Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
MEB FOK Rİ YAT A Sf DK N A Y AŞ ae p -—P 4 © " | nuşmağa başlar. Hattâ bir çok hassas ve « Son Poıtı » ıııı tefnklı Ja Engâılus Şövalyesı '.l1 -i A, R. Yazan : Yemek bittikten sonra kont Culyanos uşaklara ve sofracılara gizlice bir işaret vermişti, herkes odadan çekildi, Tarif ile baş başa kaldılar. Sizin gibi, şehirlerin yüksek me- /— deniyeti içinde büyük mevkiler ihraz etmiş olan zevat ile konuşmak saade - tini nâdiren kazanabiliriz. Onun için, şayet size karşı lüzumu kadar hürmet- te bulunamazsam, lütfen beni affedi - niz. Demişti. Gayet saf ve tabii bir vakar ile söyle- ren bu sözler, birdenbire Madmazel Florindaya bir heyecan vermişti. Do- gun yanakları kızararak: — Pederimin, hakkınızda beslediği fikirlere, ben de tamamile iştirâk ede- rim, Medeni şehirlerin bazan hiç hoşa gitmiyen gürültülü hayatına karışma- dığınız için cidden bahtiyarsınız. Sizi temin ederim ki, gösterdiğiniz saf ve tabii zarafet; sarayların ihtişamı içinde yükselenlerin riyakârâne hareketlerine daima tercih edilebilir. - Demişti, Tarif, kendisine gösterilen üzeri gü- müş kakmalı abanoz sandalyeye vakar ile yerleşmişti. Dalgın nazarlarla, ma - sanın üstündeki zarif ve kıymettar ta- kımlara göz gezdirmişti. Fakat, bütün. bu gördüğü şeyler, onun üzerinde hiç bir hayret ve ciddi alâka husule getir- memişti... Halbuki Kont Cülyanos, bu çöl yavrusunun gözlerini kamaştırmak için sureti mahsusada bir sofra hazır - latmış., en parlak ve en cazib takımla - rını bu mermer masa üzerine teşhir et- tirmişti, - Uşaklar, sofracılar, köleler; yemek yiyenlerin etrafını ihata etmişlerdi.| Kont Cülyanosun sarayındaki ihtişamı gösterecek surette hizmet etmekteler -| di. Zafranla salçalanmış yılan balığı çorbaları.. körpe, ceylân yavrusu kı - zartmaları.. kırlangıç kebabları.. sirke içinde terbiye edilmiş, deniz yosunla - DN rından mürekkeb salatalar,. daha bin bir türlü yemekler birbirini takib et - mişti. En hâlis Mader şarabları, Kont Cülyanos ile kızını bir kat daha neş'e - lendirmiştii Madmazel Florindanın bü- tün rica ve israrlarına rağmen Tarif, şarablara el sürmemişti. Babasının ye- ni kabul ettiği Müslüman dininin emir- lerine itaat etmiş.. bütün teklifleri za - rifane bir şekilde reddeylemişti. Hülâsa, âfâki bahisler arasında ye - mek yenilmiş.. bir saatten fazla zaman, pek şen ve samimi bir şekilde geçmiş - ti. Yemek bittikten sonra; Kont Cülya- nos ,uşaklara ve sofracılara gizlice bir isaret vermişti. O anda herkes çekili - vermiş,. yemek salonunun fil dişi oy- malarla müzeyyen kapıları sessizce çevrilmişti... İşte o zaman Kont Cül - yanos, etrafa göz gezdirmiş.. önündeki | altın kadehi yarısına kadar halis mis - ket şarabile doldurduktan sonra, hafif bir sesle söze girişmişti: — Âzizim, Tarif!.. Sizi buraya davet etmekten maksadım; müteveffa pede- rinizle olan eski ve kıymetli hatıraları- batttal L SA Bir Doktorun - Günlük Pazar Notlarından () Çocuklarda Rekâket Bazı çocukların dillerinde rekâket olu - yor. Bu, ekseriya asabi çocuklarda her |-hangi bir hâdiseden şiddetli korku his- settiği zaman birdenbire vaki olur. Ve çocuğun dili tutulur. Çok müşkülüâtla ka- asabi çocuklar dilleri tutulduğunu hisset- tiklerinden çok konuşmamayı tercih e- | derler. Dil rekâketine yapılacak hususi bir tedavi yoklur. En iyisi ekzersiz yap- tırmaktır. Yani çocuğu dürüst konuş - mağa tatlı tatlı teşvik etmelidir. Heye- caâan ve koörkü esnasında dili büsbütün tutulür. Onun için çocuğu azarlamak, dövmek gibi şeylerden son detece sakın- malıdır. Cümlei asabiyeyi teskin edici açık ha - vada gezdirmeler ve 1lık duüş ve banyo çok iyi gelir. Dahilen de bir mikdar mü- sekkenatı asabiye ilâçlarından vermek şayanı tavsiyedir. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor .gibi imdadınıza yetişebilir. $ l © Ku M - ğ l 4 ) Pa ddi . z DAi 3 n ae n A zdnlil Hd 2 ç ll dedarlk mızı ihya etmekle beraber, aynı za - manda bir başka mesele hakkında fik - rinizi almak içindi... Şimdi, bu bahis üzerinde konuşabiliriz değil mi?., Tarif, derhal cevab vermişti: — Hay; hay; mühterem kont hazret- leri. Size faydalı bir hizmette buluna- bilirsem, kendimi çok bahtiyar addede- rim. Kont, başını deniz tarafına çevirmiş.. elile, karşı sahilin azametli kayalar ü- zerinde yükselen yemyeşil manzarasını göstermişti: — Tabiatin şu güzelliklerini görü - vyorsunuz, değil mi?.. — Görüyorum.. ve hayran oluyo - rum, — İşte size, bir iklim ki; havasının letafet ve sâfiyeti, Suriye sahillerine.. toprağının bereketi, Yemen ülkesine.. çiçeklerinin ve meyvalarının çeşidleri, Hind memleketlerine.. her fırtınadan mahfuz olan limanları, tıpkı Aden'e benzer, Öyle değil mi?.. — Gezmedim. Görmedim, kont haz- retleri. Fakat öyle diyorlar. — Eğer cenabıhak dünyada bir cen- net kurmak isteseydi, hiç şüphe etme- yiniz ki, mutlaka İspanya topraklarımı tercih ederdi. — Bu sözleri, bir kaç kişiden daha işitmiştim; kont hazretleri. — Şimdi, tabiatin bahşettiği bu leta- fet ve mümtaziyete; bir de şehrin, bel- delerin maddi servetlerini ilâve edi - NİZ. . — Eyvet... — SBSarayların, konakların, ticaret merkezlerinin akıllara hayretler veren altın, gümüş, elmas ve kıymettar eşya- lardan mürekkeb hazinelerini gözleri- nizin önüne getirin... — Evet, kont hazretleri. — Bunlar, hoşa gidecek şeyler değil | midir?.. — Tabil.. çok tabii, kont hazretleri. — Bütün bu büyük servet ve refah vasıtaları içinde yaşıyan halkın, mes'ud ve memnun olması lâzım gelmez mi-.. — Hiç şüphesiz. — Fakat ne çare ki.. vaziyet, bunun tamamile aksinedir... Karşıda 0 yem - İyeşil, ve rengârenk çiçekli topraklar.. kıpkızıl kan içindedir. — Evet, kont hazretleri.. onu da işi - tiyoruz. — Zulüm ve istibdad, memleket hal- kını demir bir cendere gibi ezim ezim eziyor. — Öyle haber alıyoruz, kont hazret- leri. — Halk; kraldan ve bütün Got prens- lerinden nefret ediyor. — Onu dâ biliyoruz, kont hazretle - ri. — Milyonlarca insan, ellerini kal - dırmış.. Cenabıhakka yalvarıyor.. bir kurtarıcı ;bekliyor. — Malüm; kont hazretleri, — Bu kurtarıcı, kim olacak?., — İşte.. bizce o meçhul kont hazret- leri. Kont, bir lâhza süküt etmişti. Elinde- ki altın kadehin içinde bulunan şarabı, bir hamlede içmişti. Dilini, dudakla - 1inın arasında gezdirdikten sonra, da - ha hararetli bir surette söze girişmiş - ti — Âzizim, Tarif!.. İspanya.. bütün umumi heyetile beraber, büğün tama- mile olgun bir meyvaya benzemekte - dir... Yani, ağacına asılı olduğfu incecik sapı kopacak.. ve yere düşer düşmez parçalanacak, olgun bir meyva... — Evet.. tıpkı, dediğiniz gibi. — Bu meyvayi, kim yiyecek”. — Cenabıhak, kime takdir ve kıs - met etti ise, o yiyecek, — Bu kısmetlinin, kim olabiimesini arzu edersiniz?., — Cenabıhakkın takdirine nasıl ka- rışabiliriz, kont hazretleri?.. - — Canım.. ben, sadece bır arzudan bahsediyorum.,.. Meselâ; bu iştihayı celbeden ve nadide meyvayı siz yemek istemez misiniz?.. — Ben.. şahsen, ben mi?.. — İçinde, siz de olduğunuz halde, mensub olduğunuz, millet.., (Arkası var) |Miciye söz vermiş.. madı. SÜ*N POS'.'I'A Abdullah onu çe- virecek zâmanı bul - muştu. — Kim bilir han- gi çapkının koynu - ' na gidecek?! Diye — söylendi.. duvarın dibinde sin- di. Maryana bahçe kapısından çıkarken ' ilk önce etrafa göz gezdirmişti. Gece yarısı Cer - be sokaklarında şey tanlar bile dolaş - mazdi. İspanyo! rakka - sesi bir adım yürü- dü.. Sahile doğru ini- yordu. Abdullah: — Bell! ki, bir ge- amez aKi V K © Diyerek omuzun- daki paltosunu sür'atle xaldırıp Marya- nanın başına attı.. ve arkasından yeti- şip başıni sardı, Maryana birdenbire neye uğradığın! anlıyamamıştı. Bağırmak istedi. Ağzı kapandı ve kuvvetli iki kol kendisini şiddetle sıkarak kucakladı, Maryana debreniyordu. Fakat, Ab- dullah önü bir küçük çocuk gibi kuca - ğina almıştı.. Koşarak ilerledi.. Kimseye görünmedi.. Hamzanın evine çabuk vardılar. Hamza uykuya yeni dalmıştı.. Kapının önünde hafif bir gürültü jişiden-Hamza- derhal- gözlerini açtı: — Kim var orda..? Diye bağırdı. Abdullah kapıyı çalarak: .— Maryanayı getirdim.. Diye sesleniyordu, Hamza birdenbire kulaklarına inana- Yataktan fırlayıp kalkmak, sevgilisi- ni karşılamak istedi. Yarası ağırdı.. ya- takta bile kımıldanamıyordu.. Öteki odada yatan adamına seslen - di., kapı açıldı. Abdullah kucağında tı: — Artık müsterih ol, aslanım! İşte sevgilini Hüsrev Reisin dizinin dibin - den kaldırıp getirdim..! Dedi.. rakkasenin başını açtı.. Hamza sevinçle bağırdı: — Maryana... Maryana gözlerini uğuşturarak, bir sarhoş sersemliğile etrafına bakındı., ve yere oturdu. — Hamza,, beni affet! Benim bir su- çum yok, Beni tehdidle evine götüren Hüsrev Reistir. Onun gözü vardı ben- de. Sen sefere gider gitmez beni gelip zorla evine götürdü. Gitmek isteme - dim.. kama ile, ölümle tehdid etti. Hat- tâ dün gece geldiğinizi duydum.. kaç - ntak istedim. Boynuma kamasın: da - yadı.. (seni kebertirim!) dedi.. bir yere kımıldayamadım. Ve Hamzanın yalvardı: — Ben sensiz yaşıyabilir. miyim, Hamzacığım? Ben öyle bir pintinin koynuna girebilir miyim? Beni âffet.. kalbimde yalnız senin sevgin yaşıyor.. bana inan, Hamza, Ben sevmesini bi - len ve sevildiğini anlıyan bir kadınım! Cerbede senden daha güzel ve yakışık- l1 bir erkek var mı? Olsa bile, ben yal- nız seni sevdim.. seni seviyorum.. ve ö- lünceye kadar da yalnız seni sevece - ğim! Abdullah yavaş yavaş geriye çekile- rek odanın kapısını kapayıp gitti. O gece iki sevdalılar sabaha kadar başbaşa kaldılar.. Konuştular.. dizlerine kapanarak Seviştiler.. “SonPoıtı nınbüyükdenııromını 21 BARBAROSİ taşıdığı kadını odanın ortasına bırak -| Korsan Peşinde Yazan : Celâ! Cengiz Öpüştüler.. Ve Maryana başını Hamzanın omuz- larına dayadı. Uyudular.. * * 4 Hoş geçen bir gecenin sabahı.. Maryana güneş doğar doğmaz gözle- rini açtı., Hamzayı kucakladı.. evinin önündeki bahçeye çıkardı.. bir ağacın dibinde u- zanan Hamza şimdi ne yarasının ıztı - rabını duyuyordu.. ne de kalbinde bir sızı vardı, Güneş yeni doğmuştu. Limandaki gemilerin direklerinde martılar uçuşuyordu. Cerbe her günkü gibi sessiz değildi.. Limandaki gemiciler sabahleyin er - kenden kasabaya çıkmışlar, sokaklara, evlere yayılmışlardı. Maryana Hamzaya sıcak çöl şarabı hazırlıyordu. Hamza sabahları sıcak şarab içmeği İspanyollardan öğrenmişti. Dalları yelpaze gibi açılmış küçük bir hurma ağacının dibinde konuşuyorlar- dı: — Hüsrev seni ararsa.. ve buraya ge- liip seni götürmek isterse, ne yaparsın, Maryana? — Ne mi yaparım? Yapacağım şey onu derhal buradan kövmak olacak.. — Bu cesareti kendinde görebiliyor musun? — Şüphesiz. Çünkü seni seviyorum. Senden ayrılmamak için, icab ederse Barbarosa bile aynı sözleri söylemeğe ve aynı hakareti yapmağa hazırım, Bu sırada Maryana omuzunda sert bir elin dolaştığını duydu.. Başını arkaya çevirdi.. Şaşırdiı, Barbaros, Maryananırn arkasında du- ruyordu. Hamza, Barbarosu görünce sevin - di, Barbaros ikisini de selâmladı: — Gene kime atıp tutuyorsun, Mar - yana? İspanyol rakkasesi kısaca başından igeçeni anlattı: — Hamza buradan gider gitmez, Hüsrev Reis beni zorla evine götürmüş- tü. Hamza tekrar buraya kaçırdı. Şimdi çok memnunum.. Dedi. Barbarosun canı sıkılmıştı. Hamzaya: — Maryananın dedikleri doğru mu- dur? Ben Hüsrev Reisi çok namuslu, arkadaş hukukunu sayar bir adam ola- rak tanırım. Bu işi hem de altmışından sonra nasıl yapmış? Diye sordu. Hamza, Maryananın hakikati söyle - diğini anlattıktan sonra: ni bilmiyor. Altmış yaşına gelmiş ama, — O artık bunamış, dedi, ne yaptığı- | Abdullah Maryanayı kaçırdı ve - hemen Hamzaya getirdi hâlâ aklı başına gelmemiş. Dedi, Barbaros çok neş'eliydi.. hurma ağa- cının dibine ötürdu. — Yaran nasıl oldu, Hamza? Iztıra « bın dindi mi biraz olsun?.. — Maryanaya' kavuştuktan sonra, her acıyı unuttüm. 1 (Arkası var) RADYO Bu günkü Program 2 - Mayıs - 1937 - Pazar İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 1250 Hava * dis, 13.00: Beyoğlu Halkeyi gösterit kolü tâ- rafından bir temsll. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi. 19.30: Konfe- rans: Ördu saylavı Selim Sırrı Tarcan tara- fından (Londra kalası). 20: Müzeyyen ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20.30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20,45: Muzaffer ve arkadaşları tara - fından Türk musikisi ve halk şarkıları, saat âyarı. 21115: Orkestra, 22.115: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plâkla sosolar, opera ve o- peret parçaları, YARINKİ PROGRAM 3 - Mayis - 937 - Pazartesi İSTANBUL Öğte neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 1250 Hava - dis, 13.05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 17: İnkılâb Dersleri Üniversiteden naklen Receb Peker tarafından, 18.30: Plâkla dans musikisi. 19.30: Konferans: Dr. Salim Ahmet (Sıtma). 20: Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20.45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, saat âyarı. 21.15: Şehir Ti - yatrosu dram kısmı ( S A F 0). 22.15: Ajans ve borsa haberleri. 22.20: Plâkla sosolar, ©- pera ve operet parçaları, — Nöbetçi Lezaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Ziya Nuri), (Belks). Fenerde : (Emilyadi). Şehremi- ninde : (Hamdi). Karağümrükte : (A- rif). Samatyada : (Erofilos). Şehzadeba- şında : (İ. Halil). Eyüpte : (Arif Beşir). Eminönünde : (Aminasya). Küçükpa - zarda : (Necati Ahmet). Alemdarda : (Esad). Bakırköyünde : (İstipan). Beyoğlu cihet.'1dekiler: İstiklâl caddesinde : (Kanzuk). Dalrede! (Güneş). Topçularda : (Sporidisi. Tak- Beyazıdda : simde : (Nizameddin). Tarlabaşında * (Nihad). Şişlide : (Halk). Beşiktaşta : (AÂAli Rıza). Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda : (İskelebaşı). Sarıyerde (Osman). Kadıköyünde : (Moda, Mer - kez). Büyükadada : (Şinasi Rıza). Hey- belide : (Tanaş). — AAA T P a T LR e li ” * gö GE — w4 e 4*;4'