L - hZ İttihat ve Terakkide on sene 141 üncü kısım İTTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen No?i —— Müthiş İtilâfçılar halkın galeyanından çok korkmuşlardı! meklka_tİB Ermeni vukuatının bütün m= uller_ı ecnebiler olduğu halde Da- Mad Ferid hükümeti bu hareketlerile îm Mes'uliyetini devlet üzerine al - IŞ oluyor ve güya bunun bir tarziyesi lmnlm_ıuzııara de, bir takım masum in - de b<' astırıyordu. Ermeni meselesin - te;ıkiır aralık hükümeti pek- şiddetle Şeetn_nş olduğu ha%de bilâhara ona Tmiş olduğunu İzzet paşa, Nus- âî_he?m EI'Sfmide Ermenilere ne ka - önlatiş yekârlık göstermiş olduğunu ilür - dı. Damad Ferid, bu adamı da liy aca, İstanbulda hükümete ve İngi - 2 hâkimiyetine karşı şiddetli bir ak - Sülâmel başladı. huğl ilirim ki, bu iki masum, bey - Onlanîem— kurban olmuş değillerdir. halla $ | Uğradıkları bu zulüm, Türkiye a Şinde, milli bir ruh isyanının ilk tadel et_ın_ı d?gurdu_ Bence, istiklâl mü- içi ndîım ilk ryuhi başlangıcı, halkın iştial I_İOPİIP_ gelmiş ve bir kıvılcımla Sazlı edivermiş bir isyan halinde, Bo- fin dayağ ka)fğnşkammm cenazesi etra- BZ adıköyünde kendini göstermiş- dislğâlmyet ve İtilâf gazeteleri bu hâ - düleı-e Bene bir ittihatcı parmağı gör - sa da Ve ateş püskürmeğe - başladılar- kOrkuğrtlk Yalearı, içlerinde gizli bir miş ld“fğ ve hattâ telâşın harekete gel- Yürdîı l;-Igunu göstermekten hali kalmı- ğ ms akikatte bu nümayiş, asılmış ân cesedinin üzerine, Türkiyede ıe"kîıfî Börülen bir hâdise olarak, çe- kat, Nüşu ittihatcıların eseri idi. Fa- %dm“hr halk kütlesi halinde kendi- cilardı. v ekete gelmiş olan ittihat - teskilât n"Uka"_dan aşağı idare edilen kası yökt Mayişlerinin bunda bir alâ- lardan h'u Ve işe ileri gelen ittihatcı - iç biri karışmış değildi. 4 İngilizler korktular . UMayişten iki gün sonra Seon'u meç üştüm. Bana, bu hareketin hükü - da âdmahaiumde ve İngilizler arasın - Di “ela terrör yapmış olduğunu ve nü- l&ğ:!'n büyümesine mani olmayıp bi- halk hareketine karşı göz kapa - îmş olmalarından dolayı İngilizlerin d Yanlara fena halde kızmış bulun - Bra, Oi anlattı. O sıralarda gerek K Hsızlar, gerek İtalyanlar, İngilizler j iYhıne propaganda yapmış olmak Şin, İstanbuîda 'Türklere karşı çok yu- Muşak tarzda hareket etmeğe başla - T;îîardı. Nitekim, bir müddet sanra tür. anlar, bu usulü büsbütün ileri gö- Ürdüler, ana da artık cesaret gelmişti. Ben w..- Son Posta | Yi n €vmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerehatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL p Gazetemizde çıkan y_azı ve Tesimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize aittir. ABON: FİATLARI i 6 | 3 1 Sene| Ay | Ay | Ay Kr. Kr. K, Kr. 'math 1490 | Töv | 49 | 150 YUNANİSTAN | 234011220 | 10 Yrp) ECNEBİ A-270n 1406 | &o | Büv Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştüur. Gelen evrak geri verilmez, İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. Posta kutusu: 741 İstanbul— Telgraf : Son Posta Telefon : 20203 de inzivadan çıkıp çiftliğe çekilmeyi ve orada yarım bir inziva hayatı yaşamıya karar verdim. Arkadaşım Mazhar, ev- velce jandarma zabiti olduğu için, İçe- renköyündeki jandarma ile anlaştı. E - ğer beni tevkif için bir hareket geçerse İçerenköyü jandarması hemen bana haber verecekti. Bu, kâfi bir emniyet temin etme - mekle beraber, bana artık cesaret gel - miş olduğu için, çiftlikte, ihtiyat ile, pekâlâ yaşıyabileceğime kanaat getir- dim ve oraya çekildim. Bir hafta sonra da, Kuruçeşmede çı- kan bir yangınla, o güzel yalı bir kaç saat içinde kül oluverdi!. Çiftçi.iğe başlıyoruz Çiftliğin ikamete mahsus binası, harb esnasında yanmış olduğu için, ev ol - mak üzere oraya büyük bir çadır kur- müuştuk. Bu çadırın içinde, sadık dos - tum Kara Burun'la birlikte geçirdiğim aylar, hayatımın, bütün teferrüatile da- ima hatırlıyacağım, en mes'ud devir - lerinden biridir. Ben çiftliğe yerlaşti - ğim sıralarda elimizdeki dört yüz küsur hayvan yavrulamış, günde yüz elli ki- loya yakın süt gelmeğe.- başlamıştı. Kara Burun gündüzleri uyur, geceleri sabaha kadar bekcilik eden ve şüphe - lendiği zamanlarda, yüksek ve kor - kunç sesi ile salrverdiği «Hav! Hav!» - larla bana, geniş bir emniyet verir - di. Bir elimde kitab, 'bir elimde çapa, ben bu çiftlikte, yeni bir Darülfünun hayatı yaşıyordum; burada her gün ye- ni bir şey öğrenirdim. «Kaz gibi ah - mak» sözünün ne kadar ahmakca bir iddia olduğunu burada öğrendim. On tavukla zengin olmanın sırrından u - zun uzun bahsederek kitab yazmış o- lan ziraat mütehassıslarının, köylü a- râsında neden dolayı gülünç bir insan olarak telâkki edildiğini burada öğren- dim. Bir eşeğe, isminin ne suretle öğ - retilebileceğini, Ona «gel!», «gitl» tar- zındaki sözleri öğretmenin dahı güç ol- madığını gene burada öğrendim. ÂAÂz zamanda süt sanayiinde mütehas- sıs oldum ve tecrübe ile anladım ki, kendi kendisini kontrol eden bir tevzi teşkilâtı vücuda gelmedikce, stanbul gibi büyük bir şehir civarında ne halis Buhran biterken doğru mu (Baş tarafı 1 inxi sayfada) saniyedeki sür'atini ölçmek suretile tes- süt satmak, ne de yağı alınmamış sutle peynir yapmak iktısaden kabil değil - dir! O zamandanberi, ne vakit gazete - lerde, sütü yalntz, içerken tanıyan mu- harrirlerin sütçülerden — şikâyetlerini görsem, acı acı gülerim! Köylü ile tahsildarın münasebeti Çiftlikte öğrendiğim şeylerden mü- himi de köylüler ile devlet arasındaki münasebat idi: Göveri âşarının ne de - mek olduğunu burada öğrendim ve bi - zim el kaldırarak neşrine karar verdi- ğimiz kanunlarla, ne kadar günahlar iş- lemiş olduğumuzun farkına varmadı - ğimızı 0 zaman anladım! Maliye tahak- kuk memuru ne demektir? Tahsildar nasıl adamdır? Bunlarla köylü karşı karşıya geldiği zaman ne yaparlar? Bu suallerin hakiki cevablarını, zihnim ancak burada verebildi. Çiftliğin ya - nı başındaki Samandıra köyünün bazı çiftcileri bizim böş arazinin bir tara - fında biraz bostan ekmişlerdi. Tahak - kuk memuru bunların her ocağına beş kuruş âşar tarhetti. Fakat, bir müddet sonra, hastalık zuhur ederek, köylüler bu ocaklardan hemen hemen hiç bir gey alamadılar, Daha bir müddet son- ra da tahsildarlar geldiler, köylülerin hayvanlarını sattılar ve bu beşer ku - ruşları tahsil ettiler! Bereket versin ki tahakkuk memurları, yorgun olduk - ları için bizim bostan tarlalarının an - cak küçük bir kısmını görmüşlerdi. Yoksa, biz hastalıktan pek zarar gör - mediğimiz halde, aynı şey bizim baçı - mıza da gelebilirdi! Toprak meselesinin ne demek oldu - ğunu da ben gene burada öğrendim. Köylülerin toprakları az olduğu için, gelirler bizim arazide ziraat yaparlar ve bize de bir hak verirlerdi. Ben bun- lara karşı yumuşak olmuştum, benim yerimde sert ve para harisi bir toprak sahibinin bunları nasıl esir gibi çalış - tırabileceğini de burada öğrendim! Süt ve kömür derdi Ah, ben bu çiftlikte daha neler öğ - renmedim! Kısır arazili bir tabiat par- pası olan © geniş sahanın her dönümü üzerinde, sabahtan akşama kadar, ba- şımda bir Koloniyal şapka, (Arkası var) yeni bir buhrana gidiyoruz? siyaset işlerinin bir türlü istikrar bu- lamayışı, sermayedarın kendisini em - bit ederlerse, borsa muamelecileri de'niyet içinde hissedemeyişidir, Bu em- bu mali ve ikltısadi fırtınanın şiddetini, | niyetsizlik sade Fransayı değil, bütün kâğıtların düşen nisbetlerini ölçerek ifade ediyorlar : Yüzde yirmi beş, yir- mi, on yedi, ön; beş.. Bu düşüşten kur- tulabilen, yerinde tutunabilen kıymet, iparmakla gösteriliyor. | Gene servet sahiplerinin başlarını dert ve endişe dümanlari sardı; gene 'para babalarının dertleri büyüdü, ve “spekülâsyoncular, kopan fırtına ara - 'sında, sığınacak bir saçak altı aramaya 'başladılar! Bu fırtına nereden geliyor? Neden 'çıktı? Hiç şüphe yök ki, birinci derece- 'de âmil, şu dakikada harp tehlikesinin îazalmış olmasıdır. Düşen kıymetlerin çocu harp sanayiini ve harp sanayii ip- çoğu harp sanayiini alâkadar ediyor. Harp olursa onun getireceği buhran- dan korkan insanlık, şimdi de sulh ge- liyor, harp uzaklaşıyor, diye telâşta, ve bunun için yeni bir buhrana düşü- yor. Buhranı bitmiyen hayatın ezeli tezadı! : İkinci sebep de, borsaların alış ve- İ|riş piyasalarına yeniden yeniye çıka- rılan kıymetlerdir. Meselâ, Londra bor sasına İngiliz hükümeti, harp hazırlı- g1 masraflarını karşılamak için yeni ye- ni kıymetler arzediyor. Bir piyasada arz çoğaldıkça talep azalır. Üçüncü bir sebep, Fransada dahili Avrupayı ve ÂAmerikayı alâkadar edi - yor. “ “Yeni bir buhrana doğru mu gidiyo- ruz? Şu dakikada ufuk kapalı ve kor- kunçtur, Çoktanberi âlimler, buhran - dan çıkmak için memleketlerin müra- caat ettikleri zoraki tedbirlere baka - rak, endişe ile başlarını saliiyorlar ve bu gidişin daha berbat bir buhran do- ğurmas! ihtimalinden bahsediyorlardı. Acaba, bu ihtimalin karşısında mıyız? Gönül hu suale «Evet» diye cevap ver- mek istemiyor, fakat muhakkak ki korkmak lâzım. İktısadi hayatı devlet- ler çak zorladılar ve spekülâsyon da çok ileri gitti. Şimdi de, kuvvetli bir geri dönüş çok mümkündür. M. B. Londra borsasında Londra | — Borsaya mensup bü- yük bir firma, dün alâkadar olduğu al- tın madeni piyasasının sarsılması dola- yısile muamelelerini durdurmuş oldu- gunu bildirmiş, fakat bütün teahhütle- rini yerine getireceğini de ilâve eyle- miştir. Dolaşan şayialara göre, Chamber- lain, bugünlerde kat'i ve emniyet veri- ci beyanatta bulunmazsa, perşembe günü bir kaç iflâs daha ilân edilecek- tir. Karımın beni sevdiğine eminim. Zira, birbirimizi çılgınca severek evlenmiştik. Altı senedenberi de bu sevgimiz artmış- tır. Hâlâ yanyana bulunduğumuz zaman, eski ateş ve heyecanın içimizi titrettiğini duyarız. Parisin pek öyle monden âlemlerine girmeyiz. Beş on tane eski dostumuz var- dır; onlar bize gelirler, biz onlara gide - riz. Karımı hiç aldatmadım. Bazı donjuvanların bütün maharetle - rini kullanarak karıma kur yaptıklarını gördükçe içimden gülerim.. hülâsa biz karı koca birbirimizi çok sever ve hayatı- mızı mümkün mertebe başbaşa ve tatlı bir şekilde geçiririz. * Nezaretin salonunda geçen gün lise arkadaşlarımdan meşhur ressam Rogere rastladım. Birbirimizi kucakladık ve e- pey konuştuk.. hâlâ bekârmış. Bir kadını bırakıp ötekini metres tutuyormuş. Ona evlendiğimi söyledim ve karımdan birbirimizi ne kadar sevdiğimizden bah- settim. Beni dikkatle ve zevkle dinledi.. kadın bahsi onu her şeyden ziyade alâ - kadar ediyordu... Kadın, onun için, re - simden, paradan şöhretten evveldi.. * Akşam eve gelince karıma büu tesadüfü açtım. Eliane, karım, bu meşhur ressam arkadaşımla fazla meşgul oldu. O gün - den sonrâa mükâlemelerimizin büyük bir kısmını Rögere inhisar ettirmeğe başla- dık. Eliane, eski albümleri karıştırarak, onunla yanyana çıkarttığımız resimleri buluyor, ve bana mektepteki hayatımızı anlatmamı rica ediyordu. Artık karım, her gün, gazete sayfala - rında Roger'in adını aramağa başlamış ve bulduğu vakit - ki bu ekseriya vakiy - di, neş'eleniyordu. Rogerin sergilerini kat'iyen kaçırmıyor, Eliane bir çok tab- lolarının resmini satın alıvordu. Hattâ bir de koleksyon yapmıştık. Bazı zamanlar gülerek ona takılıyor - dum ve : — Biliyor musun Eliane, diyorum.. ar- tık Rogeri kıskanmağa başladım. — Delimisin sen? onu tanımıyorum ki.. yüzünü dahi görmedim. Fakat bunu söyleyince kızarıyordu.. * Aradan bir müddet geçince, karımın halinde bir başkalık belirdi. Sebebsiz ye- re ağlıyor, ve çok zaman hüzünlü duru - yordu. Akşamları, karşı karşıya oturur - ken gözlerini dikiyor ve beni unutmuş gibi saatlerce öyle bakıyordu... Acaba kimi ve neyi düşünüyordu? Kendisini avutmak maksadile tiyatro- ya götürmeğe başladım. Fakat bu vaziyet Yazan, Fransız akademisinden: Marcel şeyler Prövost Çeviren: Faik Bercmen muştu. ş Dajrede, mütemadiyen düşünüyor; onu muztarip eden sebebi arıyor ve bulamı « yorum. j Onda, bir şey vardı, itiraftan korkam bir hal almıştı. Acaba neyi itiraf edeceki ti? Ona hiç kimsenin kuür yapmadığını gayet iyi biliyordum. Mânasız değil mi? İki gündenberi şüp- helerim Rogerin üstünde duruyor. Onu tanımıyordu ve görmemişti. Şu halde? Romantik farziyeler yürütüyorum: Elia- ne, onu görmek için atelyesine gitmiştir; veyahut randevü almak üzere ona mek-« tup yazmıştır. Roger bana, böyle hâdise- lerden bahsetmemiş miydi? Zamanımız- İda, meşhur adamlara kendilerini veren' bir çok kadınların macerasını duyuyor <« duk. l Geçenlerde Roger bana, Paris ve Ro«< nen arasında rastladığı ve metres yaptığı bir kadından bahsetmişti. Tarifine göre bu kadın tıpkı Eliane benziyordu.. * M Elianede aski asabiyet kalmamıştı. Şimdi mütevekkil bir hali vardı. Rogen hakkında düşündüklerim de yavaş yavaş kafamdan uzaklaştı. Dünkü akşam gaze- si Rogerin Amerikaya gittiğini yazıyor- du. 4 * Bu sabah uyanınca, karım beni kücak- hyarak: — Beni dinle Louis dedi. Sana söyliye- cek müthiş şeylerim var... * Karımın bu sözü beni birdenbire sars- tı. Anlatacağı müthiş şeylerle, saadetim, yuvam, yıkılacak gibi geldi bana.. yavaş- ça, elimle ağzını kapadım ve: Yalvarırım yavrucuğüm, dedim bana sakın bir şey anlatma! Yarınki nushamızda: Kadın gururu onu daha ziyade sıkmaktan başka bir işe yaramadı. Benim tatlı, neş'eli ve iyi ka- rım, şimdi acayip, sinirli bir kadın ol - — Yazan: Melâhat Tezer “Son Posta,, nın Müsabakası : ( Baştarafı 3 üncü sayfada ) Müsabakamız 40 gün sürecektir. Şimdi müsabakanın esasını anlata - lim, 40 tane tamınmış simanın fotoğ - rafını aldık. Her fotoğrafı üçer parça- ya böldük. Bunları birbirlerile karış- tırdık. Bü parçalardan her gün lâalet- tayin üç tanesini neşredeceğiz. 40 gün bitince elimizdeki resim parçaları da bitmiş olacaktır. Sizlerden büu resim parçalarının her üç tanesini bir araya yapıştırarak bir fotoğraf vücude getir- menizi istiyoruz. Bu iş sizin için hiç te zor olmiyacaktır. Çünkü gördüğümüz gibi bu üç resim parçası ile beraber ayrıca parçaladığımız resimlerin asılla rını da neşrediyoruz. : Parçaların yanında hergün tanınmış bir simanın fotoğrafını bulacaksınız. Parçalardan biri bu resim, diğerleri daha evvel çıkmış veya daha sonra Çı- kacak resimlere ait olabilir. Yapılacak iş şu: Bu resim parçalarını kesip saklamak, yanlarındaki modelle- ri de kesip ayrıca hifzetmek resim neş- ri bittikten sonra modellere bakarak her üç resim parçasından bir fotoğraf meydana getirmek. Bu suretle elinizde 80 resim olacak, ll:mıılıu'). sarih isim ve adresinizle bize Holivudda 2,500 Makyajcı ve ressam Grev izân etti Holivud 1 (A.A.) — Makyajcllar, ressamlar ve saireden mürekkep üç etmiştir. Grevciler, filmcilerin — sendikalara mensup olmıyan işçileri çalıştırmama- larını istemektedirler. Bu grevin mü«- masil 18 birlik âzasının grevine bir lik grev yapanların miktarı 2.500 kişi- dir. Emil Yaningse mükâfat Berlin 1 (A.A.) — 1936 - 37 senesi« nin milli film mükâfatı Der Herrseher - Diktatör - filmindeki emsalsiz rolü yollıyacaksınız. İşte müsabakamızın e- sası bundan ibaret'ir. Resimleri gönderme müddeti gaze- tede resim neşr: müddeti bittikten son ra üç haftadır. Bunu müteakıp netice ilân edilecektir. Birinciye bir beşibiryerde altın, ikip ciye 2,5 liralık bir altın, 3 kişiye birer altın, 10 kişiye yarımşar altın, 20 ki- şiye çeyrek altın ve diğer 165 okuyu: cuya hoşlarına gidecek hediyeler vere- ceğiz n uai Di —e B? SIT BÜ 5 stüdyo işçileri birliğinin âzası grev ilân * HEERİLELA < başlangıç olması muhtemeldir. Şimdi < — 5 Ni BT Sak