hariçten dahile doğru bakıldığı zaman Osmanlı İmparatorluğu bu va- ziyettedir. Dahilden harice doğru ba » kıldığı zaman da görülür ki impara » torluk içinde yaşıyan —muhtelif milli varlıkları ayrı ayrı birer başka tarafa dönmüştür. Herkes ayrılmak ister, Or- ta yerde, hariçte bir himayecisi olmı - yan, hariçle alacağı, vereceği bulun - mayan yalnız bir Türk vardır. Yahudi- nin bile bir davası vardır. Siyonizm. Kürdün, Âsürinin, Dürzinin bile da vaları vardır. Fakat, bütün bu dava - ların yamıbaşında bir de sınıfi mesele « ler vardır: Memleketin merkezden u- zak mintakalarında kuvvetli bir De- rebeylik tejimi hüküm sürer. Bu te - jimde Bey, yalnız Beyliğini düşünerek her tarafa yürür. Kim fazla para ve - rirse, kimin kılıcı kuvvetliyse onunla beraber olur. Bu, onlara atalardan gelmiş bir siyaset usulüdür, İ İşte, İttihat ve Terakki böyle bir memleketin içinde doğdu ve nüfusu - nun yarısı Türkse yarısı da bütün bu unsurlardan mürekkeb bulunan bir memleketi, bütün nüfusuna aynı siya- si hakları veren ve onları aynı siyasi haklarla karşı karşıya koyup meşruti- yet ve demokrasi yoluyla idareye kal- kıştı. İnsanların azimleri ne olrusa ol- sun muhali tecrübe etmeğe hakları yoktur. İttihat ve Terakki muhali tec- rübe etmek istedi, eğer bu hata ise, ta- rihi bir zaruretin içinden çıkmış gayri kabili içtinab bir hareket değilse, o - nun bütün hatası ve bütün hatalarının menşei buradadır. İttihat ve Terakki, sırf harici tazyi- kın arttığı bir devirde, sırf bu tazyıka karşı koymak: yani harici düşmanla uğraşmak üzere meydana çıkmıştı. Zannediyordu ki bütün kabahat Ab - dülhmamidde ve onun istibdadındadır. Halbuki Abdülhamid ve istibdadı or - tadan kalkınca İttihat ve Terakki bir- mi geldi. O zamana kadar, şikâyet ve gürültü memleketin baricinde cere - yan ederken inkılâb bu gürültüyü hu- dudlardan içeriye çekti ve onu ahp ev- velâ Ayasofyadaki meb'usân dairesi ne, sonra Fındıklı sarayına neklederek, her tür- lü kontrolün haricinde söz söylemiye salâhiyet vardı. »|hakları yoktu. Çünkü sultanların itk tohumları Türktü. Bu ilk Türk tohu - munun altı asırlık bir tarih içinde han- gi tarlalara ekilip nihayet ne hale gel- diğini düşünen bile yoktu. Bizzat sa- ray da o dakikada Türkün düşmanı ol- muş gibiydi: (Arkası var) Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok! kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapg- denbire gördü ki düşman hariçte değil dahildedir: — Bizzat imparatorluğun bünyesi kendi kendisinin, ve netice i- tibarile de, onu kurtarmak isteyen İtti- hat ve Terakkinin düşmanıdır. İttihat ve Terakki inkılâb ile birlik- te bütün bu düşman âlemin, impara - torluk aleyhindeki edebiyatında da bü- yük bir değişiklik oldu: O zamana ka-! dar Osmanlı İmparatorluğu belâsın - dan muztarib oldukları iddia edilen muhtelif milletler, Abdülhamidin is - tibdadından şikâyet ederler ve onların hâmileri şeklinde görünen yutucu devler de aynı nekaratı tekrar ederler- f_'â'-şıek hususunda, aralarında mütte - k tirler. Makedonyada her milletin ay- di. İnkılâbdan sonra Abdülhamidin is- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş biça- ği fabrikası paslanmaz yapmak iste. miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvatfak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Fiatı: Paslanmaz Hasan Traş bıçağı 10 adedi 50 kürüuşa, Hasan Traş bıçağı 10 adedi 35 kuruşa, Ha- san deposu: Ankara, İstanbul, Bey- oğlu, Çirağan ve daha sonra da | Bir ço O vakit İstanbul sokaklarında bu - günkü gibi biribirlerile yarış eden elek trikli tramvaylar ve otomobiller yok- tu. İki, üç, bazan dört beygirin çektiği bir tramvay arabası ağır ağır caddeler- den geçer ve cilâlı konak arabalarile çift ve tek körüklü kira arabaları on- lara hürmetle bakarak yol verirlerdi. İstanbul bugün bildiğimiz şehir değil- di; fakat o vakit ben küçüktüm ve her şeyi güzel gören çocuk gözlerim, bu ye- ni tanıdığım kocaman şehirde, sonra- dan kaybolan birçok güzelliklerle bü- yülenmişti. Bana öyle geliyor ki, o vakit İstan- | bulda sabah daha erken olurdu.. Gün- düz, henüz başladığım ayunlarımı bi- tirmeğe bile yetişemiyecek kadar kı - sa idi.. Güneş kızıldı ve çiçekleri bu - günden çok daha kuvvetle parlat fakat bütün bu güzel şeylere karşılı! geceler çok karanlık ve uzun, kış daha üşütücü İstan geleli bir hafta kadar ol - müuştu. Sultan Mahmut türbesine ya - kın sokaklardan birinde büyük bir ev tutmuştuk. Hiç unulamam, eve taşın- dığımız gün, bir tarafta annem, babam, ablalarım bu kocaman tahta evi temiz ; | kağa ka Jemeğe ve döşetmeğe u| rlarken, ö- tede ben, onların beni görecek gözleri olmadığından istifade ederek, evin ar- kasındaki bahçede, soğuktan titreye- rek çakıl taşı toplamış ve bu parlak taş larla kendime ayrı bir ev yapmak hül- yasile burları kucak kucak evin içeri- sine doldunmuştum. Benim bu başıboş gezdiğim güzel günler ne kadar sür - dü? Kaç gün böyle kontrolsüz ve ser- best kalarak bahçenin çakıl taşlarını gizli gizli eve ta- şıdım? - Bilmiyo - rum, Yalnız — iyi hatırladığım — bir şey var: Evimizin bütün köşe ve bu- Resimden Herkesin imparatorluktan yapıla - (.“Ğ]m, tanıma - Nakili: cak bir şikâyeti vardı, Yalnız, bu im - P';,A_"“);x::“k:’ln'ı.; paratorluktan bizzat en büyük zulmü U_ı ÜD LE KA ee Des görmüş olan Türklerin ağız açmıya soğuk algınlığiyle yatağa serilmiştim. Aksi olacak, on beş günden beri mas mavi olan gök, benim hastalığımla be- raber karışmış, Trüzgârın gürüklediği kurşunt bulutlar evimizin üstüne ka- dar alçalmış, pis, ince hir yağmur kir- li bir toz halinde dışarısını sarmıştı. Ya tağımda soğuktan ve rutubetten ciğer- lerim titriyor, yorganlarıma daha faz- la sarılıyor, gözlerimi sımsıkı kapıyor- dum. — Anne, üşüyorum ben. Odunlar daha kuvvetle çıtırdadı ve hırıldadı. — Şimdi üşümezsin artık yavrum, bak sobayı ağzına kadar doldurdum, — Anne, dışarının soğuğu ve rüzgâ- rı hep yatağıma giriyor. Bu, şüphesiz hasta çocuk hayalimin yarattığı bir vehimdi; yatağım pence- reden uzak ve örtülerim boğazıma ka- dar sıki sıkı sarılmıştı; fakat hâlâ şim- di bile o günü hatırlarken gene o saat- leri yaşıyormuşum gibi içim titriyor. O ne şiddetli fırtına idi Allahım.., Her saniye, pencerenin camları yerlerin - den fırlayacak ve üstüme düşecek sa- nıyordum. — Kuzum anne, lMyA yak, korku yorum. — Korkma çocuğum; fırtına şimdi du racak. Serin bir el başımda, saçlarımın ara- sında dolaşıyor ve saatler, uzun, son- suz saafler geçiyor. Uyumuşum... Birden bire yüreğim ağzımda çarparak yatağımdan fırla - dım. Dışarıda boğazlanan vahşi bir hayvan sesi gibi kalın, hırıltılı bir ses, avazı çıklığı kadar bağırarak fırtına- nın patırdısını bastırıyordu. — Yangın var.... Benimle beraber annemi de yatağın- dan fırlamışlı. İkimiz de korku ile ba- Asipin Yarınki nushamızda : Sizi soğuk algınlığından, mezleden, koruyacak en - iyi ılırînI.ın dim TAYATULN cukluk hatırası szeKiişİ Yazan: Muazzez Tahsin Berkand bamın boş yatağına baklık. — Babam nerede anne? — Kahveye gitmişti yavrum, henüz gelmedi. Bizim şaşkınlığımız daha geçmeden penceremizin dibinde ayni korkunç ses haykırdı: — Yangın var.... Annem hemen fırladı, dolaptan be- nim elbiselerimi çıkararak giydirı Adam «yanğın var» dtye bağırdık tan sonra başka birşeyler daha söylü- yor, acaba ne diyordu? Annem, ben, gürültüden uyanıp ko- şan ve korku ile titreyen kardeşlerim hep kulak kesildik. Birşey anlamadık. Yalnız küçük ablam, kalın paltosuna sarılarak titrerken söyledi: - Yangın var, çabuk giyinin, sö- biz de; durmağa gelmez, yanar kül o- luruz... Annem ümtisiz gözl dışarı baktı. Fırtına büsbi kuvvetle uğuldayarak evin tahtalarını göcirdatiy Hasta çocuğu içerisine atarım ben? Bu sözler birden bire beni alti lemişti. Gözlerimden yaşlar boş annemin eteklerine sarıldım. — Anne, babam gelsin.. O bizi yan- gından kurtarır; sakın bu fırtınada s0- kağa çıkmıyalım, korkuyorum ben. Biz böyle kararsızlık ve korku için- de çırpınırken babam geldi. Yüzü her zamanki gibi durgundu. Fakat bizi gö- rünce hayretle gözlerini açtı. — Ne oluyorsunuz? Küçüğün ateşi mi arttı yoksa? Hemen koşup bir he kim — çağırayım mı?, Bu, facia için - de çok komik bir manzara idi. Ne babam bizi, ne de biz onu anlıyor - duk. O, sükünet - ; le evine dön düğü vakit, başka geceler uykuda bul- duğu karısını ve çocuklarını ti A de çırpınıyor görmekle şaşırmıştı, ise onun bizi korkutan yangın felüke- tini mühimsememesine hayret ediyor- duk. Annemin kolları arasında ateşler içi de yanarak korkudan titrerken bağır- dım: — Baba, bizi kurtar, yanıyoruz. ğ Babamın gözleri bir saniye, Börg' ile, annemin ve kardeşlerimin yüzlerinde dolaştı ve hemen anladı. — Yangından mı korkuyorsunuz? — Evet.. © zaman babam, birden bire bir si- nir buhranıma yakalanmış gibi gülme- ge başladı. Anneme kızdı: — Şimdi alayın sırası mı Bey? Ne yapcaksak yapalım. — Yapılacak birşey yok yavrucuğum, Bekçi «Boğaziçinde, Tarabyada yangın var» diye bağırıyor, bundan bize ne? “Yoksa Tarabyada sizin bit yalınız var da onun için mi böyle telâş ediyorsu- nuz? y Hepimizin gözlerimiz şaşkın şaşkın babama dikilmişti. O, sükünetle anlat- tı: — Kabahat bende... Size İstanbuldâ yangın âfetinin gündelik vakalardan ol duğunu ve şehrin neresinde olurs'a o_l- sun bir yer tutuşsa bütün bekçilerin böyle bağırarak yangını haber verdik- lerini söylemeği unutmuşum. —— 'Tekrar yatağıma yattığım vakit fır- tınanın dehşetinden ve geçirdiğim kor- kulu dakikaların bıraktığı heyecandan, santlerce gözüme uyku girmedi. O geceden sanra, ne zaman bekçinin «yangın var» diye bağırdığını duysam rdü. bir hayat F. Beremen kafamda © çocukluk hâtıram canlanır ve bir facia gibi başlayıp komedi gibi biten o heyecanlı saatleri hatırlarım. —. en, baş budur. el S b erkein ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: