9 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

9 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

? İkinciteşrin Büyük sinema anketimiz Doktor ve Sinema * * ** Doktor Ahmet Süheyil: “ Bazı kızlar artistleri görünce| | koca namzetlerini olunmağa,tedavi edilmeğe - Dahiliye mütehassısı doktor Ah- | Met Süheyl ile görüştü: $u cevapları verdi: — Sinemanın buği Yatımız üzerin Yorsunuz?.. — Aşk ve maceralarla dolu ve ci - Fayetle neticelenen bazı filmlerin ol- insanlarda yapacağıı tesire naza - Benç ve çabuk müteeşsir olabilen Yf ruhlu ve iradeli insanlarda aksi İ noktasından mücssir olabilir. Bizim memlekette, aile intizamı, ço- Cuk bâkımı, muaşeret âdabı üzerine bil- hfî çevrilmiş filmlerin gösterilme - d görüyorum... — Sinemanın umumi ahlâk üzerinde bet veya menfi tesirleri nedir? — Umuzmi ahlâk üzerine sinemanın İtsanlardaki ruhi selâbete ve karak - terine göre tesiri müsbet veya menfi Olabilir. Her halde, gençlikte kadınla « “Niz üzerinde sinemanın tesirleri ne- t — Bunu kızlar ve kadınlardan öğ - ikten sonra bir fikir vermek mu- Vafık ise de aklarımdan bazıların- iğ re, bazı kızlar sinema ti İ görünce, koca namzetlerini Benmiyorlar, bazı evliler de kocala- | İNem... Maamafih, şerh olunmea İsdavi edilmeğe dâyık bir yaradı. — Sincmanın gözler ve dimağ a daha zikre şayan çok pter vardır... Her halde ev- de durması itibarile y nluklı aha sık o - ,”e daha fenadır... Sinemanın di - Mağı dinlendirdiği vâkidir.. Bu her lde mutat meşgalelenden, sinema - daha değişik olmasından — dolayı - - Dimağ meşgalenin evvüü ile edlenir, Sükün dediğim! zamanda Tünağ çok meşguldür... — Bazı filmlerin genç dimağlarda sızlık, canilik gibi menfi hislerin in- kj'îlifma yardım: var mıdır?.. — Bu tesir dejenere bir kabiliyette ğ c eri tevlit ede - bunun vilâdi bir bozukluk Sticesi olmasından dolayı, bunu te -| İZ hilkatte yaradılmış insanlara teş- Ü ederek onların bundan müteessir arını düşünmek yanlıştır... Zi - T4 fenalık kabiliyeti olmuyarak yara - M bir insan bunlardan dajma nef- t duyar... ftevlit ettiği ir beğenmiyorlarmış... varlık göstereceklerini Buşerh lâyık bir yaradır ,, diyor Dr. Ahmet Süheyl hakarettir. ünde durur- remada gös - termek oraya gidenlerin canını sıkmak | demektir. Sonra, insan sinemaya ağl_a- mağa, canını sıkmağa, belâ okumağa değil, biraz da dünyanın binbir dağ - dağasını unutmağa gider... B — En ziyade beğendiğiniz kadın artist kimdir?.. Neden?.. — Bon arfistlerin isimlerini bilmem. İsimlerile alâkadar olmam. Yalnız si- nemalarda göndüğü lardır... Yoksa, onlar bence her gün - rastgeldiğimiz birçok insanların biraz sahneye çıkmağa alışmış olanlarıdır. Bundan başka da meziyetleri yoktur... Hele bu seçilen tipleri hiç beğenmem ve isimlerini öğrenmeğe lüzum gör - mem, Zira, kafama onun ismini yerleş- tireceğime daha faydalı bir şey öğre - — Memleketimizde Milli sinemacı - lığın inkişafı için neler düşünürsü - nüz?.. — Bizde sinemacılığın inkişafı için lâzım gelen şartları şimdiye kadar dü- şünmedim. Her halde maddi müzahe - retle teşvik olunacak olursa daha çok ümit ediyo- — Şimdiye kadar en çok beğendi - ğiniz filmler hangileridir?.. Niçin?.. — İsimlerini hatırlamıyorum... Üç İngiliz lirasile dünyayı dolaşan kız Given an de Kike ismindeki 23 — Memlekette sırf çocuklara mah - | yaşlarında Amerikalı bir kız bundan h sinemalar açılması ve bu hususta Ükümete di vazifeler hakkında Tiniz?, —— Sinemacıların nazarı itibara ala - Saklarını ve yarının büyükleri olan ço- kları küçük il adam sayacakla - 1 bilse idim, bu hususta bazı temen- Tde bulunurdum... Bunu da hükü- tten beklemek doğru değildir... — Sinemaya gece mi gitmeli, gün - 2 mü?, k* Gündüz sinemanın bizim gibi iş- N ve güçten vakit bulamıyanlar için hd Yöktür... Sine! her halde ge - Eye Mahsus bir © ce olmalıdır. . Uh;n aha fazla okur yazar bir hekim ; Uğumdan sinem ayıracak vak - "'İ" Yyoktur... Arada, maamafih, beni türürler, .. — Sıhha' Mler ne kadar kanar Z diye «9,30> üde vermemek üzere, İi yapmasını öğretmiş. ettiği memlekete dair intıbalarını ma- kaleler şeklinde diğer bir memleketin gazetelerinde neşretmiş, bu suretle yol parasını çıkarmıştır, iki sene evvel, cebinde 3 İngiliz Hrası ile yola çıkmış, dolaştığı kırk, elli tane halk - şarkısı Yazdığı hatıratını da Amerikanın meş- hur tâbilerinden birine satmıştır. ülkelerden toplamış. Dünyayı dolaşan genç kız seyahat- lerinde icap eden parayı şu şekillerde toplamıştır. — Japonyada, hizmetçilik etmiş, Japonyalı — bankerlere — İngilizce ders vermiş. Villadiyostoktan Moskovaya gele- bilmek için, elbiselerini Rus kızlarına satmış. Finlandiyada, genç kızlara makyaj Ve her ziyaret Paristen Cenevreye kadar — yayan Beş parasız kaldığı için İngiltereye gelirken, tren nacılara hayat hakkı veren Erilerin enratlarına earnılmis bir biletini, sattığı bir Japon işlemesi ile “|çüncü gün sert bir lodos - onları Yedi- müz bazı şahısla - " -|gitmiş, yollarda topladığı damates, ü-| . İzüm, v Körletden aidiği' ökülek pöy- nirle karnını doyurmuş, |de çekerek üç saatte Sarayburnunu SON POSTA Yolculuk... D urgun bir akşam vapura biner- ken meşhur Türk seyyahı Kâ- tp Çelebiyi hatırladım: Günlerce, fallar açarak, bakarak yolculuğa karar verm meden önce türbelere mum yakmış, selâmetle dönerse gene mumlar ver- meyi adamış. Bir haltalık yiyecek suyunu aldıktan sonra Cibali sinden gemiye binmiş. Bu gemi, elli ayak ğunda, eşi az bulunan, sağlam ve büyük bir(keşti) ymiş Kırk kadar yolcu kirk elli arşın| Murabbamdaki bir yere dolup bağdaş- mışlar, Lâkin rüzgâr yokmüş. İki gü R İ itaplara ler uzun İr — Ha şimdi eser... Diyerek beklemişler. Üçüncü gün hava biraz kımıldamış ve kürekleri| dönmüşler. Aksilik bu ya, rüzgâr ço-|' ğalmamış, hattâ eksi -İn rek iki gün daha gitmişler. kule açıklarına atmış, namazlar kıl, mış, dualar edilmiş. Rüzgâr yatışınca yola çıkmışlar. Tamam 9 gün Marma:- rada kaldıktan sonra Allahın inayetile çok şükür Bandırma denilen meşhur şehre varmışlar. Kâtip Çelebi karaya | basar basmaz ilk rastladığı türbeye, adadığı mumları yakmış... x Aydınlık ve güzel bir rıhtımda beş yüz ayak uzunluğunda bir vapur. Kâ- 3n Çelebinin bindiği gemiden n a k nında, fil yanındaki sıçana benzer. | Böyle iken geniş ve ferah güvertel: geniş anbarları, aydınlık ve tertemiz kamaralarile salonları var. Kırk elli ar şın murabbat yere kirk elli kişi deği dört beş kişi düşüyor. İnsan' bir: ükşani'işinden | çıkınca küçük bir çantayı eline alarak yola çı- kıyor. Vapurda çeşit çeşit yemekler, çeşit çeşit içkiler var. Tertemiz bir sa- londa rahat koltuklara oturarak müzik dinliyor. Misafir gibi yataklarda rahat rahat uyuyor. Vapur, saati gelince hemen rıhtım- dan ayrıldı. Bir çeyrek sonra Saray- burnu geride kalmıştı. Lodos sahiden sert esiyor. Fakat vapurun umurunda Deniz kabarıyor ve dalga- Aydınlık — salonlardaki yolcuların bundan haberleri bile yok. Sanki herkes kendi evindedir ve önce. den tasarladığı gibi tam dokuz saatte "İkalbin gözleri önünde yalnız bir levha yaşat: Boğeziçi, Baziçi demektir. Bi yukarı çıkıldığı zaman, bir göl silsilesi| Jarasından seyahat edildiği zannolunur. | şilliklı Zihninizde Avrupanın en güzel gölle- |leri bütün cihanın turiz. zeyen bütün bu tabiat güzellikleri için- de bir gerdanlığın ortasındaki emsal- siz bir inci mümtazlığı mıyan bir hazinenin yanıbaşında, için de yaşıyoruz. yi yık olduğu hürmet, itina ve ibadet ile acaba benii ekseriyet teşkil eder! i hat bir Şirketi Hayriye vapuruna bi- olduğu halde bugünün büyük(nerek Altınkum'a kadar çıkmak m- gemilerinden olan Normandia'nın ya-|dır?. liklerini tamamen mak ve artık orada yeni ihtisaslar bul- ma imkânından mahrum kalmak kabil değildir.'Ne: zemen Boğuzda gezseniz biç görmüdiğikle yöni; bükle bir'Bayal Senelerdenberi bile, ri bile elleri altındaki mekten geri durmazlar. Boğazlar da- Yazan : Hüseyin Cahit Yalçın İstanbul... Bu füsunlu üç hecenin /zelli biz Türklere ğ binbir hulya ve sevda ufukları çinde, bir an olur ki, her şey silinir ve izi meftun eder. Ona kar ya- ğgarken hayran kalır meftun olursunuz. Ve bu bize namütenahi surette deği- şen, birbirinden daha güzel şekiller a- lan birer şaheser silsilesi yaratır. Boğazda ufak bir tenezzüh yapan- lar işte bu gizli hazinelerin hiç birile |samimi bir âşinalık peyda edemezler, Onlar Boğazın tepelerini, yalılarını ye« erini görürler. Fakat bunlar, iç- de titreyen güzellik rolünü ancak şıklarının kalbine ifşa ederler. Boğazı anlamak — için onu sevmek Vâ- zımdır. İşte bunun içindir ki İstanbulun bü- yük “kseriyeti Boğaziçine bigânedir diyorum. Halbuki İstanbul hayatının bilhassa yaz mevsiminde, en esaslı mihveri Boğaziçi olmak ne kadar ta- üi idi. Boğaziçini tabiatın onu yaratmak n gösterdiği itinaya İâyık bir suret- te bir de insan eli, zekâsı, ve hüneri ile süsleyiniz. Bülbüller eksik olmıyan korularında gençlerin - kahkahalarına refakat eden mümtaz musiki nağme- lerile Boğazı çınlatınız... Bize mâzinin hayatını, hissiyatımı ve heyecanını hi« kâye eden gün görmüş yalılar, el sür- meden onları diriltiniz! Bugün bir harabe hüznile ağlıyan |köşelere umran, hayat ve hararet ser- piniz. Her tarafta halk ile dolan ve bo- şalan kahveler, gazinolar, ve bilhasay neş'eli ve kahkahalı insanlar... Bunla rı bir kıyıdan öbür kıyıya daimi sureb te taşımakta acele eden küçük vapur- lar... Ve bilhassa mavi dalgacıkların üzerinde bir nur hafifliği ile akıp gi- den kayıklar... Bir kelimeyi şimdi ka- lemimin ucu ile telâffuz ederken gö- zümün önünde ne kalbimi altüst eden hatıralar canlanıyor... Orada bir Gök- İsu vardı; orada bir Kalender vardı, bir (Kanlıca koyu vardı. Vardı, vardı... |Şimdi hepsi bir hayal oldu; Göksuyun hafif hışırtılarla süküneti ihlâl edilen deresi üstünde o sandal gezintileri var mıdır? Şeffaf bir yavm;ü: -ll)unşişn arlar var — midir lenizin medikleri güzellikle karşılaşmış hissi- îğı;;'_'_ü"f;,hm aüit bi ne düşerler. Çünkü güneş, bulutlar, arasında sabırsızlıkla beklediğiniz bir mevsim, hattâ günün muhtelif saatle- köyık var mıdir? ı hudutsuz güzel- | — Gidiniz, bugün Boğazı dolaşınız. lik malzemelerile her an burada yeni|Hiç bir şey yok; hiç bir şey yok imiş, yeni ziynetler, levhalar vücuda getir | yanız kalbte hüzünlü bir hatıra, acı |bir iç çekme, Hep gidenler gibi bu ha« imt bir tekevvün içindedir. Parlak gü- :'r’al':fâ_ yürer Şöşç MA neşli, bulutsuz bir mavi gökün Boğaz tık mâziden hiç bir şey kalmıyacak. üstündeki tecellisi ile sisler arasından Hayır kalacak: Parça parça yırtılarak ara, ve bilhassa çti pul demek - bir bakıma, Bo- vapurla Boğazdan ölle- ini birer birzer canlandırınız; şöhreti Memini kapla: mış şimali İtalya gölleri ve bunlardan rindeki Ştreza —adaları..; Şimali ve Cenubt Tirol'ün, İsviçrenin ve İskoç- ın gölleri... Boğaziçi birbirine ben- ile yükselir Tahiat biricik şaheserini burada yarat mıştır. İşte böyle dünyada bir eşi bulun- Yaşıyoruz, yani böyle zannolunu- or. Fakat Boğazın ruha bedit ra'şe- er veren bu yüksek varlığın bütün lâ- semiş bulunuyor muyuz? ük bir garabet yapmış ol- madan iddia edebiliriz ki İstanbullu- ar içinde Boğazı bilmiyenler koca bir Boğazı bilmek bir pazar günü ra- Boğazda tabiat en büyük güzellik faikliği kadar en şaşılacak bir tılsım ve sihir kudreti de göstermiştir. Boğazı hiç bir zaman bilip öğrenmek, güzel- rTuhumuza doldur- ülkesi ile karşılaşmış gibi olursunuz. Boğazda yaşayanlar öyle dakikalar olur ki, hiç gör- süzülen nazlı bir güneşin Boğaz sula- rı ve yeşil tepeleri üstüne âdeta hür- metle kondurduğu buselerin manzara- sı arasında büyük farklar vardır, Pan- cor altında da Boğazın hususi bir gü- Bandırmaya varıyor. Dokuz gün ve dokuz saat... Demek ki üç yüz yılda mesafeler iki yüz misli kısalmıştır. İnsan bunları okuyor ve görüyor da: — Çok şükür bu zamanda dünyaya geldik!... Diyor Tayyarelerin hızını ve gittikçe da- ha kullanışlı olduklarını gördükten sonra bizden sonrakilerin de bizim za- manımızda dünyaya — gelmediklerine şükredeceklerine şüphe var mı? Turan Can —- A *e Yaşı 151 geçen Talebelerin tramvay Ücretleri Şişlide oturan bir mektep çocuğu dert yanıyor: Fakir bir çocuğum, li- Akamete uğrayan bir tecrübe Bir Amerikalı genç kızlara nişan- lıları hakkında şu nasihatlerde bulun- müuş. Nişanlınızla otomobile binerek, şehrin etrafında uzunca bir seyahat teklifi yapınız, tabif nişanlınızın oto- mobili kullanması şarttır. Yolda ken- disine sokulunuz> eğer şaşırmazsa, iyi bir nişanlı ve iyi bir zevce olduğuna hükmedebilirsiniz. Geçenlerde bu süretle evlenen kiz- lar bir içtima yaparak kocalarının fev- kalâde soğukkanlı olduğunu ve ken- dip gelmek mecburiyetindeyim, Mü- ücretle gidip gelmek mecburiyetin- apılamaz dilerinin aşk istediklerini, söyliyerek bu usulün tatbik edilmemesini ilân et- mişlerdir. seye devam ediyorum. Fakat mektep semtimize çok uzak, Tramvay ile gi- racaat ederek paso istedim, 15 j geçtiği için vermediler, Tam ğazımdan keserek veriyorum. Va - purlarda olduğu gl vaylarda mı? Niçin bize paso ver * mek mümkün değil. Bununla bera- ber bizim bildiğimize göre mesele l yaşım deyim, çaresiz veriyorum, fakat bo- da bizler için bir kolay Bu gence müsbet bir cevap ver- ayaklar altına atılmış kıymettar bit san'at gibi öksüz bir Boğaziçi... Kurtarınız Boğaziçi'ni!.. (Boğaziçi 29 Teşrinievvel) tetkik sahasındadır. Ümit ederiz ki yakında bir neticeye bağlanacaktır. ... Nehari talebenin vapur pıoll"»d Haydarpaşa lisesine devam eden. diğer bir gençten de şu mektubu al- dik Haydarpaşa lisesine nehari olarak devam etmekteyim. Oturduğum yer Bu yıla gelinceye ka- esi ile şirkete müraca, ketten bir paso alır şimdi nehari talebeye paso mektedir. Her £ ederler ve şir - ardi yay parası 41, çemiz de bü parayı verm mül edemiyor. Lütfen K kanlığının nazarı dikkalini celbe niz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: