7 Şubat 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A n ae a Si DT ai A a # ! ç Ve a KPi aa b Li e Ö ” SEK'E y e SON POSTA KADIN Çocuİı bakımı: Hâdiseler Karşısında LÂUBALİLİK — Sekiz kuruş. Bir zil sesi duyuldu. Kondüktör kapı- yı açtı, kontrolör elinde sigara otobüse girdi, iki nefes çekti, sigarayı attı. Bir yolcu başını çevirdi: Doğu mektubları : 3 d J Memleketi sevmek 14? onu gezip görmekllâzımd anlatli! on Çocuk saçının güzelliği Otobüs şoförüne elimle: — Dur! İşaretini verdim. Otobüs durmadı ama, h. yavaşladı. Kondüktörün yardımile ya - vaş yürüyen otobüse atladım. Kondüktör Sarıkamışa yaklaşırken yolculardan biri “İki Kolordumuzu burada mahvettik. maz beğim, sizin yüzünüzden ceza mi ve- relim? " Tam bu sırada şoför başını çevirdi: —— SĞ EE e— y DERECEİ e MAF * bağırdı: — Buüurada ineceğim, ı ı N îama;n!h VÜYN İ AM eg Burada durmaz. askerlerimiz donuyorlar, arkalarından g67 tobüs hızlandı. Ben bir köşe bulupf — ; : A e Ş B büzüldüm: * BN OAT UC Sör G üstlerinden geçiyorla, fakat onlar da donuyofl : y — Aç kapıyı da şu moruğu alalım. Fi “Otobüs yavaşladı. İhtiyarı içeri atlat - tılar. Kondüktör bağırdı: — Tamam... Otobüs hızlanıyordu: E — Yok yok, yavaş al. . - Kapıdan sarktı: " — Bayan yürü! E Bana döndü: — Daha da kırıtıyor. ) Şoför sordu: — Yer var mı be? - Kondüktör saydı: — Bir, iki, üç, dört!. K — Öyleyse şu gözlüklü ile yanındaki - karıyı alalım. * # — Haydi bayım 'acele edelim. Tamaml!.. Otobüs tekrar hızlandı: — Bayım nereye” Fe a — Kapıyı aç da şu sarı kızı al! Kapı açıldı: — Yavaş al. durdur. İnmek istiyen yolcu ayağa kalktı. — İnilmez beyim; dedin ya, burası İs- tasyon değil! Kondüktörle kontrol ayaküstünde ko- nuşmiya daldılar, — Süleyman iyi araba kullanıyor. Kktan Onun saçlarına daha minimini iken dikkat etmelisiniz. Bebeğin doğuştaki saçı dökülür. Ancak üç aydan sonra a- sıl saçları başlar. Saç bakımı da o za- mandan itibaren başlar. Çocuğunuzun parlak ve gür saçlı olması için: Hiçbir zaman, vücüdünü yıkadığınız banyo suyunda başını yıkamayınız. Hem sabunlu suyun gözlerine, ağzına kâçması ihtimali vardır; hem de ço- cük saçı büyüklerinkine benzemez, Yapışkan bir madde ile örtülüdür. Es- kiler bu yağlı ve yapışkan şeyi faydalı sayarlar, hiç temizlemek istemezlerdi. Bugün öyle değil. Çocuk saçının da ter- temiz olması sağlık ve güzelliğin ilk şartı sayılmakta,, fakat bu temizlik sa- bunla değil, bol vazelin ve biraz ko- jlonya ile yapılmalıdır. Önce vazelini patlıyordu. Durduğu zaman da kopasıca 'çürersiniz.. sonra bir pamuk parçasını | bacağını kımıldatamadı. kolonyalayıp silersiniz. Bebeğin başı * Diyor, ve otobüstekilere dinletiyordu. daha iyice katılaşmamıştır. Beynini İsmet Hulüsi —| korumak için ona çok dikkatle ve hafif - hafif dokunmak gerektir. Bunu hiçbir zaman unutmayınız., — Dün lâstiği patlamıştı. — Bugün arabaya hırbonun biri bin « mişti. Canına okuduğumun herifi.. bir tane suratına çakacaktım ama! İneceğim istasyona yaklaşmıştım. A « yağa kalktım. Omuzuma kondüktörün eli dokundu: — Otur beyim, daha gelmedîk, acelen ne.:. evlerinden bir tanesi çj zel köşesi, bu İsviçrelerin İ_ AY içindir ki, Atatürk rejiminin * — de herkesten iyi bilir, y * pindi Pravaltı'ya geldik... Artık ' miş rampa bitti. Şimdi yoku$ ” ceğiz. Burasının nasıl bir y&? | tarif etmek için, size, İsviçre 5ö ' larının müşteri celbetmek içm ö dıkları musanna, rötuşlu, Kaft bakmanızı tavsiye ederim. i İstasyonun hemen on metit ve ön metre solundan orman?““ $ sunuz. İstasyon binası, O _J ğünüz dik çatılı, ağaç gövdeler” (f pılmış duvarlarile bir dağ evi " —| gösteren yapılardan biridir. y A İsviçredeki sanatoryom kaft size ilham ettiği süküneti oradâ odt g ve fiilen yaşarsınız... Bazan d€ i tilki sesi duyarsınız... Bir Köylk © Sarıkamışta dağ Kars (Hususi) — Soğanlıdağı tırmanı- yoruz. Binde yirmi beş rampa... Küçük vagonlarımızı iki yavru lokomotif çeki- yor. Virajlar da dar. Çam ormanları, çam ormanları... Yanımızda bir ormancı var.. izahat veriyor: — Yazık olmuş bu ormanlar çok tah- rib edilmiş, diyor. Bugün 60 bin hektar çamlığa sahibiz, yeni kanun bu kat'iya- tın önüne geçti. Kanunun ne netice ver- diğini önümüzdeki yıllar daha iyi gö- rürüz. ; Karlar, lâpa lâpa, dalların üzerine kon- muşlar, ufak bir rüzgâr mis kokulu a- ğaçları esnetiyor. Yükseliyoruz, gözünüzün alabildiğine çam. Dağlarda düğümlenmişler, ortala- riında boş bıraktıkları bir çukurda kar- ların altında kalmiş bir köy var, duman- lar tütmese, orada bir köy olduğunun farkına varmıyacaksınız, orada eskiden . — Tepebaşı, Sekiz kuruş. i | — Altı kuruş değil mi? Dâha sabahle- | — Nihayet durdu, ve ben bir ayağımı ye- 4 yin altı kuruş aldılar, re bastığım zaman yürüdü. Öbür aya - L — Havir ba ÜREREİM ğımı zor kurtardım. Baktım, kondüktör 4 SAD EDZ SST SURUŞ, de bana bakıyordu. Söylediklerini duyar y Yolcular aralarında konuşmıya baş - gibi oldum. Her halde: " ladılar: _ — Otobüs yürürken, ineceğim — diye : — Sekiz kuruş. — Hayır, altı kuruş. — Hayır, sekiz kuruş. — ÂAltı kuruş. ku LA KB Büyüklerin saçlarını o kadar güzel- ieştiren fırçadan acaba çocük için de istifade edilemez mi? Pek ince ve yu- müuşak tüylü bir fırça pekâlâ iyi neti- Bana hiddetlenen Bir okuyucuma Cevap Bugün «mağdur okuyucunuz Z. V. N.» imzasile beni, verdiğim bir cevabdan dü- hayı şiddetle tenkid eden okuyucuma hi- tab edeceğim: Çocuğum; Uzun mektubunu düşünmek, yazmak, ve temize çekmek için katlandığın zah - metlerin büyüklüğünden, ve mektubun- da kullandığın lisanın şiddetinden anlı- yorum ki, cevabım, sende büyük bir in - fial uyandırmış, fakat ben buna hiç de şaşmadım. Hattâ o sözlerimin seni sinir- lendireceğini bildiğimi, o cevabımın İlk satırlarında - yazdığımı da hatırlıyorum. Fakat ne yapayım? Prensibim, —herkese nabzına göre şerbet vermek değil, her o- kuyucuma, kanaatimi samimiyetle bildir- mektir, Bn uğurda, senin gibi, istedikleri şe - kilde konuşamadığım okuyucularımın a- zarlarını yemeyi de bir çok defalar göze almışımdır. Evvelâ, erkeklere garazkâr olduğumu düşünmekle büyük bir gaf - lete düştüğünü söyliyeyim: Senelerden - beri yazdığım binlerce cevab, bitaraflığı- mı, isbata yetebilecek bolluktadır. Mektubunu dikkatle okumadığımı veh- metmene de şaştım. Yazdığım cevabın, hayli ince bir dikkatin mahsulü olduğu - mu hatırlaman, sana, bu vehminde de yanıldığinı anlatabilir çocuğum! Şimdi, birinci mektubun önümde... Ev- velâ o mektubunun hiç bir tarafında, ad- resinin gizli tutulmasına dair bir kayıd göremediğimi söyliyeyim. Sen bu kaydı, B mektubuna hayalen ilâve etmiş olacak - sın. Sönra, bahsettiğin kadının bir arka- daş ailesi olduğunu yazmadığını söylü - yorsun. Halbuki, önümde duran mektu- bun bana, o kadının yakın bir arkadaşı- nn hemşiresi olduğunu bildiriyor. Daha Yü sonra, nedense, «dul» tabiri, ve «nafaka» kelimesi üzerinde durmuşsun. Ben «dul» - tabirile, - zevci ölmüş, veya ayrılmış - evlenmiş, ve kocasız kalmış bir kadını kastediyorum. «Nafaka» da bence, onun eline, şu veya bu membadan, şu veya bu gekilde geçen üç beş kuruştur. Bana yazdığınız cevabda şöyle bir cüm- le var: «— Bahsettiğim kadının bana inan - makta bulunduğunu yazıyorsunuz. Bu- nu bildiğiniz halde niçin: «Bu okuyu - cum, itimada şayan olmasaydı, o kadın kendisine mukadderatını teslim eder miy di? 30 yaşında, 5 çocuk anası bir kadın, itimad edeceği İnsanı yanılmadan seçe - bilecek kadar tecrübeli değil midir? de- miyorsunuz?.» Böyle diyemiyorum çocuğum... Çünkü evvelâ, bir kadının size itimad B” — $ İ İ a | z : Ermeniler kömür yaparlarmış. celer verebilir. Ancak bunun için ço- S " cuğun adamakıllı saçlanmasını bekle- mek lâzımdır. Tarak sık sık kullanılma- malı, ancak şekil vermek için icab etti- ği zaman, o da çok dikkatle hiçbir teli incitmeden taranmalıdır. cukta ilk intıbalar büyük bir iz bıra- kır. Uzun zaman unutmaz. Bu yüzden belki saç düzeltmekten nefret edebilir. etmesi, sizin herkes tarafından itimada lâyık bir insan olduğunuzu göstermez. Sonra ne otuz yaş, ne beş çocuk, hattâ | ne 300 yaş, ne de beş yüz çocuk sahibi olmak, insanların insanları anlıyabilme- lerine kâfi değildir. Misal mi istiyorsunuz? l_tşte siz... Bizzat kendiniz... İsbat mı istiyorsunuz. Müsaade edin de, elimde bulungn mektubunuzun, şu satır- lârını okuyayım: t—- Bir gencin, tahsilini yapmak uğ - runda, 100 lira büdcesi olan 8 kişilik ka- labalık ve gürültülü bir ailenin içinde ya- şamayı göze alması, tahsilini tamamla - mak için berberlik, boyacılık eden bir ü- niversitelinin —katlandığı — fedakârlıktan farklı mıdır?» Farklıdır çocuğum. Ve bu farkı doğu - ran sebebler de şunlardır: 1 — Bu aileye, bahsettiğiniz kadına kar- şı zâfınız olduğu için değil, tahsilinizi ta- mamlamak İcin giriyorsunuz. 2 — Tahsilinizi tamamlamak için, bu | aileye girmeyi «göze almanızdan» da bel- li ki, evleneceğiniz kadın hakkında «hüğz- nü niyet» sahibi değilsiniz! Binaenaleyh, sizinle sadece mekteb masrafınızı öde - mek, ve sizi mubassır gibi yetiştirmek ga- yesile evlenmiye o0 kadının itimadını suil- istimal ediyorsunuz... 3 — Halbüki, boyacılık, veya berberlik edeni üniversiteli, hayatla çarpışmak için, böyle plânlar kurmıya lüzum görmiyen bit kahramandır, O, zaruretlerle, kim - seyi aldatmadan, kimseye güvenmeden çarpışıyor. Yani hayatını, dul bir kadına Bönülsüz gönülsüz kocalık ederek temine tenezzül etmiyor! * Bütün bunlardan sonra paraya kiymet vermediğinizi de iddia ediyorsunuz: İçki, sigara içmezmissiniz. Fakat buna rağmen, borca girmissiniz.. Ve bu parayı dul bir kadına borclanarak ödemişsiniz. Sefa - hati sevmediğiniz halde, sizi borca 80 - kan sebebler, size misafir olan arkadaş- larınıza rakı ziyafetleri çekmeniz, bir defa selâmlaştığınız kimselerin — düğünlerine pahalı hediyeler göndermenizmiş!.. Böyle olduğuna inansam bile, sizi, yirminci as- ra kadar gecikmiş bir fazilet ilâhı şek - linde kabul edemem. Keşki içki içseydiniz, sigara içseydiniz. Fakat başkalarına iyilik edeyim derken, kendinize fenalık edecek derecede he - sabsız olmasaydınız. Hesablı sefahat, he- sabsız iyiliğe bile müreccahtır. Çünkü hesabını bilmiyen İnsan, büyük- lük göstermekte sizin kadar aşırı davra- nusa, günün birinde, bir kadından borç istemiye mecbur kalacak derecede küçü- lür! Sana naçiz öğüdüm olsun... Fazileti, şalirlerin mısralarında kendi vledanında ara çocuğum! değili, yarıya haşlayınız, süzüp bir koyunuz. |unu katınız. Birkaç dakika bir kenara koyunuz. Sonra içine yağı, rendelenmiş kaşarı katıp iyice karıştırınız, 3. Bu hamuru bir kapta soğumaya bı- rakınız, E Soğuyunca ufak parçalar kesip köf- te gibi yuvarlayınız. Una batırıp yağda kızartınız. Ömlete benzer bir yemek olur. Çünkü: Ço- Yemek bahsi: OÖmlete benzer yeni bir yemek Pirinç Tereyağ a| 125 gram 50 gram 50 gram Rendelenmiş kaşar peyniri, 2 çorba kaşığı un (Fazla fazla dol- durulacak.) Tuz, biber. Buüu ölçü beş kişi içindir. 1. Pirinci yıkayınız. Tuzlu suda yarı tencereye 2. Hafif ateş üstünde karıştırarak içine za sokulur: — Daha onları vurmağa ge“” Tüyleri yok henüz.. on beş, 3* beklemek lâzım. Güzellik mi arıyorsunuz, be yeşilin çarpıştığı bu âleme 8€ lem ruhunuza sükünet verece” lâpa lâpa yağarken;, siz pencef” de, rampayı indiğinizin farkınâ Mazsınız. Buralara benim gi? geliyorsanız... Bütün ihtîrasl 'ner, memleketinizi daha çok Ne mübarek vatan dersiniz. bütün iklimlerini nefsinde cemMi” -| İstanbul, gören ecnebiler söy dünyanın Riviera'sıymış, işte *7 * denizin en güzel memleketi, işte Mısıra rakib bir diyar ve işte ” (4 İsviçreyi hırsından ağlatacak’ Bi lıktan çatlatacak bir yurd kö gi Sarıkamış istasyonuna treü ( eminim ki, ayni mürakabe d ğ ce devam eder. Kanaatim *" memleketi sevmek için gezi Musft Kompartımandan elinizi uzatın, genç çamların narin dallarile tokalaşırsınız.. Meşhur Sarıkamış ormanları... Bu ağaçlar acaba niçin bu kadar gür diye düşünürken yolculardan biri söz açtı: : — İki kolordumuzu buralarda mah- vettik, dedi. Şu aşağıda donmuş gördü- ğünüz dereden, günlerce kanlar aktı. Şu sırtta üstsüz, başsız, aç kalmış nefer - lerimizin birkaç saat içinde on binlerce- si dondu... 250 bin erimizi buralarda mahvettik. Yanyana giden askerlerimiz donup ye- re yıkılıyorlar, arkalarından gelenler onların üstünden geçip 20 metre ileride onlar da donup yıkılıyorlarmış... Tarih hükmünü versin... ve 250 bin Türkün tabiate mağlüb olmasının vebalini buna sebeb olanlar çeksin... Tabii Türk kanile sulanan bu ağaçlar, gür olur ve tabii, bu büyük medfen, servi ağaçlarının daha güzeli olan muazzam ve zarif çamlarla bezenir... Türküm diyen, Sarıkamıştan meden geçemez. Yol arkadaşımız elini bir tebeye doğru uzattı: : — Burada da dedi. Bir fırka askerimiz bir saat içinde mahvoldu... Artık herkes kani olsun ki, hiçbir mil- let kendi toprağını korumak için, Türk kadar kanımmı bol bol akıtmamıştır. On- dan dolayıdır ki... Türk kanı pahasına sahib olduğu bu ülkeyi herkesten kıska- iç çek- yeni bir mahret Singapurda bir müesses€ timizden ham deri, üzüm lbık konservesi, tohum, gi.îlyağı va konservesi, Hamburgda | hububat ve küsbe; gene Sing? clk! ğer bir firma da kestane, b†cir almak istediğini bildirmi$'” nır ve herkesten fazla sever. 40 yıl düş- man çizmesi. gören bu dünyanın en gü- hi talebler, alâkadar ihracat6t kofis tarafından ilân edilmi$ Si İki ahbab çavuşlar: M aN P Türü eç ü eee l 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: