27 Şubat 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

27 Şubat 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 B a SON POSTA İstanbul hapishanesi gyıkılırken Zindanların tarihi arihin en müthiş, en tüyler ürpertici HLA ht AA di Bündan evvelki kısımların hülâsası etli bir bilginimizin yardımlle bu Yazan muharrir, Osmanlı İmpara- iDda tanzimattan evvelki zindan- Anlatmaktadır. Bostancıbaşı hapisha- * Tomruk hapizhanesi, Tersane zin - ki kadınlar hapishanesinden #iza Koğuk denilen axkeri hapis - Ste gelmiştir. Muharrir bu müna - bir hikâye anlatıyor. Bir orta a - kızına tecavüz eden yeniçeri, &- uzuruna çıkarılıyor. Çok hiddelli Söa, yeniçeriye vereceği cezaları sa- - Yen'çeri «bunları gözüme aldım, &- * Ceyabini veriyor. azı devam etmekhtedir) #AARİ 'CE, ağa, en ağır cezayı kestir- Ümidini kesmiş. Yeniçerinin ya- " g vi T F7 Hi ı;! FÖREE aZ 2i ş D FF n '©, ve yüreğini dolduran intikami Tacak olan en ağır cezayı bulmaya Hağ, LUS Çok geçmeden, hirsli gözle- ’!u“ <T Parıltı belirmiş. Emir gözliyen Ti . Çi ziT ilerden birisine, suçluyu gösterip: qibuk. demiş, alın bunu... Bana da ın""'e!:ı buldurun... ı%_h bu sonuncu cümleyi işitince, sü- İ hhl kaybeden mücrime dönüp, müd- 3 Tarını bildirmiş: Ny.î“hl. bir daha ırz düşmanlığı ede- B R hale sokturacağım! & ıü,,'u'd.“" günahkâr yeniçerinin olan- "Hıı',.ı“m[' birer iğne gibi ayağa kal- s Eyvah... demi iş... İşte bu aklıma gel- Ap I ağam! | %ğ*' biraz daha zeki olsaydı, mücrime | B Ağir bir ceza tertib edebilir, yani | .“’îlrî_h evlendirir, ve iç güveysi edi- h',î"' Şaka bertaraf edilirse, bir miza- | ' “W:h ahdıran bu hafif vak'a, bence, hd., rlerde, kimler tarafından, ne şe-| —“'.n"! ne gibi cezalar verilebildiğini | en belâğatli vesikadır. * » Kapızltı h. pishaneleri Nı ik» lardan sonra, ilk tanzim etti- ı—_ Tehber gözlerimizi, «Kapıaltı ha- ..lrl"i. ne çekiyor. Di » l ae | .*n 'de dalma muhafızlar - bulundu- Sapı, “Süma kapılarıe, birer kale ka- çuqtî"h yapılmıştı. © devirlerde, ikide birde kopan * €evvelâ hükümet — konaklarına ığ::_:lllıı kapıları, bu isyanlara karşı Yağy € Maksadile birer kale — şeklinde | kî'h Ve işlte «Kapıaltı hapishane- & N—:'Pihnn altlarında ve yanların- Bi şMan ehücre> lere verilen isimd Yo MDizhanelere, hile, ihtikâr yapan, Sarşı uğasına karşı gelen esnaflar %. kümet konaklarının, valiler ta- | ikametgâh şeklinde — kullamıl- w Yazan : Naci Sadullah Yedikule zindan! arından bir manzara «— Kâapıaltında ense yapmak!» cümle—l tutan elleri gevşemiş Odanm Si, «koltukta geçinmek., shazır yemak» / dıkları hu hatıralar, oral İ aşağı bir yukarı dolaşark dü- | manasma gelen bir tâbir şeklinde kulia- ).,, uzun uzu mılırdı! Eski vezir konaklarının bodrum-| larına, mahbes olarak kullanılmak Üüzere sureti mahsusada yaptırılmış karanlık ve rütubetli hücrelere de «Kapıaltı. de- nilirdi. Fakat mahiyet itibarile birbirlerine hiç benzemiyen bu hapishanelerin isim- lerinin de, birbirlerini andırmaması dü- şünülmüş ve konaklardaki —mahbeslere «Konak zindanı» ismi takılmıstı. «Konak zindanları» vezirlerin hususi hapishaneleriydi. Onlar, © hücrelere, kendi adamlarını hapsetmek salâhiyetini heizdiler. Bundan da anlaşılır ki, Osmanlı impa- rotorluğunda, bir insanı, yeryüzünde sa- hib bulunduğu en aziz nimetten, yani bürriyotten mahrum etmek sualâhiyati, yeryüzünün hemen her tarafından fazla sulistimal olunmuştu! * Yed kule zind: nları Simdi de, sade o devrin değil, belki ta- rihin en müdhiş hapishanelerine, yani «Yedikile» zindanlarına giriyoruz. Türkler taralından yapılmış olan beş kuleyi, üçüncü Ahmed yarım düzüneye iblâğ etmiştir. «Yedikule» denilen bu altı kulenin bulunduğu mahalde, «Mlere mer kule» adımı taşıyan iki de burç mev- |cuddur. Bu burçlar, bize Bizanslıların bi- raktıkları yadigârlardandır. a İşte bu kulelerin ve burçların teşkil 1 bliyoruz. İşte bu binalara, | Getiği Yedikule surunun dahilinde de, | pisi» denilen mahallerden gi-| Camisile, çeşmesile, hattâ hamamile, ber- berile ve birçok evlerile koskuta bir de mahalle vardı. Evliya Çelebi, Yediküleden bahseder. ken «Frenk mezarlığı» terkibini kulla- nıyor. Bu teşh'hi kullanışının ilk sebebi, Ye- dikule zindanlarına siyasi — müczimlerin sulmaları, ve siyasi mücrimlerden çoğu- nun da ecnebi olmalarıdır. Yedikuleye atılan siyasi —mücrimlar« den birçokları, az evvel bahsettiğim ma- haileye yerleştirilirlerdi. Hafif cezalı sa- yılan bu sınıf mahkümlar kale dahi'inde hernen her türlü hürriyetlerine sahibdi- ler. Fakat bittabi, kaleden dışarı çıkma- Mı..._ıh €ürümleri işleyip te kadı ta- | Jarı yasaklı. '—'ıp, Mahküm edilen, veya vali tara-| Daha büyük cürüm işlemiş olan, ve h h t cezalandırılan suçlular Aa, | tehlikeli seyılan siyasi mahkümlar İse, ,.'!hu SPishanelerine atılırlardı, İsaydığımız kulelerden birine Ukılırdı. üyağn / Pemuru» ünvanını da taşıyan | N 'Iıı mî:kın şimdiki zabıtal belediye | h:'; 'îıxı:n n;lzîlc!cri!ı mükellef bu-,; ası» ile, o devrin zaptiye Blere, MYilan zobu başı da, bu bapisha- | ;:lhı,,k _]':ldın doğruya mahküm ııîm-l t haniAhiyetini haizdiler. Fakat Ka- Bat Ceza eleri, o devirde mevcud Bapyallârın en hafifine çarpılan ka- ,.qmı%'; Yatırıldıkları yerlerdi. Bu daşa € atılanların mahkümiyet Sevkay Jeti he Çök kısa sürer, hem çok Örgydeterdi. D P Birenler, megikiçiler, hariçle ihtilâttan larme, Ti için, hemen hiçbir ih- #a Galş hrum kalmazlardı. - Bu k d, a ";'i Birenler, adetâ gadre bü .,_nf::w sayılırlardı. O kadar Yedikulevi gezenler, bu hücreleri gör- müşlerdir. İçlerine ışığın damlası sızmı- yan bu zındanların manzaraları, en sağ- lam yürekli insanları bile tirtir titrete bilecek derecede korkunç, ve müdhiştir. Kuleleri dikkatie tedkik eden meraklı- lar, duvarlarda birçok yazılar, İmzalar görürler. Birçok lisanlarda yazılmış olan bu ya- zılar, ora'ara kapatılmış biçarelerin bi- raktıkları hatıralardır. İçlerinden! bazıları sade birer tarih ve imza stmışlar, bazıları, hiçbir zaman ye- rine getirilmiyecek olan vasiyetlerini yazmışlar, bazıları da, duvarlara hayvan, insan veya manzara resimleri yapmiş- lardır. Venediklilerin, Cenevelilerin, Fransız- lsrın, İtalyanların, ve daha birçok mil. hapishanesi: Yedikule zindanı letlere mensub olan biçarelerin karala- Tı ziyaret eden- dü; rebilecek manai- |yettedir. Faraza, siyasi bir cürümle ya- kayı €le vermiş bulunan ağır başlı bir irsanın, duvarlara üupkıi çocuklar — gibi hayvan resimleri yapmaları müdhiş bir hakikatin ifadesidir. Bundan anlaşılmak- tadır ki, kapk&ranlık bit hücre nde yapayalnız kalmanın dehşeti, o felâkete (uğrıyanların şuurlarında kuüvvetli — sar- sıntılar husule getirmiştir. Bu yüzdendir ki, korkunç bir can sı-| kıntısı içinde ne yapacaklarını şaşıran o bicareler, bir türlü geçmiyen dakikeları ( öldürebilmek için, etraflarını çeviren İ duv karılamışlar, yani çocukça mesgi anmayı bile göze almış- elerle oy lar | yasada sürülen ve para eden mücevher- Sayfa 7 İstanbul kuyumcuları arasında bir anket Elmas, kadınların gözünden düşüyor! 3on zamanlarda en çok rağbette olan altın ziynet eşyası Altın, ziynet eşya- sı kullanan İstanbul kadınları — arasında zamanların en fazla rağbet göste - rilen maddesidir. Altının — gördüğü bu rağbete mukubil elmas ve pırlanta fiatlarında bir tenez- zül olmamakla bera « ber, elmas, mücevhe- rat takan bayanların mikdarı bir parça a- zalmıştır. Fakat bu azalışı, kuyumcular muhtelif sebeblere at tediyorlar. Muharririmizle gö- rüşen kuyumcular « dan Bay Saran di » yor k “ Son — senelerin ziynet eşyaları içinde altın işi en başta ge- liyor. Her mücevhe- rin altından yapılmış olanı makbul. Ma- 5 n amafıh ziynet eşyâlarında elmasın da yeri yok değildir. Büyük bir altın plâka | üzerine oturtulmuş elmaslar daimâa pi-' lerdir, Altının neden moda olduğunu araştı« | Tdırsak, bence, şu noktayı bir sebeb ole. rak gösterebiliriz: İyi elmas çok pahalı- dır. Doğrusunu ararsanız bugün herkes- te o kadar bol para yoktur. Binaenaleyh, yasat kıymette bir elmas mücevher, ne olsa küçük ve göze görünmez | teşkil ediyor. Faka$ş bu arada ilâve edeyim ki, hap's- hane ve zindan duvarlarında restlanan Latıralar dalma böyle manasız şek İler- ! den, biçimsiz resimlerden, ve — çocukça karalamalardan ibaret değildir. İ © yazılar arasında, ihtilâl koparabi!o- ' cak kuvvette nazariyeler, fikirler, şaşır- | tacak kadar ruhlu şiirler, şarkılar ve bi- rer san'at şaheserleri sayılabilecek mü- kemmeliyette edebi nesirler de okun- müuştur. | Hattâ meşhurdur: Tersane zindanına a- : tılmış mahkümlar arassında bulunan Mehmed Şirvani adında bir genç, içirde yaşadığı zindanın duvarına, kaptan pa- goyı,metheden uzun bir kaside yazmış. Methini işittiği bu kasideyi okuyan zin- | dan kâhyasının ağzı açık kalmış ve dere | hal suretini çıkardığı nefis kasidenin al- tına imzasını basarak, yaranmak gayre- tile kaptan paşaya göndermiş. Bu adebi methiyeyi okuyunca, rütbe almış, hirıı: daha kâbaran kaplan paşa, derhal, zine| dan kâhyasının terfiini emretmiş. Bu sa-| retle de kâhya, muradına ermiş, Fakat günün birinde, kaplan paşza, kâhyanın sahtekârlığını öğrenmiş ve ka- ws:ı'lmıin hakiki şairinin huzuruna getiril. mesini ferman buyurmuş. Mısralarile bir başkasına rütbe kazandıran mağdur sair © sırada, bir gemi omurgasında küreğe vurulmuş bulunuyormuş. Kaptan paşa- nın emri, bittabi sür'ati mümküne ile ye rine getirilmiş ve mahküm, kürek başın- dan kaldırılıp huzura çıkarılmış. Kaptan paşa verdiği ikinci bir emirle, sahtekâr köâhyanın mevkini, şairin mev- kiile değiştirtmiş: Şair hem ümid etme- iği bir iheana, hem de rüyada bile göre- diği bir mevkle kavuşmuş, Sahtekâr kâhya da, şairden boş kalan küreğin ba- şına oturtulmuş! Bir kasidenin oynadığı bu rol, insanı birçok bakımlardan — düşündürebilecek derecede bol ve geniş manalara sahibdir. Ben, bu manaların tahlilini okuyucu- lJarıma birakıyorum. Fakat bu vak'a İle göstermiş oluyorum ki, zindan ve hapishane duvarlarına sü- rülmüş olan kireçler, sıvalar, badana'ar, kolay tamir olunur bazı kusurları gider. mişler, fakat tamir olunmaz bir kusur 'ş« lemişlerdir: Çönkü hapishane ve zindat duvarlarının gıvaları altında, zengin bir edebiyat, topa tutulmuş muazzam bir me- deniyet pibi inkıraz olup gitmiştir. Acaba hapishane ve zindan duvarları, | | vcuz oltmıyan bu mücevher, çift kanadlı Halbuki, şimdi ziynet eşyası, bilhassa Kgösteriş için kullanılıyor. Elmas altın ile kazıştırıldı mı iri bir mücevher meyda- | na geliyor ve tabil bu mücevher güzel bir bayanın göğsünde, kulağında, kulım-: da hemen göze çarpıyor. | Esasen, altından başka daha — bir çok bijular (ziynet eşyası) rağbettedir. Meselâ güzel bir elmaslı saati kim iste- | mez? Fakat, her kadının tahayyül ettiği | bir klip veya bir şövalyer yüzüktür. Klip, bugün tamamen gözden düyen pantantifin yerini tutmuştur. Pantantif, fikrimee, hâlen moda olan esvablara uy- | İS' mıyan bir mücevherdir. Onun için artık kullenilmaz oldu ve yerini tamamen klipe terketti. Göğse takılan ve elmas- larle süslü bulunan iyi bir klipin fatı | 500 liradır. Maddi kıymeti bakımından yapıldığı takdirde broş iğne veya plâk iğne yerine de kullanılıyor. gönüllerimizi açlıktan kıvrandıran bu —— — ———7 bileziktir Klmas bilezik kullanan kaarnlar gittikçe aza'ıyor. Klipten başka, erkek yüzüğü şeklinde olan, küçük parmağa takılan ve şövalyor tâbir edilen kadın yüzüğü de çok revaç bulmaktadır. İyi bir şövalyer yüzüğün fiatı 400 liradır. Doğrusunu ararsanız el- masla işlenmiş bir şövalyer yüzük te, ta- kılı bulunduğu parmakları başka türlü göstermaktedir. Kuyumcu Bay Adler de şunları söyle- mektedir: — Bayanlar, üç senedenberi pantanti- fi hiç kullanmıyorlar; yalnız antika de« necek kadar kıymetli olursa takıyorlar. Bugün elmas ta kısmen gözden düş- müştür. Bunların yerine büyük plüklar kullanmak moda olmuştur. Bir de İstan. bulde çok altın bilezik kullanmak taame müm etmiştir. Meselâ kolunu bilezikler. le süsliyen bir bayan en aşağı 12 tane bi- Jezik takmaktadır. | Kuyumcu Yakub Dinmen şu mütalea- yı serdediyor: | — Son senelerde altınla beraber plâ'in de çok modadır. Müşterilerimizin çoğu |plâtinden yapılmış plâka, broş ve küpe ırlar. Bunlardan başka saat te veri- lecek iyi bir hediye mevkiini almıştır. Bugün ziynet eşyalarının rağbet bulma şekillerini tedkik edecek olursak, ekse- riyetle vasat fiatta olan mücevherlerin satıldığını görüyoruz. Binlerce lira kıy- metinde olan bir parça, değerini verecek müşteriyi bulmak için uzun zamanlar vitrinlerde beklemektedir. Zaten Yediküle mezarlığının temeli de, yaman edebiyat kıtlığına karşı koyamaz mıydı dersiniz? Bilinmez değil mi? Fakat tarihin bize kadar getirebildiği mahdud vesikelar gösteriyor ki san'atzın O esrarengiz ilham perisi; hürriyetten, ıçıktan ve hayattan mahrum yaşıyan zin. dan mahkümlarına, hürriyet, ışık ve re- fah içinde yaşıyanlardan fazla Bgülmüş- lert.. Yedikule zindanlarında öldürülen mah« kümiarın kemiklerile atılmıştır. den'le. bilir. Bahsettiğim kulelerden her birinin i- çinde birer kuyu vardır. Bugün içlerinde su bulunmıyan, ve pek derin olmıyan bu kuyular, “tarihte «Kanlı kuyu» ismile meşhurdurlar. Bazı iddialara bakarsanız, bu delik'e- Temeoni edelim ki, şairlerimiz, 0 ta- Te kanlı kuyu denilmesinin bir tek sehe- lihsizlerin bu kadarcık nasiblerini — de bi vardır: Oralarda öldürülen mahkâm- çok görmesinler... Meselâ Yedikule r!n-f ların vücudleri mezarlığa gönderilir, ta« danlarının duvarlarında okunabilen ba- | kat kanlı kelleleri bu kuyulara — görnü- zı mısra'ar da, bu hakikati isbat edebile- cek kıymettedirler, Ben sıres: gelince, bu çok mühim :aev. zua elimdeki çok kıymetli vesikaları da ilâve edeceğim: Evliya Çelebinin Yedikule zindanları- na «Frenk mezarlığı» dediğini yazmış ve bunun bır sebebini de izah etmiştim. Evliya Çelebiye bu teşbihi ilham aden ikinci seLeb de, eksoriyeti frenklerden müteşekkil olan Yedikule mahkümları- nın, oradan sağ kurtulmayışlarıdır. Çünkü Yedikule zindanları, hakikaten, oraya tıkılmak talihsizliğine uğrıyan he- men bütün «frenkler» & emezar» olmuş- tür. Oraya hapsedilenlerin yüzde doksan dokuzu, ergeç, bir gün, cellâdı ve ya- Taklarını karşılarında bulmuşlardır! L Türdü. Fakat tarih sayfalarına bir Tomancı mubhayyelesile ilâvcler yapmaktan kuçte nanlara sorarsanız, bu iddia ile hakikat arasında hiçbir münasebet yoktur. Ya pılan hafriyat neticesinde, bu kuyuların toprakları arasında' tek kemik parçası bulunmadığı onlaşılmıştır. Bu da göstermektedir ki, tarihe hakis kat şeklinde karışan şu rivayet, trajedie ye düşkün bir hayalin mahsulüdür. Kuülelerde bülunan 6 kuyular, kalenin ihtiyat su depolarıdır. Yani bu kuyu sateco, muhasara esnasında, kal dafaa eden askerlerin susuz kalmamala- rını temin maksadile ve sureti mahstisae da kazılmıştır! — Arkası var — * |

Bu sayıdan diğer sayfalar: